Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Deyimler

Deyimler Kategorisine Ait Konular

Aba altından değnek (sopa) göstermek

Aba altından değnek (sopa) göstermek: Bir kimseyi üstü kapalı biçimde korkutmak.

Abayı sermek

Abayı sermek: İstenmemesine karşın bir kimse yüzsüzlük ederek bir yere yerleşmek

Abayı yakmak

Abayı yakmak: Bir kimseye gönlünü kaptırmak, aşık olmak

Abayı yaktı Fatmacığın bezine

Abayı yaktı Fatmacığın bezine: Birinin giyim ve kuşamına

Abdala malum olur

Abdala malum olur: Bir olayı ya da durumu

Abes kaçmak

Abes kaçmak: Uygun düşmemek, yersiz düşmek

Ablukaya almak

Ablukaya almak

Ablukayı kaldırmak

Ablukayı kaldırmak

Ablukayı yarmak

Ablukayı yarmak: Kuşatmayı bozarak ablukadan kurtulmak

Abonoz kesilmek

Abonoz kesilmek

Abuk sabuk konuşmak

Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden, anlamsız boş sözlerle konuşmak

Abur cubur

Abur cubur: Vücuda yararlı olup olmadığı düşünülmeden yenilen

Acayibine gitmek

Acayibine gitmek: Yadırgamak, tuhafına gitmek

Acayip kaçmak

Acayip kaçmak: Söylenilen bir söz ya da hareket

Acayip olmak

Acayip olmak: Yadırganacak bir duruma girmek.

Aceleye gelmek

Aceleye gelmek: Bir iş, zaman darlığından gerektiği

Aceleye getirmek

Aceleye getirmek: 1. Bir işi özenmeden rastgele yapmak.

Acemi çaylak

Acemi çaylak: Bir işte tecrübe kazanmamış

Acemilik çekmek

Acemilik çekmek: Alışamadığı, yeterince bilgi ve beceri kazanamadığı

Acemilik etmek

Acemilik etmek

Acı çekmek

Acı çekmek

Acı gelmek

Acı gelmek: Bir kimsece kırıcı, incitici

Acından ölmek

Acından ölmek: 1. Yiyecek bir şey bulamamak yüzünden ölmek.

Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek)

Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek): Aşırı derecede üzülmek; bir olay ya da durumun yarattığı üzüntü

Acısına dayanamamak

Acısına dayanamamak: Sevilen birinin ölümünden ötürü dayanılmaz

Acısını bağrına basmak

Acısını bağrına basmak: Yakınmadan üzüntüye katlanmak

Acısını çekmek

Acısını çekmek: Yapılan yanlış bir işin kötü sonucu içinde bulunmak

Acısını çıkarmak

Acısını çıkarmak: 1. Gördüğü bir zararı giderecek bir iş yapmak. "Sıkıntılı kış günlerinin acısını çıkarmak

Acısını görmek

Acısını görmek

Acı söylemek

Acı söylemek

Acı vermek

Acı vermek

Aç açık kalmak

Aç açık kalmak

Aç açına

Aç açına

Aç bırakmak

Aç bırakmak

Aç doyurmak

Aç doyurmak

Açığa almak

Açığa almak: Bir memur ya da görevliyi geçici

Açığa çıkarılmak

Açığa çıkarılmak: İşine ya da görevine son verilmek

Açığa vurmak

Açığa vurmak: Gizli tuttuğu bir konuyu, bir düşünceyi herkese

Açığı çıkmak

Açığı çıkmak: Kendisine teslim edilen para ya da eşyanın

Açığını bulmak

Açığını bulmak

Açığını kapatmak

Açığını kapatmak: Eksiklerini giderip tamamlamak.

Açığını yakalamak

Açığını yakalamak: Bir kimsenin zayıf bir yanını

Açık ağızlı

Açık ağızlı: Salak, sersem

Açık alınla

Açık alınla: Eksikli bir yanı olmayarak

Açık kapı bırakmak

Açık kapı bırakmak: Üzerinde görüşülen bir konu ya da sorunu

Açık kart

Açık kart: Birine belli bir konuda tam yetki vermek.

Açık konuşmak

Açık konuşmak: Hiçbir şey gizlemeden, olduğu gibi

Açıklık getirmek

Açıklık getirmek: Bir konuyu ek bilgilerle aydınlatmak

Açık olmak

Açık olmak: İçinden geldiği gibi

Açık oturum

Açık oturum: Herhangi bir konunun, herkesçe izlenebilecek biçimde birkaç kişi arasında

Açık saçık

Açık saçık: Herkesin ayıp bulduğu, kaba, açık olan

Açık seçik

Açık seçik

Açık vermek

Açık vermek: Hesapta gelir gider dengesini tutturamamak

Açık yürekle

Açık yürekle: Hiçbir şey gizlemeden

Açıkta kalmak

Açıkta kalmak: 1. Bir işte görev dışı kalmak, kadro dışı bırakılmak.

Açıktan açığa

Açıktan açığa: Gizlemeden, açıkça

Açıktan kazanmak

Açıktan kazanmak: Bir işe ne para ne de emek koymadan

Açıktan vermek

Açıktan vermek: Bir kimseye mal ya da emek karşılığında

Açıl susam açıl

Açıl susam açıl: Binbir Gece Masallarfnda Kırk Haramiler'in altınları

Açılıp saçılmak

Açılıp saçılmak: Daha öncesine göre açık

Aç karnına

Aç karnına

Aç kurt gibi

Aç kurt gibi

Açlık çekmek

Açlık çekmek: Yokluk ve yoksulluk içinde

Açlıktan gözü kararmak

Açlıktan gözü kararmak: Aşırı ölçüde acıkmak.

Açlıktan imanı gevremek

Açlıktan imanı gevremek: Uzun süre bir şey yemediği

Açlıktan nefesi kokmak

Açlıktan nefesi kokmak: Sefalet içinde olduğu, uzun zamandan beri yiyecek

Açlıktan ölmek

Açlıktan ölmek

Açmaza düşmek

Açmaza düşmek

Açımıza getirmek

Açımıza getirmek: Bir kimseyi kolayca çözemeyeceği

Aç susuz kalmak

Aç susuz kalmak: Çok sıkıntılı bir duruma düşmek

Açtı ağzını, yumdu gözünü

Açtı ağzını, yumdu gözünü

Adam almamak

Adam almamak

Adama dönmek

Adama dönmek: Kötü iken iyi, beğenilir duruma gelmek

Adamdan saymak

Adamdan saymak: Bir kimseye değersiz olduğu halde değer vermek

Adam etmek

Adam etmek: Bir kimseyi yetiştirip topluma yararlı olacak

Adam evladı

Adam evladı: İyi yetişmiş, ağırbaşlı, saygı uyandıran kimse.

Adam gibi

Adam gibi

Adamına çatmak

Adamına çatmak: Huysuz, işten iyi anlamayan

Adamına düşmek

Adamına düşmek: Yürütülecek ya da yapılacak bir işte

Adamını bulmak

Adamını bulmak: İşten iyi anlayan

Adam içine çıkmak

Adam içine çıkmak: İnsanlardan kaçmamak, önemli kişilerin bulunduğu

Adam kıtlığında

Adam kıtlığında: Aranan nitelikte

Adam olmak

Adam olmak: Yetişmek, toplum içinde

Adam olmaz

Adam olmaz: Bir şey, bir iş ya da kimsenin

Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek ister

Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek ister: Birinden söz ederken "onun yetişip topluma yararlı bir duruma

Adam sarrafı

Adam sarrafı: Kimin iyi, kimin kötü olduğunu anlayıp ayırabilen

Adam sen de

Adam sen de

Adam sırasına girmek

Adam sırasına girmek: Önceden toplum İçinde bir değeri yokken sonradan değer kazanmak

A'dan Z'ye kadar

A'dan Z'ye kadar: Başından sonuna değin, tümüyle

Aday olmak

Aday olmak: Herhangi bir görev için adaylığını koymak

Adet yerini bulsun diye

Adet yerini bulsun diye: Zorunlu ya da gerekli olduğundan değil

Adı bile okunmamak

Adı bile okunmamak: Bir kimseye önem vermemek, adı bile

Adı çıkmak

Adı çıkmak: 1. Kötü tanınmak. "Adı kötü çıkmış bir kez, ne yapsa boş."

Adı çıkmış dokuza, inmez sekize

Adı çıkmış dokuza, inmez sekize: Bir kimse iyi ya da kötü olarak önlenmişse

Adı dillere destan olmak

Adı dillere destan olmak: Ünü çok yayılmak, adı herkesçe

Adı duyulmak

Adı duyulmak: Yeni yeni ünlenmeye başlamak

Adı geçmek

Adı geçmek

Adı kaale alınmamak

Adı kaale alınmamak

Adı kalmak

Adı kalmak: Yaptığı işlerden ya da iyi niteliklerinden ötürü öldükten

Adı karışmak

Adı karışmak: Kötü, hoş olmayan bir olayla

Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim

Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim

Adım atmak

Adım atmak: 1. Bir işe başlamak, girişmek.

Adım atmamak

Adım atmamak: Gitmemek, kesinlikle uğramamak, aramamak.

Adım başına

Adım başına: Sık sık, birbirine çok yakın yerlerde.

Adımını attırmamak

Adımını attırmamak: Birinin bir yere gelmesini ya da gitmesini

Adımını denk atmak

Adımını denk atmak: Bir işte ya da konuda gerekli bütün

Adımlarını sıklaştırmak

Adımlarını sıklaştırmak: Daha çabuk, daha hızlı yürümek.

Adım uydurmak

Adım uydurmak: Başkalarına ulaşmak, onların yaptığını

Adına gölge düşürmek

Adına gölge düşürmek: Bir davranışıyla adını

Adını ağzına almamak

Adını ağzına almamak: Kırıldığı, gücendiği bir kimseden

Adını defterden silmek

Adını defterden silmek: Bir kimseyle ilgi ve ilişkisine son verip

Adını koymak

Adını koymak: Bir şeyin fiyatını saptamak, yapılacak

Adını vermek

Adını vermek: Biri tarafından gönderildiğini, başvurduğu

Adı sanı belirsiz

Adı sanı belirsiz: Nerede olduğunu, ne olduğunu bilen yok

Adı üstünde

Adı üstünde

Adıyla sanıyla

Adıyla sanıyla: Bir kimseyi tanıtmaya yarayan en belirleyici

Adlı adıyla

Adlı adıyla: Açık açık, üstü kapalı olmadan.

Ad takmak

Ad takmak: Bir kimseye, özel adının dışında, dikkati çeken bir

Ad yapmak

Ad yapmak: Bir konuda ünlenmek, başarı

Af dilemek

Af dilemek: Karşısındakini inciten bir sözünün, bir davranışının

Affa uğramak

Affa uğramak: Bağışlanmak, çıkan aftan

Afişte kalmak

Afişte kalmak: Bir oyun birçok kez sahnelenerek

Afiyet olsun

Afiyet olsun: Bir şey yiyip içenlere "yarasın" anlamında

Aforoz etmek

Aforoz etmek: Bir kimseye darılıp onunla bütün

Ağaca çıksa pabucu yerde kalmamak

Ağaca çıksa pabucu yerde kalmamak: Hiçbir engeli, hiçbir takıntısı olmamak

Ağaç olmak

Ağaç olmak: Bir yerde uzunca bir süre ayakta dikilerek

Ağalık etmek

Ağalık etmek: Birine karşı cömertlik göstermek.

Ağına düşürmek

Ağına düşürmek: Bir kimseyi kurduğu tuzağa

Ağır aksak

Ağır aksak: Düzgün olmayarak

Ağır basmak

Ağır basmak: Başkalarından daha üstün bir güce başvurarak

Ağırbaşlı

Ağırbaşlı: Hafifliklerden kaçınan, işlerini düşüne taşına yapan.

Ağır canlı

Ağır canlı: Çevik olmayan, ağır biçimde iş

Ağırdan almak

Ağırdan almak: Bir işi yapmak için ona gerekli önemi vermemek

Ağır gitmek

Ağır gitmek: Bir iş normal akışının altında yürümek

Ağırlığını koymak

Ağırlığını koymak: Bir konunun istediği doğrultuda sonuçlanması

Ağırlık basmak

Ağırlık basmak : Üstüne bir gevşeklik gelmek

Ağır işitmek

Ağır işitmek: Kulakları iyi duymamak.

Ağır kaçmak

Ağır kaçmak: Bir söz ya da hareket incitici olmak.

Ağırlığınca altın etmek

Ağırlığınca altın etmek: Çok değerli olmak

Ağırlık olmak

Ağırlık olmak: Birine yük olmak, kendi masraflarını

Ağır oturmak

Ağır oturmak

Ağır top

Ağır top: Bir toplulukta öne çıkan, sözü geçerli kimseler.

Ağız açmamak

Ağız açmamak: Susup kalmak, hiçbir şey söylememek

Ağız açtırmamak

Ağız açtırmamak: Sürekli kendi konuşarak başkalarının

Ağız ağza

Ağız ağza: İçinde boş yer kalmayacak

Ağız ağza vermek

Ağız ağza vermek: İki kişi birbirine çok yakın biçimde

Ağız alışkanlığı

Ağız alışkanlığı: Bir sözü isteyerek değil, alışkanlıkla

Ağız aramak

Ağız aramak: Birinin ne düşündüğünü anlayacak

Ağız birliği etmek

Ağız birliği etmek: Bir konuda aynı şeyi söylemeyi, aynı şekilde davranmayı

Ağız dalaşı

Ağız dalaşı: Bağırma ve suçlama sınırları içinde

Ağızdan ağza

Ağızdan ağza: Birisi ötekine, o da başkasına söyleyerek

Ağızdan kapmak

Ağızdan kapmak: Okuyarak değil de, bir kişinin konuşmasını dinleyerek

Ağızdan laf çekmek

Ağızdan laf çekmek: Bir kişinin bildiklerini, ona sezdirmeden ustalıklı konuşmalar

Ağız değiştirmek

Ağız değiştirmek: Önceden söylediklerinin tersini

Ağız dil vermemek

Ağız dil vermemek: Hasta konuşamaz, bir şey söyleyemez duruma

Ağız dolusu

Ağız dolusu: Art arda sıralanan bol ve ağır küfür

Ağız eğmek

Ağız eğmek: Birinden bir şeyi yalvarırcasına istemek

Ağız kalabalığına getirmek

Ağız kalabalığına getirmek: Karşısındakini konu dışı gereksiz sözlerle şaşırtarak

Ağız kokusu

Ağız kokusu: Bir kimsenin katlanılmaz sözleri ve davranışları.

Ağız satmak

Ağız satmak: Yüksekten atarak yapamayacağı bir işi yapacakmış gibi

Ağız sulandırmak

Ağız sulandırmak: İmrenmesine yol açmak

Ağız tadı

Ağız tadı: Bir toplulukta dirlik düzenlik durumu.

Ağız tamburası çalmak

Ağız tamburası çalmak: 1. Soğuk yüzünden çenesi titreyerek dişleri

Ağız yapmak

Ağız yapmak: Üstesinden gelemeyeceği bir işi yapabilir görünerek

Ağlama duvarına dönmek

Ağlama duvarına dönmek: Herkesin derdini dinlemekten baş

Ağlamaklı olmak

Ağlamaklı olmak: Ağlayacak gibi olmak.

Ağrısı tutmak

Ağrısı tutmak: Gebe kadının doğum sancıları

Ağustosta boku donmak

Ağustosta boku donmak: Sıcak havalarda da üşümek

Ağza alınmayacak

Ağza alınmayacak: Kaba, incitici, söylenmesi

Ağza almamak

Ağza almamak: Sözünü etmemek, adını anmamak.

Ağza kilit vurmak

Ağza kilit vurmak: Hiçbir şey konuşmamak, ya da

Ağzı açık ayran delisi

Ağzı açık ayran delisi: Gördüğü her şeye hayranlık duyan ya da

Ağzı bir karış açık kalmak

Ağzı bir karış açık kalmak: Şaşakalmak.

Ağzı bozuk

Ağzı bozuk: Sövmeye, küfretmeye

Ağzı burnu çarşamba pazarına dönmek

Ağzı burnu çarşamba pazarına dönmek

Ağzı burnu yerinde

Ağzı burnu yerinde: Oldukça güzel

Ağzı dili bağlanmak

Ağzı dili bağlanmak: Kimi etkilerle konuşamaz duruma düşmek.

Ağzı dili kurumak

Ağzı dili kurumak: Aşırı ölçüde çok konuşma ya da heyecan

Ağzı dili yok

Ağzı dili yok: Hakkını aramayı bilmez, sessiz

Ağzı gevşek

Ağzı gevşek: Sır saklamayan, sır tutmasını bilmeyen.

Ağzı ile kuş tutsa:

Ağzı ile kuş tutsa: "Hiç olmayacak ya da düşünülemeyecek şeyleri

Ağzı kara

Ağzı kara: Söz taşıyan, fitne.

Ağzı kulaklarına varmak

Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek.

Ağzı laf yapmak

Ağzı laf yapmak: Güzel söz söylemeyi becerir olmak

Ağzının içine baktırmak

Ağzının içine baktırmak: Güzel ve çarpıcı konuşmasıyla dinleyenleri etkilemek

Önüne bir kemik atmak

Önüne bir kemik atmak: Kötü yaradılışlı birine, küçük bir çıkar sağlayarak

Ağzına bir parmak bal çalmak

Ağzına bir parmak bal çalmak: Birine tatlı sözler söyleyerek, vaatlerde

Ağzına burnuna yüzüne bulaştırmak

Ağzına burnuna yüzüne bulaştırmak: Bir işi becerip üstesinden gelememek

Ağzına geldiği gibi

Ağzına geldiği gibi: Bir tartımdan geçirmeden, söylediklerinin iyi mi

Ağzına geleni söylemek

Ağzına geleni söylemek: İncitici ve kaba sözler söylemek

Ağzına (diline) kira istemek

Ağzına (diline) kira istemek: Doğal olarak söylemesi beklenen

Ağzına sağlık

Ağzına sağlık: Bir sözü tam yerinde söyleyenlere teşekkür

Ağzına sürmemek

Ağzına sürmemek: Yememe, hiç dokunmama

Ağzında bakla ıslanmamak

Ağzında bakla ıslanmamak: Hiç sır saklayamamak.

Ağzında büyümek

Ağzında büyümek: İştahsızlıktan ya da sevmemekten ötürü

Ağzında gevelemek

Ağzında gevelemek: Bir şeyi açıkça söylemekten kaçınmak

Ağzından baklayı çıkarmak

Ağzından baklayı çıkarmak: 1. Sonunda söyleyeceğini söylemek. "Evirdi, çevirdi

Ağzından bal akmak

Ağzından bal akmak: Çok güzel, çekici bir biçimde konuşmak.

Ağzından çıkanı kulağı işitmemek

Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Çok öfkelenip, kötü, kırıcı, kaba

Ağzından düşürmemek

Ağzından düşürmemek: Bir şeyin, sürekli olarak sözünü etmek.

Ağzından girip burnundan çıkmak

Ağzından girip burnundan çıkmak: Ne yapıp edip bir kimseyi bir şeye razı etmek.

Ağzından kaçırmak

Ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi boş bulunup söyleyivermek.

Ağzından laf almak

Ağzından laf almak: Bir kimseyi gizli tuttuğu bir şey üzerine

Ağzından lokmasını almak

Ağzından lokmasını almak: Bir kimsenin hakkı olan, onun malı

Ağzından yel alsın

Ağzından yel alsın: Söylendiğinde kötülük getirileceği

Ağzında yaş kalmamak

Ağzında yaş kalmamak: Bir düşünceyi, bir tasarıyı bir kimseye

Ağzını açıp gözünü yummak

Ağzını açıp gözünü yummak: Öfke ve kızgınlıkla ağzına gelen

Ağzını bıçak açmamak

Ağzını bıçak açmamak: Acı ve üzüntüsünden konuşacak

Ağzını bozmak

Ağzını bozmak: Sövgü niteliğinde kaba sözler

Ağzını burnunu dağıtmak

Ağzını burnunu dağıtmak: Bir kimseyi ağır biçimde dövüp

Ağzını havaya açmak

Ağzını havaya açmak: Sahip olduğu, eline geçen fırsatı kaçırdıktan

Ağzını kapamak

Ağzını kapamak: Susmak, konuşmamayı

Ağzını kiraya vermek

Ağzını kiraya vermek: Bir şey söylemek, konuşmak

Ağzının içine bakmak

Ağzının içine bakmak: Bir kimsenin söylediklerini beğenerek

Ağzının kokusunu çekmek

Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin insana sıkıntı veren

Ağzının payını vermek

Ağzının payını vermek: Bir kimseyi kötü bir sözünden ötürü paylamak

Ağzının suyu akmak

Ağzının suyu akmak: Çok beğenip imrenmek, krş

Ağzının tadı kaçmak

Ağzının tadı kaçmak: Rahatı kalmamak, dirlik ve

Ağzını toplamak

Ağzını toplamak: Küfürlü, kötü sözlerle konuşmayı

Çenesini tutmak

Çenesini tutmak: 1. Gerekli gereksiz konuşmamak, gevezelikten

Ağzı varmamak

Ağzı varmamak: Bir şeyi söylemeye, açıklayıp

Ağzı pek

Ağzı pek

Ağzı pis

Ağzı pis: Sövmeyi huy edinmiş

Ağzı sulanmak

Ağzı sulanmak: İmrenmek, krş. Ağzının

Ağzı süt kokmak

Ağzı süt kokmak: Çok genç olmak, bir konuda

Ağzı var dili yok

Ağzı var dili yok: "Kendi halinde, sessiz, çok az konuşur

Ağzı yanmak

Ağzı yanmak: Zarar etmek, bir işte büyük bir

Ağzıyla kuş tutsa

Ağzıyla kuş tutsa: En başarılmaz, en güç işleri

Ah almak

Ah almak: Haksızlık ve eziyet ettiği kişinin

Ah çekmek

Ah çekmek: Acısını, üzüntüsünü ya da özlemini

Ah etmek

Ah etmek: 1. Acıyla içini çekmek, yakındığını belli etmek

Ahım şahım

Ahım şahım: Beğenilecek, değer verilecek

Ahım almak

Ahım almak: Bir kimseye kötülük yaparak onun

Ahı tutmak

Ahı tutmak: Yaptığı beddua yerini

Ahi yerde kalmamak

Ahi yerde kalmamak: Haksızlığa uğrayan, eziyet gören bir

Ahmak ıslatan

Ahmak ıslatan: Hafif, çisinti halindeki yağmur.

Ahretini kazanmak

Ahretini kazanmak: Dinin buyruklarını yerine getirerek cennete

Ahret suali

Ahret suali: İçinden çıkılması güç, usandırıcı soru

Ahrette on parmağı yakasında olmak

Ahrette on parmağı yakasında olmak: Birinden, öteki dünyada davacı

Akan sular durmak

Akan sular durmak: Bir konuda tersi kanıtlanamayacak, söylenemeyecek

Akarı kokarı olmamak

Akarı kokarı olmamak: Elle tutulan, gözle görülen bir

Ak dediğine kara demek

Ak dediğine kara demek: Bir kimse ne söylüyorsa karşıtını

Akı kara, karayı ak göstermek

Akı kara, karayı ak göstermek: Olayları olduğu gibi değil, ters

Akıl almak

Akıl almak: Birine bir konuda sormak, danışmak

Akıl almamak

Akıl almamak: Böyle bir şeyin olabileceğine herkesin inanmayacağını

Akıl almaz

Akıl almaz: İnanılır gibi değil

Akıl bu ya

Akıl bu ya: "Yanlış da olsa aklım böyle yapmamı

Akılda kalmak

Akılda kalmak: Unutulmamak, her zaman

Akıldan çıkmak

Akıldan çıkmak: Bir şey i

Akılda tutmak

Akılda tutmak: Unutmamak

Akıl etmek

Akıl etmek: Bir işi zamanında düşünüp gerekli önlemleri

Akıl hocası

Akıl hocası: Birine yol gösteren, akıl

Akıllara durgunluk vermek

Akıllara durgunluk vermek: Etkileyip sarsmak, düşünemeyecek

Akıllı bıdık

Akıllı bıdık: Çok küçük, buna karşın

Akıllı davranma

Akıllı davranma: Bir işi önlem alarak

Akıl öğretmek

Akıl öğretmek: Bir kimseye kendi eğilimi ya da çıkarı

Akıl satmak

Akıl satmak: Karşısındakine yol göstermek, kendi düşüncesini

Akıl sır ermemek

Akıl sır ermemek: Bir işin içyüzünü, gizli yönlerini ve niteliklerini

Akıl yürütmek

Akıl yürütmek: Bir sorunun çözümünde ya da bir konuda

Akım derken bokum demek

Akım derken bokum demek: Söylemek istediği

Akıntıya kapılmak

Akıntıya kapılmak: Başkalarının etkisinde kalarak bir topluluğun

Akıntıya kürek çekmek

Akıntıya kürek çekmek: Bir işin ya da bir durumun doğal gidişini

Akla gelmedik

Akla gelmedik: Düşünülemeyen, olmadık

Akla karayı seçmek

Akla karayı seçmek: Bir işi başarabilmek için çok yorulmak

Aklı başından gitmek

Aklı başından gitmek: 1. Aşırı derecede sevinç ya da korkudan ne yapacağını

Aklı başında olmamak

Aklı başında olmamak: 1. Bayılmak, bilincini yitirmiş durumda olmak

Aklı bokuna karışmak

Aklı bokuna karışmak: Bir şeyden aşırı ölçüde korkmak

Aklı çıkmak

Aklı çıkmak: Bir iş kötü sonuçlanacak diye çok korkmak

Aklı durmak

Aklı durmak: Düşünemez duruma düşmek

Aklı ermek

Aklı ermek: Ne olduğunu, neler olup bittiğini nedenleriyle

Aklı fikri bir şeyde olmak

Aklı fikri bir şeyde olmak: Tümüyle o şeyi düşünmek

Aklı kalmak

Aklı kalmak: Bir şeyi aşırı ölçüde beğenerek

Aklı karışmak

Aklı karışmak: Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilememek

Aklı kesmek

Aklı kesmek: Bir işin gerçekleştirebileceğine, olabileceğine inanmak

Aklına esmek

Aklına esmek: Önceden düşünmemiş

Aklı almamak

Aklı almamak: 1. Bir şeyi kavrayamamak, istemesine karşın anlayıp

Aklı başına gelmek

Aklı başına gelmek: 1. Baygınlıktan ayılmak, kendine

Aklına gelen başına gelmek

Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu bir durum ya da olayla

Aklına geleni yapmak

Aklına geleni yapmak: Ayrıntılı bir biçimde düşünmeden

Aklına gelmek

1. Anımsamak. "Biraz düşününce o çocuğun adı

Aklına koymak

Aklına koymak: 1. Bir kimse, bir konuda bir şey yapmaya kesin karar

Aklına şaşayım

Aklına şaşayım: Yerinde yapılmayan bir davranış

Aklına turp sıkayım

Aklına turp sıkayım: Bir kimsenin aklının yetersizliğini belirtmek

Aklına uymak

Aklına uymak: Başka birinin öğüdüne uyup, bir işte olumlu

Aklında kalmak

Aklında kalmak: Unutmamak. "Deneyerek öğrendiklerim

Aklından bile geçmemek

Aklından bile geçmemek: Hiç düşünmemek. "Böyle

Aklından geçirmek

Bir konuda bazı şeyler düşünmek, tasarlamak

Aklından zoru olmak

Aklından zoru olmak: Çılgınca davranışlarda bulunmak

Aklında olsun

Aklında olsun: Unutma, anımsa. "Bize de böyle

Aklını başına almak

Aklını başına almak: Önceki yaptığı yanlışlıkları, delice çılgınca düşünce ve davranışları

Aklını başından almak

Aklını başından almak: Birini, ne yaptığını, ne söylediğini bilmez

Aklını bozmak

Aklını bozmak: Üzerinde çalıştığı konunun dışında başka bir şey

Aklını çelmek

Aklını çelmek: Düşüncesini etkileyerek onu istediği

Aklını kaçırmak

Aklını kaçırmak: 1. Delirmek. "Zavallı anne, o olaydan

Aklını oynatmak

Aklını oynatmak (Aklı zıvanadan çıkmak): Delirmek, çıldırmak

Aklını peynir ekmekle yemek

Aklını peynir ekmekle yemek: Çılgınca işler yapmak, yaptıkları anlamsız

Aklı sıra

Aklı sıra: Kendi düşünüşüne göre, sözde, aklınca.

Aklı yatmak

Aklı yatmak: Bir işin olabileceğine, gerçekleşebileceğine

Akmasa da damlamak

Akmasa da damlamak: Bir iş, bir kimseye çok olmasa bile yarar

Ak sakaldan yok sakala gelmek

Ak sakaldan yok sakala gelmek: Yaşlanmak, gücünü kuvvetini

Aksiliği üstünde

Aksiliği üstünde: Başkalarına karşı huysuzca ve ters

Aksi şeytan

Aksi şeytan (ya da hay aksi şeytan): İşler yolunda gitmediğinde

Akşam ahıra, sabah çayıra

Akşam ahıra, sabah çayıra: Yaşamda, yeme, içme, gezip

Akşama sabaha

Akşama sabaha: Çok yakında, kısa bir süre

Akşamdan kalma

Akşamdan kalma: Geceki sarhoşluğundan tümüyle sıyrılamamış

Alabora olmak

Alabora olmak: Ters çevrilmek. "Açıklarda

Alacağı olsun

Alacağı olsun: Bir kimseye "günü gelince öcümü senden

Alacağına şahin, vereceğine karga

Alacağına şahin, vereceğine karga: Alacağını hemen, zorla da olsa alan, vereceğini

Alan talan etmek

Alan talan etmek: Darmadağın etmek, ortalığı birbirine

Alarma geçmek

Alarma geçmek

Al aşağı etmek

Al aşağı etmek: Bulunduğu yüksek bir görevden birini ayırmak

Alavere dalavere yapmak

Alavere dalavere yapmak: Dürüstçe davranmamak, yalanla

Alaya almak

Alaya almak: Bir kimseyi gerçek olmayan şeylere

Alay etmek

Alay etmek: Bir kimsenin, bir şeyin eksik yanlarını gülünç

Alayında olmak

Alayında olmak: Bir işi önemsememek, ciddiye

Al benden de o kadar

Al benden de o kadar: "Ben de aynını düşünüyorum

Al birini vur ötekine

Al birini vur ötekine: İkisinin de birbirinden farkı yok

Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek

Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Sağladığı iyilik, yaptığı zararı

Aldırış etmemek

Aldırış etmemek: İlgilenmesi gerekirken ilgisiz kalmak, ilgilenmesi gerektiği

Aldı yürüdü

Aldı yürüdü: Kısa sürede oldukça ilerledi, ün ya da çok

Alıcı gözüyle bakmak

Alıcı gözüyle bakmak: Alacakmış gibi iyice, titizce gözden

Alın derisi değil, davul derisi

Alın derisi değil, davul derisi: Utanma duygusunu yitirmiş kişilerin

Alın teri dökmek

Alın teri dökmek: Bir işe çok emek vermek, çok

Alikıran baş kesen

Alikıran baş kesen: Kendi gücünü kullanarak başkalarının

Allah'a bir can borcu olmak

Allah'a bir can borcu olmak: Borcu olmamak, hiçbir kimseden

Allah adamı

Allah adamı: Kötülük yapmayan, kendini Tanrı

Allah allah

Allah allah: Bir şeye şaşma, hayret bildirir. "Allah allah

Allah bağışlasın

Allah bağışlasın: Genellikle çocuklar için, birileri

Allah beterinden esirgesin

Allah beterinden esirgesin (saklasın, korusun): "Tanrı bundan daha

Allah düşmanıma vermesin

Allah düşmanıma vermesin: Yaşanılan ya da başa gelen

Allah'ın günü

Allah'ın günü: Her gün. "Allah'ın günü

Allah için

Allah için: Doğrusunu belirtmek, söylemek

Allah vere de

Allah vere de: İnşallah, dileriz ki... "Allah vere de bu

Allah yarattı dememek

Allah yarattı dememek: Çok hırpalamak, korkunç biçimde

Allak bullak olmak

Allak bullak olmak: Karmakarışık olmak, altı üstüne

Allayıp pullamak

Allayıp pullamak: Kötü görünüşünü gizleyecek şeylerle

Allem etmek, kallem etmek

Allem etmek, kallem etmek: Amacına ulaşmak için her türlü

Allame kesilmek

Allame kesilmek: Bilmediği halde her şeyi bilir

Alnı açık, yüzü ak

Alnı açık, yüzü ak (olmak): Utanılacak, gizli bir yanı olmamak;

Alnına yazılmış olmak

Alnına yazılmış olmak: Yazgısı böyle olmak; bu olayın başına

Alnını karışlamak

Alnını karışlamak: Birini küçümseyerek ona meydan

Alnının akıyla

Alnının akıyla: Kötü bir duruma düşmeden, bir işte onurlu biçimde

Alnının damarı çatlamak

Alnının damarı çatlamak: Bir işte başarı sağlamak için çok

Alnının teriyle kazanmak

Alnının teriyle kazanmak: Çalışarak, hak ederek, emek

Alt etmek

Alt etmek: Üstün gelmek, yenmek

Altı alay, üstü kalay

Altı alay, üstü kalay: Dışı güzel ve gösterişli olmasına karşın, içi pis ve kirli

Altın adını bakır etmek

Altın adını bakır etmek: Pis işler yaparak saygınlığını yitirmek

Altına yapışsa toprak olmak

Altına yapışsa toprak olmak: Yapmak istediği işlerin tümünde başarısızlığa uğramak

Altın babası

Altın babası: Çok zengin, parası pulu çok olan

Altın bilezik

Altın bilezik: Geçerliği olan, para getiren

Altında kalmamak

Altında kalmamak: Gördüğü iyiliğin ya da kötülüğün

Altından çapanoğlu çıkmak

Altından çapanoğlu çıkmak: Umulmayan, beklenmedik bir durumla

Altından girip üstünden çıkmak

Altından girip üstünden çıkmak: Parayı pulu, malı varlığı gereksiz yere, düşüncesizce

Altından kalkmak

Altından kalkmak: Güç bir işi başarıyla sona erdirmek

Altını çizmek

Altını çizmek: Bir söz ya da yargıya dikkati

Altını üstüne getirmek

Altını üstüne getirmek: 1. Sözleri ya da yaptıklarıyla çevreyi birbirine

Altın leğene kan kusmak

Altın leğene kan kusmak: Varlık içinde acılar, dertler, hastalıklarla

Altı okka etmek

Altı okka etmek: Birkaç kişi, birini kollarından, bacaklarından

Altı yaş olmak

Altı yaş olmak: Bir işin içine birtakım kötülükler karışmış olmak

Alttan almak

Alttan almak: İncitici ve suçlayıcı bir tonla konuşana karşı

Alt tarafı

Alt tarafı: Değeri ne ki, sözü edilmeye

Amana gelmek

Amana gelmek: Önce direnirken zoru görünce direnmeyi bırakıp

Aman aman bir şey değil

Aman aman bir şey değil: "Öyle çok fazla beğenilecek, övgüye

Amanı kesilmek

Amanı kesilmek: Gücü kuvveti tümüyle tükenmek

Aman vermemek

Aman vermemek: Süreklice ve yardım almaya fırsat bırakmayacak

Aması maması yok

Aması maması yok: "Hiçbir söz, hiçbir özür

Ana avrat dümdüz gitmek

Ana avrat dümdüz gitmek: Bir kimsenin yakınlarına ağır

Ana baba eline bakmak

Ana baba eline bakmak: Kendisinin kazancı olmadığı için ana ve babanın

Ana baba günü

Ana baba günü: İnsanların yığıştığı, kimsenin kimseyi tanımayacağı

Anadan doğmuşa dönmek

Anadan doğmuşa dönmek: Tüm, ağrı ve sızılardan, dertlerden, sıkıntılardan kurtulmak

Ana kucağı

Ana kucağı: İnsanın ancak annesinin hazırlayacağı sevgi

Ana kuzusu

Ana kuzusu: Sıkıntıya, güç işlere alışmamış hayatın

Ananın ak sütü gibi helal olsun

Ananın ak sütü gibi helal olsun: Birine bir şeyi hiçbir karşılık beklemeden

Anan yahşi, baban yahşi

Anan yahşi, baban yahşi: Bir işi yapması için birini pohpohlamak

Anası ağlamak

Anası ağlamak: Çok sıkıntı ve güçlük çekmek

Anası danası

Anası danası: Bir kimsenin soyu sopu, ailesindekilerin

Anasından doğduğuna pişman etmek

Anasından doğduğuna pişman etmek: Eziyet ederek, acı çektirerek bir kimseyi canından

Anasından emdiği süt burnundan gelmek

Anasından emdiği süt burnundan gelmek: Bir işte çalışırken, bir işi yaparken çok sıkıntı

Anasını ağlatmak

Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok zahmet verip sıkıntı

Anasının gözü

Anasının gözü: Kurnaz, işini, çıkarını

Anasının ipliğini pazarda satmış

Anasının ipliğini pazarda satmış: Aşağılık, kötü huylu kimselerin bu yönünü

Anası onu kadir gecesi doğurmuş

Anası onu kadir gecesi doğurmuş: İşleri iyi giden bir kimsenin talihli

Ana yüreği

Ana yüreği: Anne sevecenliği, annelik duygusu. "Ana yüreği

Anca beraber, kanca beraber

Anca beraber, kanca beraber: "İş, ister iyi olsun, ister kötü olsun, birlikte

Anlamamazlıktan gelmek

Anlamamazlıktan gelmek: Bir söz ya da davranışı anladığı halde

Anlata anlata bitirememek

Anlata anlata bitirememek: Bir şeyi öve öve, sık sık anlatmak

Anlayış göstermek

Anlayış göstermek: Hoşgörüyle karşılamak, güçlük

Ant içmek

Ant içmek: Bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya ant

Apar topar

Apar topar: Telaş ve ivedilikle, hiçbir hazırlık

Apışıp kalmak

Apışıp kalmak: Şaşırmak, ne yapacağını

Arabanın tekerine taş koymak

Arabanın tekerine taş koymak: Bir işin yapılmasını engellemeye çalışmak

Arabasını düze çıkarmak

Arabasını düze çıkarmak: Zorlukları yenip işini kolayca yürüyen

Aralarını bozmak

Aralarını bozmak: İki kişiyi birbirine düşürmek, aralarındaki

Aralarını bulmak

Aralarını bulmak: Bozuşmuş, birbiriyle anlaşamayan iki

Aracı koymak

Aracı koymak: Bir sorun ya da işin çözümünde bir kimseyi

Arada bir

Arada bir: Seyrek olarak, zaman zaman

Arada dağlar kadar fark olmak

Arada dağlar kadar fark olmak: İki şey arasında her yönden

Arada kalmak

Arada kalmak: Aralarında anlaşmazlık bulunan iki kişiyi anlaştırmak için çalışmak

Arada kan bağı olmak

Arada kan bağı olmak: Aralarında bir hısımlık bulunmak

Aradan çekilmek

Aradan çekilmek: İlgisini kesmek, bir daha gözükmemek

Araları açık olmak

Araları açık olmak: İlişkileri ve dostlukları yıkılmak, birbirine

Aralarına almak

Aralarına almak: Bir çevreye, bir ortama kabul

Aralarından kara kedi girmek

Aralarından kara kedi girmek: Birbirini seven iki kişi arasına soğukluk girmek

Aralarından su sızmamak

Aralarından su sızmamak: Birbiriyle çok içli dışlı, çok yakın olmak

Arapsaçı gibi

Arapsaçı gibi: İçinden çıkılması güç, karmakarışık

Arapsaçına dönmek

Arapsaçına dönmek: İşler karmakarışık olup çözüm yolu bulunamaz

Arası geçmeden

Arası geçmeden: Sıcağı sıcağına, hemen

Arası soğumak

Arası soğumak: Bir işin üzerinden süre geçince önemi

Arası şeker renk olmak

Arası şeker renk olmak: Aralarındaki dostluk ve arkadaşlık

Araya girmek

Araya girmek: 1. İki kişinin arasında olan, onları ilgilendiren bir işe karışmak

Araya gitmek

Araya gitmek: İşe yaramaz duruma düşmek, boşuna

Araya adam koymak

Araya adam koymak: Bir iş için sözü geçen birinin aracılığına

Araya soğukluk girmek

Araya soğukluk girmek: Dostlukları sarsılmak, krş. Aralarından kara

Arayıp da bulamamak

Arayıp da bulamamak: Beklemediği bir anda güzel bir olanağa

Arayıp sormamak

Arayıp sormamak: Bir kimse ya da bir şeyle ilgiyi kesmek

Arayı soğutmak

Arayı soğutmak: Eski ilişkiyi zayıflatmak, dostluk ve yakınlık

Ar damarı çatlamak

Ar damarı çatlamak: Utanç verici işleri hiç utanmadan yapar olmak

Ardı arası kesilmemek

Ardı arası kesilmemek: Sürekli olarak, art arda gelmek

Ardından atlı kovalamak

Ardından atlı kovalamak: Bir işi aşırıya varan bir hız ve telaşla

Arı kovanı gibi işlemek

Arı kovanı gibi işlemek: Bir yere gidip gelen, giren çıkan çok olmak

Arının yuvasına çomak sokmak

Arının yuvasına çomak sokmak: Kötülük yapabilecek birini kışkırtarak onun kendisine

Arka arkaya

Arka arkaya: Birbirini izleyerek, birbiri ardından

Arka arkaya vermek

Arka arkaya vermek: Birbirine yardımcı ve destek olmak

Arka bulmak

Arka bulmak: Kendisini kayıracak, koruyacak birini

Sırt çevirmek

Sırt çevirmek: Eski ilgiyi, eski yakınlığı göstermez olmak

Arka çıkmak

Arka çıkmak: Birini başkalarının saldırısına karşı korumak

Arkadan arkaya

Arkadan arkaya: Belli etmeden, gizlice, sinsi sinsi

Arkadan söylemek

Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onu çekiştirmek

Arkadan vurmak

Arkadan vurmak: Kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine inanılan ve güvenilen

Arka kapıdan çıkmak

Arka kapıdan çıkmak: Okuldan ya da işyerinden bir şey öğrenmeden

Arkası kesilmek

Arkası kesilmek: Sürüp gelmekte olan bir şey tükenmek

Arkasında yumurta küfesi yok ya

Arkasında yumurta küfesi yok ya: Sık düşünce ve tutum değiştiren, verdiği

Arkasından teneke çalmak

Arkasından teneke çalmak: Bir kimseyi aşağılayıcı biçimde

Arkasını getirmemek

Arkasını getirmemek: Başladığı bir işi becerip

Arkası olmamak

Arkası olmamak: Birinin kayıracak, koruyacak kimsesi

Sırtı yere gelmemek

Sırtı yere gelmemek: Yenilgiye uğramamak, sarsılmamak

Arka vermek

Arka vermek: Bir kimseyi destekleyerek yüreklendirmek

Armudun sapı, üzümün çöpü var demek

Armudun sapı, üzümün çöpü var demek

Arpa boyu kadar gitmek

Arpa boyu kadar gitmek: Çok az ilerlemek

Arpacı kumrusu gibi düşünmek

Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Ne yapacağını bilmeden, umutsuzca ve derinden

Arpa ektim darı çıktı

Arpa ektim darı çıktı: "Çalışmalarım, istediğimin

Arpalık yapmak

Arpalık yapmak: Bir kurum ya da işyerinden çalışmadan

Art arda

Art arda: Birbirinin arkasından, arka

Askıda bırakmak

Askıda bırakmak: Bir işin sonuca ulaşmasını engelleyip

Askıda kalmak

Askıda kalmak: Bir engel yüzünden bitirilemeyip olduğu gibi kalmak

Aslan gibi

Aslan gibi: Boylu poslu, yakışıklı erkekler

Aslanın ağzında olmak

Aslanın ağzında olmak: Elde edilmesi, kavuşulması

Aslan kesilmek

Aslan kesilmek: Aslan gibi güçlü kuvvetli bir

Aslan payı

Aslan payı: Bir paylaşmada ortaklardan en güçlüsünün

Aslı astarı olmamak

Aslı astarı olmamak: Yalan, gerçek değil

Aslı çıkmak

Aslı çıkmak: Gerçek olduğu anlaşılmak

Aslı faslı yok

Aslı faslı yok: Gerçek dışı, yalan, uydurma

Aslına bakmak

Aslına bakmak: Kökünü, kökenini araştırmak

Astarı yüzünden pahalı

Astarı yüzünden pahalı: Bir işin ayrıntı sayılabilecek yönlerine harcanan para

Astığı astık, kestiği kestik

Astığı astık, kestiği kestik: Çok sert, acımasız, davranışlarından kimseye hesap

Aşağı görmek

Aşağı görmek: Beğenmemek, hor görmek. "Hiçbir

Aşağı kalmamak

Aşağı kalmamak: Bir nitelik ya da değer yönünden benzerinden

Aşağı kurtarmamak

Aşağı kurtarmamak: 1. Bundan daha ucuza satınca zarar etmek. "Kilosu 10 liradan

Aşığı cuk oturmak

Aşığı cuk oturmak: Yapmaya çalıştığı her iş istediği gibi

Aşık atmak

Aşık atmak: Bir kimse kendisinden üstün olduğu bilinen ya da sanılan

Aşın koyusunda, işin kıyısında

Aşın koyusunda, işin kıyısında: Bir işte çıkarını gözeten ama o işin yapımına

Aşırı gitmek

Aşırı gitmek: Alışılmış ölçülerin dışına çıkmak, sınırı

Aşırılığa kaçmak

Aşırılığa kaçmak: Bir işte ya da girişimde gereken ölçüyle yetinmeyip

Aş pişti, bayram geçti

Aş pişti, bayram geçti: "Şenlik, tören bitti, herkes işine dönebilir

Aş pişti, kaşık üstüne dikildi

Aş pişti, kaşık üstüne dikildi: Bir işi yapmak için her şeyin

Ata et, ite ot vermek

Ata et, ite ot vermek: Bir şeyi gereksinimi olana, bir işi yapabilecek

Ateş açmak

Ateş açmak: Birden karşılarındakine silahlarla mermi atmak

Ateş almaya mı geldin

Ateş almaya mı geldin: Uğradığı bir yerden hemen kalkmaya davranan

Ateş bacayı sarmak

Ateş bacayı sarmak (Alev saçağı sarmak): Tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir iş önlenemeyecek

Ateş basmak

Ateş basmak: Kötü bir durum ya da işten duyulan sıkıntı nedeniyle yüzünde

Ateş düşmek

Ateş düşmek: Çok şiddetli bir acı duymak. "Kötü haberi

Ateş düştüğü yeri yakar

Ateş düştüğü yeri yakar: "Bir acıdan ya da yıkımdan asıl etkilenenler ona

Ateşe atmak

Ateşe atmak: Bile bile bir kimseyi çok tehlikeli bir işe sokmak

Ateşi düşmek

Ateşi düşmek: Hastanın yükselmiş vücut ısısı azalmış

Ateşle oynamak

Ateşle oynamak: Pek tehlikeli bir işin üstüne gitmek, böyle

Ateş pahasına

Ateş pahasına: Çok pahalı. "Her şey ateş pahası, paramızı

Ateş püskürmek

Ateş püskürmek: Çok öfkelenip ağır ve kırıcı sözler söylemek

Ateşten gömlek

Ateşten gömlek: Acı veren durum ve dayanılmayacak kadar

Atı alan Üsküdar'ı geçti

Atı alan Üsküdar'ı geçti: "Bir işte fırsat kaçırıldı, geç kalındı

Atını sağlam kazığa bağlamak

Atını sağlam kazığa bağlamak: İşini güven altına almak. "Atını sağlam

Atıp tutmak

Atıp tutmak: Abartmalı konuşarak, büyük işler yapacağını

At izi it izine karışmak

At izi it izine karışmak (İt izi at izine karışmak): Değerlerin altüst olduğu, değerli

Atlama tahtası

Atlama tahtası: Bir çırpıda erişilmeyecek bir yere kolayca varmayı sağlayan

Atma Recep din kardeşiyiz

Atma Recep din kardeşiyiz: "Söylediklerin tümüyle yalan, palavra

At oynatmak

At oynatmak: Üstün olduğunu beceri ve ustalığıyla göstermek

Atsan atılmaz, satsan satılmaz

Atsan atılmaz, satsan satılmaz: Bir yana bırakılacak denli değersiz olmayan

Attan inip eşeğe binmek

Attan inip eşeğe binmek: Üstün bir mevki ya da makamdan daha aşağı

Avcunun içine almak

Avcunun içine almak: Bir kimseyi etki ve baskısı altına almak, ona dilediğini

Avcunu yalamak

Avcunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek. "Sürekli çalışmasan

Avuç açmak

Avuç açmak: Dilenmek, başkasından para ve yardım ister duruma

Avurdu avurduna geçmek

Avurdu avurduna geçmek: Çok zayıfladığı yüzünden anlaşılmak

Ayağa düşmek

Ayağa düşmek: Bir iş ya da konu yetkisiz, yeteneksiz kişilerin eline

Ayağa kaldırmak

Ayağa kaldırmak: Bir topluluğu heyecanlandırıp telaşa vermek

Ayağı alışmak

Ayağı alışmak: Bir yere gidip gelmeyi alışkanlık haline getirmek

Ayağına bağ olmak

Bir yerden ayrılıp başka bir yere gitmesine ya da yaptığı işi bırakmasına

Ayağına çabuk

Ayağına çabuk: Ayak işlerini çabuk yapan, bir yere alışılandan

Ayağına dolanmak

Ayağına dolanmak: 1. Birinin başkasına yaptığı kötülük, kendi başına gelmek

Ayağına gitmek

Ayağına gitmek: Alçakgönüllülük ya da saygı gösterip birinin yanına gitmek

Ayağına ip takmak

Ayağına ip takmak: Bir kimseyi çekiştirerek dedikodusunu yapmak

Ayağına kapanmak

Ayağına kapanmak: Kendini alçaltırcasına bir kimseye yalvarmak

Ayağına sıcak su mu dökelim, soğuk su mu

Ayağına sıcak su mu dökelim, soğuk su mu: Bir yere çok seyrek gelene, "Nicedir gelmiyordun

Ayağını çekmek

Ayağını çekmek: Daha önce sık sık, sürekli olarak gittiği bir yere artık

Ayağını denk almak

Ayağını denk almak: Başkalarının kendisine yapacağı ya da yapabileceği kötülüklere

Ayağını kaydırmak

Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bulup birini işinden uzaklaştırmak. "Yerini alacağımdan

Ayağını kesmek

Ayağını kesmek: 1. Daha önceleri gittiği bir yere gitmez olmak. "Önce o işsiz güçsüz

Ayağının altına almak

Ayağının altına almak: 1. Birini çiğnercesine fena halde dövmek. "Babanın hatırı olmasa

Ayağının bastığı yerde ot bitmemek

Ayağının bastığı yerde ot bitmemek: Uğradığı yere uğursuzluk getirmek

Ayağının tozuyla

Ayağının tozuyla: Soluklanmadan, hemen, yoldan gelir gelmez

Ayağını yorganına göre uzatmak

Ayağını yorganına göre uzatmak: Giderlerini gelirine göre dengelemek

Ayağı suya ermek

Ayağı suya ermek: Gerçeklerin istediği, düşündüğü gibi olmadığını anlayarak

Ayağı yere değmemek

Ayağı yere değmemek: Aşırı derecede sevinmek, sevinçten hoplayıp

Ayak altında kalmak

Ayak altında kalmak: 1. Herkesin gelip geçtiği bir yerde bulunmak

Ayak atmamak

Ayak atmamak: Hiç gitmemek, uğramamak. "Üç yıl var ki oraya

Ayak bağı

Ayak bağı: Birinin bir yerden ayrılmasına ya da yaptığı bir işi bırakmasına

Ayak basmak

Ayak basmak: Bir yere varmak, gitmek. "Sen burada kaldığın

Ayakbastı parası

Ayakbastı parası: Bir yere başka bir yerden gelen insan ve eşyadan

Ayak diremek

Ayak diremek: Bir kimseye karşı kendi tutumundan şaşmamak

Ayakları geri geri gitmek

Ayakları geri geri gitmek: Bir yere gönülsüzce, istemeye istemeye

Ayaklarına kara su inmek

Ayaklarına kara su inmek: Uzun süre ayakta durmaktan pek çok yorulmak

Ayaklı kütüphane

Ayaklı kütüphane: Birçok şey okumuş, pek çok şey öğrenmiş olan

Ayak takımı

Ayak takımı: Eğitimsizlikleri, görgüsüzlükleri ve yararlı işlerde

Ayakta tutmak

Ayakta tutmak: Bir şeyin yıkılmaması, özelliğini yitirmeyerek

Ayak uydurmak

Ayak uydurmak: Bir duruma uymak, kendi tutum ve davranışını

Ayak üstü

Ayak üstü: Oturmayıp, ayakta durarak

Ayaza çekmek

Ayaza çekmek: Kışın, kar yağışından sonra şiddetli ve acı soğuk

Ayda yılda bir

Ayda yılda bir: Çok seyrek olarak, sık sık değil

Ayılıp bayılmak

Ayılıp bayılmak: 1. Aşırı derecede üzüntü ve sinir bunalımlarıyla kendinden

Aynı ağzı kullanmak

Aynı ağzı kullanmak: Aynı düşünceyi ileri sürmek

Aynı kapıya çıkmak

Aynı kapıya çıkmak: Sonuç değişmemek. "Öyle

Aynı yolun yolcusu

Aynı yolun yolcusu: Kötü yolda olan bir kimsenin gidişini, tutumunu

Ayran ağızlı

Ayran ağızlı: Aptal, budala, sersem

Ayranı kabarmak

Ayranı kabarmak: Kızmak, öfkelenmek

Ayrı baş çekmek

Ayrı baş çekmek: Topluluğun dışına çıkıp, kendi başına iş yapmak

Az buçuk

Az buçuk: Şöyle böyle, biraz. "Senin bu konud

Az buz değil

Az buz değil: Bir şey çok olmak, azımsanmayacak ölçüde bulunmak. "Az buz değil

Azınlıkta kalmak

Azınlıkta kalmak: Bir sorun üzerine oy verenler, sayıca, karşı düşünceye oy verenlere

Azraille burun buruna gelmek

Azraille burun buruna gelmek: Ölümle karşı karşıya gelmek

Babadan kalma

Babadan kalma: Babanın ölümünden sonra çocuğa

Babalık etmek

Babalık etmek: Birine karşı babanın yapacağı görevleri

Babana rahmet

Babana rahmet: Bir sözü ya da davranışı olumlu karşılanan

Baba ocağı

Baba ocağı: Baştan beri ailesinin malı olan, içinde yaşanılan

Babasının hayrına mı

Babasının hayrına mı: Bir çıkar bekleyerek, bir şeyler umarak

Babasının oğlu

Babasının oğlu: Tıpatıp babasına benzeyen, her yönüyle

Bacak kadar

Bacak kadar: Boyu küçük anlamında kullanılır

Bacakları kopmak

Bacakları kopmak: Bacakları aşırı ölçüde yorulmak

Bacası tütmez olmak

Bacası tütmez olmak: Ailesinden kimse kalmamak ya da büyük

Badi badi yürümek

Badi badi yürümek: Her iki yana ördekler gibi vücudunu yayarak

Bağlandığı yerde otlamak

Bağlandığı yerde otlamak: Çok önceki durumu korumak, hiçbir ilerleme, gelişme

Bağrına basmak

Bağrına basmak: Sevgi ile kucaklamak, göğsüne yaslanmak

Bağrına taş basmak

Bağrına taş basmak: Derdini, sıkıntısını kimseye açmadan, sesini çıkarıp

Bağrını delmek

Bağrını delmek: Çok acı vermek, dertlenmesine yol açmak

Bağrışa çağrışa

Bağrışa çağrışa: Gürültü yaparak. "Sokaktan

Bağrı yanık

Bağrı yanık: Çok acı ve sıkıntı çekmiş olan. "Köy halkı

Baharı başına vurmak

Baharı başına vurmak: Gençliğin etkisiyle çılgınca

Bahse girmek

Bahse girmek: Hangi taraf yanılır, görüşü yanlış çıkarsa karşı tarafa

Bahtı açık

Bahtı açık: İyi talihli, işleri yolunda giden. "Bahtı açık

Bahtı kara

Bahtı kara: İşleri yolunda gitmeyen, kötü talihli kimse için

Bahtına küsmek

Bahtına küsmek: Karamsarlığa kapılmak, umutsuzluk içinde olmak

Bakkal defteri değil

Bakkal defteri değil: Bir defter ya da kâğıdın özenli bir biçimde kullanılması

Baklayı ağzından çıkarmak

Baklayı ağzından çıkarmak: Gizlediği bir şeyi sabrı tükenerek söylemek

Baktıkça bakacağı gelmek

Baktıkça bakacağı gelmek: Güzel bir şeye bakmaktan kendini alamamak

Bal alacak çiçeği bilmek

Bal alacak çiçeği bilmek: Kimden çıkar sağlanabileceğini anlayıp sezmek

Baldırı çıplak

Baldırı çıplak: Ayak takımından, serseri

Baldırının etini yiyip kasaba minnet etmemek

Baldırının etini yiyip kasaba minnet etmemek: Gereksinim duyduğu şeyleri güç de olsa kendi olanaklarıyla karşılamaya çalışıp başkalarından bir şey istememek

Bal dök yala

Bal dök yala: Yerler tertemiz, en küçük bir pislik yok

Balgam atmak

Balgam atmak: Sürdürülen iş üzerine kuşku uyandırıp zihinleri

Balık istifi

Balık istifi: Sıkış sıkış bir yere dolmuş (insanlar)

Balık kavağa çıkınca

Balık kavağa çıkınca: Olmayacak, gerçekleşmeyecek

Balıklama dalmak

Balıklama dalmak: Bir işe ya da yere, çıkar elde etme amacıyla

Ballı börekli olmak

Ballı börekli olmak: İki kişi birbiriyle çok iyi anlaşmak

Balon uçurmak

Balon uçurmak: Bir konu ya da işte ilgilileri şaşırtmak, ya da onların tutumunun

Balta değmemiş

Balta değmemiş: Hiçbir ağacı kesilmemiş orman

Balta olmak

Balta olmak: Zamanlı zamansız tedirgin etmek, üstüne

Baltayı taşa vurmak

Baltayı taşa vurmak: Ayrımına varmadan karşısındakine dokunacak onu kırıp

Bam teline basmak

Bam teline basmak: Duyarlıklı olduğu konuda bir kimseyi çok kızdıracak bir şey söylemek

Bana mısın dememek

Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, dayanmak; bir kişi ya da nesneyle

Barajı aşmak

Barajı aşmak: Gerekli notu alarak bir sınavı başarmak

Bardağı taşıran son damla

Bardağı taşıran son damla: İnsanın sabrını tüketen, onu çileden

Barış görüş olmak

Barış görüş olmak: Aralarındaki dargınlığa son vererek barışmak

Barut kesilmek

Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, sinirlenmek

Basamak yapmak

Basamak yapmak: Biri, bir durumu daha yüksek iş ve makamlara

Bas bas bağırmak

Bas bas bağırmak: Çok yüksek sesle

Basireti bağlanmak

Basireti bağlanmak: İyi ve doğru yolu görememek; bir konuda gerekli

Baskın çıkmak

Baskın çıkmak: Üstünlüğünü kanıtlayıp göstermek

Baskın yapmak

Baskın yapmak: 1. Bir kimseyi suçüstünde yakalamak için ansızın bulunduğu

Bastığı yerde ot bitmemek

Bastığı yerde ot bitmemek: Geçtiği yerleri yakıp yıkan, acımasız, zalim

Bastığı yeri bilmemek

Bastığı yeri bilmemek: Aşırı derecede sevinçli olmak

Baston yutmuş gibi

Baston yutmuş gibi: Dimdik duran; yürüyüşü, duruşu dimdik

Başa baş gelmek

Başa baş gelmek: Birbirine denk gelmek, yenişememek

Başa çıkarmak

Başa çıkarmak: Bir işin üstesinden gelmek, başarıyla sona erdirmek

Başa çıkmak

Başa çıkmak: Karşısındakine gücü yetmek, gücünün ondan

Başa geçmek

Başa geçmek: Bir kişi, en üstün yeri almak, yönetimi eline

Başa gelmek

Başa gelmek: Kötü bir durumun içine düşmek, böyle bir duruma

Başa güreşmek

Başa güreşmek: Bir işte ya da yarışta birinci olmak

Baş ağrıtmak

Baş ağrıtmak: Gereğinden çok konuşarak birini tedirgin etmek

Başa kakmak

Başa kakmak: Birine yaptığı bir iyiliği yüzüne karşı söyleyerek

Baş alamamak

Baş alamamak: Kendini çok uğraştıran bir şey yüzünden

Baş aşağı gitmek

Baş aşağı gitmek: Bir işte sürekli biçimde zarar etmek, durmadan

Baş başa kalmak

Baş başa kalmak: Bir konuyu konuşup görüşmek için yalnız

Baş başa vermek

Baş başa vermek: Birbirlerinin düşüncesinden yararlanmak amacıyla birkaç

Baş beyin kalmamak

Baş beyin kalmamak: Gürültüden kafası çok yorulup rahatsız olmak

Baş çekmek

Baş çekmek: Bir konuda öne düşmek, önayak olmak

Baş edememek

Baş edememek: Bir kimseyi doğru düzgün davranmaya ya da bir işi başarı

Baş eğmek

Baş eğmek: Direnmeyi bırakmak, güçlünün buyruğuna

Baş göstermek

Baş göstermek: Ortaya çıkmak, belirmek, ilk işaretleri görülmek

Başgöz etmek

Başgöz etmek: Evlendirmek. "Bir de küçük oğlunu başgöz

Başı ağrımak

Başı ağrımak: Bir işi yapmaktan ya da yapmamaktan

Başı altından çıkmak

Başı altından çıkmak: Kötü bir şey, bir kimsenin içten içe tasarlamasıyla

Başıboş bırakmak

Başıboş bırakmak: Denetim altında tutulması gerekli birini hiç denetlemeyip

Başı dara düşmek

Başı dara düşmek: Çare bulunması güç, oldukça sıkıntılı bir durumda

Başı derde girmek

Başı derde girmek: Önceden güçlüğünü bilmediği ya da istemeyerek sıkıcı

Başı dertte olmak

Başı dertte olmak: Bir derdi, çözemeyeceği bir sorunu olmak

Başı dumanlı

Başı dumanlı: 1. İçkili sarhoş. "O gün biraz dumanlıydı başı, ne yaptığının

Başı göğe ermek

Başı göğe ermek: Bir kimse çok uğraşarak hak etmediği

Başı kalabalık olmak

Başı kalabalık olmak: Yanında iş için, konuşmak için çok sayıda

Başı kazan gibi olmak

Başı kazan gibi olmak: Gürültü ve patırtıdan başı şişmek, uğuldamak

Başına belayı satın almak

Başına belayı satın almak: Bir kimse, sıkıntı ve üzüntü verici olduğunu sonradan

Başına bir hal gelmek

Başına bir hal gelmek: Kötü bir duruma düşmek, uğramak

Başına bitmek

Başına bitmek: Bir kimsenin yanına istenmediği halde gelip ayrılma

Başına buyruk

Başına buyruk: Kimseden izin almaksızın istediği gibi davranan

Başına çalmak

Başına çalmak: Bir şeyi birine öfkeyle, nefretle

Başına çorap örmek

Başına çorap örmek: Birini kötü durumlara düşürmek, yıkımlara uğratmak

Başına çökmek

Başına çökmek: 1. Birini altına alıp, iyice dövmek. "Adamın başına çökmüş

Başına dert açmak

Başına dert açmak: Olumlu bir sonuç alacağını düşünerek, sonradan

Başına devlet kuşu konmak

Başına devlet kuşu konmak: Ummadığı, beklemediği büyük bir nimete kavuşmak

Başına dolamak

Başına dolamak: Bir kimseye sürekli uğraşıp duracağı bir iş yıkmak

Başına ekşimek

Başına ekşimek: Bir kimsenin istemediği biri ya da bir şey

Başına geçmek

Başına geçmek: Bir işi yapmak üzere hazırlanmak ya da yönetimini

Başına gelmek

Başına gelmek: Biri bir işin yapımında en büyük güçlük ve sıkıntılarla karşılaşmak

Başına iş açmak

Başına iş açmak: Kendisini üzüntü ve sıkıntıya sokan bir işe girişmek

Başına kalmak

Başına kalmak: Bir işi bir başkası yapmadığından kendi yapmak

Başına karalar bağlamak

Başına karalar bağlamak: Acılı ve üzücü bir olayın yasını tutmak

Başına toplamak

Başına toplamak: Bir şey yapmak, bir şey konuşmak ya da bir şey

Başına vurmak

Başına vurmak: Hastalanmak, ya da ne yapıp ettiğini bilmez

Başında beklemek

Başında beklemek: Korunması gerekli bir şeyin ya da hastanın

Başında durmak

Başında durmak: Bir işin iyi yapılmasını sağlamak amacıyla

Başında kavak yelleri esmek

Başında kavak yelleri esmek: Zevk ve eğlence peşinde koşup her türlü

Başından savmak

Başından savmak: 1. Kendisinden bir istekte bulunan bir kimseyi bir bahane

Başından büyük işlere girişmek

Başından büyük işlere girişmek: Gücünün çok üstünde, aklının eremeyeceği

Başından geçmek

Başından geçmek: Bir olayı ya da durumu daha önce aynen

Başından kaynar sular dökülmek

Başından kaynar sular dökülmek: Çok utandırıcı, üzüntülü ya da sıkıntı verici

Başından korkmak

Başından korkmak: Girişeceği bir işten ötürü canından ya da büyük

Başını ağrıtmak

Başını ağrıtmak: Bir kimseyi gereksiz yere sözü uzatarak

Başını alıp gitmek

Başını alıp gitmek: İzin almadan, kimseye danışmadan ve nereye

Başını belaya sokmak

Başını belaya sokmak: 1. Bir kimseyi hiçbir neden yokken kötü sonuçlar

Başını dinlemek

Başını dinlemek: Kalabalıktan ve işten uzaklaşıp sessizlik içinde

Başını ezmek

Başını ezmek: Birini canlanamaz ve bir daha kötülük yapamaz

Başını gözünü yarmak

Başını gözünü yarmak: Bir işi eksik, şöyle böyle yapmak

Başını kaşımaya vakti olmamak

Başını kaşımaya vakti olmamak: Yapmakta olduğu işleri bile zamanında yetiştiremeyecek

Başını kurtarmak

Başını kurtarmak: Bir karışıklık durumunda kendini

Başının altından çıkmak

Başının altından çıkmak: Biri için gizlice ve kurnazca kötü bir işi hazırlamış

Başının çaresine bakmak

Başının çaresine bakmak: Hiç kimseden yardım görmeyeceğini anlayınca

Başının derdine düşmek

Başının derdine düşmek: Çok büyük bir sıkıntı ya da ölüm tehlikesiyle karşılaştığından

Başının etini yemek

Başının etini yemek: Bir kimseyi rahatsız edercesıine, sürekli olarak ondan

Başını sokmak

Başını sokmak: Yeterince rahat ve güzel olmasa da barınabilecek

Başını taştan taşa vurmak

Başını taştan taşa vurmak: Fırsat ve olanakları bir daha ele geçiremeyeceği

Başını vermek

Başını vermek: Ülküsünü gerçekleştirme yolunda

Başını yemek

Başını yemek: (Birinin) Ölümüne ya da büyük zarar görmesine

Başı sıkıya gelmek

Başı sıkıya gelmek: Güçlüklerle yüz yüze gelmek, güçlükler

Başı tutmak

Başı tutmak: Gürültü ve patırtıdan ya da çok konuşma dinlemekten

Başı yerine gelmek

Başı yerine gelmek: Kafaca dinlenmiş, zihinsel yorgunluğundan

Başkaldırmak

Başkaldırmak: Yönetime ve buyruklara karşı gelmek, ayaklanmak

Başkaldırmamak

Başkaldırmamak: Aralıksız, durup dinlenmeden çalışmak

Başkasının sırtından geçinmek

Başkasının sırtından geçinmek: Geçimini başka birinin kesesinden çıkarmak

Baş kıç belli değil

Baş kıç belli değil: Bir toplulukta yönetenlerle, yönetilenlerin birbirinden

Baş koymak

Baş koymak: Bir işi başarmak, bir amaca ulaşmak

Baş tacı etmek

Baş tacı etmek: Birine, olağanüstü değer verip içten

Baştan aşağı

Baştan aşağı: Bütünüyle, tümü, baştan sona kadar

Baştan aşmak

Baştan aşmak: (İş, dert) Bunaltacak, üstesinden gelinemeyecek

Boynu bükük

Boynu bükük: Kimsesi olmayan, acınacak durumda olan

Boynum kıldan ince

Boynum kıldan ince: "Haksızlığım belirlenince verilecek her türlü cezaya

Boynunu vurmak

Boynunu vurmak: Başını keserek öldürmek, cezalandırmak

Baştan çıkarmak

Baştan çıkarmak: Birini, doğru yoldan saptırmak, etkileyerek

Baştan çıkmak

Baştan çıkmak: Kötü yola düşmek; doğru, güzel

Baştan kara gitmek

Baştan kara gitmek: Nasıl bir sonuç alacağını düşünmeyerek tehlikeye

Baştan savma

Baştan savma: Özensizce, üstünkörü yapılan, titizlik gösterilmeyen

Başvurmak

Başvurmak: 1. Bir kuruluş ya da kimseden bir işin yapılmasını sözle

Bata çıka

Bata çıka: Kimi zaman umutlu, kimi zaman umutsuz

Batağa saplanmak

Batağa saplanmak: Çözülmesi güç bir sorun içinde bulunmak

Battı balık yan gider

Battı balık yan gider: Durumun düzelemeyecek kadar kötü olduğunu

Bayıla bayıla

Bayıla bayıla: Seve seve, büyük bir istekle, severek

Bayrakları açmak

Bayrakları açmak: Bağırıp çağırarak edepsizlik, hırçınlık

Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü

Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü

Bayram etmek

Bayram etmek: Pek çok sevinmek. "İlk yazısı dergide

Bayramlık ağzını açmak

Bayramlık ağzını açmak

Belasını aramak

Belasını aramak: Birisiyle kavga edip ya da başka davranışlarıyla

Belasını bulmak

Belasını bulmak: Hak ettiği cezayı görmek, kendisinin

Belaya çatmak

Belaya çatmak: Üzücü ve sıkıntılı bir durumla karşılaşmak

Bel bağlamak

Bel bağlamak: Bir kimsenin kendisine yardım edeceğine

Beli bükülmek

Beli bükülmek: Yaşlılık dolayısıyla beli öne doğru eğilmek

Belini bükmek

Belini bükmek: Büyük bir üzüntü ve çaresizlik içine itmek

Belini doğrultmak

Belini doğrultmak: (Kendisinin, başkasının) Yeniden durumu düzelmek

Belini kırmak

Belini kırmak: 1. Birini bir şey yapamaz duruma sokup, iyice hırpalamak

Belli etmek

Belli etmek: Göstermek, açıklamak, ortaya koymak

Ben bu işte yokum

Ben bu işte yokum: "Bu işe karışmak istemiyorum"

Benden günah gitti

Benden günah gitti: "Ben söyleyeyim de siz bildiğinizi yine yapın

Benden söylemesi

Benden söylemesi

Benim diyen

Benim diyen: Kendi gücüne, yeteneğine inanan

Benliğini yitirmek

Benliğini yitirmek: Kişiliksiz duruma düşmek, yozlaşmak

Benzetmek gibi olmasın

Benzetmek gibi olmasın: Benzetme amacı dışında bir konu

Benzi atmak

Benzi atmak: Aşırı korku ve heyecandan birinin ansızın

Berabere kalmak

Berabere kalmak: Oyuncular ve yarışmacılar, birbirlerine denk gelmek

Besiye çekmek

Besiye çekmek: Hayvanı semirtmek için çalıştırmadan gerekli

Beş kardeş

Beş kardeş: Tokat, şamar. "Hele gitme

Beşlik simit gibi kurulmak

Beşlik simit gibi kurulmak: Kendine değerli kişi süsü vererek bir yere

Beş para etmez

Beş para etmez: "Hiç değeri yok, değersiz" anlamında kullanılır

Beş paralık

Beş paralık: Değersiz, hiçbir değeri olmayan, aşağılık

Beş paralık etmek

Beş paralık etmek: Bir kimsenin eksiklerini herkesin

Beterin beteri

Beterin beteri: Kötünün kötüsü, sanılandan da kötü

Beyaz kitap

Beyaz kitap: Barışçıl bir sorunu, iyi niyetle aydınlatmak amacıyla

Bey gibi yaşamak

Bey gibi yaşamak: Bolluk içinde, hiçbir sıkıntı çekmeden

Beyin jimnastiği

Beyin jimnastiği

Beyin yıkamak

Beyin yıkamak: Bir kimseyi kendi görüş ve düşüncelerinden arındırıp

Beyin yormak

Beyin yormak: Bir sorun ya da konu üzerinde çok

Beylik söz

Beylik söz: Orta malı, herkesin söylediği, etkisi kalmamış söz

Beyni karıncalanmak

Beyni karıncalanmak: Aşırı zihin yorgunluğundan

Beyninden vurulmuşa dönmek

Beyninden vurulmuşa dönmek: Beklenmedik bir durum ya da çok üzücü bir haber

Beynine girmek

Beynine girmek: 1. Belletilen bir şeyi iyi öğrenmek, bellemek

Beyni sulanmak

Beyni sulanmak: Bunamak, düşünceler arasında bağ

Bıçak kemiğe dayanmak

Bıçak kemiğe dayanmak: Çekilen zahmet ve katlanılan acılar artık

Bırak ki

Bırak ki: Bunları saymasak, göz önünde bulundurmasak

Bıraktığı çayırda otlamak

Bıraktığı çayırda otlamak: Bir kimse bir konuda hiçbir gelişme ve ilerleme

Bıyığı terlemek

Bıyığı terlemek: Bıyığı yeni çıkmaya başlamak

Bıyık altından gülmek

Bıyık altından gülmek: Bir kimsenin durumuna belli etmeden gülümsemek

Biber gibi yanmak

Biber gibi yanmak: Deride ya da gözde çok acı duymak

Biçilmiş kaftan

Biçilmiş kaftan: (Ona) Çok uygun (bir iş). "Çocukları çok severdi

Biçimine getirmek

Biçimine getirmek: Fırsatını kollayıp en uygun durumu

Bildiğinden şaşmamak

Bildiğinden şaşmamak: Bir kimse, zorlama ya da baskıya aldırış etmeden

Bildiğini okumak

Bildiğini okumak: Başkalarının söylediğine kulak asmadan

Bildik çıkmak

Bildik çıkmak: Kendisini ya da ailesini tanıyan biriyle

Bile bile lades

Bile bile lades: Bilerek aldanmış görünme, kötü bir durumu

Bileğinde altın bilezik olmak

Bileğinde altın bilezik olmak: Geçimini sağlayacak bir sanat sahibi olmak

Bilgiçlik taslamak

Bilgiçlik taslamak: Kendini bilgiliymiş gibi göstermek

Bilincine varmak

Bilincine varmak: Bilinçli olarak kavramak

Bilmezlikten gelmek

Bilmezlikten gelmek: Bildiği halde bilmiyormuş gibi

Bin dereden su getirmek

Bin dereden su getirmek: Birini kandırmak için çok dolambaçlı

Bindiği dalı kesmek

Bindiği dalı kesmek: Kendisi için gerekli ve yararlı olan şeyi

Bin kalıba girmek

Bin kalıba girmek: Birbirine hiç benzemeyen birçok işe girip çıkmak

Bin pişman olmak

Bin pişman olmak: Çok pişmanlık duymak

Bin tarakta bezi olmak

Bin tarakta bezi olmak: Birçok işle uğraşmak

Bir ağızdan

Bir ağızdan: Hep birden, hepsi seslerini ve sözlerini birleştirerek

Bir araya gelmek

Bir araya gelmek: Bir yere toplanmak

Bir ayağı çukurda olmak

Bir ayağı çukurda olmak: Çok yaşlanmış, yaşayacak çok az zamanı

Tek ayak üstünde bin yalan söylemek

Tek ayak üstünde bin yalan söylemek: Çok kısa bir konuşma süresi içinde

Bir bakıma

Bir bakıma: Başka yönden bakılırsa, başka bir görüşle

Bir baltaya sap olmak

Bir baltaya sap olmak: Belirli bir iş sahibi olmak

Bir bardak suda fırtına koparmak

Bir bardak suda fırtına koparmak: Önemsiz bir sorunu abartarak

Bir başına

Bir başına: Başka birinin yardımı olmaksızın, yanında kimse

Birbirine düşmek

Birbirine düşmek: Aralarında uyuşmazlık çıkıp birbiriyle

Birbirine girmek

Birbirine girmek: Kavga yapmak, birbirlerine şiddetle saldırmak

Bir bu eksikti

Bir bu eksikti: "Yaşanan ya da karşılaşılan güçlükler

Bir çıktı pir çıktı

Bir çıktı pir çıktı: "Benzersiz biri yetişti" anlamında söylenir

Bir çırpıda

Bir çırpıda: Bir işi eline alır almaz, bir davranışta

Bir çuval inciri berbat etmek

Bir çuval inciri berbat etmek: İyi giden bir işi yanlış bir davranışla

Bir dalda dokuz ceviz görmeyince taş atmamak

Bir dalda dokuz ceviz görmeyince taş atmamak: Az kazançlı işlere

Bir dalda durmamak

Bir dalda durmamak: Sık sık iş ve durum değiştiren bir huyda

Bir dediği iki olmamak

Bir dediği iki olmamak: Her istediği hemen, o anda

Bir deri bir kemik kalmak

Bir deri bir kemik kalmak: Çok zayıflamış (olmak).

Bir dikili ağacı olmamak

Bir dikili ağacı olmamak: Toprak üstünde evi ya da malı

Bir dilim ekmekle aç, bir dilim ekmekle tok olmak

Bir dilim ekmekle aç, bir dilim ekmekle tok olmak

Bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek

Bir dirhem bal için bir çeki keçiboynuzu çiğnemek: Çok büyük, çok geniş bir iş yaparak

Bir düşüncedir aldı

Bir düşüncedir aldı: Uzun uzun düşünmeye, bir çözüm

Bire bin katmak

Bire bin katmak: Olan şeyi abartarak anlatmak, başkasının

Birebir gelmek

Birebir gelmek: Etkisini hemen ve kesin olarak göstermek

Bir eli kan bir eli katran

Bir eli kan bir eli katran: Her türlü kötülüğü yapabilecek

Bir elini bırakıp ötekini öpmek

Bir elini bırakıp ötekini öpmek

Bir eli yağda bir eli balda

Bir eli yağda bir eli balda: Bolluk içinde, sıkıntısız bir yaşam

Bir elle verdiğini öbür elle almak

Bir elle verdiğini öbür elle almak: Bir kimseye sağladığı yararı, başka bir davranışıyla

Bir gömlek aşağı

Bir gömlek aşağı: Bir derece daha düşük. "Benim aldığım kumaş

Bir hal olmak

Bir hal olmak: Birisinde eskiden kendisinde bulunmayan birtakım

Bir içim su

Bir içim su: Çok güzel olan kadın ya da kız için

Bir kalemde

Bir kalemde: Bir işlemde ve toptan

Bir kapıya çıkmak

Bir kapıya çıkmak: Aynı sonuca varmak. "O parayı

Bir kaşık suda boğmak

Bir kaşık suda boğmak: Biri, bir başkasını öldürecek kadar çok kin

Bir kazanda kaynamamak

Bir kazanda kaynamamak: Birbiriyle anlaşamaz, uyuşamaz, uzlaşamaz

Bir kıyamettir kopmak

Bir kıyamettir kopmak: Çok fazla gürültü, patırtı yapmak

Bir köroğlu bir ayvaz

Bir köroğlu bir ayvaz: Çoluk çocuk olmadığını, bir karı, bir koca olarak

Bir kulağından girip bir kulağından çıkmak

Bir kulağından girip bir kulağından çıkmak: Söylenen söze önem vermediği için

Bir olmak

Bir olmak: Söyleye söyleye bitkin duruma düşmek

Bir pire için yorgan yakmak

Bir pire için yorgan yakmak: Değersiz bir istek için ya da küçük bir zarardan

Bir sıkımlık canı olmak

Bir sıkımlık canı olmak: Çok zayıf ve güçsüz olmak. "Bir sıkımlık

Bir solukta

Bir solukta: Hemencecik, çarçabuk

Bir sözünü iki etmemek

Bir sözünü iki etmemek: Birinin her istediğini ikinci bir kez

Bir şeye benzememek

Bir şeye benzememek: İşe yarar bir yanı olmamak, düşük

Bir tahtası eksik

Bir tahtası eksik: Dengesiz, budala, aptal (olmak).

Bir taşla iki kuş vurmak

Bir taşla iki kuş vurmak: Bir davranış ve eylemle, işe yarar

Bir yastığa baş koymak

Bir yastığa baş koymak: Karı koca, acı ve tatlı günler geçirmiş

Bir yastıkta kocamak

Bir yastıkta kocamak: Karı koca, birlikte uzun ömür sürmek

Bir yaşına daha girmek

Bir yaşına daha girmek: Şaşılacak yeni bir durumla karşılaşmış olmak

Bir yeyip bin şükretmek

Bir yeyip bin şükretmek: Durumu daha kötü olanlara bakarak kendi

Biti kanlanmak

Biti kanlanmak: Yoksul durumda, kötü koşullarda bulunan

Bitmez tükenmez

Bitmez tükenmez: Sonu, ardı arası kesilmeyen, ucu bucağı

Bit yeniği

Bit yeniği: Bir işin, sağlam gibi görülmesine karşın güven vermeyen

Biz bizeyiz

Biz bizeyiz: İçimizde yabancı biri yok. "Biz bizeyiz

Blöf yapmak

Blöf yapmak: Karşısındaki birini herhangi bir konuda yanıltma

Boğaz boğaza gelmek

Boğaz boğaza gelmek: Birbirini boğarcasına çok zorlu

Boğazına düşkün

Boğazına düşkün: Yemeyi içmeyi çok seven, yiyeceklerin güzelini seçen

Boğazına sarılmak

Boğazına sarılmak: Boğmak istercesine tutup üstüne

Boğazından geçmemek

Boğazından geçmemek: Bir kimse, yediği bir yemeği iştahsızlığı nedeniyle

Boğazından kesmek

Boğazından kesmek: Para biriktirme amacıyla yiyip içmede

Boğaz tokluğuna çalışmak

Boğaz tokluğuna çalışmak: Yaptığı bir iş için para almadan, karnını doyurma

Boğuntuya getirmek

Boğuntuya getirmek: Karşısındakinin bir şey söylemesine fırsat vermeyecek

Bohçasını koltuğuna vermek

Bohçasını koltuğuna vermek: İşinden uzaklaştırmak, işine

Bol keseden

Bol keseden: Ölçüsüz olarak, çok çok, bol bol

Bomba gibi

Bomba gibi: Sapasağlam, sağlıklı görünüşü olan

Borç bilmek

Borç bilmek: Bir şey yapmayı kendisi için zorunlu

Borç gırtlağına çıkmak

Borç gırtlağına çıkmak: Çok borçlu olmak, borç altında nefes

Borusu ötmek

Borusu ötmek: Sözü etkili olmak, sözü geçer ve dinlenir olmak

Bostan korkuluğu

Bostan korkuluğu: Kendisinden beklenilen görevleri yerine

Boşa çıkmak

Boşa çıkmak: Beklenen, umulan, düşünülen şey elde edilememek

Boşa gitmek

Boşa gitmek: Hiçbir işe yaramadan, bir verim elde

Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz

Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz

Boşan da semerini ye

Boşan da semerini ye: Oburlar, çok iştahlılar

Boş atıp dolu tutmak

Boş atıp dolu tutmak: Doğruluğuna inanmadığı, gerçekleşeceğini

Boş bulunmak

Boş bulunmak: 1. Karşısındakine bir sakıncası yüzünden

Boş düşmek

Boş düşmek: Eskiden dinsel nikâha göre, kocanın söylediği

Boş gezenin boş kalfası

Boş gezenin boş kalfası: İşi gücü olmayan, sağda

Boşta gezmek

Boşta gezmek: İşsiz kalmak, istediği halde

Boşu boşuna

Boşu boşuna: Gereksizce, hepten boşuna. "Bunca

Boş vermek

Boş vermek: Önemsememek, aldırmamak

Boş yere

Boş yere: Boşuna, gereksiz ve yararsız yere. "Boş yere

Boya çekmek

Boya çekmek: Şişmanlamadan boylanmak, boyu

Boy atmak

Boy atmak: Boyu uzamak, krş. Boya çekmek

Boy boy

Boy boy: Değişik boylarda, boyutları farklı farklı

Boydan boya

Boydan boya: Bir uçtan öbür uca değin, bir baştan

Boy göstermek

Boy göstermek: Salt gösteriş amacıyla bir işte bulunarak

Boylu boyunca

Boylu boyunca: Boyu uzanabildiğince, bütün boyuyla

Boynu armut sapına dönmek

Boynu armut sapına dönmek

Boynuz kulağı geçmek

Boynuz kulağı geçmek: Bir konuda yetişmekte olanların

Boy ölçüşmek

Boy ölçüşmek: Kendisinin de durumu iyi olan birisinden daha

Boyun borcu

Boyun borcu: Yapılması, yerine getirilmesi gereken ödev

Boyunduruk altına girmek

Boyunduruk altına girmek: Özgürlüğünü yitirerek başkasının

Boyunun ölçüsünü almak

Boyunun ölçüsünü almak: Herhangi bir iş ya da yarışta iddialı bir kişi

Boy vermek

Boy vermek: (Suyun) İnsan boyunu aşacak kadar derin olmamak

Bozuk çalmak

Bozuk çalmak: Bir işten ötürü canı sıkılmış, yüzü asılmış

Bozuk düzen

Bozuk düzen: Toplum yaşamında ve yönetiminde düzensizlik

Bozuk para gibi harcamak

Bozuk para gibi harcamak: Birinin değerini düşürecek biçimde

Bozum olmak

Bozum olmak: Söylediği bir söz ya da yaptığı bir hareket yüzünden

Bozuntuya vermemek

Bozuntuya vermemek: Yapılan bir yanlışın ya da hoşa gitmeyen

Bölük pörçük

Bölük pörçük: "Tam değil, parça parça" anlamında kullanılır

Börtü böcek

Börtü böcek: Böcek türünden türlü türlü yaratıklar. "Bahar

Böyle gelmiş, böyle gider

Böyle gelmiş, böyle gider: Kötü bir durumun değişemeyeceğini

Bucak bucak kaçmak

Bucak bucak kaçmak: Bir kimseyle yüz yüze gelmemek ya da bir şeyle

Budalalık etmek

Budalalık etmek: Düşünmeden, akılsızca davranmak

Bugüne bugün

Bugüne bugün: "Unutma ki, içinde bulunduğumuz güne

Bulanık suda balık avlamak

Bulanık suda balık avlamak: Bir kimse, bir durumun karışıklığından

Buldukça bunamak

Buldukça bunamak: içinde bulunduğu koşullar iyileştikçe

Bulunmaz Hint kumaşı mı

Bulunmaz Hint kumaşı mı: Bir şeyin ya da kimsenin çok değerli

Bulup buluşturmak

Bulup buluşturmak: Bin bir güçlükle, şuradan buradan sağlamak

Buluttan nem kapmak

Buluttan nem kapmak: Pek önemsiz, en küçük şeylerden

Bundan iyisi can sağlığı

Bundan iyisi can sağlığı: "Çok iyi, bundan iyisi olmaz

Burnu bile kanamamak

Burnu bile kanamamak: Büyük ve önemli bir kazadan

Burnu büyümek

Burnu büyümek: Kendisini büyük görmek, kibirlenmek

Burnu havada olmak

Burnu havada olmak: Kibirlenmek, herkese yukardan

Burnu Kafdağı'nda

Burnu Kafdağı'nda: Çok kibirli, herkese yüksekten bakan

Burnundan fitil fitil gelmek

Burnundan fitil fitil gelmek: Kazanılan ya da elde edilen güzel bir şeyin

Burnundan kıl aldırmamak

Burnundan kıl aldırmamak: Kendine karşı en küçük bir eleştiri

Burnundan solumak

Burnundan solumak: Bir kimse bir şeye aşırı derecede

Burnunda tütmek

Burnunda tütmek: (Birini, bir şeyi) Çok özlemek, aşırı

Burnunu kırmak

Burnunu kırmak: Kendini başkalarından üstün görüp büyüklenen

Burnunun dibinde

Burnunun dibinde: Gözünün önünde, çok yakınında

Burnunun dikine gitmek

Burnunun dikine gitmek: Kendi bildiğinden şaşmamak

Burnunun direği sızlamak

Burnunun direği sızlamak: Bir yakınının durumunu düşünerek

Burnunun ucunu görmemek

Burnunun ucunu görmemek: 1. Sarhoşluk, dikkatsizlik, dalgınlık gibi nedenlerle

Burnunun yeli harman savuruyor

Burnunun yeli harman savuruyor: Çok büyüklenen, herkese

Burnunu sokmak

Burnunu sokmak: Kendisini ilgilendirmeyen işlere karışmak

Burun buruna gelmek

Burun buruna gelmek: Ayrı ayrı yönlerden gelirken birbirlerine

Burun kıvırmak

Burun kıvırmak: Bir şeyi, bir durumu beğenmeyip küçümsemek

Buz gibi

Buz gibi: Soğuk, sevimsiz, cana yakın olmayan kimseler

Buz üstüne yazı yazmak

Buz üstüne yazı yazmak: 1. Etkisi çok kısa süren bir iş yapmak

Bülbül kesilmek

Bülbül kesilmek: Baskıyla ya da herhangi bir etkiyle çokça

Büyük söz söylemek

Büyük söz söylemek: Kötü bir duruma düşmeyeceğini ya da böyle

Cadı kazanı gibi kaynamak

Cadı kazanı gibi kaynamak: Aşırı derecede karışıklık içinde olmak

Caka satmak

Caka satmak: Çevresine gösteriş yapmak. "Müdür olunca

Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde

Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde: Yaşlanmışlığına karşın

Cana can katmak

Cana can katmak: İnsanın sağlığını, neşesini ve dinçliğini artırmak

Can acısı

Can acısı: Vücudun bir kesiminde aşırı ölçüde duyulan

Can alacak yer

Can alacak yer: Bir konu ya da şeyin en önemli yeri

Can alıp can vermek

Can alıp can vermek: Büyük bir sıkıntı ve bunalım

Can atmak

Can atmak: Bir şeyi elde etmeye karşı aşırı

Cana yakın

Cana yakın: "İnsana sokulganlık gösteren, sevimli" anlamında

Can ciğer kuzu sarması

Can ciğer kuzu sarması: Birbirini çok seven, birbirine

Can çekişmek

Can çekişmek: Ölmek üzere bulunmak, ölüyor olmak

Can damarı

Can damarı: Bir şeyin varlığı ve yaşamını sürdürmesi

Can damarına basmak

Can damarına basmak: 1. Bir şeyin en önemli noktası

Can dayanmamak

Can dayanmamak: Bir şeyin verdiği acıyı, sıkıntıyı

Can derdine düşmek

Can derdine düşmek: Ölmemek için büyük çaba göstermek

Can düşmanı

Can düşmanı: Birisini öldürmeyi bile düşünecek kadar aşırı

Can evinden vurmak

Can evinden vurmak: Bir konuda insanın en çok duyarlık

Canı ağzına gelmek

Canı ağzına gelmek: Tehlikeli bir durum ya da olay karşısında

Canı burnuna gelmek

Canı burnuna gelmek: Aşırı derecede bunalmak, çektiği

Canı cehenneme

Canı cehenneme: "İstemiyorum, nereye giderse gitsin

Canı çekilmek

Canı çekilmek: Canlılığını azar azar yitirmek

Canı çekmek

Canı çekmek (Gönlü çekmek): Bir şeye karşı istek

Canı çıkmak

Canı çıkmak: Yaptığı zor işten ötürü aşırı derecede

Canına değmek

Canına değmek: Kendisi için yarar sağlayacak bir işten

Canına kâr etmek

Canına kâr etmek: Bir şeyden derinlemesine etkilenmek

Canına kıymak

Canına kıymak: Acımadan bir canlıyı (kimseyi) öldürmek

Canına minnet

Canına minnet: "Beklediği, arayıp da bulamadığı bir şeydir

Canına okumak

Canına okumak: 1. Bir kimseye, herhangi bir durum ya da tutumundan

Canına susamak

Canına susamak: Ölümünü, belasını aramak

Canına tak etmek

Canına tak etmek : (Canına yetmek) Bir acı ya da sıkıntıya artık

Canından bezmek

Canından bezmek: İçinde bulunduğu sıkıntılı ve kötü koşulların

Canını almak

Canını almak: Öldürmek. "Artık bu acılara dayanamıyorum

Canını bağışlamak

Canını bağışlamak: Bir kimseyi öldürebilecekken öldürmekten

Canını çıkarmak

Canını çıkarmak: Bir şeyi ya da bir kimseyi çok yormak

Canını dar atmak

Canını dar atmak: Bir sıkıntı, güçlük ya da tehlikeden

Canını dişine takmak

Canını dişine takmak: Bir işe son gücünü harcayarak

Canını sıkmak

Canını sıkmak: Neşesinin kaçmasına, keyfinin bozulmasına

Canını sokakta bulmamak

Canını sokakta bulmamak: Sağlığının değerini bilip, onu korumaya

Canını vermek

Canını vermek: Sevdiği, değer verdiği bir varlık uğruna en değerli

Canını yakmak

Canını yakmak: Bir kimsenin bir yerini acıtmak

Canı sıkılmak

Canı sıkılmak: Yapacağı, üzerinde çalışacağı bir iş olmadığından

Canı tatlı

Canı tatlı: Güçlüklere, zorluklara katlanamayan, acıya

Canı tez

Canı tez: Herhangi bir işin çabucak yapılmasını isteyen

Canı yanmak

Canı yanmak: 1. Bedeninin bir yeri acımak. "Dişini uyuşturmadan

Canı yerine gelmek

Canı yerine gelmek: Yorucu bir işten sonra üzerine çöken yorgunluğu

Canıyla oynamak

Canıyla oynamak: Tehlikeli işlere girişmek. "Bırak

Can kalmamak

Can kalmamak: Bitkin bir duruma düşmek, tüm

Can kaygısına düşmek

Can kaygısına düşmek: Malı mülkü, parayı pulu bir yana atıp

Can korkusu

Can korkusu: Ölme kaygısı içinde bulunma, ölme

Can kulağıyla dinlemek

Can kulağıyla dinlemek: Anlatılanları iyice kavramaya çalışarak

Can kurban

Can kurban: Güzel, istenilir durumlar, davranışlar ya da istenen

Canla başla

Canla başla: Seve seve, her türlü fedakârlığı göze alarak

Canlı cenaze

Canlı cenaze: Oldukça zayıf, güçsüz kimse

Can pahasına

Can pahasına: Bir iş için ölüm göze alınarak

Can pazarı

Can pazarı: Herkesin canını kurtarmaya çalıştığı

Can vermek

Can vermek: 1. Ölmek. "Hastanın can verdiğini ilk bakışta anlamıştı

Can yakmak

Can yakmak: Bir kimseye eziyet etmek, ona acı çektirmek

Can yoldaşı

Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak, bir başına kalmamak

Cart curt etmek

Cart curt etmek: "Şöyle yaparım, böyle yaparım" diye

Cascavlak kalmak

Cascavlak kalmak

Cebi delik

Cebi delik: Eline geçen parayı hemen harcayan, cebinde

Cebinden çıkarmak

Cebinden çıkarmak: Ondan her yönüyle ve çok üstün olmak

Cebini doldurmak

Cebini doldurmak: Durumları ve fırsatlarr değerlendirip bol para

Cebi para görmek

Cebi para görmek: Önceleri para kazanamazken artık para

Ce demeye mi geldin

Ce demeye mi geldin: Bir yere çok kısa süreliğine gelip

Cehenneme kadar yolu var

Cehenneme kadar yolu var: "Defolsun, istediği yere gitsin"

Cehennemin dibi

Cehennemin dibi: Gidilmesi kolay olmayan, uzak bir

Cehennem olmak

Cehennem olmak: Defolup gitmek: "Artık ona dayanamıyorum

Cendereye sokmak

Cendereye sokmak: Bir kimseyi çok sıkıştırmak

Cennetin kapısını açmak

Cennetin kapısını açmak: Birine çok büyük bir iyilik yaparak

Cennet öküzü

Cennet öküzü

Cep harçlığı

Cep harçlığı: Gündelik ihtiyaçların ufak tefek olanlarını

Cephe almak

Cephe almak: Bir kimseye ya da düşünceye karşı

Cepheden cepheye koşmak

Cepheden cepheye koşmak: Sürekli savaşmak, yılmamak

Ceza çekmek

Ceza çekmek: İşlenen bir suçtan ötürü hapis yatmak

Cezaya çarptırılmak

Cezaya çarptırılmak

Ciğer acısı

Ciğer acısı: Evladını yitiren ana-babanın duyduğu derin

Ciğeri beş para etmemek

Ciğeri beş para etmemek: Aşağılık, işe yaramaz bir kişi

Ciğerini sökmek

Ciğerini sökmek: Bir kimsenin malına mülküne büyük

Ciğeri yanmak

Ciğeri yanmak: Uğradığı ya da çektiği acıdan içi yanmak

Cin çarpmışa dönmek

Cin çarpmışa dönmek: Neye uğradığını anlayamayacak

Cin fikirli

Cin fikirli: Çok kurnaz, çok zeki ve akıllı kimse için söylenir

Cin ifrit kesilmek

Cin ifrit kesilmek: Aşırı derecede öfkelenip kızmak

Cinler cirit oynamak

Cinler cirit oynamak: İnsanı ürkütecek kadar ıssız olmak

Cirit atmak

Cirit atmak: Ortalığı boş bulup istediği gibi davranmak

Curcunaya çevirmek

Curcunaya çevirmek: Konuşulanlar anlaşılmayacak kadar

Çaba göstermek

Çaba göstermek: Bir işi yapmak için uğraşmak. "Doğrusu

Çağ açmak

Çağ açmak: Yeni, yeni olduğu kadar da evrensel değer taşıyan

Çakı gibi

Çakı gibi

Çakır keyif olmak

Çakır keyif olmak

Çalı çırpı

Çalı çırpı: Ateş yakmaya yarayan ince, kuru dal

Çalı dibi taşlamak

Çalı dibi taşlamak: Bir söz ya da girişimin altında gizli bir

Çalımına getirmek

Çalımına getirmek: Düşündüğü, tasarladığı iş için

Çalımından geçilmemek

Çalımından geçilmemek: Büyüklenip böbürlenmesinden yanına varılmamak

Çalım satmak

Çalım satmak: Kendini üstün görüp büyüklük taslamak

Çalıp çırpmak

Çalıp çırpmak: Az ya da çok olduğuna bakmadan eline

Çalıyı tepesinden sürümek

Çalıyı tepesinden sürümek: Kendini zora koşup güçlük çıkarmak

Çal kapı gelmek

Çal kapı gelmek: Bir yere çağrılmadan, habersizce gitmek

Çalmadan oynamak

Çalmadan oynamak: Bir duruma, bir işe oldukça sevinmek

Çalmadık kapı bırakmamak

Çalmadık kapı bırakmamak: Bir konuda ya da sorunla ilgili olarak

Çam devirmek

Çam devirmek: Bilmeyerek karşısındakini incitip gücendirecek

Çamura taş atmak

Çamura taş atmak: Kötü huylu, saldırgan birine bu yönünü

Çamur atmak

Çamur atmak: Bir kimseyi karalamak, ona leke sürmeye

Çamura yatmak

Çamura yatmak: Kimi sözde nedenlerle yapmak zorunda

Çam yarması gibi

Çam yarması gibi: İri gövdeli kimseler için kullanılır

Çanak tutmak

Çanak tutmak: Söylediği kötü bir söz ya da yaptığı kötü bir

Çanak yalayıcı

Çanak yalayıcı

Çan çalmak

Çan çalmak: Herkese duyurmak. "Sen geldin

Çan çan etmek

Çan çan etmek: Yüksek sesle durmadan konuşmak

Çanına ot tıkamak

Çanına ot tıkamak: Bir kimseyi sesini çıkartamayacak, kötülüklerini

Çantada keklik

Çantada keklik: Elde edilmesine kesin gözüyle bakılan

Çapanoğlunun aptes suyu gibi

Çapanoğlunun aptes suyu gibi: Tatsız, çok sulu çay

Çaptan düşmek

Çaptan düşmek: Gücü kuvveti azalmak, çalışamayacak

Çarçur etmek

Çarçur etmek: Bir şeyi boş yere, hiç gereği yokken harcayıp

Çaresine bakmak

Çaresine bakmak: Bir şeyin olması, gerçekleşmesi için

Çaresiz kalmak

Çaresiz kalmak

Çark etmek

Çark etmek: Sözünden, düşüncesinden caymak

Çarkına okumak

Çarkına okumak: Bir kimsenin düzgün işleyen iş düzenini

Çarşaf gibi

Çarşaf gibi: Dalgasız, dümdüz su, göl ve deniz

Çatlak ses

Çatlak ses: 1. Uyumsuz, pürüzlü. 2. Yaygın ve herkesçe

Çatlasa da patlasa da

Çatlasa da patlasa da: Ne denli zorlanırsa zorlansın, ne denli

Çat pat

Çat pat: 1. Tam değil, şöyle böyle, yarım yamalak. "İngilizceyi çat pat

Çaydan geçip derede boğulmak

Çaydan geçip derede boğulmak: Büyük güçlükleri yenmişken, küçük

Çayı görmeden paçaları sıvamak

Çayı görmeden paçaları sıvamak: Zamanı geldiğinde yapılması gereken bir işe

Çay kenarında kuyu kazmak

Çay kenarında kuyu kazmak: Ereğe ulaşacak bol araç varken

Çekeceği olmak

Çekeceği olmak: Bir şeyden çok sıkıntı çekeceği

Çeki düzen vermek

Çeki düzen vermek: Toplamak, düzenlemek, dağınıklıktan

Çekilmez olmak

Çekilmez olmak: Bir şey hiç dayanılmayacak durumda olmak

Çekip çevirmek

Çekip çevirmek: Savurganlık, başıboşluk içinde bulunan bir kişiyi

Çekip gitmek

Çekip gitmek: Bir yerden kimseye haber vermeden

Çekirdekten yetişme

Çekirdekten yetişme: Herhangi bir işe ya da mesleğe küçük yaştan

Çekirge sürüsü gibi

Çekirge sürüsü gibi

Çeki taşı gibi

Çeki taşı gibi: Ağır, hareketsiz kimseler için kullanılır

Çene çalmak

Çene çalmak: Dereden tepeden, şundan bundan konuşup

Çenesi açılmak

Çenesi açılmak

Çenesi düşük

Çenesi düşük: Geveze, susmak nedir bilmeyen, sürekli konuşan

Çenesini tutmak

Çenesini tutmak: Söylemesinin zamanı ve yeri geldiğini bile

Çene yarıştırmak

Çene yarıştırmak: Karşılıklı oturup şuradan buradan

Çene yormak

Çene yormak: Bir kimseye bir iş konusunda boşuna

Çengel atmak

Çengel atmak: Herhangi bir konuda yandaş

Çetin ceviz

Çetin ceviz: 1. Düşüncesinde direnen kimse. "Ne çetin cevizdir o

Çıban başı

Çıban başı: Her zaman için bir tedirginlik doğurmaya, bir rahatsızlık

Çığ gibi büyümek

Çığ gibi büyümek: (Bir olay) Sınırlarını genişleterek yayılmak

Çığır açmak

Çığır açmak: Kendisinden sonra başkalarının da izleyebileceği

Çığlık atmak

Çığlık atmak: Acı acı bağırmak

Çığrından çıkmak

Çığrından çıkmak: (Bir iş) Ereğinden ve yolundan sapıp

Çıkar yol

Çıkar yol: Herhangi bir konu ya da sorunu çözebilecek

Çıkmaza girmek

Çıkmaza girmek: Karmakarışık olup içinden çıkılamayacak

Çıngar çıkarmak

Çıngar çıkarmak: Sözde, gerçek dışı bir neden bulup kavga

Çıt çıkarmamak

Çıt çıkarmamak: En küçük bir ses bile çıkarmaktan kaçınmak

Çiçeği burnunda

Çiçeği burnunda: Yeni, taptaze. "O zamanlar

Çiçek gibi

Çiçek gibi

Çift çubuk

Çift çubuk: Tarım yapmak için gerekli olan toprak

Çiğ çiğ yemek

Çiğ çiğ yemek: Bir kimseye karşı onu parça parça

Çiğlik etmek

Çiğlik etmek: Herhangi bir işte kendisinden iyi ve güzel bir

Çiğneyip geçmek

Çiğneyip geçmek: 1. Bir yerden gelirken ya da bir yere giderken yolunun

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın

Çiğ yemedim ki karnım ağrısın: "Suçum yok ki ürküp

Çile çekmek

Çile çekmek: Çok sıkıntı çekmek, sürekli üzüntü

Çileden çıkmak

Çileden çıkmak: Sabrı tükenerek olup bitenlere

Çile doldurmak

Çile doldurmak: Sürüp gitmekte olan sıkıntılı ve güç bir durumun

Çil yavrusu gibi dağılmak

Çil yavrusu gibi dağılmak: Toplu haldeyken her biri

Çimdik atmak

Çimdik atmak: Çimdiklemek. "Arkadaşına

Çingene çalar, kürt oynar

Çingene çalar, kürt oynar: Bir yerin düzensizliğini, gürültülü patırtılı

Çingene düğünü

Çingene düğünü: Gürültülü patırtılı, her yönüyle düzensiz

Çingenelik etmek

Çingenelik etmek

Çingene maşası

Çingene maşası

Çirkefe taş atmak

Çirkefe taş atmak: Kötülüğünden kaçınılması, uzak durulması

Çirkin kaçmak

Çirkin kaçmak: Bir söz ya da davranış yersiz ve yakışıksız

Çivi kesmek

Çivi kesmek: Aşırı derece, donacak kadar üşümek

Çizmeden yukarı çıkmak

Çizmeden yukarı çıkmak: Yetkili olmadığı, bilmediği bir konuda

Çocukluk etmek

Çocukluk etmek: Düşünmeden, akılsızca bir iş yapmak ya da böyle

Çoğu gitti azı kaldı

Çoğu gitti azı kaldı: Yapılmakta olan bir iş için "büyük

Çok olmak

Çok olmak: Bir kimsenin davranışları dayanılmaz

Çoluk çocuğa karışmak

Çoluk çocuğa karışmak: Çocukları dünyaya gelmek

Çoluk çocuk elinde kalmak

Çoluk çocuk elinde kalmak: Deneyimi bulunmayan, çok genç

Çorap söküğü gibi gitmek

Çorap söküğü gibi gitmek: Bir işe başladıktan sonra ona bağlı olarak

Çorbada tuzu bulunmak

Çorbada tuzu bulunmak: Bir işin yapılmasında az ya da çok

Çöle dönmek

Çöle dönmek: Eski yeşilliğini, bakımlılığını yitirerek

Çöpe dönmek

Çöpe dönmek: Çok zayıflamak. "Veremden çöpe

Çöp gibi

Çöp gibi: Çok zayıf. "Çocuk çok zayıfladı

Çöpsüz üzüm

Çöpsüz üzüm: 1. Güç yanları olmayan kazançlı iş

Çöpten çelebi

Çöpten çelebi: İnce, zayıf kimseler için söylenir

Çözüm yolu

Çözüm yolu: Bir güçlüğü ortadan kaldıracak, bir sorunu

Çürüğe çıkmak

Çürüğe çıkmak: Muayene sonunda sağlığı elverişli olmadığı

Çürük çarık

Çürük çarık: 1. Sağlam bir yanı olmayan, kırık dökük

Çürük tahtaya basmak

Çürük tahtaya basmak: Yapılacak bir işte karşılaşabilecek güçlükleri bütün

Dağa çıkmak

Dağa çıkmak: Hükümete karşı gelip ayaklanarak dağlara

Dağa kaldırmak

Dağa kaldırmak: Bir kimseyi zorla dağa ya da ıssız

Dağdan gelip bağdakini kovmak

Dağdan gelip bağdakini kovmak: Bir yere ya da bir işe sonradan gelen

Dağdan inme

Dağdan inme: Çok kaba saba, görgü

Dağ doğura doğura bir fare doğurdu

Dağ doğura doğura bir fare doğurdu: Büyük yankılar uyandıran

Dağlara düşmek

Dağlara düşmek: Büyük bir acı ve üzüntünün etkisiyle insanlardan

Dağlara taşlara

Dağlara taşlara: Kötü bir durum söz konusu olduğunda

Dağları devirmek

Dağları devirmek: İnsanın üstesinden gelemeyeceği, güç yetmez

Dağlar kadar

Dağlar kadar: Çok fazla, çok büyük

Daha neler

Daha neler: "Hiç öyle olur mu" anlamında söylenir

Dahası var

Dahası var: "Söylenenin, bilinenin dışında bilinmesi gerekli

Dalavere çevirmek

Dalavere çevirmek: Doğru olmayan, yasadışı yollarla

Dal budak salmak

Dal budak salmak: Büyümek, gelişip serpilmek

Daldan dala konmak

Daldan dala konmak: Sık sık iş, konu, düşünce, tutum

Dalgacı Mahmut

Dalgacı Mahmut: işine gereken önemi vermeyen

Dalga geçmek

Dalga geçmek: 1. Elindeki işle uğraşma yerine başka şeyler düşünmek

Dalgaya düşmek

Dalgaya düşmek: Dalgınlık nedeniyle bir işin yapılacağını

Dal gibi

Dal gibi: Çok zayıf, çok ince bir kimsenin bu yönünü

Dalına binmek

Dalına binmek: Bir kimseye bir şey yaptırmak için

Dallanıp budaklanmak

Dallanıp budaklanmak: (Bir iş) Genişleyip büyüyerek karmaşık

Dalyan gibi

Dalyan gibi: Boylu boslu. "Dalyan

Damarına basmak

Damarına basmak: Birinin hoşlanmadığı şeyler yaparak

Damarı tutmak

Damarı tutmak: Huysuzluğu üstüne gelmek, aksileşmek

Damarlarına işlemek

Damarlarına işlemek: Bir şey birinde yerleşmiş, kemikleşmiş

Dama taşı gibi oynatmak

Dama taşı gibi oynatmak: Görevlilerin, sık sık görev yerlerini

Damdan düşer gibi

Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz olarak, sıra saygı

Damgasını vurmak

Damgasını vurmak: Bir işe ya da konuya kendi özelliğini

Damga yemek

Damga yemek: Olumsuz bir özellik yüklenmek

Dananın kuyruğu kopmak

Dananın kuyruğu kopmak: İçten içe sürüp giden anlaşmazlığı dışa

Danışıklı dövüş

Danışıklı dövüş: Kendi aralarında önceden anlaşmış oldukları halde

Dara dar

Dara dar: Ancak, ucu ucuna, zar zor

Dara düşmek

Dara düşmek: Parası kalmamak, para sıkıntısı çekmek

Darbe yapmak

Darbe yapmak

Darboğaz

Darboğaz: Sıkıntılar, güçlükler içinde geçirilen ve ileride

Darda kalmak

Darda kalmak: 1. Para bakımından sıkıntı içinde olmak

Dar gelirli

Dar gelirli: "Geliri sınırlı ve az olan, tüketimi belli bir düzeyi

Darısı başına

Darısı başına: Güzel ve iyi bir olayın başkaları için de gerçekleşmesini

Dar kaçmak

Dar kaçmak: Bunalıp sıkıldığı bir ortamdan hızla ayrılıp

Dar kafalı

Dar kafalı: Düşünce ve kavrayış yönünden sınırlı olan, ileriliği

Darlığa düşmek

Darlığa düşmek

Davul çalmak

Davul çalmak

Davulun tokmağı elinde olmak

Davulun tokmağı elinde olmak: Bir işin yönetimini elinde

Dayak arsızı

Dayak arsızı: Çok ve sıkça dövüldüğünden

Dayak atmak

Dayak atmak: Sopayla dövmek (dövülmek).

Dayayıp döşemek

Dayayıp döşemek: Evi, odayı, mobilya ve benzeri şeylerle

Dediği çıkmak

Dediği çıkmak: Söylediğinin gerçek olduğu anlaşılmak

Dediğine gelmek

Dediğine gelmek: Bir kimsenin, ilk baştan benimsemediği düşüncesini

Defterden silmek

Defterden silmek: Aralarındaki yakınlığa son vermek

Defteri dürülmek

Defteri dürülmek: Ölmek, öldürülmek

Defteri kapamak

Defteri kapamak: Herhangi bir konuda yürütülen çalışmayı

Defter tutmak

Defter tutmak: Alacak verecek gibi hesapları deftere yazmak

Değer biçmek

Değer biçmek: Bir şeyin değerini para ya da başka

Değer vermek

Değer vermek: Bir kimseye önem verip saygı göstermek

Değirmenin suyu nereden geliyor

Değirmenin suyu nereden geliyor: Bir işin yapılması için gerekli olan paranın

Deli dana gibi dönenmek

Deli dana gibi dönenmek: Ne yapacağını bilmeden, rastgele

Deli divane olmak

Deli divane olmak: Birini, bir şeyi aşırı derecede sevmek

Delidolu

Delidolu: Ölçüsüzce davranışlarda bulunan, ilerisini gerisini

Deli etmek

Deli etmek: Aşırı derecede kızdırmak

Delifişek

Delifişek: Şımarık, ölçüsüz, atak; delice işler yapan

Deliğe tıkmak

Deliğe tıkmak: Bir kişiyi bir suçtan ötürü tutuklamak

Delik deşik

Delik deşik: Bir şeyin her yanı delik delik olmak

Deli kızın çeyizi gibi

Deli kızın çeyizi gibi: Birbiriyle bağdaşıp uyuşmayan giyim

Deliksiz uyku

Deliksiz uyku: Kesintisiz olan, arada hiç uyanılmayan

Deliliğe vurmak

Deliliğe vurmak: Deli olmadığı halde söz ve davranışlarıyla

Delinin eline değnek vermek

Delinin eline değnek vermek: Zararlı birine daha da zararlı olacak

Deli olmak işten değil

Deli olmak işten değil: Uygun olmayan bir davranış karşısında

Deli saçması

Deli saçması: Anlamsız, tutarsız, mantıksızca söylenmiş

Demediğini bırakmamak

Demediğini bırakmamak: Birine çok kırıcı sözler söylemek

Deme gitsin

Deme gitsin: Her şeyin çok güzel olduğunu ve bunun

Demem o değil

Demem o değil

Demir almak

Demir almak: Yola çıkacak gemi, denizden çapasını çekmek

Demir atmak

Demir atmak: 1. Gemi bir yerde kalmak amacıyla denize çapasını salmak

Demir gibi

Demir gibi: Çok sağlam, kuvvetli. "Demir gibi

Demokles'in kılıcı

Demokles'in kılıcı: Bir kimseyi her an ve her durumda baskı

Dem vurmak

Dem vurmak: Gerçekleştiremeyeceği ya da gücünü aşan

Denizden çıkmış balığa dönmek

Denizden çıkmış balığa dönmek: Kendi çevresinden ayrılmış kişi, yeni girdiği

Denizden geçip çayda boğulmak

Denizden geçip çayda boğulmak: Daha büyük güçlükleri yenmişken

Denize girse kurutur

Denize girse kurutur: "Ortam ne denli uygun olursa olsun

Deniz tutmak

Deniz tutmak: Deniz yolculuğunda, geminin sallaması yüzünden

Der demez

Der demez: Hemen anında, üzerinden zaman

Derdine düşmek

Derdine düşmek: Bir şeyi, yapılması zorunlu olan bir işi gerçekleştirme

Derdini dökmek

Derdini dökmek: Derdini, sıkıntılarını anlatmak, üzüntüsünü

Derdini Marko Paşa'ya anlat

Derdini Marko Paşa'ya anlat

Dereden tepeden konuşmak

Dereden tepeden konuşmak: Belli bir konu izlemeden, şundan bundan

Derinlere dalmak

Derinlere dalmak: Bir konuyu ayrıntılarıyla düşünmek

Derli toplu

Derli toplu: Dağınık olmayan, düzenli

Derme çatma

Derme çatma: Doğru dürüst gereç kullanılmadan özensizce

Dert ortağı

Dert ortağı: Bir kimsenin derdini döktüğü, derdini paylaştığı yakın

Dertsiz başını derde sokmak

Dertsiz başını derde sokmak: Hiçbir derdi, sıkıntısı yokken üzüntülü

Dert yanmak

Dert yanmak: Acılarını ve sıkıntılarını yakınarak şuna buna anlatmak

Devede kulak

Devede kulak: Bütüne oranla küçük parça, önemsiz

Deve kuşu gibi başını kuma sokmak

Deve kuşu gibi başını kuma sokmak: 1. Gerçekleri görmekten kaçınmak

Deveye "boynun eğri" demişler, "nerem doğru ki" demiş

Deveye "boynun eğri" demişler, "nerem doğru ki" demiş

Deveye hendek atlatmak

Deveye hendek atlatmak: Bir kimseye, yapamayacağı önceden bilinen

Deveyi havuduyla yutmak

Deveyi havuduyla yutmak: Yasadışı yollarla büyük çıkar

Devlet düşkünü

Devlet düşkünü: Zenginken, bolluk içinde yaşarken, sonradan yoksul düşmüş

Devlet kuşu

Devlet kuşu: Beklenmedik, umulmadık bir talih

Dışa açılmak

Dışa açılmak: Başka ülkelerle değişik ilişkilere

Dışı eli yakar içi beni

Dışı eli yakar içi beni: "Görünüşüne bakmayın

Dış kapının mandalı

Dış kapının mandalı

Dızdığının dızdığı

Dızdığının dızdığı: Birisiyle uzaktan yakınlığı bulunan

Dibine darı ekmek

Dibine darı ekmek: Bitirip tüketmek, krş. Kökünü kurutmak

Dik başlı

Dik başlı: Kurumlu, kendi havasına giden, boyun eğmez

Diken üstünde olmak

Diken üstünde olmak: Her an gitme durumunda olduğunu

Dikiş tutturamamak

Dikiş tutturamamak: Bir işte ya da bir yerde herhangi bir nedenle

Dik kafalı

Dik kafalı: İnatçı, büyük sözü dinlemeyen. "Dik kafalının

Dil ağız vermemek

Dil ağız vermemek: Hasta, kendi içine gömülmüş olmak

Dilden dile dolaşmak

Dilden dile dolaşmak: Herkesçe ve her yerde üzerinde konuşulmak

Dil dökmek

Dil dökmek: Karşısındakini kandırmak, inandırmak için onun

Dile düşmek

Dile düşmek: Yersiz bir davranışı yüzünden dedikodu

Dile getirmek

Dile getirmek: Bir olay ya da durumun anlamını sözle

Dile kolay

Dile kolay: Anlatılan bir olay ve durumun, anlatılması kolay

Dilenci çanağı gibi

Dilenci çanağı gibi: İçinde her şeyden bir parça bulunan

Dilenci değneğine dönmek

Dilenci değneğine dönmek: Aşırı derecede zayıflamak

Dili açılmak

Dili açılmak: Herhangi bir nedenle susan biri, konuşmaya

Dili ağırlaşmak

Dili ağırlaşmak: Hastalığı yüzünden güçlükle konuşur duruma

Dili bir karış dışarı çıkmak

Dili bir karış dışarı çıkmak: Sıcakta yürümekten ya da koşmaktan

Dili çalmak

Dili çalmak: Bir kimsenin konuşması, başka bir dilin

Dili damağı kurumak

Dili damağı kurumak: Susuzluktan ya da çok konuşmaktan

Dili dolaşmak

Dili dolaşmak: Korkudan, utangaçlıktan, sarhoşluktan, ya da hastalıktan

Dili döndüğü kadar

Dili döndüğü kadar: Konuşma ve anlatma gücünün yettiği ölçüde

Dili dönmemek

Dili dönmemek: Söylerken yanlış yapmak, bir sözü doğru

Dilinden anlamak

Dilinden anlamak: Bir nesne, araç ya da gerecin özelliğini

Dilinden düşürmemek

Dilinden düşürmemek: Aynı şeyi sık sık yinelemek

Dilinden kurtulamamak

Dilinden kurtulamamak: Sürekli olarak o kişinin sataşmalarına, eleştirilerine

Dilinde tüy bitmek

Dilinde tüy bitmek: Bir şeyi sık sık söylemekten bıkıp usanmak

Diline dolamak

Diline dolamak: Bir kimseyi her yerde sözle kötüleyip aşağılamak

Dilini eşek arısı soksun

Dilini eşek arısı soksun: Bir sözcüğü yanlış söyleyenler

Dilini kesmek

Dilini kesmek: Susmak. "Yeter artık dilini kes

Dilinin altında bir şey olmak

Dilinin altında bir şey olmak: Açıkça söylemediği, duraksadığı bir şeyin

Dilinin altındaki baklayı çıkarmak

Dilinin altındaki baklayı çıkarmak: Gizli tutulan bir şeyi sonunda

Dilinin ucuna gelmek

Dilinin ucuna gelmek: Söyleyecek gibi olmuşken, uygun

Dilini tutmak

Dilini tutmak: Gelişigüzel söz söylemekten kaçınmak

Dilini yutmak

Dilini yutmak: Korku, sevinç gibi durumlarda konuşamayacak

Dili pabuç kadar

Dili pabuç kadar: Saygısızca ve gönül kırıcı karşılık

Dili olsa da söylese

Dili olsa da söylese: Anlatılan bir şey ya da olayın nasıl geçtiğine cansız

Dili tutulmak

Dili tutulmak: Aşırı heyecan, korku gibi nedenler yüzünden

Diliyle tutulmak

Diliyle tutulmak: Söylediği bir sözle suçunun bulunduğunu

Dillere destan olmak

Dillere destan olmak: (Bir olay, bir nitelik) Her yerde anlatılır olmak

Dilli düdük

Dilli düdük: Geveze, aşırı derecede konuşan

Dil uzatmak

Dil uzatmak: Durumuna göre yapılmaması gerekirken, o kimse için aşağılayıcı

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak

Dinden imandan çıkmak

Dinden imandan çıkmak: Çok öfkelenip dince yasaklanmış

Dini bütün

Dini bütün: Dinsel buyrukları eksiksizce yerine getiren

Dirlik düzenlik

Dirlik düzenlik: Birlikte yaşayanlar arasında sevgi ve saygıya

Dirlik yüzü görmemek

Dirlik yüzü görmemek: Sürekli sıkıntı, tedirginlik

Dirsek çevirmek

Dirsek çevirmek: Daha önce işbirliği yapıp birlikte çalıştığı kişiyi

Dirsek çürütmek

Dirsek çürütmek: Okuma ve öğrenme yolunda çok uzun yıllar

Diş bilemek

Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat

Dişe dokunur

Dişe dokunur: Anılmaya, belirtilmeye değer; önemli

Diş geçirememek

Diş geçirememek: Bir kimseye söz geçirememek, onu buyruğu

Diş gıcırdatmak

Diş gıcırdatmak: Öç alma durumu içinde olduğunu, kötülük yapmayı

Dişinden tırnağından artırmak

Dişinden tırnağından artırmak: Gereksinimlerinin bir bölümünü keserek

Dişine göre

Dişine göre: Tam onun yapabileceği, üstesinden gelebileceği

Dişinin kovuğuna yetmemek

Dişinin kovuğuna yetmemek: Doyurmak açısından çok

Dişini sıkmak

Dişini sıkmak: Güçlüklere, sıkıntılara dayanma çabası

Dişten artırmak

Dişten artırmak

Diyalog kurmak

Diyalog kurmak: Bir kimseyle anlaşma sağlayacak biçimde

Diz çökmek

Diz çökmek: 1. Dizlerini yere koyarak oturmak

Diz dize

Diz dize: Dizleri birbirine değercesine yan yana oturmak

Dize gelmek

Dize gelmek: Güçlünün karşısında direnmeyi bırakıp

Dizginleri ele almak

Dizginleri ele almak: Bir işin yönetimini kendisi yüklenmek

Dizginleri salıvermek

Dizginleri salıvermek: Önceden uygulamakta olduğu sıkı

Dizini dövmek

Dizini dövmek: Yapılan bir işten ötürü çok pişman olmak

Dizinin bağı çözülmek

Dizinin bağı çözülmek: Korku ve üzüntü gibi nedenlerle ayakta

Dizinin dibinden ayrılmamak

Dizinin dibinden ayrılmamak: Birinin yanından hiç ayrılmamak

Dizleri kesilmek

Dizleri kesilmek: Dizlerinde güç kalmamak, bu yüzden yürürken

Dizlerine kapanmak

Dizlerine kapanmak: Birinden bir şey dilemek için

Dobra dobra söylemek

Dobra dobra söylemek: Açık açık, gizlemeden her şeyi

Doğmamış oğlana don biçmek

Doğmamış oğlana don biçmek: Gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli

Doğru dürüst

Doğru dürüst: Eksiksizce, istenilen biçimde. "Verilen

Dokuz doğurmak

Dokuz doğurmak: Korkulan bir durum ya da bir iş ha şimdi olacak

Dokuz körün bir değneği

Dokuz körün bir değneği: Birçok yakınına yardım eden

Dolap çevirmek

Dolap çevirmek: Doğru olmayan yöntemlerle, hile ile iş

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı

Domuzdan kıl koparmak

Domuzdan kıl koparmak: Sevilmeyen, cimri birinden değeri

Domuz gibi

Domuz gibi: 1. Kötü huylu, başkalarına kötülük düşünen

Dona çekmek

Dona çekmek: Hava soğumasının, don yapacak, suları

Don çözülmek

Don çözülmek: Buzlar erimeye başlamak

Don gömlek

Don gömlek: Üzerinde don ve gömlekten başka bir şey

Dosta düşmana karşı

Dosta düşmana karşı: Dostları üzmemek, düşmanları

Dozu kaçmak

Dozu kaçmak

Dökülüp saçılmak

Dökülüp saçılmak: Bir konuda, bir şey için epeyce

Dönüm noktası

Dönüm noktası: Bir olayın gelişiminde yeni bir aşama

Dört ayak üstüne düşmek

Dört ayak üstüne düşmek: Hiçbir zarar görmeden tehlikeli bir durumdan

Dört dönmek

Dört dönmek: Bir iş yapmak ya da bir çare bulmak için oraya

Dört dörtlük

Dört dörtlük: Her yönüyle eksiksiz, kusursuz olan

Dört elle sarılmak

Dört elle sarılmak: Bir işe tam bir istekle, eksiksiz yapma

Dört gözle beklemek

Dört gözle beklemek: Büyük bir istekle, özlem ve sabırsızlıkla

Dört köşe olmak

Dört köşe olmak: Çok neşelenip sevinmek

Duba gibi

Duba gibi

Dudağını ısırmak

Dudağını ısırmak: Biçimsiz ya da tehlikeli bir duruma

Dudak bükmek

Dudak bükmek: Umursamamak, beğenmemek

Duman attırmak

Duman attırmak: Sağladığı üstünlükle başkalarını

Dumanı üstünde

Dumanı üstünde: Çok taze, çok yeni. "Dumanı üstünde

Durmuş oturmuş

Durmuş oturmuş: "Olgunlaşıp uslanmış" anlamında

Durup dinlenmeden

Durup dinlenmeden: Arası kesilmeksizin, sürekli olarak

Durup dururken

Durup dururken: Hiçbir neden yokken, gereği yokken. "Durup dururken

Dut gibi olmak

Dut gibi olmak: Çok sarhoş olmak. "Üçü de dut

Dut yemiş bülbüle dönmek

Dut yemiş bülbüle dönmek: Önceleri çok konuşurken

Düğüm noktası

Düğüm noktası: Bir işin aydınlatılması, çözümlenmesi için açıklanması

Düğüm üstüne düğüm vurmak

Düğüm üstüne düğüm vurmak: Parasını harcamaktan kaçınıp

Düğün bayram etmek

Düğün bayram etmek: Aşırı derecede sevinmek

Düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez

Düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez

Dümen çevirmek

Dümen çevirmek: Bir iş ya da konuda hileye, düzene başvurmak

Dümen kırmak

Dümen kırmak: Yön değiştirmek. "Dereye gelince

Dümen suyundan gitmek

Dümen suyundan gitmek: Bir kimsenin izlediği yolu

Dün bir, bugün iki

Dün bir, bugün iki: "Daha birkaç gün oldu olmadı"

Dünya başına dar gelmek

Dünya başına dar gelmek: Çaresizlik içinde kalmak

Dünya başına yıkılmak

Dünya başına yıkılmak: Çok üzülüp umutlarını yitirmek

Dünya bir araya gelse

Dünya bir araya gelse: Bütün insanlar bir araya gelip engel

Dünyadan geçmek

Dünyadan geçmek: Kimseyle görüşmez; hiçbir şeyle, toplumla

Dünyadan haberi olmamak

Dünyadan haberi olmamak: Etrafında neler olup bitiyor

Dünya durdukça durmak

Dünya durdukça durmak: Sonsuza değin yaşamak

Dünya evine girmek

Dünya evine girmek

Dünya gözüyle

Dünya gözüyle: Ölüp gitmeden önce. "Dünya

Dünya zindan olmak

Dünya zindan olmak: Dünya kadar: Pek çok, oldukça

Dünyalar onun olmak

Dünyalar onun olmak: Pek çok sevinmek

Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak

Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyanın nelerle, ne gibi güçlüklerle dolu olduğunu

Dünyanın öbür ucu

Dünyanın öbür ucu: Çok uzak bir yer. "Neresi yakın

Dünyasından geçmek

Dünyasından geçmek: Çevresiyle olan ilgisini, ilişkisini kesmek

Dünyaya gelmek

Dünyaya gelmek: Doğmak. "Soğuk bir kış gününde

Dünyaya getirmek

Dünyaya getirmek

Dünyaya gözlerini kapamak

Dünyaya gözlerini kapamak

Dünyayı zindan etmek

Dünyayı zindan etmek: Bir kimseye acılar, sıkıntılar

Düşe kalka

Düşe kalka: Bir işi kimileyin iyi, kimileyin kötü koşullar

Düşman başına

Düşman başına: Bir durum ya da şeyin kötülüğünü

Düşman çatlatmak

Düşman çatlatmak: İyiliğini, başarısını çekemeyenleri, iyi durum

Düşte görse hayra yormamak

Düşte görse hayra yormamak: Ummadığı, beklemediği

Düşünceye dalmak

Düşünceye dalmak: Dalgın dalgın, hiçbir şeyle ilgilenmeyerek

Düşünüp taşınmak

Düşünüp taşınmak: Bir konuyu bütün yönleriyle, enikonu

Düşüp kalkmak

Düşüp kalkmak: Biriyle yakın arkadaşlık kurmak

Eceli gelmek

Eceli gelmek: Ölüm ya da yok oluş zamanı gelmek

Eceline susamak

Eceline susamak: Ölmeyi, ya da öldürülmeyi istercesine

Ecel teri dökmek

Ecel teri dökmek: Tehlike içinde bulunmaktan ötürü bunalıma

Edebiyat yapmak

Edebiyat yapmak: Bir sorunla ilgili olarak içtenlikten yoksun

Efendi efendi

Efendi efendi

Efendim nerede, ben nerede

Efendim nerede, ben nerede: Söylediğimizin karşımızdakince

Efkar dağıtmak

Efkar dağıtmak: Üzüntü ve kederden sıyrılmak, neşelenmek

Eğilip bükülmek

Eğilip bükülmek: Utanma, sıkılma durumunda olduğunu

Eğri bakmak

Eğri bakmak: Bir şeye kötü düşüncelerle bakmak

Eğrisiyle doğrusuyla

Eğrisiyle doğrusuyla: Bir konuda bilinenleri doğru

Ekin iti gibi

Ekin iti gibi: Herkese tepeden bakan kimseler

Ekmediğin yerde biter

Ekmediğin yerde biter: İstemediğimiz ve beklemediğimiz yerde

Ekmeğinden etmek

Ekmeğinden etmek: Bir kimsenin işinden atılmasına

Ekmeğine kuru, ayranına duru mu dedik

Ekmeğine kuru, ayranına duru mu dedik

Ekmeğine yağ sürmek

Ekmeğine yağ sürmek: Düşünmediği, istemediği, amacı

Ekmeğini kazanmak

Ekmeğini kazanmak: Geçimini sağlayacak ölçüde para

Ekmeğini taştan çıkarmak

Ekmeğini taştan çıkarmak: Güçlüklere, sıkıntılara katlanarak

Ekmeğiyle oynamak

Ekmeğiyle oynamak: Bir kimseyi, çalışarak geçimini sağladığı

Ekmek aslanın ağzında

Ekmek aslanın ağzında: "İş bulma, geçinmek için para

Ekmek elden su gölden

Ekmek elden su gölden: Çalışmadan, emek harcamadan

Ekmek kapısı

Ekmek kapısı: İnsanın geçimini sağladığı işyeri, iş. "Bu

Ekmek parası

Ekmek parası: Kazanç, geçim için gerekli para. "Ekmek parasını

Eksik gedik

Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar

Eksik olmasın

Eksik olmasın: Birinden söz ederken, ondan duyulan

Eksik olsun

Eksik olsun: "Gereği yok, istemem" anlamında kulanılır

El ağzıyla çorba içmek

El ağzıyla çorba içmek: Kendi ağzıyla değil, başkasının ağzını

El altında

El altında: İstenildiğinde kullanılmak için hazır

El altından

El altından: Hiç kimseye haber vermeden, herkesin

El altında tutmak

El altında tutmak

El atmak

El atmak: Bir işe karışmak, birine yardımcı olmak

El ayak çekilmek

El ayak çekilmek: Geceleyin ortalıkta kimseler kalmamak

El bağlamak

El bağlamak: Saygı gösterme amacıyla ellerini göbeğinin

El basmak

El basmak: Kur'an gibi kutsal bir şey üzerine elini koyup

El bebek gül bebek

El bebek gül bebek: Çok nazlı, el üstünde tutulan

El çekmek

El çekmek: Önceleri yapmakta olduğu bir işi bırakmak

El çektirmek

El çektirmek

El çırpmak

El çırpmak: Alkışlamak, iki elin yüzünü birkaç kez

Elde avuçta bir şey kalmamak

Elde avuçta bir şey kalmamak: Malını, parasını harcayıp bitirmek

Elde bulunan

Elde bulunan: Hazırda bulunan, var olan

Elde etmek

Elde etmek: 1. İstenilen bir şeye herhangi bir yolla sahip olmak

El değiştirmek

El değiştirmek: (Bir şey) Bir kimseden başka bir kimseye

El değmemiş

El değmemiş: Kullanılmamış, hiç dokunulmamış

Elden ayaktan düşmek

Elden ayaktan düşmek: Hastalık, yaşlılık gibi nedenlerle

Elden çıkarmak

Elden çıkarmak

Elden düşme

Elden düşme: Daha önce kullanılmış, eski ve ucuz

Elden ele dolaşmak

Elden ele dolaşmak: (Bir şey) Herkesin ilgisini çekmesinden

Elden geçirmek

Elden geçirmek: Sayıca çok olan şeyleri tek tek gözden

Elden gitmek

Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek, ondan yoksun kalmak

Elden ne gelir

Elden ne gelir

Ele almak

Ele almak: Bir konu üzerinde çalışmaya, uğraşmaya

Ele avuca sığmamak

Ele avuca sığmamak: Kural, ölçü tanımamak, taşkınca, şımarıkça

Ele geçirmek

Ele geçirmek: 1. Kaçak ya da kaçmakta olan birini tutmak, yakalamak

Ele geçmek

Ele geçmek: Yakalanmak, elde edilmek

Ele gelmek

Ele gelmek: Bebekler için kucağa gelecek durumda

Elekten geçirmek

Elekten geçirmek: Özenli ve sıkı bir incelemeyle iyiyi kötüyü

El elde baş başta

El elde baş başta: Bir işin gerektirdiği bütün harcamalar

El ele vermek

El ele vermek: Güçlerini birleştirmek, işbirliği yapmak

El eliyle yılan tutmak

El eliyle yılan tutmak: Tehlikeli işleri yapmaya kendisi girişmeyip

El emeği

El emeği: Elle yapılan çalışma ve bu çalışmanın

El etek çekmek

El etek çekmek (bir şeyden): Yaptığı bir işle artık uğraşmaz olmak

El etek öpmek

El etek öpmek: Bir işi yaptırmak için yetkili bir kimseye

El etmek

El etmek: Birine eliyle "gel" işareti yapmak. "Sana

Ele vermek

Ele vermek: Suç işlemiş olan birini ilgililere haber

Eli açık

Eli açık: Çok para harcayan, savurgan, cömert

Eli ağır

Eli ağır: Çabuk iş yapmayan, yapamayan

Eli ayağı buz kesilmek

Eli ayağı buz kesilmek: Birdenbire aldığı kötü bir haber yüzünden

Eli ayağı dolaşmak

Eli ayağı dolaşmak: Heyecan ve telaştan ne yapacağını

Eli ayağı tutmak

Eli ayağı tutmak: Daha iyice yaşlanmamış olmak, iş yapacak

Eli ayağı tutmamak

Eli ayağı tutmamak: Beden gücü tükenmiş olmak

Eli bayraklı

Eli bayraklı: Huysuz, kavgacı, şirret bir kimse için söylenir

Eli boş olmak

Eli boş olmak: O sırada yapacağı bir işi bulunmamak

Eli boş dönmek

Eli boş dönmek: Düşünüp umduğunu elde edemeden geri gelmek

Eli böğründe kalmak

Eli böğründe kalmak: Bir işte başarısızlığa uğrayıp hiçbir şey yapamaz

Eli cebine varmamak

Eli cebine varmamak: Para harcayamamak. "Öyle cimri ki eli

Eli dar

Eli dar: Para sıkıntısı çeken kimse için kullanılır. "Şu sıralar

Eli değmemek

Eli değmemek: Bir şeyi yapmaya vakit bulamamak. "Elim

Eli ekmek tutmak

Eli ekmek tutmak: Yaşamını kendi çabası, kendi emeğiyle kazanmak

Eli ermez, gücü yetmez

Eli ermez, gücü yetmez: Çaresiz, zavallı. "Ne yapabilirim

Elifi elifine

Elifi elifine: Tam, eksiksiz. "Elifi elifine

Elifi görse mertek sanır

Elifi görse mertek sanır: Okuması yazması olmayan kimselerin

Eli genişlemek

Eli genişlemek: Para sıkıntısından kurtulmak, bolca

Eli hafif

Eli hafif: İğne yapma, diş çekme gibi işleri acıtmadan yapan

Eli işte gözü oynaşta

Eli işte gözü oynaşta: "İş yapar gibi gözüküyor ama başka şeyler

Eli kalem tutmak

Eli kalem tutmak: Tasarladıklarını, düşündüklerini güzel

Eli kolu bağlı olmak

Eli kolu bağlı olmak: Türlü engeller yüzünden yapması gereken

Eli koynunda kalmak

Eli koynunda kalmak: Çaresiz kalmak, hiçbir şey yapacak

Eli kulağında

Eli kulağında: Pek yakında gerçekleşmesi, olması beklenen

Eli maşalı

Eli maşalı: Kavgacı, saldırgan, huysuz

Elinde avcunda nesi varsa

Elinde avcunda nesi varsa

Elinde büyümek

Elinde büyümek: Bir kimsenin yanında yetişmiş olmak

Elinde kalmak

Elinde kalmak: Satmak amacıyla aldığı bir şeyi satamamak

Elinden bir kaza çıkmak

Elinden bir kaza çıkmak: İstemediği halde bir kimsenin yaralanmasına

Elinden geleni ardına koma

Elinden geleni ardına koma: Bir kimseden çekinilmediğini, elinden gelebilecek

Elinden gelmek

Elinden gelmek: Bir şeyi yapma gücüne sahip olmak

Elinden hiçbir şey kurtulmamak

Elinden hiçbir şey kurtulmamak: Her alanda becerikli olmak

Elinden tutmak

Elinden tutmak: Bir kimsenin ilerlemesine, bir alanda

Eline ayağına düşmek

Eline ayağına düşmek: Birinin ayaklarına kapanıp ondan bir dilekte

Eline bakmak

Eline bakmak: Bir kimsenin yardımıyla geçinebilir durumda

Eline çabuk

Eline çabuk: Çok çabuk iş gören, hızlı çalışan

Eline düşmek

Eline düşmek: 1. Kendisine hıncı olan bir kişiye işi düşmek

Eline kalmak

Eline kalmak: O kişiden başka kendisine yardım edecek

Eline sağlık

Eline sağlık: Bir kimseye, yaptığı işten ötürü "teşekkür etme"

Eline su dökemez

Eline su dökemez: Aynı iş ya da alanda çalışan iki kişi karşılaştırılırken

Elini ayağını çekmek

Elini ayağını çekmek: (Bir kimse) Bir yere artık gitmemek

Elini ayağını öpeyim

Elini ayağını öpeyim: Birine çok yalvarıldığını

Elini cebine atmak

Elini cebine atmak: Cebinden ya da cüzdanından para çıkarmaya

Elini çabuk tutmak

Elini çabuk tutmak: Bir işi çabucak yapmaya, bitirmeye

Elini kana bulamak

Elini kana bulamak: Herhangi bir nedenle birini yaralamak

Elini kolunu sallaya sallaya gezmek

Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: (Bir kişi) Gizlenmesi gerekirken korkusuzca

Elinin hamuruyla erkek işine kalkışmak

Elinin hamuruyla erkek işine kalkışmak: Üstesinden gelemeyeceği, anlamadığı

Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak

Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Evde hiçbir işe el sürmemek

Elini veren kolunu alamaz

Elini veren kolunu alamaz: "Ona verilen bir şey bir daha geri alınmaz

Eli olmak

Eli olmak: Kötü bir işte etkisi bulunmak, gizli bir ilgisi olmak

Eli sıkı

Eli sıkı: Cömert olmayan, kolay kolay para harcamayan kimse

Eli sopalı

Eli sopalı: Sert, dayak atmaktan kaçınmayan kimse

Eli uzun

Eli uzun: Hırsız, fırsat buldukça öteberi aşıran kimse için

Eli varmamak

Eli varmamak: Bir şeyi yapmaya içten razı olmamak, ona

Eli yatmak

Eli yatmak: Bir işi yapacak ölçüde el becerisi kazanmak

Eliyle koymuş gibi bulmak

Eliyle koymuş gibi bulmak: Bir şeyi fazla aramadan kendisine söylenilen

Eli yüzü düzgün

Eli yüzü düzgün: Güzelce, çirkin sayılmaz

El kadar

El kadar: Çok küçük, küçücük. "El kadar çocuğa

El kaldırmak

El kaldırmak: Kendisinden büyüğe eliyle vurmaya davranmak

El koymak

El koymak: 1. Bir kuruluş ya da bir mal hükümetçe buyruk altına alınmak

Ellerim yanıma gelecek

Ellerim yanıma gelecek: Gerçeği söylemeliyim, öleceğim, öteki dünyada

Elleri nasır bağlamak

Elleri nasır bağlamak: Güç ve ağır işlerde uzun süre ellerini

Elle tutulur, gözle görülür biçimde

Elle tutulur, gözle görülür biçimde: Açıkça, belirgin olarak

Elmanın yarısı o, yarısı bu

Elmanın yarısı o, yarısı bu: Birbirine çok benzeyen iki kişinin

El pençe divan durmak

El pençe divan durmak: Bir kimseye saygı göstermek için ellerini

El sıkmak

El sıkmak: Selamlaşma amacıyla birinin elini tutmak

El sürmemek

El sürmemek: Bir şeye dokunmamak, bir şeyi yapmaya

El uzatmak

El uzatmak: 1. Yüksekteki bir şeyi almaya kalkışmak

El üstünde tutulmak

El üstünde tutulmak : Bir kimseye aşırı derecede sevgi ve saygı

El yordamıyla

El yordamıyla: Elle yoklayarak; bulunduğu yeri bakmadan kestirerek

Emeği geçmek

Emeği geçmek: Bir şeyin yapılıp gerçekleştirilmesinde kendisinin

Emekli olmak

Emekli olmak: Belli bir süre çalıştıktan sonra yasanın tanıdığı

Emek vermek

Emek vermek: Bir şeyin gerçekleştirilmesinde özenle

Emir büyük yerden gelmek

Emir büyük yerden gelmek: Kendisine saygı ve bağlılık duyulan

Emir kulu

Emir kulu: Kendisine buyrulan her işi yapmak zorunda olan kişi

Emret fındık kabuğuna gireyim

Emret fındık kabuğuna gireyim: "Buyruğunuz ne denli güç olursa

Engel çıkarmak

Engel çıkarmak: Bir işin yapılmasını güçleştirmek

Eninde sonunda

Eninde sonunda: Ne zaman olsa. "Eninde sonunda

Enine boyuna

Enine boyuna: 1. Eksiksiz olarak, tüm yönleriyle ele alınarak. "Birdenbire olmaz

Ensesi kalın

Ensesi kalın: Paralı pullu, zengin, durumu iyi. "İstediğimiz

Ensesinde boza pişirmek

Ensesinde boza pişirmek: Bir kimseye bir işin yapılıp bitirilmesİ

Ensesine binmek

Ensesine binmek: Baskıyla, yıldırarak birine bir iş yaptırmak

Ensesini kaşımak

Ensesini kaşımak: Bir konuda ne yapacağını bilemeyip

Ense yapmak

Ense yapmak: Hiçbir iş yapmadan yiyip içerek şişmanlamak

Erkeklik sende kalsın

Erkeklik sende kalsın: İki kişiden biri densizlik, dengesizlik yaptığında

Esasa bağlamak

Esasa bağlamak: Bir konuyu belirli kurallara yaslandırmak

Eser ama yağmaz

Eser ama yağmaz: Bağırıp çağıran, ancak cezalandırmayan

Esip savurmak

Esip savurmak: Kötü ve kırıcı sözler söylemek, öfkeyle

Eski çamlar bardak oldu

Eski çamlar bardak oldu: Çok şeyler değişmiş olmak

Eski defterleri karıştırmak

Eski defterleri karıştırmak: Geçmiş, geride kalmış olay ve durumları

Eski hamam eski tas

Eski hamam eski tas: Hiçbir şey değişmemiş, her şey olduğu

Eski kafalı

Eski kafalı: Yeniliğe karşı olan, eski düşünceye, eski yaşayışa

Eski köye yeni adet

Eski köye yeni adet: Yerleşik olanlara aykırı bir yenilik

Eski toprak

Eski toprak: Yaşlılığına karşın dinçliğini, gücünü kuvvetini

Estek köstek etmek

Estek köstek etmek: Bir işten kaçınmak ya da onu yerine

Eşeğe binmeden ayaklarını sallamak

Eşeğe binmeden ayaklarını sallamak: Bir iş daha tasarım durumundayken

Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek

Eşeğe gücü yetmeyip semerini dövmek: Güçlü birine bir şey yapamayınca

Eşek kuyruğu gibi ne uzar ne kısalır

Eşek kuyruğu gibi ne uzar ne kısalır: Gelişme olanağı olmayan

Eşeklik etmek

Eşeklik etmek: 1. Bir kimseye karşı oldukça kaba davranmak. 2. Sonradan

Eşek sudan gelinceye kadar dövmek

Eşek sudan gelinceye kadar dövmek: Uzunca bir süre, iyice dayak atmak

Eşek şakası

Eşek şakası: Kaba, incitici, güzel olmayan şaka

Eşiğine yüz sürmek

Eşiğine yüz sürmek: Bir sorunun çözümü, bir dileğin yerine

Eşiğini aşındırmak

Eşiğini aşındırmak: Bir işini birine yaptırabilmek için onun

Et can tutmamak

Et can tutmamak: Yiyip içmesine karşın hareketli olduğundan

Eteği ayağına dolaşmak

Eteği ayağına dolaşmak: Heyecandan yürüyüşünü şaşırmak

Etek dolusu

Etek dolusu: Pek çok. "Bu büyük konağı yaptırmak

Etekleri tutuşmak

Etekleri tutuşmak: Büyük bir kaygıya kapılmak, çok telaşlanmak

Etekleri zil çalmak

Etekleri zil çalmak: Aşırı derecede sevinmek

Et kafalı

Et kafalı: Kolay kavrayamayan, anlayışsız kimse için kullanılır

Etliye sütlüye karışmamak

Etliye sütlüye karışmamak: Hiçbir şeyle ilgilenmemek, toplumdaki

Etrafında dört dönmek

Etrafında dört dönmek: Birini korumak ya da ondan çıkar sağlamak

Ettiği ile kalmak

Ettiği ile kalmak: Yapmak istediği kötülük amacına ulaşamamak

Ettiğini bulmak

Ettiğini bulmak: Başkasına yaptığı kötülüğe benzer bir kötülüğe

Evdeki hesap çarşıya uymamak

Evdeki hesap çarşıya uymamak: İşler önceden tasarlandığı gibi değil de, başka

Evirip çevirmek

Evirip çevirmek: Bir şeyi iyice görmek için her yanına bakmak

Evlat acısı gibi içine çökmek

Evlat acısı gibi içine çökmek: Yitirdiği bir şeye aşırı derecede

Ev yıkmak

Ev yıkmak: Evli bir çifti birbirinden ayırmak. "Senin

Ezbere iş görmek

Ezbere iş görmek: Gerekli bilgiyi edinmeden iş yapmak

Ezilip büzülmek

Ezilip büzülmek: Davranışlarıyla utanıp sıkıldığını dışa vurmak

Faka basmak

Faka basmak: Bir işte aldatılmak, tuzağa düşmek

Faraş gibi

Faraş gibi: Çok büyük ağızların bu yönü için kullanılır. "Faraş gibi

Fare deliği bin altın

Fare deliği bin altın: Herkesin korkup saklanacak bir yer aradığı

Fare düşse başı yarılır

Fare düşse başı yarılır: Bir yerde yiyecek içecek hiçbir şeyin

Fareler cirit oynamak

Fareler cirit oynamak

Fark edilmek

Fark edilmek: Sezilip anlaşılmak. "Giyiminizden

Farkına varmak

Farkına varmak: Sezmek, bir şeyin var olduğunu anlamak

Fasulye gibi kendini nimetten saymak

Fasulye gibi kendini nimetten saymak: Kendi kendine aşırı değer vermek

Fazla kaçırmak

Fazla kaçırmak: Gereğinden çok yemek, içmek

Fazla olmak

Fazla olmak: İnsanın sabrını tüketen şeyler yapmak

Felce uğramak

Felce uğramak: Yürüyemez, ilerlemez durumda olmak

Feleğin çemberinden geçmek

Feleğin çemberinden geçmek: Başından çok şeyler geçmiş, deneyimli olmak

Feleğin sillesini yemek

Feleğin sillesini yemek: Büyük bir acıya, büyük bir yıkıma uğramak

Felekten bir gün çalmak

Felekten bir gün çalmak: Güzel, hoş bir gün geçirmek

Fellik fellik aramak

Fellik fellik aramak: Heyecan içinde sağa sola koşarak aramak

Felsefe yapmak

Felsefe yapmak: Bir olayı neden ve sonuç yönünden kendince

Fena halde

Fena halde: Aşırı derecede, adamakıllı. "Beni dinlerken

Fena olmak

Fena olmak: Çok üzülmek, çok sarsılmak, bozulmak

Fenasına gitmek

Fenasına gitmek: Bir şeye üzülüp sinirlenmek

Fenaya çekmek

Fenaya çekmek: Bir söze kötü ve ters anlam yüklemek

Feneri nerede söndürdün

Feneri nerede söndürdün: Geceleyin gideceği bir

Ferman dinlememek

Ferman dinlememek: Hiçbir kural tanımamak, hiçbir buyruk

Fesat karıştırmak

Fesat karıştırmak: İnsanları birbirine düşürecek kötü

Fırça çekmek

Fırça çekmek: Kendinden alt mevkide bulunan birini

Fırıldak çevirmek

Fırıldak çevirmek: Dalavereli işler yapmak, hileli yola sapmak

Fırsat düşkünü

Fırsat düşkünü: Eline fırsat geçince kötü işler yapan kimse

Fırsatı ganimet bilmek

Fırsatı ganimet bilmek: Ortaya çıkan uygun bir durumdan

Fırsat kollamak

Fırsat kollamak: Yapmayı düşündüğü bir iş için uygun bir zaman

Fırsattan istifade etmek

Fırsattan istifade etmek: Ele geçen bir olanağı en iyi biçimde

Fikir almak

Fikir almak: Bir konuda yetkili bir kimseden aydınlanmak

Fikir vermek

Fikir vermek: Bir konuda bir kimseye yol gösterici bir düşünce

Fikir yürütmek

Fikir yürütmek: Bir konuda neler olabileceği ya da ne yapmak

Fikrini almak

Fikrini almak: Bir kimseden bir konu üzerinde ne düşündüğünü

Fildişi kuleye çekilmek

Fildişi kuleye çekilmek: Yaşanan toplumsal gerçeklerden

Filinta gibi

Filinta gibi: ince, uzun boylu, yakışıklı erkeklerin

Fincancı katırlarını ürkütmek

Fincancı katırlarını ürkütmek: Öfkelendirilmemesi gereken

Fink atmak

Fink atmak: Sağda solda keyfince dolaşıp durmak

Fire vermek

Fire vermek: Yaş olduğu için ağır çeken bir nesnenin kuruma

Fişek atmak

Fişek atmak: Ortalığı karıştıracak bir söz söylemek

Fitil almak

Fitil almak: Birdenbire kızıp öfkelenmek

Fitne sokmak

Fitne sokmak: Kişilerin arasını açarak geçimsizliğe yol

Fit olmak

Fit olmak: Razı olup bir işi uygun bulmak. "Sonunda

Fit vermek

Fit vermek: Bir kimseyi başka bir kimseye karşı kışkırtmak

Fiyat biçmek

Fiyat biçmek: Bir şeye değer koymak, değerini belirlemek

Fiyatı dondurmak

Fiyatı dondurmak: Fiyatın olduğu gibi kalmasını sağlamak

Fiyat vermek

Fiyat vermek: Bir malı kaça alabileceğini söylemek

Fol yok yumurta yok

Fol yok yumurta yok: Ortada konuyla ilgili olarak herhangi bir belirti

Formül aramak

Formül aramak: Çözüm yolu bulmaya çalışmak

Foyası meydana çıkmak

Foyası meydana çıkmak: Birinin önce belli olmayan kötü bir niteliği

Gafil avlamak

Gafil avlamak: Bir kimseyi ummadığı, habersiz ve hazırlıksız olduğu

Gaf yapmak

Gaf yapmak: Bilmeden, istemeden karşısındakini

Gam çekmek

Gam çekmek: Bir konuda tasalanmak, kaygılanıp üzülmek

Gam yememek

Gam yememek: Tasalanmamak, üzülüp kaygılanmamak

Gargaraya getirmek

Gargaraya getirmek: Bir sözün ya da eylemin anlamını, gürültüye

Garibine gitmek

Garibine gitmek: Bir şeyi yadırgamak. "Onların bu tür

Gâvur etmek

Gâvur etmek: Bir şeyi boşu boşuna

Gavurluk etmek

Gavurluk etmek: 1. Acımasızca davranıp

Gayret dayıya düştü

Gayret dayıya düştü: Bir işi başarmak için başkalarından yardım

Gazel okumak

Gazel okumak: Bir kimseyi kandırmak, oyalamak amacıyla

Gebe kalmak

Gebe kalmak: Bir kimseye borçlanmak, ona minnet

Gece gündüz

Gece gündüz: Sürekli biçimde, hiç ara vermeden

Gece kuşu

Gece kuşu: Geceleri çalışan, geceleri iş görmeyi seven

Geceyi gündüze katmak

Geceyi gündüze katmak: Hiç ara vermeden, sürekli olarak, gece

Geçim yolu

Geçim yolu: Yaşamını sürdürebilmek için kazanç sağlama

Geçinip gitmek

Geçinip gitmek: İyi olmasa da, şöyle böyle yaşamını

Geçmişi olmak

Geçmişi olmak: 1.Bir kimseyle aralarında çok eskiye dayanan

Geçmiş olsun

Geçmiş olsun: Hastalık ya da kaza geçirenlere

Geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye

Geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye: Kaçırılan bir fırsatın üzerinde

Gedik açmak

Gedik açmak: Bir şey üzerinde oldukça önemli, giderilmesi

Geleceği varsa göreceği de var

Geleceği varsa göreceği de var: Bir kimseye kötülük edecek

Gelen ağam, giden paşam

Gelen ağam, giden paşam: "İş başına kim gelirse gelsin ben onlarla

Gel gelelim

Gel gelelim: Ama, ne çare ki, ancak, şu var ki

Gelip çatmak

Gelip çatmak: (Belli bir zaman) Oldukça yaklaşmak

Gem almamak

Gem almamak: Söz dinlememek, buyruk altına girmemek

Gemi aslanı

Gemi aslanı: Gösterişli, ama hiçbir işe yaramayan biri

Gemi azıya almak

Gemi azıya almak: Söz dinlemez olmak, azgınlaşıp hiç

Gemisini yürütmek

Gemisini yürütmek: İşlerini engelsizce yürütmek

Gem vurmak

Gem vurmak: Bir kimsenin taşkınca davranışlarını

Geniş bir nefes almak

Geniş bir nefes almak: Bunaltılı ve sıkıntılı bir durumdan

Geniş yürekli

Geniş yürekli: Hemencecik telaşlanıp meraklanmayan

Geri durmamak

Geri durmamak: Elinden geldiğince yapmaya çalışmak

Geri kafalı

Geri kafalı: Yeniliklere karşı çıkan, tutucu

Gevşek ağızlı

Gevşek ağızlı: Sır saklamasını bilmeyen kimse için kullanılır

Geyik muhabbeti

Geyik muhabbeti: Saçma sapan, gevezelik düzeyinde

Gezip tozmak

Gezip tozmak: Hiçbir şey yapmadan şurada burada

Gıcıklık etmek

Gıcıklık etmek: Birini bir konuda sinirlendirecek, onun sinirine

Gırla gitmek

Gırla gitmek: Pek bol biçimde harcanmak, ortaya

Gık dedirtmemek

Gık dedirtmemek: Bir konuda ses çıkarmasına, karşı bir davranışta

Gık dememek

Gık dememek: Bir durum karşısında itiraz edememek

Gırgır geçmek

Gırgır geçmek: Biriyle alay etmek. "Canları sıkılınca

Gırtlağına basmak

Gırtlağına basmak: Bir kimseye bir şey yaptırmak

Gidip gidip gelmek

Gidip gidip gelmek: Ölüp ölüp dirilecek

Gidişini beğenmemek

Gidişini beğenmemek: Bir kimsenin davranışlarının iyi sonuçlar

Girecek delik aramak

Girecek delik aramak: Korkudan gizlenecek

Gitti de geldi

Gitti de geldi: Ağır bir hastalık geçirenler için

Gizli kapaklı

Gizli kapaklı: Uygunsuzluğu nedeniyle başkalarından

Gizli tutmak

Gizli tutmak: Bir olay ya da haberi kimseye duyurmamak

Göbeği çatlamak

Göbeği çatlamak: Bir işi başarmak için birçok

Göbeği sokakta kesilmiş

Göbeği sokakta kesilmiş: Hep sokaklarda

Göbek adı

Göbek adı: Yeni doğan çocuğa, göbeğini kesen

Göbek atmak

Göbek atmak: Sevincinden oynamak. "Beklediği

Göç etmek

Göç etmek: Oturduğu yerden ayrılıp başka

Göğsü daralmak

Göğsü daralmak: İçine bir darlık, sıkıntı çökmek

Göğsü kabarmak

Göğsü kabarmak: Birinin bir başarısından ötürü

Göğüs geçirmek

Göğüs geçirmek: Üzüntü ile içini çekmek. "Önce

Göğüs germek

Göğüs germek: Bir güçlüğe karşı koyup dayanmak

Göklere çıkarmak

Göklere çıkarmak: Bir kimseyi aşırı biçimde övüp

Gökte ararken yerde bulmak

Gökte ararken yerde bulmak: Büyük bir güçlükle bulabileceğini sandığı

Gökten zembille inmek

Gökten zembille inmek: Uğraşıp didinmeden kendiliğinden

Gölgede bırakmak

Gölgede bırakmak: Kendisi daha üstün bir düzeye gelerek

Gölge düşürmek

Gölge düşürmek: Kişiliğini lekeleyecek davranışta

Gölge etmek

Gölge etmek: Bir kimsenin başarısını engellemek

Gölgesi altında

Gölgesi altında: Bir kimsenin koruyuculuğunda, onun

Gölgesinden korkmak

Gölgesinden korkmak: Aşırı derecede kuruntulu, kuşkulu olmak

Gönlü bulanmak

Gönlü bulanmak: Bir işte içine bir kuşku ya da bir

Gönlü kalmak

Gönlü kalmak: Bir şeyi isteyip de elde edememesine karşın

Gönlünden geçirmek

Gönlünden geçirmek: Bir şeyi yapmayı ya da o şeyin

Gönlünden kopmak

Gönlünden kopmak: Bir kimseye, karşılık beklemeden

Gönlüne göre

Gönlüne göre: Dilediğine uygun olarak, düşündüğü

Gönlünü hoş etmek

Gönlünü hoş etmek: İstediğini yaparak bir kimseyi sevindirmek

Gönlünü yapmak

Gönlünü yapmak: Bir kimseyi bir şeye razı etmek

Gönül almak

Gönül almak: Güzel bir davranış ya da armağanla

Gönül borcu

Gönül borcu: Bir kimseye, yaptığı bir yardım ya da iyilikten

Gönülden çıkarmak

Gönülden çıkarmak: Sevgi ve bağlılığını sürdürmemek

Gönül eğlendirmek

Gönül eğlendirmek: Bir işe geçici bir ilgi göstererek

Gönül gezdirmek

Gönül gezdirmek: Birçok şey arasında

Gönül kırmak

Gönül kırmak: Tutum ve davranışlarıyla birini üzmek

Gönül koymak

Gönül koymak: Alınmak, gücenmek. "İstediğin

Gönüllü gönülsüz

Gönüllü gönülsüz: Tam istekli olmayarak, yarı istekli

Gönül vermek

Gönül vermek: Bir şeye içten gelen bir sevgiyle

Gönül yapmak

Gönül yapmak: Bir kimsenin kırgınlık ve gücenikliğini

Göreceği gelmek

Göreceği gelmek: Aşırı derecede özlemek, görmeyi

Göreyim seni

Göreyim seni: Bir kimseden başarılı bir sonuç beklediğini

Görmezlikten gelmek

Görmezlikten gelmek: Gördüğü halde görmemiş gibi davranmak

Görmüş geçirmiş

Görmüş geçirmiş: Eskiden, iyi ve güzel günler yaşamış

Görücü gitmek

Görücü gitmek: Evlenecek erkek için kız görmeye

Görücüye çıkmak

Görücüye çıkmak: Evlenmesi düşünülen kız, görücülerin

Görüleceği hesabı olmak

Görüleceği hesabı olmak: Biriyle aralarında çözümlenecek

Görüp göreceği rahmet bu

Görüp göreceği rahmet bu: "Sana yapacağım iyiliklerin

Gösteriş yapmak

Gösteriş yapmak: Karşısındakinin ilgisini çekmek, kıskandırmak

Götürü pazarlık

Götürü pazarlık: Bir şeyi oluşturan parçaları ayrı ayrı düşünmeyip

Gövde gösterisi

Gövde gösterisi: Belirli bir amaç doğrultusunda bir araya

Gövdeye atmak

Gövdeye atmak: İştahla, oburcasına yemek

Göz açamamak

Göz açamamak: İşlerin çokluğu ve sıklığı yüzünden

Göz açıp kapamadan

Göz açıp kapamadan: Pek kısa bir süre içinde

Göz açtırmamak

Göz açtırmamak: Bir işte çalışırken başka bir iş yapmasına

Göz alıcı

Göz alıcı: Alımlı, göze çarpan

Gözaltına almak

Gözaltına almak: Bir kimseyi belli bir yerde tutmak

Göz aşinalığı

Göz aşinalığı: Bir kimseyi arasıra görmekten öteye geçmeyen

Göz atmak

Göz atmak: Şöyle bir bakmak, üzerinde yeterince

Göz boyamak

gibi göstermek. "Böyle süslü cümlelerle kimin

Gözdağı vermek

Gözdağı vermek: Bir kimseye korkutucu sözler söyleyerek istenilen

Nazar değmek

Nazar değmek: Kötülük ya da uğursuzluk getirdiğine inanılan

Gözden çıkarmak

Gözden çıkarmak: Bir şeyin elden gitmesine katlanmak

Gözden düşmek

Gözden düşmek: Önceleri kendisine değer verenlerin tutumları

Gözden geçirmek

Gözden geçirmek: Denetlemek, yoklamak

Gözden kaçmak

Gözden kaçmak: Bakılmasına karşın, her nasılsa

Gözden sürmeyi çekmek

Gözden sürmeyi çekmek: En güç şeyleri bile çalabilecek güçte

Göz dikmek

Göz dikmek: Bir şeyi ne pahasına olursa olsun

Göz doyurmak

Göz doyurmak: Değeri, yararıyla değil, daha çok

Göze almak

Göze almak: Yapmayı üstlendiği ya da düşündüğü

Göze batmak

Göze batmak: Bir durumu ya da görünüşü ile herkesi

Göze çarpmak

Göze çarpmak: Üzerine dikkati çekecek bir görünüşü

Göze girmek

Göze girmek: Yaptıklarıyla, davranışlarıyla karşısındakinin

Göze görünmemek

Göze görünmemek: Yaptığı kötü bir davranış yüzünden gizlenmek

Göze göz, dişe diş

Göze göz, dişe diş: Bir kötülük nasıl yapıldıysa aynı biçimde

Göz etmek

Göz etmek: Bir isteği göz işaretiyle dile getirmek

Göz gezdirmek

Göz gezdirmek: Derinlemesine değil, yüzeysel

Göz göre göre

Göz göre göre: Herkesin gözü önünde

Göz göze gelmek

Göz göze gelmek: Yüz yüze gelip bakışları karşılaşmak

Göz gözü görmemek

Göz gözü görmemek: Toz, duman, sis gibi engellerden

Göz hapsine almak

Göz hapsine almak: Bakışlarını bir kimsenin üzerinden ayırmayarak

Göz kararıyla

Göz kararıyla: Ölçülüp tartılmadan, gözde oranlanarak alınan

Göz kırpmamak

Göz kırpmamak: Uyuyamamak, hiç uyumamak

Göz koymak

Göz koymak: Bir şeyi ele geçirme tutku ve isteği

Göz kulak olmak

Göz kulak olmak: İlgilenmek, korumak, bakmak, görüp

Gözlem altına alınmak

Gözlem altına alınmak: İşlediği bir suç sanısıyla güvenlik

Gözleri çakmak çakmak olmak

Gözleri çakmak çakmak olmak: Öfkeden ya da ateşli

Gözleri çukura kaçmak

Gözleri çukura kaçmak: Aşırı biçimde zayıflamak

Gözleri dolmak

Gözleri dolmak: Bir olaya üzülme ya da ondan duygulanma

Gözleri fal taşı gibi açılmak

Gözleri fal taşı gibi açılmak: Şaşkınlıktan ya da hayretten gözleri

Gözleri kan çanağına dönmek

Gözleri kan çanağına dönmek: Kızma, ağlama, uykusuzluk gibi nedenlerden

Gözleri kararmak

Gözleri kararmak: Aşırı yorgunluk, baş dönmesi ya da açlık gibi

Gözlerinden okumak

Gözlerinden okumak: Bir şeyi, birinin bakışlarından

Gözlerine inanmamak

Gözlerine inanmamak: Gördüğü şeylerin doğru olduğunu

Gözlerinin içi gülmek

Gözlerinin içi gülmek: Göz ve yüz anlatımından çok sevinçli

Gözlerinin içine kadar kızarmak

Gözlerinin içine kadar kızarmak: Utancından yüzü kıpkırmızı kesilmek

Gözleri parlamak

Gözleri parlamak: Bir kimsenin yüzünde sevinç ve umut

Gözleri yaşarmak

Gözleri yaşarmak: Bir olay ya da durumdan etkilenip duygulanarak

Gözleri yollarda kalmak

Gözleri yollarda kalmak: Bir haberi ya da bir kimseyi özlemle

Göz nuru dökmek

Göz nuru dökmek: Değerli ve ince bir sonuç elde etmek için gözleri

Göz önünde tutmak

Göz önünde tutmak: Bir şeyin ya da durumun nasıl bir sonuca

Göz önüne getirmek

Göz önüne getirmek: Bir şeyin nasıl olacağını düşünüp tasarlamak

Göz ucuyla bakmak

Göz ucuyla bakmak: Sezdirmeden, başını çevirmeden

Gözü aç

Gözü aç: Doymak nedir bilmeyen, gereğinden çok mal

Gözü açık

Gözü açık: İşini bilir, becerikli, açıkgöz. "İşçilerden gözü

Gözü açık gitmek

Gözü açık gitmek: Çok istediği bir dileğini gerçekleştirmeden

Gözü açılmak

Gözü açılmak: İyiyi kötüyü, işine gelenle gelmeyeni bilir

Gözü arkada kalmak

Gözü arkada kalmak: Ayrıldığı, bıraktığı bir işin ya da kişinin

Gözü dalmak

Gözü dalmak: Gözü bir noktaya dikilmişçesine dalgın dalgın

Gözü doymak

Gözü doymak: İstediği şeyleri bolca elde ederek daha

Gözü dönmek

Gözü dönmek: Aşırı bir öfke ya da istek yüzünden çevresindekilere

Gözü dünyayı görmemek

Gözü dünyayı görmemek

Gözü gibi sakınmak

Gözü gibi sakınmak: Bir şeye bir zarar gelmesin diye

Gözü gönlü açılmak

Gözü gönlü açılmak: İçine ferahlık dolmak, mutlanmak

Gözü hiçbir şey görmemek

Gözü hiçbir şey görmemek: 1. Kendini bütünüyle bir işe verip başka bir şeyle

Gözü ısırmak

Gözü ısırmak: (Bir kimseyi) Tanıyacak gibi olmak

Gözü kamaştırmak

Gözü kamaştırmak: Güzellik, üstün başarı gibi herhangi

Gözü kesmek

Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda kendine güvenmek

Gözü kızmak

Gözü kızmak: Öfke ve kızgınlığından gözüne hiçbir şey görünmeyecek

Gözü korkmak

Gözü korkmak: Yaşadığı acı deneyler ve daha önce uğradığı

Gözünde büyümek

Gözünde büyümek: Önemsiz olan bir şey ya da bir kimse

Gözünden uyku akmak

Gözünden uyku akmak: Çok uykulu olmak, uykudan gözleri

Gözüne girmek

Gözüne girmek: Çalışkanlık, beceriklilik ile büyüğünün

Gözüne uyku girmemek

Gözüne uyku girmemek: Uyuyamamak. "Geceleri babasını

Gözünü açmak

Gözünü açmak: Bir işte uyanık ve dikkatli olmak

Gözünü ayırmamak

Gözünü ayırmamak: Sürekli olarak bir şeye ya da kimseye

Gözünü daldan budaktan esirgememek

Gözünü daldan budaktan esirgememek: Her türlü tehlikeli işlere atılmaktan

Gözünü dört açmak

Gözünü dört açmak: Bir işte ya da konuda aldanmamak

Gözünü hırs bürümek

Gözünü hırs bürümek: 1. Aşırı tutkular, istekler içinde olmak

Gözünü kan bürümek

Gözünü kan bürümek: Kızgınlıktan ve öfkeden çılgınlaşıp

Gözünü kapamak

Gözünü kapamak: Ölmek. "Hastalığı çok sürmedi, yatağa

Gözünü kırpmadan

Gözünü kırpmadan: Düşünmeden, çekinmeden

Gözünü korkutmak

Gözünü korkutmak: Yıldırmak, korkar duruma getirmek

Gözünün çapağını silmeden

Gözünün çapağını silmeden: Erken erken. "Gözünün çapağını

Gözünün içine bakmak

Gözünün içine bakmak: Bir kimsenin üzerine titremek; birinin buyruğuna

Gözünün önünden ayırmamak

Gözünün önünden ayırmamak: Hep yanında bulundurmak

Gözünün üstünde kaşın var dememek

Gözünün üstünde kaşın var dememek: Bir kimsenin her davranışını

Gözünün yaşına bakmamak

Gözünün yaşına bakmamak: Sızlanıp yakınmasına aldırmamak

Gözünü toprak doyursun

Gözünü toprak doyursun: Elindekiler ne denli çok olursa olsun

Gözü olmak

Gözü olmak: Bir şeyi ele geçirme isteği duymak

Gözü sulu

Gözü sulu: Kolayca ağlayan, en önemsiz nedenlerden etkilenip

Gözü tutmamak

Gözü tutmamak: Güvenmemek, beğenmemek

Gözü yılmak

Gözü yılmak: Daha önce deneyerek zararını gördüğü

Gözü yükseklerde olmak

Gözü yükseklerde olmak: İçinde bulunduğu durumdan daha üstün

Gözyaşı dökmek

Gözyaşı dökmek: Ağlamak. "Ölenin ardından gözyaşı dökmek

Göz yummak

Göz yummak: Bir kimsenin kusurlarını hoşgörüyle karşılamak

Gücü gücüne

Gücü gücüne: Zorlukla, güç bela, ancak. "Çok tutumlu

Gücü gücü yetene

Gücü gücü yetene: Kuvvete dayanılarak, kuvvet zoruyla

Gücüne gitmek

Gücüne gitmek: Bir sözden, bir davranıştan ötürü gücenmek

Güçlük çekmek

Güçlük çekmek: Bir işi kolayca yapamamak, çok zorlukla

Güçlük çıkarmak

Güçlük çıkarmak: Ortaya birtakım zorluklar koymak

Gül gibi geçinmek

Gül gibi geçinmek: 1. Sınırlı bir gelirle sıkıntısız bir yaşam sürmek

Gülmekten kırılmak

Gülmekten kırılmak: Güle güle halsiz düşmek, çok gülmek

Gül üstüne gül koklamamak

Gül üstüne gül koklamamak: Bir sevgilisi varken bir

Günaha sokmak

Günaha sokmak: Bir kimseye, dince yasak ya da suç sayılan

Günahına girmek

Günahına girmek: Bir kimseye, söylemediği kötü bir sözü

Günahını çekmek

Günahını çekmek: Bir başkasının yaptığı kötü eylemin cezasını

Günahını vermez

Günahını vermez: Aşırı ölçüde cimri

Gün almak

Gün almak: Bir yerden belli bir amaç için zaman

Güncelliğini yitirmek

Güncelliğini yitirmek: Eskimek, günün konusu

Gündeme getirmek

Gündeme getirmek: Bir soruna ya da konuya güncellik

Gün doğmak

Gün doğmak: 1. Güneş ufkun ötesinden yükselip görünmek

Gündüz gözüyle

Gündüz gözüyle: Her şeyin açık seçik görüldüğü saatlerde

Gündüz külahlı, gece silahlı

Gündüz külahlı, gece silahlı: Kimseye sezdirmeden kötü işler yapan

Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak

Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: İyilik yapma olanakları bulunduğu

Gün görmemek

Gün görmemek: Ömrü sıkıntı içinde geçmek. "Ben gün görmedim

Günleri sayılı olmak

Günleri sayılı olmak: 1. Bir yerde kalmak için ancak birkaç

Gün ola, harman ola

Gün ola, harman ola: "Beklediğin o işin de zamanı

Günü birliğine

Günü birliğine: Bir yere sabah gidip geceden önce dönmek

Günün adamı

Günün adamı: 1. Yerine ve zamanına göre tutum değiştiren kimse

Gününü doldurmak

Gününü doldurmak: Bir işin sona ermesi ya da gerçekleşmesi

Gününü görmek

Gününü görmek: 1. Bir kimsenin emek vererek yetiştirdiği birinden

Gününü göstermek

Gününü göstermek

Gününü gün etmek

Gününü gün etmek: Dertlerinden, tasalarından sıyrılıp zamanın

Gürültüye getirmek

Gürültüye getirmek: Bir konuyu ele alma, onun üzerinde düşünme

Gürültüye pabuç bırakmamak

Gürültüye pabuç bırakmamak: Karşısındakininin korkutmalarına

Güvendiği dağlara kar yağmak

Güvendiği dağlara kar yağmak: Kendisine güvendiği, ondan bir yarar umduğu

Güven kazanmak

Güven kazanmak: Sözleri, davranışlarıyla çevresindeki

Ha babam de babam

Ha babam de babam: Hiç ara vermeden

Habbeyi kubbe yapmak

Habbeyi kubbe yapmak: Değeri ve önemi olmayan bir şeyi

Haber almak

Haber almak: Uzakta bulunan birinden kendisine haber

Haber atlamak

Haber atlamak: Bir haberi vaktinde elde edip bir başka

Haberi olmak

Haberi olmak: Bilmek, bilgisi içinde olmak

Haber sızdırmak

Haber sızdırmak: Gizli tutulmaya çalışılan bir olay ya da durumu

Haber vermek

Haber vermek: Bir konuda birine haber ulaştırmak

Ha bire

Ha bire: Ara vermeden, durmadan, arka arkaya

Ha bugün ha yarın

Ha bugün ha yarın: Çok kısa bir süre içinde, pek yakında

Hacı ağalık etmek

Hacı ağalık etmek: Gösteriş olsun diye rasgele para harcamak

Haddi hesabı yok

Haddi hesabı yok: Pek çok, ölçüsü, sınırı yok

Haddini bildirmek

Haddini bildirmek: Yetki sınırını aşıp küstahça işler yapan

Haddini bilmek

Haddini bilmek: Kendi gücünü ve yeteneğini tanımak, neler yapabileceğini

Ha deyince

Ha deyince: Hemencecik, istenilen anda

Hafif atlatmak

Hafif atlatmak: Bir kazadan ya da tehlikeli bir durumdan

Hafife almak

Hafife almak: Önemsememek, değer vermemek

Hafif tertip

Hafif tertip: Birazcık, çok aşırı gitmeden

Hafta sekiz gün dokuz

Hafta sekiz gün dokuz: Sık sık, usandırıcı bir biçimde. "Hafta sekiz gün dokuz

Hak getire

Hak getire: Bir şeyden söz ederken onun yokluğunu

Hak kazanmak

Hak kazanmak: Emeğinin karşılığını alma durumuna gelmek

Hakkı geçmek

Hakkı geçmek: Alacağından bir bölümü karşısındakine

Hakkından gelmek

Hakkından gelmek: 1. Güç bir işi başarmak. "Sen bunun hakkından gelemezsin

Hakkını yemek

Hakkını yemek: Birinin hakkı olan bir şeyi ona vermemek

Haklı çıkmak

Haklı çıkmak: Haklı olduğu anlaşılmak. "Her şey onun dediği

Haklı olmak

Haklı olmak: Düşüncesi, davranışı, istekleri yerinde

Haklı söze ne denir

Haklı söze ne denir: Bir söz yerinde ve doğru söylenmişse

Halden anlamak

Halden anlamak: Birinin içinde bulunduğu güç durumu anlayıp

Hale yola koymak

Hale yola koymak: Düzene sokmak, düzen vermek

Hali duman olmak

Hali duman olmak: Çok kötü koşullar içinde bulunmak

Hali kalmamak

Hali kalmamak: Çok yorulmak, gücü kalmamak

Haline bakmamak

Haline bakmamak: Kendinin içinde bulunduğu kötü durumu düşünmeden

Hali vakti yerinde

Hali vakti yerinde: Paraca durumu oldukça iyi, zengin

Halka dönük

Halka dönük: Halkın yararına olan, halkın anlayabileceği

Halka verir talkını kendi yutar salkımı

Halka verir talkını kendi yutar salkımı: Sözüyle özü

Hallaç pamuğu gibi atmak

Hallaç pamuğu gibi atmak: Bir arada topluca bulunan kişileri

Hamallığını etmek

Hamallığını etmek: Bir işin, uzmanlık gerektirmeyen

Hangi dağda kurt öldü

Hangi dağda kurt öldü: Bir kimseden beklenilmeyecek bir davranış

Hangi rüzgar attı

Hangi rüzgar attı: Uzunca bir süre gitmediği yere hiç

Hapı yutmak

Hapı yutmak: İşi berbat olmak, kötü bir duruma düşmek

Haraca bağlamak

Haraca bağlamak: Birine, belli süreler içinde kendisine belirli miktarda

Harekete geçmek

Harekete geçmek: Bir işi yapmaya başlamak. "İşçiler güneşle

Hareket noktası

Hareket noktası: Üzerinde çalışılacak bir konunun, açıklanacak

Harfi harfine

Harfi harfine: Tastamam, eksiksizce, tıpatıp

Hariçten gazel okumak

Hariçten gazel okumak: Bir görüş ya da düşünceyi bütün yönleriyle

Haritadan silinmek

Haritadan silinmek: Deprem ya da savaş gibi bir olayın sonunda

Har vurup harman savurmak

Har vurup harman savurmak: Gereksiz yere, sonunu düşünmeden

Hasır altı etmek

Hasır altı etmek: Üzerinde bir işlem yapılması dileğiyle verilen

Hasret çekmek

Hasret çekmek: Uzakta bulunulan bir kimseye

Hasret gidermek

Hasret gidermek: Özlem duyduğu bir şeye ya da

Hasret gitmek

Hasret gitmek: Görmek özlemi içinde bulunulan bir yer

Ha şunu bileydin

Ha şunu bileydin: Genellikle konuşmalarda "çoktan anlaman

Hatır gönül bilmemek

Hatır gönül bilmemek: 1. İnsanların duygularını hiçe sayıp kırıcı

Hatırı kalmak

Hatırı kalmak: Bir kimsenin davranışlarından ötürü ona

Hatırına bir şey gelmesin

Hatırına bir şey gelmesin: "Sözlerim ya da davranışlarımın

Hatırına gelmek

Hatırına gelmek: Anımsamak, aklına gelmek

Hatırında kalmak

Hatırında kalmak: Unutmamak. "O gün bana

Hava almak

Hava almak: Umduğunu bulamamak, bir şey elde

Hava atmak

Hava atmak: Gururlanmak, çalım satmak. "Sırtındaki

Havadan sudan konuşmak

Havadan sudan konuşmak: Önem taşımayan bir konuda rastgele

Hava değiştirmek

Hava değiştirmek: Sağlık nedeniyle bulunduğu yerden ayrılıp

Havan batsın

Havan batsın: Hava atan, çalımlı kişilere bu yönlerini

Havanda su dövmek

Havanda su dövmek: Aynı konuda, sonuç vermeyecek biçimde

Hava parası

Hava parası: Bir yeri kiralayabilmek için kira parasının dışında

Havası olmak

Havası olmak: Birinde bir kimseyi anımsatan benzerlik

Havaya gitmek

Havaya gitmek: Hiçbir işe yaramamak, boşa gitmek

Havaya savurmak

Havaya savurmak: Bir şeyi gereksiz yere boşu boşuna düşünmeden

Havayı bozmak

Havayı bozmak: Bir topluluğun keyfini kaçıracak, kişiler

Hayal meyal

Hayal meyal: Açık seçik değil, bulanık bir görüntü gibi

Hayata atılmak

Hayata atılmak: Genç bir kimse, geçimini sağlamak

Hayat adamı

Hayat adamı: Güçlük karşısında pes etmeyen, onları yenen

Hayata geçirmek

Hayata geçirmek: Uygulamak, uygulamaya koymak

Hayatını kazanmak

Hayatını kazanmak: Kendi geçimini kazancıyla sağlamak

Hayat pahalılığı

Hayat pahalılığı: İnsanın geçimi için gerekli olan şeylerin

Haydi haydi

Haydi haydi: Kolay kolay, bol bol; olsa olsa

Hayır işlemek

Hayır işlemek: Din ve insan ilişkileri yönünden övülecek

Hazıra konmak

Hazıra konmak: Kendi emeği olmadan, başkasının emeğiyle

Hazırdan yemek

Hazırdan yemek: Yeniden kazanmaksızın eski kazandıklarını

Hazır yiyici

Hazır yiyici: Hiçbir iş yapmadan önceden kazanılmışı

Helal süt emmiş

Helal süt emmiş: Doğruluktan ayrılmayan, çok doğru kimse

Hele hele

Hele hele: 1. Söylenenlerin gerisini de getirmesi için anlatan kişiye onu isteklendirme

Hem de nasıl

Hem de nasıl: 1. Aşırı ölçüde, çok. "Onu özledim, hem de nasıl, anlatamam

Hem kel hem fodul

Hem kel hem fodul: Eksikliği olduğu halde üstünlük taslayan

Hem nalına hem mıhına

Hem nalına hem mıhına: Bir bu yanı, bir buna karşıt olan yanı

Hem suçlu hem güçlü

Hem suçlu hem güçlü: Suçlu olduğu halde suçsuz gibi davranan

Her biri başka bir hava çalmak

Her biri başka bir hava çalmak: Değişik düşünceler öne sürmek

Her boyaya girip çıkmak

Her boyaya girip çıkmak: Değişik işlerde çalışmış olmak

Her gördüğü sakallıyı babası sanmak

Her gördüğü sakallıyı babası sanmak: Her gördüğü insana kanmak

Her işe burnunu sokmak

Her işe burnunu sokmak: Kendisiyle ilişkisi olmayan

Her kafadan ses çıkmak

Her kafadan ses çıkmak: Bir konu üzerinde konuşulurken

Her telden çalmak

Her telden çalmak: Elinden her iş gelmek, her işten anlamak

Hesaba almak

Hesaba almak: Türlü olasılıklar arasında o duruma da yer vermek

Hesabı kesmek

Hesabı kesmek: Aralarındaki ilgiyi ya da alışverişi kesmek

Hesabına gelmek

Hesabına gelmek: Çıkarına uygun düşmek, kendisi için

Hesabını görmek

Hesabını görmek: 1. Bir kimsenin alacağını verip onunla

Hesap sormak

Hesap sormak: Uygun olmayan bir davranışından, yasadışı

Hesapta olmamak

Hesapta olmamak: Daha önce düşünülüp belirlenmiş olanın

Hevesi kursağında kalmak

Hevesi kursağında kalmak: İstediği, imrendiği bir şeyi elde edememek

Hevesini almak

Hevesini almak: İstediği, imrendiği şeyi elde edip ona

Heyheyleri tutmak

Heyheyleri tutmak: Aşırı derecede sinirlenerek, bağırıp

Hık demiş babasının burnundan düşmüş

Hık demiş babasının burnundan düşmüş

Hık mık etmek

Hık mık etmek: Bir işten kaçınmak için bahaneler

Hır gür çıkarmak

Hır gür çıkarmak: Kavga çıkarmak. "Geldiler

Hışmına uğramak

Hışmına uğramak: Bir kimsenin öfkesini üstüne çekmek

Hızır gibi yetişmek

Hızır gibi yetişmek: Birinin çaresiz kaldığı, çok sıkışık

Hiçe saymak

Hiçe saymak: Önem vermemek. "Arkasını döndü

Hiç yoktan

Hiç yoktan: Nedensiz yere, nedeni

Hizaya gelmek

Hizaya gelmek: Kötü ve uygunsuz davranışlıyken düzelmek

Hodri meydan

Hodri meydan: "İşte meydan, kim kendine güveniyorsa

Hop oturup hop kalkmak

Hop oturup hop kalkmak: Öfkesinden yerinde duramaz

Hor görmek

Hor görmek: Değer vermemek, aşağılayıcı bir tutum

Hor kullanmak

Hor kullanmak: Özenlice değil, hırpalayarak kullanmak

Horoz akıllı

Horoz akıllı: Aptal, akılsız. "Sen horoz aklınla böyle

Hoş görmek

Hoş görmek: Birinin kusurunu büyütüp sorun yapmamak

Hoşuna gitmek

Hoşuna gitmek: Bir kimseden ya da bir şeyden hoşlanmak

Höt demek

Höt demek: Bir kimseyi korkutmak, ona gözdağı vermek

Hurdası çıkmak

Hurdası çıkmak: İyice eskimek, işe yaramayacak duruma

Huyuna suyuna gitmek

Huyuna suyuna gitmek: Birini kızdırmayacak biçimde, onun

Hüküm giymek

Hüküm giymek: Kendisine yasadışı bir davranışından ötürü

Hüner göstermek

Hüner göstermek: Bir işteki ustalığını, becerisini ortaya

Icığını cıcığını çıkarmak

Icığını cıcığını çıkarmak: Bütün ayrıntılarıyla incelemek, içini dışını

Icığını cıcığını sormak

Icığını cıcığını sormak: Bir kişinin soyunu sopunu, huyunu suyunu

Ikınıp sıkınmak

Ikınıp sıkınmak: Bir işi güçlükle yapmak

Iklım tıklım

Iklım tıklım: Aşırı ölçüde kalabalık, ağzına

Isıtıp ısıtıp önüne koymak

Isıtıp ısıtıp önüne koymak: Eskiden yaşanmış, üzerinde durulup

Iska geçmek

Iska geçmek: Atlamak, önem vermemek, hedefe

Iskartaya çıkarmak

Iskartaya çıkarmak: İşe yaramaz sayıp bir köşeye atmak

Islak göz

Islak göz: Kolayca ağlayan kimse. "O ıslak gözün

Istakoz gibi olmak

Istakoz gibi olmak: Güneşte kalıp iyice yanmak

Işık tutmak

Işık tutmak: 1. Geleceği ya da gideceği yeri aydınlatmak

Izbandut gibi

Izbandut gibi: Oldukça iriyarı olan, görünüşüyle korku

İbreti alem için

İbreti alem için: Herkese ders olsun diye, herkesi korkutmak için

İcabına bakmak

İcabına bakmak: 1. Gereğini yerine getirmek. "Siz gidebilirsiniz

İcat etmek

İcat etmek: Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek

İç açmak

İç açmak: Gönüle ferahlık vermek, gönül açmak

İçerde olmak

İçerde olmak: Bir işte zararda olmak, borçlanmış duruma

İçeri düşmek

İçeri düşmek: Hapse girmek, cezaevine konmak

İçeri girmek

İçeri girmek: Hapishaneye düşmek. "İçeri girmiş

İç etmek

İç etmek: Başkasının olan ve eline geçen bir şeyi kendine

İçi açılmak

İçi açılmak: Güzel bir şey karşısında sıkıntısı dağılmak

İçi almamak

İçi almamak: Midesi kabul etmeyecek durumda olmak

İçi bayılmak

İçi bayılmak: Açlıktan halsizlik duymak

İçi beni yakar, dışı eli

İçi beni yakar, dışı eli: "Başkaları için çekici ve iyi görünen

İçi bulanmak

İçi bulanmak: Kusacak gibi olmak. "Gözleri kararıyor

İçi burkulmak

İçi burkulmak: Çok üzülmek, acı duymak

İçi çıfıt çarşısı

İçi çıfıt çarşısı: Başkaları için kötü şeyler düşünen

İçi çekmek

İçi çekmek: Bir şeye karşı istek duymak. "Söyle

İçi daralmak

İçi daralmak: Bunalmak, sıkılmak. "Kadın, başına

İçi dışı bir

İçi dışı bir: Gizli bir düşüncesi olmayan, düşündüğünü açıkça

İçi erimek

İçi erimek: Sürekli bir kaygı içinde olmak, sıkıntılı

İçi ezilmek

İçi ezilmek: Çok acıkmadan ötürü midesi rahatsızlık

İçi geçmek

İçi geçmek: 1. Yaşlılıktan gücü azalmak. "Bu içi geçmiş

İçi geniş

İçi geniş: Kaygısız, rahat kimse için kullanılır

İçi gitmek

İçi gitmek: Bir şeyi elde etmeyi çok istemek, can atmak

İçi götürmemek

İçi götürmemek: 1. Acıklı bir durum karşısında dayanamamak

İçi içine sığmamak

İçi içine sığmamak: Coşmak, çok heyecanlanıp sevinmek

İçi içini yemek

İçi içini yemek: Bir işi yapamamaktan ötürü içten

İçi kan ağlamak

İçi kan ağlamak: Dıştan, yüzünden belli etmeyerek

İçi kazınmak

İçi kazınmak: Aşırı ölçüde acıkıldığında midede

İçi kararmak

İçi kararmak: Hiçbir şeyden hoşlanmaz, tat almaz durumda

İçinden çıkmak

İçinden çıkmak: Engelleri yenerek karışık, güç bir işi

İçinden gülmek

İçinden gülmek: Biriyle gizlice alay etmek

İçinden okumak

İçinden okumak: Dudakları kıpırdatmadan, sessiz

İçinden pazarlıklı

İçinden pazarlıklı: Yapacağı kötü işleri kimseye sezdirmeyen

İçine atmak

İçine atmak: Derdini, sıkıntı ve üzüntüsünü kimseye

İçine dert olmak

İçine dert olmak: Bir şey isteyip de onu yapamamaktan

İçine doğmak

İçine doğmak: Ortada hiçbir ipucu yokken bir şeyin olacağını

İçine işlemek

İçine işlemek: Bir şeyden aşırıca etkilenmek, bir durumun

İçine kapanmak

İçine kapanmak: Çevresindeki kişilerle ilişki kuramamak

İçine kurt düşmek

İçine kurt düşmek: Bir şey ya da durumdan kuşkulanmak

İçine sinmemek

İçine sinmemek: Yaptırdığı bir şey istediği gibi olmadığı

İçine sokacağı gelmek

İçine sokacağı gelmek: Bir kimseyi aşırı ölçüde sevmek

İçini boşaltmak

İçini boşaltmak: Öfkelendiği birine istediği sözleri söyleyip

İçini çekmek

İçini çekmek: Derin bir soluk alışla üzüntüsünü dışa vurmak

İçini dökmek

İçini dökmek: Birine derdini anlatmak. "Neye

İçini kemirmek

İçini kemirmek: Bir üzüntü ya da kaygıdan sürekli

İçinin yağı erimek

İçinin yağı erimek: Üzüntülü bir durum doğacak diye

İçi parçalanmak

İçi parçalanmak: Birinin durumuna çok acıyıp

İçi rahat etmek

İçi rahat etmek: Kaygılardan, tasalardan kurtulup

İçi titremek

İçi titremek: Bir şeye bir zarar gelecek korku

İçi yanmak

İçi yanmak: Çok üzülmek, büyük bir acı ve üzüntü

İçler acısı

İçler acısı: Üzücü, acıklı. "Bu içler acısı görünüme

İçli dışlı olmak

İçli dışlı olmak: Çok yakın, içtikleri su ayrı gitmeyecek

İçten içe

İçten içe: Gizli gizli. "Bana içten içe kırılmış

İçtikleri su ayrı gitmemek

İçtikleri su ayrı gitmemek: Hep birlikte olmak, birbirlerinden

İdare etmek

İdare etmek: 1. Yönetmek, işleri çekip çevirmek. "Evi gerçekte

İflahını kesmek

İflahını kesmek: Bir kimseyi aşırı derecede yormak

İfade vermek

İfade vermek: Sorguya çekilmek, bir olay hakkında

İflas bayrağını çekmek

İflas bayrağını çekmek: Yaptığı işte batmak, neyi varsa

İflas etmek

İflas etmek: Bir kişi, sav ya da düşünce doğruluğunu

İfrit olmak

İfrit olmak: Aşırı derecede kızmak, öfkelenmek

İğne atsan yere düşmez

İğne atsan yere düşmez: Çok kalabalık. "Herkes meydana

İğneden ipliğe kadar

İğneden ipliğe kadar: Eşyaların tümünü, en küçüğünü

İğne ile kuyu kazmak

İğne ile kuyu kazmak: Büyük bir işi, yetersiz araçlarla, sürekli

İki arada bir derede

İki arada bir derede: Güç ve sıkışık durumda da bir fırsat

İki ateş arasında kalmak

İki ateş arasında kalmak: İçinden kolayca çıkılmaz, karmaşık

İki ayağını bir pabuca sokmak

İki ayağını bir pabuca sokmak: Birini dar bir zaman içinde bir işi yapma

İki büklüm olmak

İki büklüm olmak: Bir kimsenin önünde aşırı saygı göstererek

İki cami arasında kalmış beynamaza dönmek

İki cami arasında kalmış beynamaza dönmek

İki dirhem bir çekirdek

İki dirhem bir çekirdek: Giyimi çok şık ve özenli

İki eli böğründe kalmak

İki eli böğründe kalmak: Kötü bir durum karşısında çaresiz

İki eli kanda olmak

İki eli kanda olmak: Çok önemli işlerle uğraşmak

İki elim yanıma gelecek

İki elim yanıma gelecek: Bir gün nasıl olsa öleceğini düşünen kişi ceza

İki eli yakasında olmak

İki eli yakasında olmak: Kıyamet günü birinden davacı olmak

İki gözü iki çeşme

İki gözü iki çeşme: Durmadan ağlayarak, sürekli gözyaşı

İkili oynamak

İkili oynamak: Çıkarları birbirine karşıt olan iki yanı

İkindi güneşi gibi

İkindi güneşi gibi: Çok kısa süren zaman

İki paralık etmek

İki paralık etmek: Bir kimsenin saygınlığını, değerini

İki rahmetten biri

İki rahmetten biri: Çok ağır bir hasta için ölsün ya da kurtulsun

İkisi bir kapıya çıkar

İkisi bir kapıya çıkar: Bir konunun çözümünde önerilen

İki sözü bir araya getirememek

İki sözü bir araya getirememek: Anlatmak, söylemek istediğini dile getirme

İki ucunu bir araya getirememek

İki ucunu bir araya getirememek: Geliriyle giderini denkleştirememek, işleri düzenli

İki yakası bir araya gelmemek

İki yakası bir araya gelmemek: Borçtan ve geçim sıkıntısından kurtulamamak

İkiyüzlülük etmek

İkiyüzlülük etmek: Sözleriyle davranışları birbirine uymamak

İktidarda olmak

İktidarda olmak: Hükümet yönetimini elinde bulundurmak

İlaç için araşan yok

İlaç için araşan yok: "Bulamazsın, hiç yok"

İlanı aşk etmek

İlanı aşk etmek: Kadın ya da erkek birbirlerine sevdiklerini

İleri gelenler

İleri gelenler: Bir topluluğun sözü dinlenir, saygınlığı olan

İleri gelmek

İleri gelmek: O şeyin etkisiyle meydana gelmek

İleri geri konuşmak

İleri geri konuşmak: İncitici, yersiz sözler söylemek

İleri gitmek

İleri gitmek: Davranış ve sözüyle ölçü sınırını aşmak

İlerisini gerisini düşünmemek

İlerisini gerisini düşünmemek: Söylediği sözün, yaptığı hareketin nereye

İleri sürmek

İleri sürmek: Tartışılmak, görüşülmek üzere bir düşünce

İler tutar yeri olmamak

İler tutar yeri olmamak: Bir işe yarayacak durumda

İletişim kurmak

İletişim kurmak: Karşılıklı olarak birbirlerinin duygularını

İliğine işlemek

İliğine işlemek: 1. (Yağmur) Giysilerini ıslatıp bedenine geçmek

İlişkisi kesilmek

İlişkisi kesilmek: Aralarındaki dostluk, yakınlık sona

İlk ağızda

İlk ağızda: İlkin, en önce, ilk iş olarak. "İlk ağızda

İlk göz ağrısı

İlk göz ağrısı: 1. İlk doğan çocuk. "O benim ilk göz

İmana gelmek

İmana gelmek: Bir kimsenin önce benimsemeyip reddettiği

İmanı bütün

İmanı bütün: İçten inanan. "O imanı

İmanı gevremek

İmanı gevremek: Bir işi yaparken aşırı derecede

İmdat istemek

İmdat istemek: Güç durumda ya da tehlike içinde

İmi timi belirsiz olmak

İmi timi belirsiz olmak: Nereye gittiği, ne olduğu

İmza toplamak

İmza toplamak: Toplumda büyük çoğunluğu ilgilendiren

İnadı tutmak

İnadı tutmak: Bir konu ya da durum için direnme

İnceden inceye

İnceden inceye: En küçük ayrıntılarına değin

İnce eleyip sık dokumak

İnce eleyip sık dokumak: Titiz ve özenli bir biçimde

İn cin top oynuyor

İn cin top oynuyor: Hiçbir canlı varlık yok, ıssız, sessiz

İncir çekirdeğini doldurmaz

İncir çekirdeğini doldurmaz: Önemsiz, çok küçük bir şey

İnme inmek

İnme inmek: Vücudun bir yeri duygusuz ve hareketsiz

İnsafa gelmek

İnsafa gelmek: Acımasızlığı bırakıp adaletli davranmak

İnsan ayağı değmemiş

İnsan ayağı değmemiş: Hiç gidilmemiş, içine insan

İnsanlıktan çıkmak

İnsanlıktan çıkmak: Aşırı derecede zayıflamak

İpe çekmek

İpe çekmek: Asmak. " ‘Konuşmazsan seni ipe çekeriz

İpe sapa gelmemek

İpe sapa gelmemek: Birbirini tutmaz, saçma sapan

İpe un sermek

İpe un sermek: İstenileni yapmamak için akla uymayan

İpi koparmak

İpi koparmak: İlişkisi bulunduğu kurum ya da aralarında

İpin ucunu kaçırmak

İpin ucunu kaçırmak: Bir işte ölçüyü kaçırarak artık duruma

İpiyle kuyuya inilmez

İpiyle kuyuya inilmez: "Ona güvenilmez" anlamında söylenir

İple çekmek

İple çekmek: O zamanın gelmesini sabırsızlıkla beklemek

İpleri birinin elinde olmak

İpleri birinin elinde olmak: Birisi tarafından gizlice yönetilmek

İpsiz sapsız

İpsiz sapsız: İşi gücü olmayan, boş gezen, baldırı çıplak

İpten kazıktan kurtulmuş

İpten kazıktan kurtulmuş: Kötülüğün her türlüsünü yapabilecek

İpucu vermek

İpucu vermek: Üzerinde düşündüğü şeyi bulmasını kolaylaştıracak

İsmi var, cismi yok

İsmi var, cismi yok: Adı olup kendisi olmayan

İstediği gibi at oynatmak

İstediği gibi at oynatmak: Dilediği gibi davranmak, kimseyi

İstemem yan cebime koy

İstemem yan cebime koy: Kendisine bir şey verilmek istendiğinde hem istemez

İster istemez

İster istemez: Çaresiz, istense de istenmese de, başka yolu

İstifini bozmamak

İstifini bozmamak: Aldırmamak; umursamamak. "Müdürün

İş ayağa düşmek

İş ayağa düşmek: Bir konu ya da sorun, yetkisiz

İş başa düşmek

İş başa düşmek: Kendi işini, başkalarının yardımı gelmeyince

İş bilmek

İş bilmek: Becerikli, bilgili olmak. "İş bilen bir kişiydi

İş çatallanmak

İş çatallanmak: Bir işin yapımında türlü seçeneklerle karşı karşıya

İş çıkarmak

İş çıkarmak: Gerektiği kadar iş yapmak. "Kardeşini de yanına

İş çıkmaza girmek

İş çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılması güç bir durum

İşe el koymak

İşe el koymak: İyi gitmeyen bir işi inceleme

İş etmek

İş etmek: Bir kimse birine hiç beklemediği bir durum

İş güç

İş güç: Yapılacak belli bir iş, meslek ya da görev

İşi Allah'a kalmak

İşi Allah'a kalmak: Güçlükler içinde olmak, yardımsız kalmak

İşi azıtmak

İşi azıtmak: Yanlış yollara sapmak, aşırı davranışlara

İşi başından aşmak

İşi başından aşmak: Yoğun bir iş düzeni içinde olmak, pek çok

İşi bitmek

İşi bitmek: Gücü kuvveti kalmamak. "Sen

İşi bozulmak

İşi bozulmak: Önceleri kazanç sağladığı bir işten artık

İşi duman olmak

İşi duman olmak: İçinde bulunduğu koşullar ve durum

İşi düşmek

İşi düşmek: Bir işinin yapılması için birinin yardımı gerekmek

İşi iş olmak

İşi iş olmak: Memnuniyet verici bir duruma erişmek

İş inada binmek

İş inada binmek: Bir işin üstesinden gelebileceğini göstermek

İşin alayında olmak

İşin alayında olmak: Bir işe gereken önemi vermeyerek, onu şaka

İşin başı

İşin başı: Bir konu ya da sorunun dayandığı temel öğe

İşinden kalmak

İşinden kalmak: Bir engel yüzünden işini sürdürememek

İşinden olmak

İşinden olmak: Yaptığı, çalıştığı işi yitirmek, görevi

İşini bilmek

İşini bilmek: Nasıl ve nereden çıkar sağlayacağını bilmek

İşini bitirmek

İşini bitirmek: 1. Kendisinin yapmak zorunda olduğu işi sona erdirmek

İşin içinde iş var

İşin içinde iş var: "İşin içyüzü başka, onda herkesin bilmediği

İşin içinden çıkmak

İşin içinden çıkmak: Karışık bir işten kendini sıyırmak, böyle bir işi

İşin içyüzü

İşin içyüzü: Sorunun aslı, gerçek yanı. "İşin içyüzü

İşinin eri

İşinin eri: İşini çok iyi bilen ve yapan, konusunun

İşini uydurmak

İşini uydurmak: Kurnaz davranarak, konuyu çözmek

İşi oluruna bağlamak

İşi oluruna bağlamak: İş nasıl gelişirse ona uymak, olayların

İşi pişirmek

İşi pişirmek: 1. Bir kadınla bir erkek sevişmek üzere gizlice

İşi sağlama bağlamak

İşi sağlama bağlamak: Bir işin sağlıklı biçimde aksamadan yürümesini

İşi savsaklamak

İşi savsaklamak: İşi önemsememek, ağırdan almak

İş işten geçmek

İş işten geçmek: Bir iş zamanında ele alınmadığı için artık onu yapma

İşi tatlıya bağlamak

İşi tatlıya bağlamak: Güç yönleri olan bir soruna, herkesi memnun

İşi tıkırında olmak

İşi tıkırında olmak: İşi çok düzenli olmak, isteğine göre

İşi yokuşa sürmek

İşi yokuşa sürmek: Bir işin yapılmasında, bir sorunun çözümünde

İşi yolunda olmak

İşi yolunda olmak: İşinde herhangi bir aksama olmamak

İşi yüzüne gözüne bulaştırmak

İşi yüzüne gözüne bulaştırmak: Bir konu ya da soruna çözüm

İşkembeden atmak

İşkembeden atmak: İnandırıcı olmayan sözler söylemek

İşkembesini düşünmek

İşkembesini düşünmek: Yalnız karnını doyurmayı, yiyeceği

İşler açılmak

İşler açılmak: Durgunluk içinde bulunan alışveriş hayatında

İş olsun diye

İş olsun diye: Boşu boşuna, gereksiz yere yapılan bir eylemi

İş sarpa sapmak

İş sarpa sapmak: İş, içinden çıkılması güç duruma gelmek

İştahı açılmak

İştahı açılmak: Çok yemek yeme gereksinimi duymak

İşten atmak

İşten atmak: Bir kimseyi işinden çıkarmak, görevine

İşten el çektirmek

İşten el çektirmek: Bir yolsuzluğu ya da yasadışı bir eylemi

İşten güçten kalmak

İşten güçten kalmak: Belirli bir nedenle çalışmasını

İşporta malı

İşporta malı: Değersiz, nitelikçe düşük mal, malzeme

İşportaya düşmek

İşportaya düşmek: Herkesin rahatça alacağı, kullanabileceği

İş tutmak

İş tutmak: Bir iş edinmek, bir iş yapmak. "Yarın onlar da büyür

İş var

İş var (bir şeyde, bir kimsede): "Bir kimsenin iyi ve verimli

İt canlı

İt canlı: Sıkıntının en gücüne, açılısına

İt dirliği

İt dirliği: Hiçbir uyum ve düzen bulunmayan, kavgalı

İte atsan yemez

İte atsan yemez: Bir yiyeceğin çok kötü olduğunu belirtmek

İte kaka

İte kaka: İtiştirip zorlayarak. "Otomobili ite kaka buraya

İtibar kazanmak

İtibar kazanmak: Saygınlığını elde etmek. "Yeniden

İtidalini kaybetmek

İtidalini kaybetmek: Soğukkanlılığını yitirmek. "Genç adam

İtikadı sarsılmak

İtikadı sarsılmak: İnançları eskisi kadar güçlü olmamak

İtin ayağını taştan mı esirgiyorsun

İtin ayağını taştan mı esirgiyorsun: "Böyle bir işe neden

İt sürüsü kadar

İt sürüsü kadar: Gereksiz birçok kişi bir arada

İyiden iyiye

İyiden iyiye: Gereği gibi, çok iyi olarak

İyi gelmek

İyi gelmek: Bir hastalığın iyileşmesinde etkili olmak

İyi gözle bakmamak

İyi gözle bakmamak: Hakkında iyi düşünmemek. "Sınıf arkadaşları

İyi gün dostu

İyi gün dostu: Sevinçli ve mutlu günlerinde dostlarının yakınında bulunan

İyisi mi

İyisi mi: En güzeli, en uygunu anlamında kullanılır

İyiliği dokunmak

İyiliği dokunmak: Bir kimseye iyilik etmek, ona yararlı

İyiye iyi, kötüye kötü demek

İyiye iyi, kötüye kötü demek: Bir gerçeği dile getirirken dürüst olmak

İzinden yürümek

İzinden yürümek: Birinin düşüncelerini benimseyip başladığı

İzine düşmek

İzine düşmek: Yürüyen canlıların izledikleri yolu sürdürerek

İzin koparmak

İzin koparmak: İzin almak. "Yalvarıp yakardı, sonunda

İzi silinmek

İzi silinmek: Geride kendisini ya da etkisini anımsatacak

İzi tozu kalmamak

İzi tozu kalmamak: Tümüyle yitip gitmek

İz sürmek

İz sürmek: İnsan ya da hayvanların yolda bıraktıkları ayak izlerine

Jeton düşmek

Jeton düşmek: Bir konu da bir şeyin ayırdına varmak

Jetonu geç düşmek

Jetonu geç düşmek: Bir konuyu, sorunu ya da düşünceyi

Kabahat bulmak

Kabahat bulmak: Bir şeyde suç ya da eksiklik aramak

Kabak başına patlamak

Kabak başına patlamak: Birçok kimseyi ilgilendiren bir olayın

Kabak çıkmak

Kabak çıkmak: Kavun, karpuz için tatsız, ham çıkmak

Kabak çiçeği gibi açılmak

Kabak çiçeği gibi açılmak: Utangaç ve sıkılgan biri, kısa bir süre

Kabak tadı vermek

Kabak tadı vermek: (Bir konu) İkide bir yinelenmesi yüzünden

Kaba kuvvete başvurmak

Kaba kuvvete başvurmak: Birine ya da bir topluluğa karşı güç kullanmak

Kaba saba

Kaba saba: İncelikten yoksun, eğitilmemiş, görgüsüz

Kabasını almak

Kabasını almak: Ev ya da benzeri bir yerin görülen

Kabına sığmamak

Kabına sığmamak: Duygularını dizginleyemeyip taşkın davranışlarda

Kabuğuna çekilmek

Kabuğuna çekilmek: Kimseyle görüşmemek, dışarıda olup bitenlerle

Kaçacak delik aramak

Kaçacak delik aramak: Korkudan gizlenecek yer aramak

Kaçak güreşmek

Kaçak güreşmek: Doğrudan, açıkça karşısındakiyle kapışma yerine

Kaçın kurası

Kaçın kurası: Açıkgöz, görmüş geçirmiş, tecrübeli kimse

Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak

Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak: Zamanını önemli

Kaç paralık

Kaç paralık: Bir şeyin ya da kimsenin değersizliğini belirtmek

Kaderine küsmek

Kaderine küsmek: İçine düştüğü kötü durumun nedeni olarak

Kadın kadına

Kadın kadına: Erkeklerden uzak, yalnızca kadınlar arasında

Kadınlar hamamına dönmek

Kadınlar hamamına dönmek: Herkesin sırayla konuşmadığı, çok gürültülü

Kafadan atmak

Kafadan atmak: Bir konuda hiçbir inceleme yapmadan

Kafadan sakat

Kafadan sakat: Delice işler yapan, düşüncesi kıt

Kafa dengi

Kafa dengi: Görüşleri, düşünce ve tutumları birbirlerine

Kafa dinlemek

Kafa dinlemek: Kişinin zihnini yoran sorunlardan bir süre uzaklaşmak

Kafa patlatmak

Kafa patlatmak: Bir konuda fazla düşünmek, zihin yormak

Kafası almamak

Kafası almamak: Bir konuyu, zihin yorgunluğu yüzünden anlayamaz

Kafası durmak

Kafası durmak: Zihni aşırı derecede yorulduğundan ya da hayran

Kafası işlemek

Kafası işlemek: Aklı yerinde olmak, bir konu üzerinde

Kafası kalın

Kafası kalın: Aptal, güç kavrayan kimse için kullanılır

Kafası kazan gibi olmak

Kafası kazan gibi olmak: Zihince yorulmak, gürültüden rahatsız

Kafası kızmak

Kafası kızmak: Öfkelenmek. "Yaptıklarına kafam

Kafasına dank etmek

Kafasına dank etmek: Anlamına varmadığı bir gerçeği, bir olay nedeniyle

Kafasına girmek

Kafasına girmek: Birini bir şeyi yapmaya inandırmak, yönlendirmek

Kafasına koymak

Kafasına koymak: Bir işi yapmaya karar vererek

Kafasına vura vura

Kafasına vura vura: Zorla, onun isteyip istemediğine bakma

Kafasını duvara vurmak

Kafasını duvara vurmak: Yaptıklarından pişmanlık duymak

Kafasını ezmek

Kafasını ezmek: İleride zararlı olabilecek bir durumu

Kafası yerinde olmamak

Kafası yerinde olmamak: Konunun gerektirdiği biçimde düşünebilecek

Kafası yerine gelmek

Kafası yerine gelmek: Kendini derleyip toparlamak

Kafa tutmak

Kafa tutmak: Bir kimseye boyun eğmeyip karşı gelmek

Kafayı çekmek

Kafayı çekmek: İçki içmek. "O akşam üç arkadaş kafayı çekmiş

Kafayı tütsülemek

Kafayı tütsülemek: İçki içip sarhoşlamak. "Eline para geçmeye

Kafayı vurmak

Kafayı vurmak: Uyumak için yatmak. "İlk akşamdan

Kafa yormak

Kafa yormak: Bir konu üzerinde derin derin düşünmek. "Suyu bu tarlaya

Kafese almak

Kafese almak: Doğru olmayan yollarla birini aldatıp

Kafese girmek

Kafese girmek: Kendisinden çıkar sağlayacak bir kimsenin

Kağıt üzerine dökmek

Kağıt üzerine dökmek: Bir tasarıyı ya da düşünceyi yazılı biçime

Kağıt üzerinde kalmak

Kağıt üzerinde kalmak: Yapılması düşünülerek yazılmış olan şeyleri

Kahır çekmek

Kahır çekmek: Sıkıntı ve üzüntüye katlanmak. "Çok kahır çekmiş

Kahrına uğramak

Kahrına uğramak: Birisinin öfkesine uğramak, ondan kötülük

Kahve dövücünün hınk deyicisi

Kahve dövücünün hınk deyicisi: Birinin yaptığı işleri ona yardakçılık

Kalayı basmak

Kalayı basmak: Adamakıllı sövmek, küfretmek. "Bağırıyor

Kalbine göre

Kalbine göre: Başka kimselere karşı beslediği duygu ve düşüncelere

Kalbini açmak

Kalbini açmak: Düşüncelerini, duygularını ona söylemek

Kalbini çalmak

Kalbini çalmak: Birinin sevgisini kendine yönlendirerek

Kalbini kırmak

Kalbini kırmak: Birini kendisine küstürecek ölçüde gücendirmek

Kalbura çevirmek

Kalbura çevirmek: Delik deşik etmek. "Adamın gövdesini

Kalbura dönmek

Kalbura dönmek: Delik deşik olmak. "Atılan kurşunlarla

Kalburla su taşımak

Kalburla su taşımak: Sonuç alınmayacak bir iş yapmak

Kaldırım çiğnemek

Kaldırım çiğnemek: Kentte yaşayarak bilgi ve görgüsünü

Kaldırım mühendisi

Kaldırım mühendisi: Hiçbir iş yapmadan sokaklarda gezip dolaşan

Kaleme gelmemek

Kaleme gelmemek: Yazılacak konulardan olmamak. "Bunun kaleme

Kaleminden kan damlamak

Kaleminden kan damlamak: Güzel ve etkili yazı yazan bir kimse olmak

Kalemiyle geçinmek

Kalemiyle geçinmek: Yaşamını yazarlıkla kazanmak. "Kalemiyle geçinmek

Kalem oynatmak

Kalem oynatmak: Yazılı bir belge üzerinde gizlice değişiklik yapmak

Kaleyi içinden fethetmek

Kaleyi içinden fethetmek: Kazanılması ya da ele geçirilmesi birçok kimseyle görüşmeyi gerektiren bir şeyi

Kalıbı dinlendirmek

Kalıbı dinlendirmek: (Küçüksenen, değersiz kişiler için) Ölmek. "Böylece Gevenli Hacı

Kalıbını basmak

Kalıbını basmak: Bir şeyi güvenle, inançla destekleyip doğrulamak

Kalıbının adamı olmamak

Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünün düşündürdüğü gibi olmamak

Kalın kafalı

Kalın kafalı: Bir şeyi güç öğrenen, güç anlayan, anlayışı kıt

Kalıp kıyafet yerinde

Kalıp kıyafet yerinde: Görünüşçe gösterişli, giyimi kuşamı düzgün

Kalır yeri yok

Kalır yeri yok (birinden, bir şeyden): "Her yönüyle onunla aynı

Kambur kambur üstüne

Kambur kambur üstüne: Bir sıkıntılı durum bitmeden, bir başka sıkıntılı durumun doğması

Kanadı altına almak

Kanadı altına almak (Kanat germek): Birini korumak, koruyuculuğuna almak

Kanadı altına sığınmak

Kanadı altına sığınmak: (Birinin) Koruyuculuğuna sığınmak, kendisinin koruyucusu

Kan ağlamak

Kan ağlamak: Bir yıkımdan, bir zulümden büyük üzüntü duyarak

Kan alacak damarı bilmek

Kan alacak damarı bilmek: Kimden ya da nereden çıkar sağlanacağını bilmek

Kana susamak

Kana susamak: Öldürme isteği ve hırsı içinde olmak. "Bu halin ne kana susamış

Kanat alıştırmak

Kanat alıştırmak: Bir işte ustalık ve beceri kazanmaya çalışmak.

Kan beynine sıçramak

Kan beynine sıçramak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek

Kancayı takmak

Kancayı takmak: Birine bir davranışından ötürü musallat olmak

Kan çekmek

Kan çekmek: Daha önce görmediği bir yakınını görünce ona karşı

Kan dökmek

Kan dökmek: Yaralamak ya da öldürmek. "Gerekirse bu topraklar

Kan gövdeyi götürmek

Kan gövdeyi götürmek: Çok sayıda insan öldürülmek, çok kan dökülmek

Kan gütmek

Kan gütmek: Bir yakınını öldürenden, onun yakınlarından birini öldürme yoluyla öç almak ya da böyle

Kanı ağır

Kanı ağır: Konuşması, davranışları hoşa gitmeyen, insana sıkıntı veren kimse için

Kanı bozuk

Kanı bozuk: Soysuz. Kötü işler yapan kimse. "Bak, o kanı bozuğun

Kanı kanla yıkamak

Kanı kanla yıkamak: Öldüreni öldürme yoluyla öç almak. "Yapmayın, kanı kanla

Kanı kaynamak

Kanı kaynamak: (Birine) İçinden bir yakınlık, bir sevgi taşıp gelmek

Kanına dokunmak

Kanına dokunmak: Bir durum ya da olaydan ötürü öfkelenmek, sinirlenmek

Kanına ekmek doğramak

Kanına ekmek doğramak: (Birinin) Bir yıkıma, bir sıkıntıya düşmesine yol açıp bu durumdan

Kanına girmek

Kanına girmek: 1. Bir kimseyi öldürmek ya da öldürtmek. "Kanına girdiği adamın kızı hiç ona

Kanını emmek

Kanını emmek: Acımasızca sömürmek. "Yıllarca halkın kanını

Kanını içine akıtmak

Kanını içine akıtmak: Duyduğu acıyı ve üzüntüyü kimselere söylememek

İliğini kurutmak

İliğini kurutmak: Bir kimseye oldukça çok eziyet etmek. "Zavallının

Kanı pahasına

Kanı pahasına: Canını tehlikeye atarak. "Kanım pahasına da olsa oraya

Kanı sıcak

Kanı sıcak: Kendini herkese sevdiren, cana yakın kimseler için

Kanıyla ödemek

Kanıyla ödemek: Yaptığı işi canıyla karşılamak, bu iş hayatına mal olmak

Kan kusmak

Kan kusmak: Çok eziyet, sıkıntı çekmek. "Kan kustuğu yoksulluk

Kan kusturmak

Kan kusturmak: Çok sıkıntı ve eziyet çektirmek. "Yıllarca zavallıya kan

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek

Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek: Çok eziyet ve sıkıntı çektiği halde bunu gizleyip

Kanlı bıçaklı olmak

Kanlı bıçaklı olmak (biriyle): Birbirlerinin kanını akıtacak, birbirlerini yaralayıp öldürecek

Kanlı canlı

Kanlı canlı: Sapasağlam, yüzünden güç ve sağlık fışkıran kimse için

Kan oturmak

Kan oturmak: Dışarıdan bir zorlama ve sıkıştırmayla vücudun bir yerine

Kantarın topuzunu kaçırmak

Kantarın topuzunu kaçırmak: Ölçüyü kaçırıp aşırılığa düşmek

Kan ter içinde kalmak

Kan ter içinde kalmak (Kana, tere batmak): Terden sırılsıklam olmak, çok terlemek

Kan tutmak

Kan tutmak: Kan görmeye dayanamayıp bayılmak. "Onu kan tutar hastaneye

Kapağı atmak

Kapağı atmak: İstediği yere, eski yerinden daha iyi bir yere kavuşmak

Kapalı geçmek

Kapalı geçmek: Bir konuşma ya da yazıda asıl açıklanması gerekli noktayı

Kapalı kutu

Kapalı kutu: İçindekini belli etmeyen, içinde ne olduğu bilinmeyen şey ya da kimse

Kapana düşmek

Kapana düşmek (tutulmak): Bir kimsenin kurnazlığı, düzenbazlığıyla içinden çıkamayacağı

Kapanın elinde kalmak

Kapanın elinde kalmak: Çok çabuk davranarak bir şeyden yararlanmak

Kapan kapana

Kapan kapana: Bir şeyin çok ucuza satıldığını ya da yağmalandığını

Kapı açılmak

Kapı açılmak: Yeni bir fırsat doğmak. "Bir kapı kapanırsa

Kapı açmak

Kapı açmak: 1. Bir şeyden söz etmek. "Köydeki günlerden kapı açıp

Kapıdan çevirmek

Kapıdan çevirmek: İçeri almamak, kabul etmemek

Kapı dışarı etmek

Kapı dışarı etmek: Birini kovmak, dışarı atmak. "Hiçbir suçları yokken çalıştıkları

Kapıdan kovsan bacadan düşer

Kapıdan kovsan bacadan düşer: Yüzsüz olduğu için kovulsa da gitmeyen kimselerin

Kapı kapamaca

Kapı kapamaca: Evdekilerin tümü, evde kimse kalmamak üzere

Kapı kapı dolaşmak

Kapı kapı dolaşmak: Bir işini yaptırabilmek için birçok resmi yere başvurmak

Kapı komşusu

Kapı komşusu: Bitişikte oturan komşulardan her biri

Kapıp koyuvermek

Kapıp koyuvermek: Birdenbire bırakmak, salıvermek

Kapısı açık olmak

Kapısı açık olmak: Konuksever olmak, evine herkes konuk gelir olmak

Kapısında büyümek

Kapısında büyümek: Başkasının evinde eğitim ve hizmet görerek yetişmek

Kapısını aşındırmak

Kapısını aşındırmak: (Birinin) Yanına, evine sık sık gidip gelmek. "Her gün git gel, kapısını aşındırdık

Kapı yapmak

Kapı yapmak: Şu kadar eve uğramış olmak. "Sabahtan beri

Kapıyı açmak

Kapıyı açmak (bir şeyden): Üzerinde konuşulacak konuya girmeyi kolaylaştırıcı ya da hazırlayıcı

Kapıyı büyük açmak

Kapıyı büyük açmak: Bir işe başlarken çok masraflı bir yol seçmek

Kap kacak

Kap kacak: Tencere, tava ve benzeri mutfak eşyası. "Yanımıza kap kacak alır

Karaborsaya düşmek

Karaborsaya düşmek: Piyasada olmayan bir malın el altından pahalıca satılmak

Kara çalmak

Kara çalmak (sürmek): Bir kimseye iftira etmek, onun üzerine suç atmak

Karada ölüm yok

Karada ölüm yok: Bir kimseye "bundan böyle sana hiçbir yerde sıkıntı yok

Kara gün kararıp kalmaz

Kara gün: Acılı, sıkıntılı ve yaslı gün. "Bu kara günümde yanmımda olduğun

Kara gün dostu

Kara gün dostu: Acılı ve sıkıntılı günlerde de arkadaşlığını sürdüren kişi

Kara haber

Kara haber: Çok üzücü, acılı haber. "Kara haber çabuk yayılırmış

Karakolluk olmak

Karakolluk olmak: Karakola düşmek, karakola götürülmek

Kara kuru

Kara kuru: Çok zayıf, esmer."Küçükken kara kuru bir oğlan çocuğuydun

Karalar bağlamak

Karalar bağlamak (giymek): Ölüm, yıkım gibi durumlar nedeniyle siyah

Kara liste

Kara liste: Düşünceleri ve eylemleri açısından zararlı sayılıp cezalandırılmaları

Karambola getirmek

Karambola getirmek: Karışıklıktan yararlanıp birini aldatmak. "Karambola getirip

Karanlığa kurşun sıkmak

Karanlığa kurşun sıkmak: Bir konuda ne yapılması gerektiği üzerine kesin bilgi edinmeden

Karanlıkta göz kırpmak

Karanlıkta göz kırpmak: Gizlice, özel bir işarete bağlayarak anlatmak istediği bir şey, anlamasını

Kara parayı aklamak

Kara parayı aklamak: Yasal olmayan yollarla elde edilmiş paranın kaynağını

Karaya vurmak

Karaya vurmak: Dalgaların sürüklemesiyle kıyıya düşmek

Karda gezip izini belli etmemek

Karda gezip izini belli etmemek: Kimseye sezdirmeden iş çevirmek; uygunsuz işleri

Kardeş kavgası

Kardeş kavgası: Bir ülkede yurttaşların farklı düşünceler yüzünden birbirleriyle silahlı

Kardeş payı

Kardeş payı: Eşit olarak, yarı yarıya bölüşme. "Her şeyi

Karga tulumba etmek

Karga tulumba etmek: Birkaç kişi, birini kollarından, bacaklarından yakalayıp

Karınca duası gibi

Karınca duası gibi: Okunaksız, karışık, düzensiz (yazı). "Hiç okunmuyor

Karınca gibi kaynamak

Karınca gibi kaynamak: Oldukça kalabalık ve hareketli olmak

Karınca kararınca

Karınca kararınca: Az ve küçük de olsa gücünce. "Karınca kararınca

Karıncayı bile incitmemek

Karıncayı bile incitmemek (ezmemek): İncelikli, merhametli olmak

Karışanı görüşeni olmamak

Karışanı görüşeni olmamak: İşine karışan kimse bulunmamak

Karı ağızlı

Karı ağızlı: Davranışlarını karısının söylediklerine göre yönlendiren

Karman çorman

Karman çorman: Düzensiz, karmakarışık. "Ortalık karman çorman

Karnı burnunda

Karnı burnunda: Doğurması çok yakın olan (kadın). "Bu karnı burnunda kadın

Karnı geniş

Karnı geniş: Gamsız, tasasız, içi rahat kimseler için kullanılır

Karnı karnına geçmek

Karnı karnına geçmek: Zayıflığından ya da açlığından karnı içe çökmek

Karnım tok

Karnım tok (bu sözlere): "Bu türden sözleri dinlemeye gerek duymam"

Karnı tok sırtı pek

Karnı tok sırtı pek (olmak): Geçimi yerinde, hali vakti iyice

Karnı zil çalmak

Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak. "Sabahtan beri bir şey yememişti

Karşı durmak

Karşı durmak: Güçlülerin önünde boyun eğmemek, onlara direnmek

Karşı gelmek

Karşı gelmek: Bir büyüğüne saygısızca davranıp ona cevap vermek

Karşı koymak

Karşı koymak: Bir şeye güç kullanarak engel olmak

Kasım kasım kasılmak

Kasım kasım kasılmak: Çok böbürlenmek, büyüklenip kurumlanmak

Kasıp kavurmak

Kasıp kavurmak: 1. Kuraklık ya da benzeri bir afet, ortalığı büyük zarara uğratmak. "Bir toz fırtınası kasıp

Kaskatı kesilmek

Kaskatı kesilmek: Duygusal etkilenmelerle hareket edemez bir duruma

Kaş göz etmek

Kaş göz etmek: Kaşlarını, gözlerini oynatarak birine işaret etmek

Kaşık atmak

Kaşık atmak (çalmak): İstekle atıştırmak, yemek. "Çok acıkmışlardı

Kaşıkla yedirip sapıyla gözünü çıkarmak

Kaşıkla yedirip sapıyla gözünü çıkarmak: Yaptığı iyilikten çok, zarar vermek

Kaşla göz arasında

Kaşla göz arasında: Çok kısa bir zaman içinde, kimseye çıtlatmadan

Kaş yapayım derken göz çıkarmak

Kaş yapayım derken göz çıkarmak: Küçük bir iyilik yapmak isterken iyilik yapmak

Katı yürekli

Katı yürekli (Yüreği katı) (Taş yürekli): Acımasız, acıklı şeylerden bile üzüntü

Kavuk sallamak

Kavuk sallamak: Bir kimsenin davranışlarını doğru bulduğunu göstererek ona yaranmaya

Kayıplara karışmak

Kayıplara karışmak: Bir kimse uzunca bir süredir ortalıkta gözükmez olmak

Kaymak tabakası

Kaymak tabakası: Bir toplulukta toplumun bütün olanaklarından yararlanan kesim

Kazan kaldırmak

Kazan kaldırmak: Yöneticilerin bir kararına, bir tutumuna karşı topluca baş kaldırıp

Kazdığı çukura düşmek

Kazdığı çukura düşmek: Başkası için yapacağı kötülükten kendisi zarar

Kaz gibi yolmak

Kaz gibi yolmak: Aptallığından yararlanıp varını yoğunu elinden almak

Kazık atmak

Kazık atmak: Bir malı değerinden çok pahalıya satmak

Kazık kadar

Kazık kadar: Kocaman adam, çocuk değil. "Kazık kadar olmuş

Kazık kakmak

Kazık kakmak: Ölmeyecek gibi uzun yaşamak. "Günü gelince

Kazı koz anlamak

Kazı koz anlamak: Söylenen bir şeyi yanlış ve ters anlamak

Kazın ayağı öyle değil

Kazın ayağı öyle değil: İş senin düşündüğün gibi değil, yanılıyorsun

Kaz kafalı

Kaz kafalı: Anlayışsız, kavrayışsız. "O kaz kafalı adam

Keçeyi sudan çıkarmak

Keçeyi sudan çıkarmak: Kötü durumdan sıyrılıp işlerini düzeltmek, iyi bir sonuca kavuşturmak

Keçi inadı

Keçi inadı: Aşırı, kolay kolay yumuşamayan inat

Keçileri kaçırmak

Keçileri kaçırmak: Delirmek, düşünce dengesini bozmak

Kedi ciğere bakar gibi bakmak

Kedi ciğere bakar gibi bakmak: Çok imrenerek, aşırı bir istekle bakmak

Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek

Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek: En çetin ve bunalımlı durumlardan hiçbir zarar görmeden

Kedi olalı bir fare tuttu

Kedi olalı bir fare tuttu: Bütün yaşamında kendisinden beklenilen işlerden ancak birini

Kefenin cebi yok

Kefenin cebi yok: "Biriktireceğin parayı öte dünyaya

Kefeni yırtmak

Kefeni yırtmak: Ağır bir hastalıktan kurtulup ölüm tehlikesini atlatmak

Kel başa şimşir tarak

Kel başa şimşir tarak: Parası pulu olmayan birinin çok pahalı şeyler alması

Kel kahya

Kel kahya: Yetkisi, bilgisi ve becerisi olmadığı halde her işe karışan kimse

Kelle götürür gibi

Kelle götürür gibi: Zafer haberi götürüyormuş gibi çok hızlı koşarak

Kelle kulak yerinde

Kelle kulak yerinde: Bedensel görünüşü iri ve gösterişli. "Adamda kelle kulak yerinde

Kellesini koltuğuna almak

Kellesini koltuğuna almak: Ölümü göze alarak en tehlikeli işlere girişmek

Kemerini sıkmak

Kemerini sıkmak: Tutumlu davranarak giderleri kısmak. "Ülkece kemerleri

Kemikleri sızlamak

Kemikleri sızlamak: Amaçlarına ters düşen uygunsuz ve kötü bir eylem

Kem küm etmek

Kem küm etmek : Bir soruya verilecek yanıt bulamayıp başı sonu belirsiz

Kenara çekilmek

Kenara çekilmek: Hiçbir şeye karışmamak. "O günden sonra kenara çekilmiş

Kendi ağzıyla yakalanmak

Kendi ağzıyla yakalanmak (tutulmak): Suçluluğu kendi sözünden anlaşılmak

Kendi başına

Kendi başına (kendi kendine): 1. Kimseye danışmadan. "Kendi başına karar verip yapmış

Kendi derdine düşmek

Kendi derdine düşmek: Kendi sıkıntısı, kendi derdiyle uğraşıp başka bir şey düşünmez

Kendi göbeğini kendi kesmek

Kendi göbeğini kendi kesmek: Kendi sorunlarına yine kendisi çözüm bulmak

Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür

Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür: Kendindeki büyük kusurlara bakmayıp başkalarının

Kendi halinde

Kendi halinde: Sessiz, kimsenin işine gücüne karışmayan kimse için kullanılır

Kendi havasında olmak

Kendi havasında olmak (Kendi havasına gitmek): Aklına gelen işi yapmak

Kendi kendine gelin güvey olmak

Kendi kendine gelin güvey olmak: Başkalarına danışarak, onlarla birlikte kararlaştırıp yapması

Kendi kendini yemek

Kendi kendini yemek (Kendini yemek) (İçi içini yemek): İşler istediği gibi olmuyor, neden olmuyor

Kendinden geçmek

Kendinden geçmek: Heyecan veren bir durumun etkisiyle aklı ve duyuları işlemez

Kendine gelmek

Kendine gelmek: Aklı başına gelmek, ayılmak. "Kendine geldiği zaman

Kendine yedirememek

Kendine yedirememek: Kendisine yapılan bir iş ya da işlemi incitici, onur kırıcı sayarak

Kendine yontmak

Kendine yontmak: Başkalarını düşünmeden hep kendi çıkarını göz önünde

Kendini alamamak

Kendini alamamak : Onu yapmadan edememek, kendini engelleyememek

Kendini aldatmak

Kendini aldatmak: Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir şeye avuntu amacıyla inanmak

Kendini ateşe atmak

Kendini ateşe atmak: Tehlikeli olduğu açıkça belli olan bir işe girişmek

Kendini beğenmek

Kendini beğenmek: Başkalarından kendini üstün görmek. "İnsan kendini

Kendini bilmemek

Kendini bilmemek: Baygın olmak; bilinci yerinde olmamak

Kendini bırakmak

Kendini bırakmak: Önceden gösterirken, sonradan giyimine kuşamına özen göstermez

Kendini dar atmak

Kendini dar atmak: Ferahlık verecek bir yere ancak yetişmek

Kendini dev aynasında görmek

Kendini dev aynasında görmek: Kendinin çok büyük biri olduğunu sanmak

Kendini dinlemek

Kendini dinlemek: Kendi sağlığıyla ilgili kuruntuya kapılmak

Kendini dirhem dirhem satmak

Kendini dirhem dirhem satmak: Oldukça nazlı davranmak. "Öyledir o, kendini dirhem

Kendini ele vermek

Kendini ele vermek: Yaptığı kötü bir işi, işlediği bir suçu kendi sözü ya da eylemiyle

Kendini göstermek

Kendini göstermek: Beğenilecek yanlarını ortaya koymak. "Büyük çocuk kendini

Kendini kaptırmak

Kendini kaptırmak: Bir işin ya da bir şeyin etkisinden kurtulamamak

Kendini naza çekmek

Kendini naza çekmek: Kendisinden istenilen bir işi arka arkaya rica edilmedikçe yapmamak

Kendini toplamak

Kendini toplamak: 1. Bir konu üzerinde dikkatini derleyip toparlamak. "Önündeki arabaları

Kendini tutamamak

Kendini tutamamak: Bir durum karşısında tepki göstermek. "Bu sözleri

Kendini vermek

Kendini vermek (bir şeye): Tüm gücüyle bir şeyi gerçekleştirmeye bağlanmak

Kendi yağıyla kavrulmak

Kendi yağıyla kavrulmak: Elindekilerle, kendi olanaklarıyla geçinip kimseden

Kene gibi yapışmak

Kene gibi yapışmak: İstenmediği halde birinin yakasına yapışmak, ayrılmamak

Kesenin ağzını açmak

Kesenin ağzını açmak: Bol para harcamaya başlamak. "Oğul evlendirmek

Kesenin dibi görünmek

Kesenin dibi görünmek: Parasını harcayıp bitirmek."Ay sonu gelmeden

Kesip atmak

Kesip atmak: Fazla konuşmadan kesin bir şey söylemek. " 'Hayır, sinemaya

Kesip attığı tırnak olamamak

Kesip attığı tırnak olamamak (birinin): Değer yönünden ondan çok aşağıda olmak

Kessen bir damla kanı akmamak

Kessen bir damla kanı akmamak: Derin bir üzüntü içinde olmak."Şuanda çok üzgün

Ket vurmak

Ket vurmak (bir işe): İşin gelişmesini ya da olmasını engellemek, önlemek

Keyfi kaçmak

Keyfi kaçmak: Neşesi bozulmak, huzuru kalmamak. "Bu sözler üzerine

Keyfimin kahyası mısın

Keyfimin kahyası mısın: "Sana ne, niye işime karışıyorsun?" anlamında söylenir

Keyfini çıkarmak

Keyfini çıkarmak (bir şeyin): O şeyden bütün yönleriyle bol bol yararlanmak

Keyif çatmak

Keyif çatmak: Keyfetmek, dinlenmek "Sen burada keyif çat

Kılıçtan geçirmek

Kılıçtan geçirmek: Tümünü kılıçla öldürmek, krş. Satır atmak

Kılı kırk yarmak

Kılı kırk yarmak: Özenle, en küçük ayrıntılarına değin incelemek. "Konuyu kılı kırk

Kılına hata gelmemek

Kılına hata gelmemek: En ufak bir zarara uğramamak. "Merak etmeyin

Kılını kıpırdatmamak

Kılını kıpırdatmamak (oynatmamak): Bir olay karşısında herhangi bir tepki göstermemek

Kıl payı

Kıl payı (kalmak): Bir şeyin olmasına, meydana gelmesine çok az kalmak

Kırılıp bükülmek

Kırılıp bükülmek: Kırıtarak ve kibarlığa özenerek konuşmak

Kırılıp dökülmek

Kırılıp dökülmek: Kırıklık, halsizlik içinde olmak. "Hastalanıyorum

Kırıp geçirmek

Kırıp geçirmek: 1. Öldürerek ya da yakıp yıkarak halka zarar vermek. "Moğol ordusu

Kırkından sonra saz çalmak

Kırkından sonra saz çalmak: Uzun çalışma gerektiren bir işe yaşlılıkta merak sarmak

Kırk tarakta bezi olmak

Kırk tarakta bezi olmak: Birçok işi ya da türlü ilişkileri bulunmak

Kırk yılın başında

Kırk yılın başında: Uzunca bir sürede bir kez. "Kırk yılın başında bir geziye

Kısa tutmak

Kısa tutmak: Yeterince uzunluk vermemek. "Pantolunu kısa tutmuşsun

Kısır döngü

Kısır döngü: Aynı sonucu veren, hangi önlem alınırsa alınsın sonuçtaki

Kısmeti açılmak

Kısmeti açılmak: Talihi açılmak; talihi yüzüne gülmek. "Artık kısmeti açılmış

Kısmeti ayağına gelmek

Kısmeti ayağına gelmek: Hiç zahmet çekmeden güzel bir duruma

Kısmeti çıkmak

Kısmeti çıkmak: Bir kızla evlenmek için istekli çıkmak

Kısmetini ayağıyla tepmek

Kısmetini ayağıyla tepmek: Kavuşacağı iyi bir durumu, değerini bilmeyerek

Kıssadan hisse

Kıssadan hisse: Anlatılan bir öyküden ibret dersi almak. "Kıssadan bir hisse

Kışta kıyamette

Kışta kıyamette: Yağmurlu, fırtınalı, soğuk ve kötü havada

Kıt kanaat

Kıt kanaat (geçinmek): Güçlükle ve yoksulluk içinde. "Kıt kanaat

Kıtlığına kıran girmek

Kıtlığına kıran girmek: (Bir şeyin) Arandığı zaman hiçbir yerde bulunmamak

Kıtlıktan çıkmış gibi

Kıtlıktan çıkmış gibi (yemek): Doymayacakmış gibi. "Ellerinde kaşıklar

Kıyamet gibi

Kıyamet gibi (kadar): Pek çok. "Dağın eteğinde kıyamet gibi

Kıyameti koparmak

Kıyameti koparmak: Aşırı derecede gürültü patırtı yapmak, bağırıp çığırmak

Kıyıda köşede

Kıyıda köşede: Göz önünde bulunmayan, beklenmedik yerlerde

Kızağa çekmek

Kızağa çekmek: Bir kimseyi yararlı olduğu, etkinlik gösterdiği bir işten

Kızarıp bozarmak

Kızarıp bozarmak: Bir söz ya da davranıştan ötürü utanıp renkten

Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla

Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla: Bir şeyi bir kimse nin yüzüne karşı açık açık söyleme yerine onu bir yakınına

Kız kaçırmak

Kız kaçırmak: Bir kızı zorla alıp götürmek. "Bir kız kaçırmış

Kilit noktası

Kilit noktası: Önemi bulunan yer. "Kilit noktalarına adamlarını

Kimi kimsesi olmamak

Kimi kimsesi olmamak: Hiçbir hışmı, yakını bulunmamak

Kim kime, dum duma

Kim kime, dum duma: Kimsenin kimseden haberli olmaması. "Orada bulamazsın

Kim vurduya gitmek

Kim vurduya gitmek: Kim tarafından vurulduğu, öldürüldüğü belli olmamak

Kin tutmak

Kin tutmak: Gizlice düşmanlık beslemek. "O olaydan beri

Kiraya vermek

Kiraya vermek (bir organını): Bir organı, özellikle yapacağı bir işte kullanmamak

Kirişi kırmak

Kirişi kırmak: Kaçıp gitmek, bir yerden ayrılarak kaçmak

Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek

Kirli çamaşırlarını ortaya dökmek: Birinin utanılacak ve kimsenin bilmediği kötü yanlarını

Kirli çıkın

Kirli çıkın (çıkı): Yoksul ve züğürt görünmesine karşın çok para biriktirmiş

Kitaba el basmak

Kitaba el basmak: Kutsal kitap üzerine el koyarak ant içmek, yemin etmek

Kitabına uydurmak

Kitabına uydurmak: Yasaya uygun olmayan bir işi bir yol bularak yasaya

Kitap açmak

Kitap açmak (açmamak): Okumak, ders çalışmak (çalışmamak)

Kodesi boylamak

Kodesi boylamak: Hapse girmek. "İkinci kez kodesi boylamıştı,"

Kof çıkmak

Kof çıkmak: (Bir kişi) İşe yaramazlığı, bilgisiz ve değersizliği anlaşılmak

Kokusu çıkmak

Kokusu çıkmak: Gizli kalacak diye yapılan bir iş belli olmak, herkesçe

Kokusunu almak

Kokusunu almak: Gizli tutulan bir şeyi sezmek, kestirmek

Kolaçan etmek

Kolaçan etmek: Çevrede neler olup bitiyor, neler yapılıyor diye anlamak

Kol atmak

Kol atmak: Bulunduğu yere, çevreye yayılmak, genişlemek

Kolayına bakmak

Kolayına bakmak: (Bir işin) Bir çıkar yolunu bulmaya çalışmak

Kolaylık göstermek

Kolaylık göstermek (birine): Bir kimseye bir işi sıkıntısızca yapabilme olanağını

Kol kanat olmak

Kol kanat olmak (birine): Birini koruyuculuğu altına almak

Koltuğunu doldurmak

Koltuğunu doldurmak: Bilgi, beceri yönünden bulunduğu makamda başarılı

Koltuk değneğiyle

Koltuk değneğiyle: Başkasının yardımı ile. "Koltuk değneğiyle ayakta

Koltuk kavgası

Koltuk kavgası: Devlet yönetiminde önemli bir yere geçebilmek için gösterilen

Koltukları kabarmak

Koltukları kabarmak: Kendisine ya da bir yakınına söylenen övücü sözlerden

Koltuk vermek

Koltuk vermek: Birini yüzüne karşı övüp pohpohlamak. "Koltuk verip adamı

Kolu kanadı kırılmak

Kolu kanadı kırılmak: İş yapamaz duruma düşmek. "İkinci yardımcısı

Kolunda altın bileziği olmak

Kolunda altın bileziği olmak: "Nereye giderse gitsin kendini geçindirecek

Komaya sokmak

Komaya sokmak: Birini acımasızca, öldüresiye dövmek

Korktuğu başına gelmek

Korktuğu başına gelmek (Korktuğuna uğramak): Şöyle olacak diye kaygılandığı

Koyduğum yerde otluyor

Koyduğum yerde otluyor: Uzun süre geçmesine karşın eski durumunu koruyan

Koynunda yılan beslemek

Koynunda yılan beslemek: Yardım ettiği bir yakınından kötülük görmek

Koyun bakışlı

Koyun bakışlı: Bakışlarında bir anlam bulunmayan (kimse).

Koyun kaval dinler gibi dinlemek

Koyun kaval dinler gibi dinlemek: Hiçbir şey anlamadan dinlemek

Kozunu oynamak

Kozunu oynamak: Bir şeyde elinde bulunan en etkin, en üstün olanağı

Kozunu paylaşmak

Kozunu paylaşmak: (Biriyle) Gücünün üstünlüğüne dayanarak aralarındaki

Kök salmak

Kök salmak: Bir yere iyice yerleşmek. "On birinci yüzyıldan sonra Türkler

Kök söktürmek

Kök söktürmek: Birine yaptığı bir işte pek çok zorluk çıkarmak

Kökünü kurutmak

Kökünü kurutmak (kazımak): Bir kez daha ortaya çıkmamak üzere

Köpeğe hoşt, kediye pist dememek

Köpeğe hoşt, kediye pist dememek: Kendisine karşı kötü davrananların bu tutumuna

Köpeğin ağzına kemik atmak

Köpeğin ağzına kemik atmak: Sataşkan ya da belalı birini susturmak için ona

Köpek gibi

Köpek gibi: Aşırı ölçüde yaltaklanan, onursuz kişilerin bu durumunu

Köpek yese kudurur

Köpek yese kudurur: Bir kimseye söylenmiş çok aşağılayıcı sözleri

Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demek

Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demek: İşini yaptırabilmek için bu işi yapacak

Köprüleri atmak

Köprüleri atmak: Girişilen bir işte artık geriye dönülmesi olanaksız

Köprülerin altından çok su geçmek

Köprülerin altından çok su geçmek: Koşullar tümüyle değişerek eski durum

Kör değneğini beller gibi

Kör değneğini beller gibi: Hep alışılmış davranışları sürdüren, hep aynı şeyleri

Kör dövüşü

Kör dövüşü: Aynı şeyi birlikte yapmak için uğraşan kişilerin birbirlerine uymayan

Kör kör parmağım gözüne

Kör kör parmağım gözüne: Göze batacak denli ortada, apaçık

Kör kütük sarhoş

Kör kütük sarhoş: Kendini bilmeyecek kadar sarhoş. "Arkadaşım kör kütük sarhoştu

Körler mahallesinde ayna satmak

Körler mahallesinde ayna satmak (tutmak): Bir şeyi ona hiçbir zaman gereksinme duymayacak

Kör topal

Kör topal: İyi kötü, yarım yamalak, kusurlu olmakla birlikte. "İşler bildiğin

Körü körüne

Körü körüne: Neden yaptığını ve yaptığının gerekçesini düşünmeden

Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz

Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz: Bir kimsenin istediği ya da beklediği

Kös dinlemek

Kös dinlemek: Dinler gibi gözüküp dinlememek, ilgilenmemek

Köşe başını tutmak

Köşe başını tutmak: Önemli bir yerde, önemli bir mevkiide bulunmak

Köşe kapmaca oynamak

Köşe kapmaca oynamak: Birbirini arayıp durmak, biri başkasına gidip bulamadığı

Köşeyi dönmek

Köşeyi dönmek: Parasal yönden iyi bir duruma kavuşmak. "Piyango vurunca

Kötü gözle bakmak

Kötü gözle bakmak: Birisi hakkında iyi şeyler düşünmemek

Kötüye kullanmak

Kötüye kullanmak (yetki, görev): 1. Yasaların dışına çıkarak, kendine ya da başkalarına

Kötü yola düşmek

Kötü yola düşmek: Bir kadın fahişelik yapmaya başlamak. "Aldanmış

Kraldan çok kralcı olmak

Kraldan çok kralcı olmak: Bir kimsenin çıkarını o kimseden daha çok

Kulağı delik

Kulağı delik: Neler olup bittiğini çarçabuk haber alan

Kulağı kirişte

Kulağı kirişte: Gelecek bir haberi dikkatle bekleyen. "Kulağımız kirişte

Kulağına çalınmak

Kulağına çalınmak: Başkalarına söylenirken kendisi de duymuş olmak

Kulağına girmek

Kulağına girmek: Söylenenleri benimsemek, onlara önem vermek

Kulağına kar suyu kaçmak

Kulağına kar suyu kaçmak: Tedirginleştiren, rahatını bozan bir haber

Kulağına koymak

Kulağına koymak: Zamanı ve sırası geldiğinde anımsaması için

Kulağına küpe olmak

Kulağına küpe olmak: Yaşadığı kötü bir durumdan hiç unutamayacağı bir ders

Kulağını açmak

Kulağını açmak: Anlatılanları, söylenenleri dikkatle dinlemek

Kulağını bükmek

Kulağını bükmek: Bir işte dikkatli davranması için birini uyarmak

Kulağını çekmek

Kulağını çekmek: Doğru olmayan bir davranışı yüzünden, birine bunu

Kulağını çınlatmak

Kulağını çınlatmak: Konuşulan yerde bulunmayan, sevilen birini anmak

Kulağını doldurmak

Kulağını doldurmak (birinin): Birine, bir konuda bilgi verirken, başkaları

Kulak asmamak

Kulak asmamak: Önemsememek, ilgilenmemek, dinlememek, krş. O taraflı

Kulak dolgunluğu

Kulak dolgunluğu: Araştırma ürünü olmayan, işite işite edinilmiş bilgi

Kulak kabartmak

Kulak kabartmak: Dinlemiyormuş gibi görünerek, sezdirmeden dinlemek

Kulak kesilmek

Kulak kesilmek: Bütün dikkatiyle dinlemek. "Şimdi hepimiz kulak

Kulaklarını dikmek

Kulaklarını dikmek: (Hayvan) Bir şeyden etkilenip dikkat kesilmek

Kulaklarını tıkamak

Kulaklarını tıkamak (bir şeye): Dinlememek. "Kulaklarını tıkıyor

Kulakları paslanmak

Kulakları paslanmak: Uzun süre müzik dinlememek, böyle bir durumda

Kulak misafiri olmak

Kulak misafiri olmak: Yanıbaşındaki konuşmaları konuşmanın dışında

Kulaktan dolma

Kulaktan dolma: Gelişigüzel bir biçimde şundan bundan işitme yoluyla

Kulaktan kapmak

Kulaktan kapmak: Araştırıp okuyarak değil, dinleyerek bilgi edinmek

Kula kul olmak

Kula kul olmak: Bir kimsenin buyruğunda ya da güdümünde yaşamak

Kulak vermek

Kulak vermek: Merak ve ilgiyle dinlemek. "Hepimiz büyükbabaya

Kulp takmak

Kulp takmak: Bir şeye kusur, bahane bulmak. "Böyledir o, kimseyi

Kum gibi kaynamak

Kum gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli bir durumda olmak

Kumpas kurmak

Kumpas kurmak: Birini tuzağa düşürecek bir işi gizlice düzenlemek

Kundak sokmak

Kundak sokmak: Yerleşik düzeni bozmaya yönelik yasadışı davranışta

Kurban vermek

Kurban vermek: Can kaybına uğramak, sevdiklerini yitirmek

Kursağında ekmeği bulunmak

Kursağında ekmeği bulunmak: Onun besleyip büyüttüğü bir kişi olmak

Kurşuna dizmek

Kurşuna dizmek: Ölüm cezasını kurşunlarla yerine getirmek, kurşunla

Kurtlarını dökmek

Kurtlarını dökmek: Özlediği bir şeyi bolca yaparak hevesini almak

Kuru başına kalmak

Kuru başına kalmak: Yapayalnız, bir başına, kimsesiz kalmak

Kuru gürültüye pabuç bırakmamak

Kuru gürültüye pabuç bırakmamak: Verilen gözdağına, yapılan tehditlere

Kuru kalabalık

Kuru kalabalık: Olumlu bir iş yapmayan topluluk; hiçbir işe yaramaz

Kuşa benzemek

Kuşa benzemek: Bir şeyi düzelteyim derken, güdük, biçimsiz

Kuş beyinli

Kuş beyinli: Geri zekalı, aptal. "O kuş beyinliye böyle bir işi nasıl

Kuş kadar canı olmak

Kuş kadar canı olmak: Cılız, güçsüz, ufak bir yaratık olmak. "Onu sırtımda

Kuş sütüyle beslemek

Kuş sütüyle beslemek: Birini en pahalı, en az bulunur besinle beslemek

Kuş uçmaz, kervan geçmez

Kuş uçmaz, kervan geçmez: Issız, sapa, kimsenin ayak basmadığı

Kuş uçurmamak

Kuş uçurmamak: Kimsenin geçmesine, kaçmasına olanak vermeyecek

Kuş uykusu

Kuş uykusu: En küçük bir ses ya da kımıltıdan uyanılan uyku

Kuyruğu kapana kısılmak

Kuyruğu kapana kısılmak (sıkışmak): İstese de kendini kolayca sıyıramayacağı

Kuyruğuna basmak

Kuyruğuna basmak (birinin): Bir kimseyi inciterek saldırıda bulunmasına

Kuyruğuna teneke bağlamak

Kuyruğuna teneke bağlamak (birinin): Küçük görülen birini herkesin alay edeceği

Kuyruğunu kısmak

Kuyruğunu kısmak (biri): Bir olaydan ya da durumdan ürküp pusmak

Kuyruğunu kıstırmak

Kuyruğunu kıstırmak (birinin): Horlanan, aşağısanan birini hareketsiz

Kuyruk acısı

Kuyruk acısı: Daha önceki örselenmeden, yapılan işten duyulan

Kuyruklu yalan

Kuyruklu yalan: Süslenmiş, püslenmiş büyütülmüş yalan. "İnanmadık

Kuyruk olmak

Kuyruk olmak (Kuyruğa girmek): Bir işi sırayla görmek için arka arkaya

Kuyruk sallamak

Kuyruk sallamak: Yaltaklanmak, birine hoş görünmek için dalkavukluk

Kuyusunu kazmak

Kuyusunu kazmak (birinin): Bir kişinin yıkımına yol açacak tuzak kurmak

Kuzu gibi

Kuzu gibi: Çok uysal olan, kimseye kötülük yapacak bir yaradılışta

Kuzu postuna bürünmek

Kuzu postuna bürünmek: Saldırgan ve suçlu olmasına karşın, kendini uysal

Küçük dağları ben yarattım demek

Küçük dağları ben yarattım demek: Çok böbürlenmek. "Küçük dağları

Küçük dilini yutmak

Küçük dilini yutmak: Aşırı derecede şaşırmak, donakalmak. "Karnından konuşan

Küçük düşmek

Küçük düşmek: Bir söz ya da davranış yüzünden saygınlığını yitirmek

Küfelik olmak

Küfelik olmak: Aşırı ölçüde sarhoş olmak, ayakta duramayacak

Külahını havaya atmak

Külahını havaya atmak: Pek çok sevinmek, hareketle bunu dışa vurmak

Külah kapmak

Külah kapmak: Yeteneğiyle değil, açıkgözlülükle bir işin başına geçmek

Külahları değişmek

Külahları değişmek (değiştirmek): Araları açılmak, bozulmak. "Uslu durmazsan

Kül kedisi

Kül kedisi: Uyuşuk, ateş başından ayrılmayan kimse

Kül olmak

Kül olmak: Bir olayda varını yoğunu yitirmek. "Büyük depremde

Külünü savurmak

Külünü savurmak: Her şeyi yok edip geriye bir şey bırakmamak

Kül yutmamak

Kül yutmamak: Oyuna, düzene kanıp aldanmamak. "Kocası kül yutmayan

Küplere binmek

Küplere binmek: Aşırı derecede öfkelenmek, kızmak. "Ev sahibimiz

Küpünü doldurmak

Küpünü doldurmak: Eline geçen fırsatları değerlendirerek çok para kazanmak

Laçka etmek

Laçka etmek: Bir şeyi aşındırmak, bollaştırıp tutmayacak duruma

Lakırdıya boğmak

Lakırdıya boğmak: (Bir konuyu) Gereksiz sözlerle, konuyla ilgisi bulunmayan ayrıntılarla

Laf altında kalmamak

Laf altında kalmamak: Bir kimsenin, kendisiyle ilgili, kendisine dokunan sözlerine

Laf anlamaz

Laf anlamaz: Anlayışsız, inatçı, dik kafalı. "Laf anlamaz

Laf aramızda

Laf aramızda: "Söylediklerimi biz bilelim, başkaları bilmesin" anlamında

Laf atmak

Laf atmak: 1. Konuşup görüşmek, karşılıklı dertleşmek. "İşi bırakmış, çardağın

Lafa tutmak

Lafa tutmak (birini): Konuşmayı uzatarak birini işinden alıkoymak

Laf çıkarmak

Laf çıkarmak: Gerçeklikten uzak, yalan yanlış haberler yaymak

Laf dokundurmak

Laf dokundurmak: (Birine) Dolaylı bir yolla sitemini bildirmek

Laf düşmemek

Laf düşmemek (birine): 1. Kendisinden daha büyük, daha yetkili kimseler varken

Laf etmek

Laf etmek: Bir şeyi dedikodu konusu yapmak, konuşmak. "Bunda laf edecek

Lafı ağzına tıkamak

Lafı ağzına tıkamak: Bir kimse söyleyeceği sözü tamamlamadan başkası tepki

Lafı ağzında gevelemek

Lafı ağzında gevelemek: Söyleyeceklerini açıkça belirtmeyip kem küm etmek

Lafı ağzında kalmak

Lafı ağzında kalmak: Sözünü tamamlayamamak, bitirememek

Lafı ağzından kaçırmak

Lafı ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi boş bulunup söylemek

Lafı çiğnemek

Lafı çiğnemek: Uzun uzun konuşup sözün sonunu getirememek

Lafını bilmek

Lafını bilmek: Kimseyi incitmeyen, duruma ve ortama uygun sözler söylemek

Lafını etmek

Lafını etmek: (Bir şeyin, bir kimsenin) Hakkında konuşmak. "Az önce senin

Laf kıtlığında asmalar budayayım

Laf kıtlığında asmalar budayayım: Bir kimsenin boş, anlamsız ya da gereksiz sözler

Laf ola torba dola

Laf ola torba dola (laf ola beri gele): Hiçbir anlamı olmayan, boş yere söylenmiş

Laf olsun diye

Laf olsun diye: Belli bir amaç gözetmeden, rastgele. "Hiç, laf olsun

Lakırdı ağzından dökülmek

Lakırdı ağzından dökülmek: Bölük pörçük, isteksiz isteksiz konuşmak

Lakırdı taşımak

Lakırdı taşımak: Birinin, bir kimsenin yokluğunda onun aleyhine söylediği sözleri

Lakırdıyı çevirmek

Lakırdıyı çevirmek: Biri, konuşmasının sakıncalı olduğunun ayrımına varınca

Laklak etmek

Laklak etmek: Dereden tepeden, havadan sudan konuşmak."Tepemde iki saattir

Lala paşa eğlendirmek

Lala paşa eğlendirmek: Nazlı birini avutup eğlendirme durumunda kalmak

Lamı cimi yok

Lamı cimi yok: Bir konuda "itiraz istemem, kesinlikle" anlamında kullanılır

Leb demeden leblebiyi anlamak

Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha söze başlar başlamaz birinin ne diyeceğini

Leş gibi

Leş gibi: Çok kötü kokan biri için kullanılır. "Ağzı leş gibi

Leşini çıkarmak

Leşini çıkarmak: Birini öldüresiye dövmek. "Leşini çıkarıncaya

Leşini sermek

Leşini sermek: Öldürmek anlamında korkutma yollu söylenir

Leyleği havada görmek

Leyleği havada görmek: Çok gezmek anlamında şaka yollu kullanılır

Lokma ağzında büyümek

Lokma ağzında büyümek: İsteksizlikten ya da bir üzüntüden ağzındaki lokmayı

Lokmasını saymak

Lokmasını saymak (birinin): Sofrasında yemek yedirdiği bir kimsenin çok yemesinden

Lügat paralamak

Lügat paralamak: Konuşurken konuşma dilinde olmayan yabancı kökenli

Lüpe konmak

Lüpe konmak: Emek harcamadan, zahmetsizce bir şeyi elde etmek

Maça beyi gibi kurulmak

Maça beyi gibi kurulmak: Saygısızca sere serpe oturmak. "Maça beyi gibi

Madalyanın ters yüzü

Madalyanın ters yüzü: İyi ve olumlu görünen bir durumun, üzerinde düşünülmesi

Madara etmek

Madara etmek: Bir kimseyi herhangi bir eyleminden ötürü utanılacak

Madik atmak

Madik atmak (etmek, oynamak): Hile yapmak, dolap çevirip karşısındakini

Mahalleyi ayağa kaldırmak

Mahalleyi ayağa kaldırmak: Çok gürültü yaparak herkesi rahatsız etmek

Mahkeme duvarı

Mahkeme duvarı: Utanma, sıkılma bilmeyen surat, yüz için kullanılır

Mahkemede dayısı olmak

Mahkemede dayısı olmak: Bir işin başında kendisine koruyuculuk yapacak

Mahşer midillisi

Mahşer midillisi: Kısa boylu, fitneci. "Ne mahşer midillisidir

Makaraları koyuvermek

Makaraları koyuvermek (salıvermek): Kahkahalar atarak, uzun uzun gülmek

Makaraya almak

Makaraya almak: Bir kimseyle alttan alta

Makas almak

Makas almak: Birine sevgisini göstermek için yanağını orta parmakla

Makbule geçmek

Makbule geçmek: İşe yaramak, beğenilmek. "Verdiğiniz o para gerçekten

Makineli tüfek gibi konuşmak

Makineli tüfek gibi konuşmak: Çok hızlı, soluk almadan konuşmak

Mal canlısı

Mal canlısı: Mala çok düşkün, malı çok seven. "Başkalarının çocukları

Malın gözü

Malın gözü: Dalavereci, düzenci, hile yapan kimse için kullanılır

Malının hesabını bilmemek

Malının hesabını bilmemek: Aşırı derecede zengin olmak

Mangalda kül bırakmamak

Mangalda kül bırakmamak: Üstesinden gelemeyeceği işleri yapabilirmiş gibi

Mangal kedisi gibi

Mangal kedisi gibi: Uyuşuk, hareketsiz kimseler için kullanılır

Mantar gibi yerden bitmek

Mantar gibi yerden bitmek: Hemen oracıkta kendiliğinden ortaya çıkmak

Martaval atmak

Martaval atmak (okumak): Yalan söylemek, kanıtlanması, inanılması

Mart havası gibi

Mart havası gibi: Sürekli değişkenlik gösteren, günü gününe uymayan kimseler

Masal okumak

Masal okumak: Boş ve yalan sözlerle karşısındakini kandırmaya çalışmak

Maskara etmek

Maskara etmek: Birini herkesi gözü önünde utanılacak duruma

Maskara olmak

Maskara olmak: Gülünç duruma düşmek. "Herkese maskara

Maskaraya çevirmek

Maskaraya çevirmek: Birini gülünç duruma sokmak. "Zavallıyı o gülünç

Maskesini atmak

Maskesini atmak: İyi bir insan kimliğine bürünmüş biri, bu durumunu bırakarak

Maskesini düşürmek

Maskesini düşürmek: Bir kimsenin gizli amaçlarını ortaya çıkarmak

Masraf kapısı açmak

Masraf kapısı açmak: Para harcamaya yol açacak bir işe girişmek

Maşası olmak

Maşası olmak: (Birinin) Sakıncalı bir işte biri tarafından kullanılmak

Maşa varken elini yakmak

Maşa varken elini yakmak: Kendine zarar verecek herhangi bir durumda

Mat etmek

Mat etmek: Bir tartışmada karşısındakini yanıt veremez duruma düşürmek

Maymuna benzetmek

Maymuna benzetmek (çevirmek): Gülünç ve çirkin bir görünüme sokmak

Maymun gözünü açtı

Maymun gözünü açtı: "Yaşadıklarım bana ders oldu. Artık bir daha aldanmam"

Maymun iştahlı

Maymun iştahlı: Hevesi çabucak değişen; bugün bunu, yarın bir başkasını

Medine fıkarası gibi dizilmek

Medine fıkarası gibi dizilmek: Bir yerde işleri olan kişiler sıra sıra dizilerek işlerinin

Mekik dokumak

Mekik dokumak: İki yer arasında sık sık gidip gelmek. "Bütün kış Ankara

Memeden kesmek

Memeden kesmek: Anne sütü dışında besin alacak duruma geldiğinde artık çocuğu

Merak sarmak

Merak sarmak (sardırmak): Bir şeyi yapma ya da edinme isteğine kapılmak

Meraktan çatlamak

Meraktan çatlamak: 1. Bir şeyi öğrenmeyi aşırı ölçüde istemek

Merdiven dayamak

Merdiven dayamak: Belli bir yaşa yaklaşmak. "Seksene merdiven dayamıştı

Merhabası olmak

Merhabası olmak: Selamlaşacak düzeyde tanışıklığı olmak

Merhabayı kesmek

Merhabayı kesmek (biriyle): Aralarında dostluğa son vermek

Mesafe bırakmak

Mesafe bırakmak: Aşırı samimi olmamak için aradaki resmiyeti korumak

Mesele çıkarmak

Mesele çıkarmak: Durup dururken hoşa gitmeyen bir durum, üzüntü verici

Mesele yapmak

Mesele yapmak: Önemsiz bir konuyu büyüterek ondan anlaşmazlık nedeni

Meteliğe kurşun atmak

Meteliğe kurşun atmak: Bir kuruş bile parası olmamak. "Meteliğe kurşun

Metelik etmez

Metelik etmez: Çok değersiz. "Bırak onu, metelik etmez

Metelik vermemek

Metelik vermemek: Umursamamak, önem ve değer vermemek

Meydana atılmak

Meydana atılmak (Ortaya atılmak): Bir kişi, bir işi yapmak ereğiyle kendini

Meydana atmak

Meydana atmak (Ortaya atmak): Bir düşünce ve görüşünü, herkesin bilgi ve tartışmasına

Meydana çıkmak

Meydana çıkmak (Ortaya çıkmak): Ortada kendini göstermek, belli olmak

Meydana dökmek

Meydana dökmek (Ortaya dökmek): Herkesin görmesini sağlamak

Meydanı boş bulmak

Meydanı boş bulmak: Çekinme duymadan dilediğini yapabilmek, engel olacak

Meydan kalmamak

Meydan kalmamak: Bir şeyin yapılmasına gerek kalmamak. "Birbirlerini

Meydan okumak

Meydan okumak: Karşısındakinden kendisinin daha üstün olduğu savıyla onu karşılaşmaya

Meydan vermemek

Meydan vermemek (bırakmamak): Kötü bir durumun ortaya çıkma olasılığını

Mezar kaçkını

Mezar kaçkını: Oldukça zayıf düşmüş kimse için kullanılır

Mezbahaya dönmek

Mezbahaya dönmek: Ortalığın kana bulanması, bir yerde kanlı olayların

Mezhebi geniş

Mezhebi geniş: Ahlak konusunda çok hoşgörülü olan kimse için söylenir

Mırın kırın etmek

Mırın kırın etmek: İsteneni yapmamak için bahaneler uydurmak

Mızıkçılık etmek

Mızıkçılık etmek: Birlikte oynanan bir oyunu ya da yapılan bir işi kimi

Mide bulandırmak

Mide bulandırmak: Bir işin sonucu kötüye varacak diye kuşku uyandırmak

Mide fesadına uğramak

Mide fesadına uğramak: Abur cubur şeyler yiyerek midesini bozmak

Midesi ağzına gelmek

Midesi ağzına gelmek: Bir şeyden iğrenmek, öğürmek. "O pislikleri

Midesi almamak

Midesi almamak: Yemeklere karşı isteksiz olmak. "Hiçbir şeyi midem

Midesine düşkün

Midesine düşkün: Yiyip içmeyi seven. "Bizimki, midesine

Mideye oturmak

Mideye oturmak: Yenen şey sindirilmediği için midede ağırlık yaratmak

Milim şaşmamak

Milim şaşmamak: 1. Tam gelmek, ölçüsüne uygun olmak. "Diktiği elbise milim şaşmaz

Minder çürütmek

Minder çürütmek: Hiçbir iş yapmadan tembel tembel oturmak

Minnet altında kalmak

Minnet altında kalmak: Gördüğü bir iyiliğe karşı kendini borçlu saymak

Miskinler tekkesi

Miskinler tekkesi: İşsiz, güçsüz oturanların toplaştığı yer. "Miskinler

Modası geçmek

Modası geçmek: Önemini yitirmek, anımsanmamak. "Artık bu tür işlerin

Muhallebi çocuğu

Muhallebi çocuğu: Nazlı büyütülmüş, çıtkırıldım, dayanıksız, beceriksiz

Mum gibi erimek

Mum gibi erimek: Çok zayıflamak. "Çocuk günden güne mum

Mumla aramak

Mumla aramak: Az bulunan bir şeyi özenle aramak. "Senin gibi birini

Mum gibi olmak

Mum gibi olmak: Hırçınlığı, yaramazlığı bırakıp uslanmak

Muradına ermek

Muradına ermek: Çok istediği, özlemini çektiği şeye kavuşmak

Muşmula suratlı

Muşmula suratlı: Yüzü buruş buruş, kırış kırış olan kişi

Mutlu azınlık

Mutlu azınlık: Bir topluluktaki sayıca az, ancak hiçbir sıkıntı çekmeden

Mührünü basmak

Mührünü basmak: Bir şeyin doğruluğunu kesinlikle onaylamak

Mürekkebi kurumadan

Mürekkebi kurumadan: Bir şeyin yazılmasından kısa bir süre sonra

Mürekkep yalamış

Mürekkep yalamış: Öğrenim görmüş, az çok okumuş (kimse)

Nabza göre şerbet vermek

Nabza göre şerbet vermek: Bir kimsenin düşünce ve yönelimlerine uygun düşen

Nabzını yoklamak

Nabzını yoklamak: Birinin ne düşündüğünü, eğilimini anlamaya çalışmak

Nal deyip mıh dememek

Nal deyip mıh dememek: Bir düşünceye sıkı sıkıya bağlı kalmak, o düşüncede

Nalıncı keseri gibi kendine yontmak

Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Her işte kendi çıkarını öne atmak

Nalını sökmek için ölmüş eşek aramak

Nalını sökmek için ölmüş eşek aramak: Fazla çaba ve emek harcamadan çıkar sağlamaya

Nal toplamak

Nal toplamak: Bir işte ya da bir yarışta başkalarından geride kalmak

Namazında niyazında

Namazında niyazında: Dinsel buyrukları eksiksizce yerine getiren kimse

Nam vermek

Nam vermek (salmak): Ünü her yere yayılmak, ünlenip tanınmak

Nane yemek

Nane yemek: Ayıplanacak bir söz söylemek ya da davranışta bulunmak

Nasır bağlamak

Nasır bağlamak (Nasır tutmak): Duygusuzlaşmak, duygusal yönden etkilenmemek

Naza çekmek

Naza çekmek (kendini): Sonunda yapmaya razı olacağı bir işi başta kendisinden

Nazı geçmek

Nazı geçmek (birinin): Birine istediklerini yaptırabilecek kadar onun yanında

Ne akla hizmet ediyor

Ne akla hizmet ediyor: "Böyle düşüncesizce davranışlarda niçin bulunuyor"

Ne alıp veremiyor

Ne alıp veremiyor: Bir şeye ya da kimseye musallat olanlar için

Ne arıyor

Ne arıyor (bir yerde): "Neden oraya gitmiş? Orada ne işi olabilir ki?"

Ne balını isterim ne belasını

Ne balını isterim ne belasını: "Üzüntü ve sıkıntısı da birlikteyse böyle bir nimeti

Ne çare

Ne çare: Elden gelebilecek bir şey yok, bir şey yapılamaz

Ne derse beğenirsin

Ne derse beğenirsin: "Öylesine akıl almaz, şaşırtıcı bir şey dedi ki"

Nefes aldırmamak

Nefes aldırmamak: Sürekli çalıştırmak, dinlenmesine fırsat vermemek

Nefes etmek

Nefes etmek: Boş bir inançla bir hastalığı tedavi için hastaya okuyup

Nefesi kesilmek

Nefesi kesilmek: Aşırı derecede yorulmadan rahat soluk alıp verememek

Nefes nefese

Nefes nefese (gelmek): Kesik kesik soluyarak ve koşarak (gelmek)

Nefes tüketmek

Nefes tüketmek: Bir konuda konuşa konuşa yorulmak

Nefsine yedirememek

Nefsine yedirememek: Yapılması istenen bir işi onur kırıcı bulmak

Nefsini köreltmek

Nefsini köreltmek: Bedensel isteklerinden herhangi birini şöyle

Ne güne duruyor

Ne güne duruyor: Bir kimseden söz ederken "şimdi yapmazsa ne zaman

Ne hali varsa görsün

Ne hali varsa görsün: Verilen öğütlere uymayanlar için, "bundan ötesi

Ne idiği belirsiz

Ne idiği belirsiz: "Ne olduğu, niteliği, soyu sopu belirsiz"

Ne kokar ne bulaşır

Ne kokar ne bulaşır: "Kimseye iyiliği de dokunmaz, kötülüğü de" anlamında kullanılır

Ne mal olduğunu bilmek

Ne mal olduğunu bilmek: İşe yaramazlığını, kötü bir kişi olduğunu bilmek

Neme lazım

Neme lazım: "Bu işe karışmak, ilgilenmek bana düşmez" anlamında kullanılır

Ne oldum delisi olmak

Ne oldum delisi olmak: Sonradan görüp şımarmak, ummadığı bir düzeye erişen

Ne olur ne olmaz

Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı. "Ben gitmem, ne olur ne olmaz

Ne pahasına olursa olsun

Ne pahasına olursa olsun: "Her türlü sıkıntıyı göze alarak, her türlü özveriyi göstererek"

Nerede akşam, orada sabah

Nerede akşam, orada sabah: Geleceyeceği yeri belli olmayan bir kimse için kullanılır

Nereden nereye

Nereden nereye: Çok uzak, dolaylı ve dolambaçlı bir ilişkiyle

Ne şiş yansın, ne kebap

Ne şiş yansın, ne kebap: "İkisinin de zarar görmeyeceği bir yol tutulsun"

Ne tadı var, ne tuzu

Ne tadı var, ne tuzu: "Hoşlanılacak, beğenilecek bir şey değil" anlamında söylenir

Nevri dönmek

Nevri dönmek: Öfkelenip beti benzi atmak. "Onunla karşılaşınca nevrim

Ne yardan geçer, ne serden

Ne yardan geçer, ne serden: "Hem fedakârlığa yanaşmıyor, hem de isteğinden

Neye uğradığını bilememek

Neye uğradığını bilememek: Beklenilmeyen üzücü bir durumla birden karşılaşmak

Neyin nesi kimin fesi

Neyin nesi kimin fesi: "Kim olduğu, nasıl biri olduğu bilinmiyor" anlamında kullanılır

Ne yüzle

Ne yüzle: Utanıp sıkılmadan anlamında kullanılan deyimdir

Nikah düşmemek

Nikah düşmemek: Bir kimsenin biriyle evlenmesi dinsel ya da yasal

Nişan koymak

Nişan koymak: Bir şeyi tanımak ve sonradan bulmak için onun bir özelliğini

Niyeti bozuk

Niyeti bozuk: Doğru olmayan, kötü bir şey yapmayı düşünüyor

Nokta koymak

Nokta koymak: Bir sözü ya da işi bağlamak. "Hepinize başarılar

Noktası noktasına

Noktası noktasına: Tam olarak aynı anlamında kullanılan deyim

Notunu vermek

Notunu vermek: (Birinin) Kişiliği üzerinde bir kanıya varmak

Nöbet tutmak

Nöbet tutmak: Bir yeri, bir aracı, bir kimseyi korumak için bulunduğu

Nuh der, peygamber demez

Nuh der, peygamber demez: Söylediklerinde sonuna değin direnen, düşünce

Nuh Nebi'den kalma

Nuh Nebi'den kalma: Çok eski, modası geçmiş. "Nuh Nebi'den

Numara yapmak

Numara yapmak: Yalandan durumlar takınarak karşısındakini aldatmak

Nutku tutulmak

Nutku tutulmak: Şaşkınlık ve heyecan nedeniyle konuşamaz

Ocağı batmak

Ocağı batmak: Her şeyini yitirmek, perişan olmak. "Ocağım battı

Ocağı kör kalmak

Ocağı kör kalmak: Adını yaşatacak, soyunu sürdürecek çocuğu bulunmamak

Ocağına düşmek

Ocağına düşmek (birinin): Bir kimseye, korunma amacıyla sığınmak

Ocağına incir dikmek

Ocağına incir dikmek (Ocağına darı ekmek): Bir kimsenin evini barkını

Ocağını söndürmek

Ocağını söndürmek: Çoluk çocuğunu öldürmek, soyunu sopunu

Ocağı sönmek

Ocağı sönmek: Soyu sopu tükenmek, soyunu sürdürememek

Of çekmek

Of çekmek: İçinin üzüntüsünü of diyerek dile getirmek

Oflayıp puflamak

Oflayıp puflamak: Sıkıntısını of, puf diye sesler çıkararak göstermek

O gün bugün

O gün bugün: O günden beri. "O gün bugün bu geçide kanlı

Oğul çıkarmak

Oğul çıkarmak (vermek): Bir kovandaki oğul arılardan bir bölüğü

Oh çekmek

Oh çekmek (Oh olsun demek): Birinin başına gelen kötü bir olaya

Oh demek

Oh demek: Sıkıntılardan sıyrılıp rahata kavuşmak, rahat etmek

Okka dört yüz dirhem

Okka dört yüz dirhem: Gerçek her yerde ve her durumda gerçektir

Okkanın altına gitmek

Okkanın altına gitmek: Haksız yere ceza görmek, bir zarara uğramak

Ok yaydan çıkmak

Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmış olmak

Olacak gibi değil

Olacak gibi değil: "Bir işin görünüşüne, gelişimine bakılırsa

Oldubittiye getirmek

Oldubittiye getirmek: Bir işi, yeni bir biçim verilemeyecek, ona hiçbir katkı

Oldum bittim

Oldum bittim (Oldum olası): Başından beri, öteden beri

Oldu olacak

Oldu olacak: "Artık olan oldu, çekinilecek bir yan kalmadı"

Olmayacak duaya amin demek

Olmayacak duaya amin demek: Bir girişimin gerçekleşemeyeceğini bile bile onun

Olur olmaz

Olur olmaz: Kimliği ve niteliği belirsiz, sıradan, herhangi bir (kişi)

Oluruna bırakmak

Oluruna bırakmak: Sonucu önemsemeyerek kendi haline

Omuzları çökmek

Omuzları çökmek: Gücü kuvveti tükenmiş, bitkin, perişan

Omuz silkmek

Omuz silkmek: Umursamamak, aldırmamak. "Buna da omuz

Omuz vermek

Omuz vermek: Bir şeye omuzuyla dayanmak. "Birlikte omuz

Ona buna dil uzatmak

Ona buna dil uzatmak: Herkesin aleyhinde bulunmak

On ikiden vurmak

On ikiden vurmak: Beklenmedik bir mutluluğa kavuşmak

On paralık etmek

On paralık etmek (beş paralık etmek): Bir kimseyi söz ve davranışla çok

On paraya on taklak atar

On paraya on taklak atar: Bir kimseden söz ederken "en küçük çıkar uğruna

On parmağında on hüner

On parmağında on hüner (marifet): "Çok becerikli, elinden her iş gelir" anlamında söylenir

On parmağında on kara

On parmağında on kara: Herkesi karalamak, suçlamak huyunda olan kimse

Onu bunu bilmemek

Onu bunu bilmemek: Başka söz istememek, özür tanımamak

Oradan buradan

Oradan buradan: Belirli bir sıra ya da yöntem izlemeden

Oralarda olmamak

Oralarda olmamak: Bir durumu ya da sözü anlamazlıktan gelmek, önemsememek

Orası senin, burası benim

Orası senin, burası benim (gezmek): Sürekli gezip dolaşmak

Ordubozanlık etmek

Ordubozanlık etmek: Birlikte yapılmasına karar verilen bir işten mızıkçılık

Ortada bırakmak

Ortada bırakmak: Çok güç koşullar içindeyken birine yardım

Ortada fol yok yumurta yok

Ortada fol yok yumurta yok: Bir işin olması, gerçekleşmesi için

Ortadan kalkmak

Ortadan kalkmak: (Bir nesne) Bulunmamak, görülmez olmak

Ortadan kaybolmak

Ortadan kaybolmak: (Biri) Nerede olduğu bilinmemek, kimseye sezdirmeden

Ortadan söylemek

Ortadan söylemek: Herkesin içinde ad vermeden bazılarına dokunacak

Orta halli

Orta halli: Ne zengin, ne yoksul. "Orta halli bir ailenin

Ortalığı birbirine katmak

Ortalığı birbirine katmak (çorbaya çevirmek): Söz ve davranışla herkesi

Ortalık ağarmak

Ortalık ağarmak: Sabah olmaya başlamak. "Kalktığında geceydi

Ortalık yatışmak

Ortalık yatışmak: Toplum yaşamındaki düzensizlik sona ermek

Ortalık karışmak

Ortalık karışmak: Bir topluluk içinde ya da devletler arasındaki ilişkiler

O taraflı olmamak

O taraflı olmamak: Üzerinde durulan sorunla hiç ilgisi yokmuş

O tarakta bezi olmamak

O tarakta bezi olmamak: O yşeyle ilişiği bulunmamak, uğraşmamak

Otobüsü kaçırmak

Otobüsü kaçırmak: Ele geçen bir fırsatı zamanında değerlendirememek

Oyuna gelmek

Oyuna gelmek (getirmek): Hile ve aldatılmayla kötü bir duruma

Oyunbozanlık etmek

Oyunbozanlık etmek: Birlikte yapılması kararlaştırılmış bir işten cayıp

Oyun etmek

Oyun etmek (birine): Kurnazlıkla bir kimseyi aldatmak

Oyun oynamak

Oyun oynamak (birine): Bir kimseyi gizlice, hileyle zarara

Öç almak

Öç almak: Uğranılan bir kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermek

Ödün vermek

Ödün vermek: Bir şey elde etmek amacıyla karşı tarafa bir şeyler vermek

Ödü patlamak

Ödü patlamak (Ödü kopmak): Birdenbire çok korkmak. "Babamın

Öfkesi burnunda

Öfkesi burnunda: Çabuk sinirlenen, en küçük şeylere kızan

Öküz altında buzağı aramak

Öküz altında buzağı aramak: İnandırıcı olmayan, usdışı gerçeklerle suç ve suçlu

Öküz gibi bakmak

Öküz gibi bakmak: Hiçbir şey anlamadan, bön bön bakmak

Öküz öldü, ortaklık bozuldu

Öküz öldü, ortaklık bozuldu: İki kişi arasındaki yakınlığı oluşturan dayanak ortadan kalkınca yakınlık da kalmaz

Ölçü almak

Ölçü almak: Hazırlanacak ya da yapılacak bir şeyin, üzerinde kullanılacağı

Ölçüp biçmek

Ölçüp biçmek: Bir konuda şöyle mi yapsam, böyle mi yapsam diye düşünmek

Ölçüyü kaçırmak

Ölçüyü kaçırmak: Yeme, içme ya da herhangi bir davranışta aşırılığa

Ölmek var, dönmek yok

Ölmek var, dönmek yok: Neye mal olursa olsun, bu işi sonuna değin götürmeye

Ölü fiyatına

Ölü fiyatına: Değerinden, ederinden çok ucuza. "Alıcı az, elimizdeki

Ölüm döşeğinde

Ölüm döşeğinde: Ağır, ölücü hasta olarak yatıyor. Belki de ölecek

Ölü mevsim

Ölü mevsim: İş ve ticaret yaşamında işlerin iyice azaldığı aylar

Ölümle burun buruna gelmek

Ölümle burun buruna gelmek: Ölüm tehlikesiyle yakından karşılaşmak

Ölümü göze almak

Ölümü göze almak: Bir iş uğruna ölmekten çekinmemek, korkmamak

Ölümüne susamak

Ölümüne susamak: Ölümle sonuçlanabilecek tehlikeli işlere girişmek

Ölüp ölüp dirilmek

Ölüp ölüp dirilmek: Çok ağır bir hastalıktan, birkaç kez umut kesilmiş

Ölür müsün, öldürür müsün

Ölür müsün, öldürür müsün: İnsanı kızdırıp öfkelendiren kimi

Ömür adam

Ömür adam: Değişik düşünceleri, kendine özgü yanları olan, hoş adam

Ömür çürütmek

Ömür çürütmek: Bir iş alanında uzun zaman emek vermiş olmak

Ömür sürmek

Ömür sürmek: Her türlü sıkıntı ve kaygıdan uzak, rahat yaşamak

Ömür törpüsü

Ömür törpüsü: İnsanı aşırı derecede yoran, yıpratan, sıkıntılı

Ön ayak olmak

Ön ayak olmak: Bir işe ilkin kendisi başlayıp ötekilerin kendisini izlemesini

Öne düşmek

Öne düşmek: 1. Bir işte kılavuzluk etmek. "Köylülerin önüne düşmüş, onları

Önüne dikilmek

Önüne dikilmek: Bir kimsenin davranışını engelleme amacıyla karşısında

Önüne geçmek

Önüne geçmek: 1. Bir kimsenin ya da bir şeyin önünde yer almak

Önüne gelen

Önüne gelen: 1. Karşısına çıkan. "Öfkeliydi, önüne gelen herkesle

Önüne katmak

Önüne katmak: Biri önde, kendisi de onun ardında gitmek ya da

Önünü almak

Önünü almak (Önüne geçmek): Gelişmesine engel olmak

Önü sıra gitmek

Önü sıra gitmek: Önünden, çok az bir aralıkta

Öp babanın elini

Öp babanın elini: Beklenmedik olumsuz bir durumla karşılaşılınca

Öperken ısırmak

Öperken ısırmak: Güler yüz ve yakınlık gösterme maskesi

Öpüp de başına koymak

Öpüp de başına koymak: Bir şeyi ya da durumu minnetle karşılamak

Örnek olmak

Örnek olmak: Çevresindeki kişileri iyi ve olumlu (kötü ve olumsuz) davranışlarıyla

Örtbas etmek

Örtbas etmek: Duyulması istenmeyen bir olay ya da durumu başka

Örümcek bağlamak

Örümcek bağlamak: Bir şey ya da yer, uzun süre kullanılmadığı

Örümcek kafalı

Örümcek kafalı: Eskiye bağlı kalan, yeniliklere karşı çıkan, geri düşünceli

Öteberi

Öteberi: Yiyecek ve eşya türünden ufak tefek şeyler. "O akşam kardeşimle

Ötede beride

Ötede beride: Sağda solda, şurada burada. "Evden kaçmış

Öteden beri

Öteden beri: Uzun zamandan beri, eskiden beri. "Bilirim

Ötesi var mı

Ötesi var mı: 1. Karşılaşılan, içinde bulunulan durumdan daha kötüsü

Övünmek gibi olmasın

Övünmek gibi olmasın: "Kendini övmek için değil, bir gerçeği açıklamak

Öyle gelmek

Öyle gelmek (birine): Bir kimsede öyle bir sanı ya da zan uyandırmak

Özene bezene

Özene bezene: Büyük bir özen ve titizlik göstererek. "Ödevini özene bezene

Özen göstermek

Özen göstermek: Bir şeyin ya da bir işin güzel ve iyi olması için çok

Özenip bezenmek

Özenip bezenmek: Bir işin yapılmasında bütün yönleri göz önünde

Özür dilemek

Özür dilemek: 1. Bir engelini öne sürerek bir işi yapmak istememek

Özürü kabahatinden büyük

Özürü kabahatinden büyük: Bir kimse işlediği bir suçu bağışlatmak için

Özü sözü bir olmak

Özü sözü bir olmak: Düşündüğü gibi söyleyen, söylediği gibi düşünen ve bunlara

Pabucu dama atılmak

Pabucu dama atılmak: Elde bulunandan daha değerlisine erişildiğinden eldeki

Pabucunu eline vermek

Pabucunu eline vermek: Bir kimseyi bir yerden kovmak. "O gün akşam

Pabuç bırakmamak

Pabuç bırakmamak (bir şeye): Bir konuda yılmayıp yapacağını yapmak

Pabuç eskitmek

Pabuç eskitmek (paralamak): Bir iş konusunda bir yere çok gidip gelmek

Pabuç kadar dili var

Pabuç kadar dili var: Karşısındakilere saygısızca ve ağız kalabalığına getirerek

Pabuç pahalı

Pabuç pahalı: Anlaşılan bu iş oldukça tehlikeli. "Pabucun pahalı

Paçaları sıvamak

Paçaları sıvamak: Bir işi tüm gücü, isteğiyle yapmaya hazırlanmak

Paçası düşük

Paçası düşük: Giyimi kuşamı özensiz, sünepe. "Adama baktım

Paçasını kaptırmak

Paçasını kaptırmak: Yapmaya giriştiği bir işten daha sonra vazgeçmek

Paçavrasını çıkarmak

Paçavrasını çıkarmak (Paçavraya çevirmek): Birini ya da bir şeyi aşırı biçimde

Paçayı kurtarmak

Paçayı kurtarmak: Yapmaya çalışıp da sonradan bırakmak istediği bir işten

Paha biçilmez

Paha biçilmez: Değeri ölçülemeyecek kadar yüksek, çok değerli

Paha biçmek

Paha biçmek: Bir şeye, kendi ölçüsüne göre bir eder düşünüp

Pahalıya mal olmak

Pahalıya mal olmak (oturmak): Bir iş, büyük fedakârlıkla ya da sıkıntı çekilerek

Palas pandıras

Palas pandıras: Derlenip toparlanmasına, hazırlanmasına zaman ve fırsat vermeden

Palavra savurmak

Palavra savurmak (sıkmak, atmak): Bir şeyden inanılmayacak biçimde söz etmek

Paldır küldür

Paldır küldür: Kaba, insanı rahatsız eden gürültüler çıkararak

Pamuk ipliğiyle bağlanmak

Pamuk ipliğiyle bağlanmak: (Bir işi) Sağlıklı ve uzun süreli olamayacak bir önlem

Pancar gibi olmak

Pancar gibi olmak: Aşırı ölçüde kızarmak. "Yüzü pancar

Paniğe kapılmak

Paniğe kapılmak: Bir olay yüzünden aşırı derecede korku ve telaş içine

Paniğe vermek

Paniğe vermek: Çevresini büyük ölçüde korkutmak.

Papağan gibi ezberlemek

Papağan gibi ezberlemek: Bir sözü ya da metni anlamadan

Papara yemek

Papara yemek: Bir konuda iyice paylanmak, azarlanmak

Para babası

Para babası: Parası pulu çok olan. "Sen onun kılık kıyafetine bakma

Para bozmak

Para bozmak: Değerce büyük parayı alıp yerine değeri ufak paralar

Para canlısı

Para canlısı: Paraya aşırı düşkün olan. "Ben para canlısı değilim

Para çekmek

Para çekmek: 1. Bir yere yatırılmış olan paradan belli bir miktarını almak

Paradan çıkmak

Paradan çıkmak: Bir iş için çokça para harcama durumunda kalmak

Para dökmek

Para dökmek: Bir konuda ya da bir iş için çok para harcamak

Para dönmek

Para dönmek: Bir işin yapılması ya da yaptırılması için haksız yere sağa

Para etmemek

Para etmemek: 1. Gerçek değerinde satılamamak. "Tütünler bu yıl iyi para etmedi

Para gözlü

Para gözlü: Yaptığı her iş karşılığında para bekleyen, krş. Para canlısı

Para kesmek

Para kesmek: Çok para kazanmak. "Boyuna para istiyor benden

Paranın gümüş olduğunu anlamak

Paranın gümüş olduğunu anlamak: Deneyimleriyle, yaşayarak paranın değerli

Parasını çıkarmak

Parasını çıkarmak: Bir şey, sağladığı yararla ona ödenen parayı karşılamak

Parasıyla rezil olmak

Parasıyla rezil olmak: Para harcayarak aldığı ya da yaptırdığı bir şey

Para sızdırmak

Para sızdırmak (para koparmak): Birinden isteği dışında, zorlayarak

Parasız pulsuz

Parasız pulsuz: Hiçbir şeyi olmayan, züğürt. "Parasız pulsuz birine

Para tutmak

Para tutmak: Kazandığı parayı gelişigüzel harcamayıp biriktirmek

Paravana yapmak

Paravana yapmak: Bir kimsenin gücünden ya da adından belli etmeksizin

Para vurmak

Para vurmak: Yasadışı, uygunsuz ve doğru olmayan yollarla para almak

Paraya çevirmek

Paraya çevirmek: Bir malı ya da değerli kâğıdı verip yerine para almak

Paraya kıymak

Paraya kıymak: Yapılması ya da alınması gerekli bir şey için bol para

Paraya para dememek

Paraya para dememek: 1. Çok para kazanmak, kazancı iyi olmak. "Paraya para demiyor

Para yapmak

Para yapmak: Kazanıp para biriktirmek. "Almanya'da dört yıl

Paraya tapmak

Paraya tapmak: Paraya her şeyin üstünde değer vermek

Para yatırmak

Para yatırmak: İstediğinde çekmek üzere bir yere para vermek

Para yedirmek

Para yedirmek: Bir işin yapılması için yasadışı yollara başvurarak birine

Para yemek

Para yemek: 1. Gereksiz yere, kendi istekleri uğruna bol bol para harcamak

Parayı sokağa atmak

Parayı sokağa atmak: Gereksiz ve değersiz şeyler için para harcamak

Parayla değil

Parayla değil: Bir şeyden söz ederken fiyatının çok ucuz olduğunu

Parmağı ağzında kalmak

Parmağı ağzında kalmak (Parmak ısırmak): Bir olay ya da bir durum karşısında

Parmağına dolamak

Parmağına dolamak: (Bir konuyu, bir şeyi) Her yerde ele alıp sürekli biçimde

Parmağında oynatmak

Parmağında oynatmak (çevirmek) (birini): Bir kimseye her istediğini yaptırtmak

Parmağının ucunu göstermemek

Parmağının ucunu göstermemek: Bir kadın, vücudunun en küçük bir yerini bile erkeklere

Parmağını oynatmak

Parmağını oynatmak: Bir işi, kolayca yaptırtmak için görevliye yasadışı para vermek

Bir işte Parmağı olmak

Bir işte Parmağı olmak: Doğru olmayan kötü bir işle ilgisi bulunmak

Parmak basmak

Parmak basmak: 1. Bir noktaya dikkatleri çekmek, onu vurgulamak. "İlk önce o söz almış

Parmak kadar

Parmak kadar: Çok küçük olan. "Parmak kadar çocuğa

Parmakla gösterilmek

Parmakla gösterilmek: Herkesin bilip tanıdığı çok ünlü biri olmak

Parmaklarını yemek

Parmaklarını yemek: Yediği yemek aşırı derecede lezzetli olmak

Parsayı başkası toplamak

Parsayı başkası toplamak: Bir işe yatırılan emeğin karşılığını, emeği veren değil

Parti vermek

Parti vermek: Eğlenmek için birçok kimseyi bir araya toplamak

Partiyi kaybetmek

Partiyi kaybetmek: Elde etmeye çalıştığı kazançlı bir işi başkasına

Partiyi vurmak

Partiyi vurmak: Az bir emekle çok büyük kazanç sağlamak

Pasaportunu vermek

Pasaportunu vermek: Bir kimseyi davranışı yüzünden işten atmak

Pas geçmek

Pas geçmek: Üzerinde durmamak, bir işten vazgeçmek

Pas vermek

Pas vermek: Kadın ya da kız davranışıyla erkeği umutlandırmak

Paşa çayı

Paşa çayı: Küçük çocuklara ağızlarının yanmaması için verilen

Paşa paşa

Paşa paşa: Herkesin beğendiği davranışla, kimseyi tedirgin etmeden

Patırtı çıkarmak

Patırtı çıkarmak: Söz ve davranışlarıyla kavga çıkarmaya yol açmak

Patırtı kopmak

Patırtı kopmak: Kavga çıkmak, ortalık birbirine karışmak

Patırtıya vermek

Patırtıya vermek: Ortalığı gürültü içinde bırakmak

Patlak vermek

Patlak vermek: Kötü olduğu için gizlenen, duyulması, görülmesi istenmeyen

Pay biçmek

Pay biçmek (birinden, bir şeyden): Yargıya varmak, bir şey söylemek

Pay bırakmak

Pay bırakmak: Kesme, biçme, dikme gibi işlerde daha sonra yapılacak

Paydos demek

Paydos demek: Yapılagelen bir işten, süregelen bir tutumdan

Paye vermek

Paye vermek: Bir kimseye değer verip adam yerine koymak

Pazar ola

Pazar ola: Satıcılara, "Satışın bol olsun" anlamında söylenir

Pençe pençe

Pençe pençe (kızartı): Yer yer, pençeler halinde: "Çocuğun karnında

Pençe vurmak

Pençe vurmak: Ayakkabının altına pençe çakmak

Perde arkasında

Perde arkasında (arkasından): Gizlice, kimselere sezdirmeden, olayı ya da işi yürütenin

Pervane olmak

Pervane olmak: (Birine) Sevgi göstermek, yanından ayrılmamak

Pes demek

Pes demek: Karşısındakinin kendisinden üstün olduğunu kabul

Pestil gibi olmak

Pestil gibi olmak: Yorgunluktan bitkin düşmek, kıpırdayacak hali kalmamak

Pestilini çıkarmak

Pestilini çıkarmak: 1. Birini iyice yormak, ezmek. "Zavallı kadına her işi yaptırıyor

Peşinde dolaşmak

Peşinde dolaşmak (gezmek) (Peşine düşmek) (birinin): Bir iş ya da başka bir konuda

Peşinde koşmak

Peşinde koşmak (Peşine düşmek): 1. Bir şeyi elde etmek için çok emek vermek, çaba harcamak

Peşine takılmak

Peşine takılmak: Bir kimsenin ardından ayrılmamak. "Kızını nereye

Peşini bırakmak

Peşini bırakmak (Peşini bırakmamak): Birini ya da bir şey izlemekten vazgeçmek

Peşkeş çekmek

Peşkeş çekmek: Kendisine ait olmayan bir malı başkalarına yaranmak

Pey sürmek

Pey sürmek: Artırma yoluyla satılacak bir mal için fiyat teklif etmek

Pılı pırtıyı toplamak

Pılı pırtıyı toplamak: Gitmek üzere eski püskü eşyalarıyla birlikte her şeyini

Pırlanta gibi

Pırlanta gibi: Çok temiz; çok iyi nitelikleri olan

Pili bitmek

Pili bitmek: Gücü kuvveti kalmamak. "Pilim bitti artık

Pir aşkına

Pir aşkına (yoluna): Hiçbir karşılık beklemeden; gerçek sevgi ve tam

Pireyi deve yapmak

Pireyi deve yapmak: Önemsiz bir şeyi aşırı derecede büyütmek, abartmak

Pireyi gözünden, çakalı dizinden vurmak

Pireyi gözünden, çakalı dizinden vurmak: Keskin nişancı. "Adam iyi bir avcıymış

Pirinci su kaldırmamak

Pirinci su kaldırmamak (götürmemek) (birinin): Alıngan olmak

Pir pak olmak

Pir pak olmak: Tertemiz olmak. "Tencereler

Pisi pisine

Pisi pisine: Bir hiç yüzünden, boşu boşuna

Pis pis bakmak

Pis pis bakmak: Birini sinirlendirecek ya da kuşkulandıracak bir biçimde

Pis pis düşünmek

Pis pis düşünmek: Üzüntülü bir biçimde düşünceye dalmak

Pis pis gülmek

Pis pis gülmek: Başkalarının üzüntülü olduğu bir sırada onların üzüntüsünü

Pişirip kotarmak

Pişirip kotarmak: Bir işi sonuçlandırmak, eksiksiz yapıp ortaya

Pişkinliğe vurmak

Pişkinliğe vurmak: Kendisine yöneltilen kötü bir davranış ve söze aldırmamak

Pişmiş aşa soğuk su katmak

Pişmiş aşa soğuk su katmak: Sonuçlanmak, bitmek üzere olan bir işi bozmaya

Pişmiş kelle gibi sırıtmak

Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Anlamsızca, dişlerini göstererek gülmek

Piyasaya çıkmak

Piyasaya çıkmak: Gezintiye çıkmak, gezmek, dolaşmak

Posasını çıkarmak

Posasını çıkarmak (bir şeyin): 1. Bir nesne ya da kimseyi sonuna dek sömürmek

Posta etmek

Posta etmek: (Birini) Görevliler yakalayıp resmi bir yere götürmek

Posta koymak

Posta koymak: Bir kimseyi korkutmak, kabadayıca bir tutumla

Postayı kesmek

Postayı kesmek: Biriyle ilgisini kesmek ya da bir işi yapmaktan

Post elden gitmek

Post elden gitmek: Öldürülmek ya da işini, etki gücünü yitirmek

Post kavgası

Post kavgası: Bir işi ya da makamı elde etme çekişmesi

Postu kurtarmak

Postu kurtarmak: Ölüm tehlikesini atlatmak. "Üç kardeşten

Postuna saman doldurmak

Postuna saman doldurmak (birinin): Bir kimseyi öldürmek

Postunu çıkarmak

Postunu çıkarmak: Derisini yüzmek. "Koyunun postunu

Postu sermek

Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yere yerleşip kalmak

Postu sudan çıkarmak

Postu sudan çıkarmak: Kötü duruma düşmüş biri durumunu

Pot kırmak

Pot kırmak (Gaf yapmak): Ağzından, ayrımına varmadan karşısındakini

Pösteki saymak

Pösteki saymak: İlerlemeyen ve içinden çıkılmaz gereksiz bir işle uğraşmak

Puan tutturmak

Puan tutturmak: Gereken sayıda puan almak

Pusu kurmak

Pusu kurmak: Birine saldırmak için bir yere gizlenip beklemek

Pusulayı şaşırmak

Pusulayı şaşırmak: Güç bir durum karşısında ne yapacağını bilememek

Pusuya düşmek

Pusuya düşmek: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmiş

Put gibi

Put gibi: Hiç kıpırdamaksızın, anlamsız, donmuş bakışlarla

Put kesilmek

Put kesilmek: Sessiz ve hareketsiz bir durum almak

Püf noktası

Püf noktası: Bir işin üzerinde durulması, düşünülmesi gerekli en ince noktası

Püsküllü bela

Püsküllü bela: İnsanı zarara sokan, rahatını bozan (kimse ya da şey)

Rafa koymak

Rafa koymak (rafakaldırmak): (Bir işi) Üzerinde durmamak, bir kenara atmak

Rahat döşeği

Rahat döşeği: Ölü kaldırılıncaya değin içinde yatırılan döşek

Rahatı kaçmak

Rahatı kaçmak: Herhangi bir nedenle tedirgin olmak

Rahatına bakmak

Rahatına bakmak: Rahatını düşünüp başka şeylerle ilgilenmemek

Rahatlık batmak

Rahatlık batmak: Sıkıntısız, rahat yaşamını bırakıp başka bir yaşama

Rahat yüzü görmemek

Rahat yüzü görmemek: Hiçbir yerde ve hiçbir zaman rahat edememek

Rahmet okutmak

Rahmet okutmak: Bir kimse bir başkasından daha kötü çıkmak

Rast gelmek

Rast gelmek: Atılan bir şey düşünülmediği halde bir başkasını bulmak

Rayına oturmak

Rayına oturmak: Bir iş düzgün ve düzenli işler duruma gelmek

Rehine koymak

Rehine koymak: Alınan paraya karşılık olarak yerine bir şeyi bırakmak

Rengi atmak

Rengi atmak (rengi uçmak): 1. Korku ve aşırı üzüntüden birinin rengi sararmak

Rengini belli etmemek

Rengini belli etmemek: Düşüncelerini, duygularını açığa vurmaktan

Renkten renge girmek

Renkten renge girmek: Utançtan ve korkudan kızarıp bozarmak

Renk vermemek

Renk vermemek: Bilmesine karşın bilmez gözükmek, duygu

Resmiyete koymak

Resmiyete koymak: Resmi bir yöntemle bir işi yapmaya başlamak

Rest çekmek

Rest çekmek: Kesin ve olumsuz olarak son sözü söylemek

Rol oynamak

Rol oynamak: Bir işin yapılmasında payı bulunmak

Ruhu bile duymamak

Ruhu bile duymamak: Bir işin yapıldığının hiç mi hiç farkına

Ruhuna işlemek

Ruhuna işlemek: Bir şey birinin ayrılmaz bir parçası, özelliği

Ruhunu okumak

Ruhunu okumak: Birinin neler düşündüğünü, karakter özelliğini

Ruhunu teslim etmek

Ruhunu teslim etmek: Ölmek. "Saat tam onda ruhunu teslim

Rüyasında görse hayra yormamak

Rüyasında görse hayra yormamak: Aklına ve hayaline getiremeyeceği güzel ve çekici

Rüzgar gelecek delikleri tıkamak

Rüzgar gelecek delikleri tıkamak: Bir konuda ya da bir işte sakınca doğabilecek

Saat gibi

Saat gibi: Hiç aksamadan, düzenli biçimde

Saati saatine

Saati saatine: Tam saatinde. "Tren saati saatine gelmiş

Saati saatine uymamak

Saati saatine uymamak: (Birinin) Durumu ve davranışları sık sık değişir olmak

Saat tutmak

Saat tutmak: Bir işin ne kadar zaman alacağını, saate bakarak

Sabaha çıkmamak

Sabaha çıkmamak: (Hasta) Sabaha varmadan, sabah olmadan ölmek

Sabaha doğru

Sabaha doğru (karşı): Sabaha az kala, gecenin sabaha yakın

Sabah akşam

Sabah akşam: Her zaman, hiç aralık vermeden. "Sabah akşam

Sabahı bulmak

Sabahı bulmak (sabahı etmek): Bir iş ya da konu üzerinde bütün gece çalışarak

Sabahın köründe

Sabahın köründe: Sabah sabah, daha ortalık ışıyıp aydınlanmadan

Sabır taşı

Sabır taşı: Aşırı derecede sabırlı olmak. "Bu yapılanlar karşısında

Sabrı taşmak

Sabrı taşmak (sabrı tükenmek): Artık sabredemez olmak

Sabun köpüğü gibi sönmek

Sabun köpüğü gibi sönmek: Birden beklenmedik bir biçimde kabarıp kendini gösteren

Saçı bitmedik

Saçı bitmedik (yetim): Yeni doğmuş, doğalı çok olmamış

Saçı başı ağarmak

Saçı başı ağarmak: Yaşlanmak. "Saçı başı ağarmış

Saçlı sakallı adam

Saçlı sakallı adam: Yaşlı başlı, akıllı olması gereken kimse

Saçına ak düşmek

Saçına ak düşmek: Yaşlanmaya, saçları ağarmaya başlamak

Saçına başına bakmadan

Saçına başına bakmadan: Yaşıyla, yaşlılığıyla bağdaşmayan

Saçından başından utanmak

Saçından başından utanmak (utanmamak): Durumuna, yaşına

Saçını başını yolmak

Saçını başını yolmak: Dövünme, yüzünü gözünü tırmalama yoluyla üzüntüsünü

Saçını süpürge etmek

Saçını süpürge etmek: Bir kadın, çocukları uğruna büyük bir özveriyle kendini

Saçma sapan

Saçma sapan: Düşünsel tutarlılıktan yoksun söz için kullanılır

Saç saça, baş başa

Saç saça, baş başa (dövüşmek): Birbirlerini aşırı derecede hırpalayarak

Saç sakal ağartmak

Saç sakal ağartmak (bir işte): Uzun süre bir işte çalışarak o işte deneyim

Saç sakal birbirine karışmak

Saç sakal birbirine karışmak: Saçları uzamış, uzun süre tıraş olmamış

Safra atmak

Safra atmak: Bir işte ya da girişimde ona zarar veren

Safrası kabarmak

Safrası kabarmak: Açlığından ötürü midesi bulanmak, kusacak

Sağa kaymak

Sağa kaymak: Siyasal düşünce ve tutumunda tutuculuğa

Sağa sola bakmamak

Sağa sola bakmamak: Çevresiyle ilgilenmemek, yanını yöresini

Sağ eliyle sol kulağını göstermek

Sağ eliyle sol kulağını göstermek: Bir işi kestirmeden yapma yerine

Sağır sultan bile duydu

Sağır sultan bile duydu: Bir olay ya da bir haberi işitmeyen kalmadı

Sağı solu olmamak

Sağı solu olmamak: Nasıl davranacağı önceden kestirilemeyen biri olmak

Sağlam ayakkabı değil

Sağlam ayakkabı değil: Doğruluğuna, namusuna, sözüne güvenilmez

Sağmal inek

Sağmal inek: Her yönüyle sürekli bir biçimde sömürülen kişi

Sağ salim

Sağ salim: Hiçbir zarar görmeden. "Sağ salim

Sahip çıkmak

Sahip çıkmak: 1. Benimsemek, kendine mal edip kendisinin

Sahneye çıkmak

Sahneye çıkmak: Oyunda rol alarak seyirci önüne çıkmak

Sakaldan kesip bıyığa eklemek

Sakaldan kesip bıyığa eklemek: Bir eksiğini elindeki bir başka şeyden

Sakalı değirmende ağartmak

Sakalı değirmende ağartmak: Yaşamını boş ve gereksiz şeylerle geçirmek

Sakalı ele vermek

Sakalı ele vermek: Başkasının hükmü altına girmek, onun sözünden

Sakalım yok ki sözüm dinlensin

Sakalım yok ki sözüm dinlensin: Yaşça küçük birinin, bir konuda öne sürdüğü

Sakalının altına girmek

Sakalının altına girmek: Bir kimseye kendi düşüncelerini aşılamak amacıyla

Sakalı saydırmak

Sakalı saydırmak: Çevresindekilerce sayılmayan, dahası alaya alınan

Sakın ha

Sakın ha: İstenmeyen bir davranışı önceden engellemek için

Sakız gibi yapışmak

Sakız gibi yapışmak: Sırnaşık, yapışkan bir tutumda olmak

Salık vermek

Salık vermek: Bir şeyin bulunduğu yeri ve uygun olduğunu

Salkım saçak

Salkım saçak: Darmadağınık, her parçası bir yana sarkmış

Sallantıda bırakmak

Sallantıda bırakmak: Belli bir sonuca bağlamamak

Saltanat sürmek

Saltanat sürmek: Bolluk ve varsıllık içinde buyurucu durumda olmak

Salt çoğunluk

Salt çoğunluk: Bir toplantıya katılması gerekenlerin yarısından bir fazlasıyla

Saman alevi gibi parlayıp sönmek

Saman alevi gibi parlayıp sönmek: Birdenbire parlayıp hemen ardından yatışmak

Saman altından su yürütmek

Saman altından su yürütmek: Kendisinin yaptığını gizleyerek kötü işler çevirmek

Saman elinse samanlık senin

Saman elinse samanlık senin: Bedava diye sağlığını bozacak kadar yemek

Saman gibi

Saman gibi (tatsız): Yavan, tadı tuzu olmayan

Sana göre hava hoş

Sana göre hava hoş: Öyle de olsa, böyle de olsa senin (benim, onun) açısından

Sana pişmişse bana kotarılmış

Sana pişmişse bana kotarılmış: "Sorun senin açından tamamsa

Sana yalan bana gerçek

Sana yalan bana gerçek: "Söylediğime ya da söylenenlere inanmıyorsun

Sapına kadar

Sapına kadar: Tam olarak, pek çok anlamında kullanılır

Sapı silik

Sapı silik: Sağlam bir kişiliği olmayan kimse için kullanılır

Sarakaya almak

Sarakaya almak: Alay etmek, bir kimseyi aşağısayıcı bir tutum

Sarı çizmeli Mehmet Ağa

Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Kimliği ve adresi belirtilmemiş kimse

Sarmaş dolaş olmak

Sarmaş dolaş olmak: Birbirine sarılıp kucaklaşmak. "Kolay değil

Sarmısak yemedim ki ağzım koksun

Sarmısak yemedim ki ağzım koksun: Bir kimsenin yapılan kötü bir işle ilgisi olmadığını

Satıp savmak

Satıp savmak: Gerekli parayı bulabilmek için elindeki malı

Satır atmak

Satır atmak: Tümünü kesip öldürmek, kırmak, krş. Kılıçtan geçirmek

Savaş açmak

Savaş açmak: Bir şeyi ortadan kaldırma amacına yönelik

Sayım suyum yok

Sayım suyum yok: Oyun kurallarına göre oynanmadığı için kazanılan

Sayıp dökmek

Sayıp dökmek: Ne var ne yok, hepsini söylemek; birçok şeyi sıralayıp

Sebil etmek

Sebil etmek: Bir şeyi hiç ayırım gözetmeden herkese bol bol dağıtmak

Sefilleri oynamak

Sefilleri oynamak: Tam bir yoksulluk içinde olmak, parasız pulsuz

Seksen kapının ipini çekmek

Seksen kapının ipini çekmek: Birçok yere uğramak. "Erkenden kalkar

Sekte vurmak

Sekte vurmak: Bir işin yapımını engelleyip güçleştirmek

Sekteye uğramak

Sekteye uğramak: Kesilmek, durmak. "O iş de sekteye

Selama durmak

Selama durmak: Birini selamlamak amacıyla geçeceği yol üzerinde

Selamı sabahı kesmek

Selamı sabahı kesmek: Biriyle tüm ilişkileri kesmek. "Benimle

Selam verdik, borçlu çıktık

Selam verdik, borçlu çıktık: Şöyle bir ilgi ve yakınlık göstermeyi istedik

Semtine uğramamak

Semtine uğramamak: Bir yere özellikle gitmekten kaçınmak

Sen bilirsin

Sen bilirsin: "Nasıl ister, nasıl uygun bulursan"

Senet veririm

Senet veririm: Bir işin olacağına karşısındakini inandırmak için

Sen giderken ben geliyordum

Sen giderken ben geliyordum: "Beni kandırıp aldatamazsın, kandırmak ve aldatmak

Seninki can da benimki patlıcan mı

Seninki can da benimki patlıcan mı: "Senin canın değerli, korunması gerekli

Senli benli

Senli benli (olmak): Aralarında sıkı bir yakınlık bulunmak, birbirini sen diye çağıracak

Sen sağ ben selamet

Sen sağ ben selamet: Bir iş sonuçlanıp da artık yapacak hiçbir şey kalmadığı

Sepet havası çalmak

Sepet havası çalmak (birine): Bir kimseye yol vermek, işine son vermek

Sepette pamuğu olmak

Sepette pamuğu olmak: Bilgisi yönünden kafası dolu olmak

Sere serpe

Sere serpe: Sıkışmayarak, geniş geniş, serilip serpilerek

Sermaye koymak

Sermaye koymak: Bir işe para yatırmak

Sermayeyi kediye yüklemek

Sermayeyi kediye yüklemek: Bir işte zarar edip batırmak, kazandığını

Ser verip sır vermemek

Ser verip sır vermemek: Kendisine verilen bir sırrı ne denli sıkıştırırlarsa sıkıştırsınlar

Ses çıkarmamak

Ses çıkarmamak (Sesi çıkmamak): Bir teklif ya da bir konu karşısında

Sesi ayyuka çıkmak

Sesi ayyuka çıkmak: Çok yüksek sesle bağırmak. "Biraz yavaş

Sesini kesmek

Sesini kesmek: 1. (Biri) Konuşmaktayken konuşmaz, söylemez olmak

Ses seda çıkmamak

Ses seda çıkmamak: Birinden ya da bir yerden haber gelmemek

Ses vermemek

Ses vermemek: Sesi çıkmamak, cevap vermemek. "Annesinin kendisini

Set çekmek

Set çekmek: Bir şeyi önlemek, ona engel olmak. "Onların düşündüğü

Sevaba girmek

Sevaba girmek: Tanrı'nın hoşlanıp memnun kalacağı bir davranışta

Sevda çekmek

Sevda çekmek: Birine karşı aşk tutkusu içinde olmak

Sevsinler

Sevsinler: Sevilmeyen birinin uygun olmayan bir davranışı

Seyirci kalmak

Seyirci kalmak: Bir olay ya da duruma karışmamak, dışardan

Sıcağa kar mı dayanır

Sıcağa kar mı dayanır: "Sürekli harcamaya, birikmiş

Sıcak bakmak

Sıcak bakmak: Bir işe ya da öneriye olumlu yaklaşmak

Sıcağı sıcağına

Sıcağı sıcağına: Vakit geçirmeden, hemen ardından

Sıcak yüz göstermek

Sıcak yüz göstermek: Bir kimseyi yakınlık göstererek karşılamak

Sıçan düşse başı yarılır

Sıçan düşse başı yarılır: "Evde ya da ambarda yiyecek, kullanılacak hiçbir

Sıfıra sıfır elde var sıfır

Sıfıra sıfır elde var sıfır: Çalışmaların tümüyle boşa gittiği durumda

Sıfırdan başlamak

Sıfırdan başlamak: En başından ve yokluk içinde bir işe başlayıp

Sıfırı tüketmek

Sıfırı tüketmek: Parasını pulunu ve tüm gücünü harcamak, yapacağı ya da harcayacağı

Sıkboğaz etmek

Sıkboğaz etmek: Bir kimseyi, düşünüp taşınmasına olanak ve fırsat vermeyerek

Sıkı basmak

Sıkı basmak: Güçlü davranmak, dayanmak. "Sıkı bas

Sıkı durmak

Sıkı durmak: Güçlü görünmek ya da güçlü olma durumunu korumak

Sıkı fıkı

Sıkı fıkı: Birbirine çok bağlı ve teklifsiz. "Bu kızın huyunu

Sıkıntı çekmek

Sıkıntı çekmek (Sıkıntıda olmak): 1. Ruhsal bir tedirginlik ve bunalım içinde bulunmak

Sıkıntıya düşmek

Sıkıntıya düşmek: Geçim darlığı içinde bulunmak, geçim darlığına

Sıkıntıya gelememek

Sıkıntıya gelememek: Sıkıcı ve bunaltıcı işler yapamamak

Sıkı tutmak

Sıkı tutmak: Bir işe gerekli önemi vermek, ardını bırakmamak

Sıkıya gelmek

Sıkıya gelmek: Güç koşullarla karşılaşmak. "Sıkıya geldi

Sıralı sırasız

Sıralı sırasız: Yerine ve zamanına denk düşüp düşmediğine bakmadan

Sırasına geçmek

Sırasına geçmek (adam, insan): Gerçekte adam niteliği taşımadığı

Sırasına getirmek

Sırasına getirmek; Bir iş ya da konuda birinin uygun zamanını

Sırasına göre

Sırasına göre: Durum neyi gerektiriyorsa. "Sırasına göre

Sırım gibi

Sırım gibi: Güçlü kuvvetli, ince yapılı kimseler için kullanılır

Sır küpü

Sır küpü: Gizli tutulan birçok şey bilmesine karşın bunları

Sır olmak

Sır olmak: (Bir şey) Akıl almayacak, açıklanmayacak biçimde

Sırra kadem basmak

Sırra kadem basmak: Ortadan kaybolmak, uzun süre görünmemek

Sırtı kaşınmak

Sırtı kaşınmak: Bir kimse dayak yemeyi zorunlu kılacak

Sırtından atmak

Sırtından atmak: Sorumluluğunu üstlendiği bir işi ya da

Sırtından çıkarmak

Sırtından çıkarmak (birinin): Bir yerde yapılan harcamaları ona yıkmak

Sırtından geçinmek

Sırtından geçinmek (birinin): Başkasının kesesinden geçimini çıkarmak

Sırtını dayamak

Sırtını dayamak (birine): Güçlü bir kimsenin gücünden ve koruyuculuğundan

Sırtını yere getirmek

Sırtını yere getirmek: Birisini kavga ya da güreşte yenmek

Sırt sırta vermek

Sırt sırta vermek: Güçlerini ve olanaklarını birleştirmek, birbirleriyle

Sıtma görmemiş

Sıtma görmemiş: Kalın, gür sesli. "Delikanlının sıtma

Silah çekmek

Silah çekmek: Karşısındakini silahla vurmaya kalkışmak

Sil baştan

Sil baştan: "Yapamadık, olmadı, yeniden başa dönelim"

Silip süpürmek

Silip süpürmek: Sofrada ne varsa hiçbir şey bırakmadan hepsini

Sinek avlamak

Sinek avlamak: Bir işyerinde alışveriş yapılmadığı ya da iş olmadığı

Sinekten yağ çıkarmak

Sinekten yağ çıkarmak: Olmayacak, hiç akla gelmeyecek şey ya da

Sineye çekmek

Sineye çekmek: Türlü nedenlerle bir zararı ya da kötü bir durumu benimsemek

Sinirine dokunmak

Sinirine dokunmak (bir durum, birinin): Sinirlendirmek. "Yaşlı adamın

Siniri oynamak

Siniri oynamak (Sinir olmak): Bir şeye sinirlenmek, öfkelenmek

Sinirleri altüst olmak

Sinirleri altüst olmak: Öfkesinden eli ayağı birbirine karışmak, ne yapacağını

Sinirleri ayağa kalkmak

Sinirleri ayağa kalkmak: Aşırı derecede öfkelenmek, kızmak

Sinirleri boşanmak

Sinirleri boşanmak: Aşırı ölçüde sinirlenmek, bunu gülme

Sinirleri gergin olmak

Sinirleri gergin olmak: Bir olay karşısında hemen sinirlenecekmiş gibi olmak

Sis perdesi

Sis perdesi: Bir işin, bir olayın aydınlanmamış, karanlıkta kalan yönü

Sivri akıllı

Sivri akıllı: Kendine özgü acayip düşünceleri olan ve kimsenin aklını

Size doyum olmaz

Size doyum olmaz: Bir yerden ayrılırken orada bulunanlara

Sofrası açık

Sofrası açık: Yemek yedirmeyi, herkesi sofrasında ağırlamayı seven

Soğuk almak

Soğuk almak: Üşütme sonucunda hastalanmak

Soğuk bakmak

Soğuk bakmak: Bir işe, bir öneriye olumlu yaklaşmamak

Soğuk durmak

Soğuk durmak: İlgi göstermekten kaçınmak, ilgisiz kalmak

Soğukkanlı davranmak

Soğukkanlı davranmak: Duygularında ölçülü olmak, en güç koşullar

Sokağa dökülmek

Sokağa dökülmek: Herhangi bir nedenle sokağa çıkma ya da topluca

Sokak süpürgesi

Sokak süpürgesi: Gününü evinde geçirme yerine, sokak sokak

Sokakta kalmak

Sokakta kalmak: Barınacak bir yer bulamamak. "Hiçbir otelde

Sokaktaki adam

Sokaktaki adam: Belirli bir özelliği olmayan, herhangi bir yurttaş

Solda sıfır

Solda sıfır: Hiçbir değer taşımayan, benzerlerine göre değersiz

Soluğu almak

Soluğu almak: Hemen, vakit geçirmeden oraya koşmak

Soluk almak

Soluk almak: Dinlenmek. "Şunu bitirelim

Soluk aldırmamak

Soluk aldırmamak: Bir kimsenin dinlenmesine fırsat vermeden

Soluk kesici

Soluk kesici: Heyecan verici, çarpıcı özelliği bulunan

Soluk soluğa

Soluk soluğa: Koşarak gelmekten ötürü sık sık soluyarak

Somun pehlivanı

Somun pehlivanı: Oldukça iriyarı, ama kof ve güçsüz kişi

Son kozunu oynamak

Son kozunu oynamak: Elinde kalan son olanağı da kullanmak

Sonradan görme

Sonradan görme: Yoksulken varsıllaşıp gösteriş budalalığına kapılan

Sonunu almak

Sonunu almak: Başlanılan bir işi bitirmek, sona erdiğini göstermek

Sonunu getirememek

Sonunu getirememek: Coşkuyla başladığı bir işi başarıyla bitirememek

Sorguya çekmek

Sorguya çekmek: Bir suçla suçlanan kişiye sorular sorup

Soyunup dökünmek

Soyunup dökünmek: Sokaklık giysilerini çıkartıp evliklerini giymek

Soyup soğana çevirmek

Soyup soğana çevirmek: Bir yeri ya da kimseyi tümüyle soymak

Sökün etmek

Sökün etmek: Birbirinin ardından gelmek. "Bir süre sonra

Sövüp saymak

Sövüp saymak: Bir kimseye kötü sözler söylemek

Söylemediğini bırakmamak

Söylemediğini bırakmamak: Birine verip veriştirmek, ağzına geleni

Söz açmak

Söz açmak (bir şeyden): Bir konu hakkında konuşmaya

Söz almak

Söz almak: 1. Birinin, bir işi yapacağını bildirmesini sağlamak

Söz aramızda

Söz aramızda: "Söylediklerimi sakın kimseye söyleme

Söz ayağa düşmek

Söz ayağa düşmek: Bir konu ya da sorunun yetkisiz, sorumsuz

Söz dinlemek

Söz dinlemek (Söz tutmak): Verilen bir öğüdü, söylenen bir sözü

Söz geçirmek

Söz geçirmek (birine): Bir kimseye söylediğini, dediğini yaptırmak

Söz gelmek

Söz gelmek (birine): Bir davranışı ya da sözünden ötürü

Laf işitmek

Laf işitmek: Azarlanmak, birisi tarafından paylanmak

Laf kaldırmamak

Laf kaldırmamak: İncitici söze dayanamayıp karşılık veren, bu durumdan

Söz olmak

Söz olmak: Çevrede iyi karşılanmamak, dedikodu konusu

Söz sahibi

Söz sahibi: Saygıdeğer, sözü geçen kimse. "Bu konuda

Sözü (bir şeye) getirmek

Sözü (bir şeye) getirmek: Açıkça belirtmekten kaçındığı bir düşünceyi

Sözü mü olur

Sözü mü olur: Yapılan bir işe ya da iyiliğe teşekkür edenlere

Sözünde durmak

Sözünde durmak: Verdiği sözü yerine getirmek, ondan vazgeçmemek

Sözünden çıkmamak

Sözünden çıkmamak: Davranışlarını bir kimsenin söz ve isteklerine

Sözüne gelmek

Sözüne gelmek (birinin): En sonunda onun söylediklerinin

Sözün özü

Sözün özü: Kısaca belirtmek gerekirse anlamında kullanılan

Sözünü esirgememek

Sözünü esirgememek: Karşısındakini inciteceğini bile bile düşündüğünü

Sözünü geri almak

Sözünü geri almak: Söylediği bir sözün doğru olmadığını anlayarak

Sözünü kesmek

Sözünü kesmek (birinin): Biri konuşurken araya girip onun

Sözünün eri olmak

Sözünün eri olmak: Ne olursa olsun, verdiği sözü yerine getirmek

Sözünü tutmak

Sözünü tutmak: Herhangi bir konuda verdiği söz neye mal olursa

Söz vermek

Söz vermek: Yapacağını kesin olarak söylemek

Sucuk gibi ıslanmak

Sucuk gibi ıslanmak (Sucuk gibi olmak): Üzerindeki giysiler terden

Sudan cevap

Sudan cevap (Sudan bahane): İnandırıcılıktan yoksun, baştan savma

Sudan ucuz

Sudan ucuz: Bedava denecek denli ucuz. "Kilosu yirmi lira

Su gibi akmak

Su gibi akmak: Zaman hızla geçmek. "Demek o günden

Su gibi bilmek

Su gibi bilmek (Su gibi okumak): Yanlışsız ve duraksamadan anlatma

Su gibi ezberlemek

Su gibi ezberlemek: Hiç yanlış yapmadan, hızlı okuyacak

Su gibi gitmek

Su gibi gitmek: Çok para harcamak, para dayanmamak

Su içinde

Su içinde: En azından, en aşağı olarak. "Su içinde üç

Su katılmamış

Su katılmamış (Su katılmadık): Bozulmamış, katıksız

Su koyuvermek

Su koyuvermek: Verdiği sözü tutmamak, sözünde durmayıp

Sulu göz

Sulu göz (Sulu gözlü): Hemencecik ağlayan, gözyaşını

Sululuk yapmak

Sululuk yapmak (ya da Sululuk etmek): Yersiz, düzeysiz şakalar yapmak

Surat asmak

Surat asmak: Kaşlarını çatıp yüzüne küskün, kırgın bir anlam

Surat bir karış

Surat bir karış: Dargın, öfkeli, asıl yüzlü. "Biraz sonra

Surat düşkünü

Surat düşkünü: Yüzü aşırı derecede çirkin olan, çehre züğürdü

Surat etmek

Surat etmek (birine): Bir kimseye karşı dargınlık ve asık surat

Suratı kasap süngeriyle silinmiş

Suratı kasap süngeriyle silinmiş: Arsız, yüzsüz, utanma duygusunu

Yüreğine su serpilmek

Yüreğine su serpilmek (İçine su serpilmek): Bir konudaki kaygılarından

Sus payı

Sus payı: Gizlenen bir şeyi başkalarına söylememesi ya da

Suspus olmak

Suspus olmak: Artık ses soluk çıkarmamak, susup sinmek

Suya düşmek

Suya düşmek: (Bir iş) Kimi engeller, nedenler yüzünden

Suya götürüp susuz getirmek

Suya götürüp susuz getirmek: (Biri, başkasını) Ondan akıllı, ondan kurnaz

Suya sabuna dokunmamak

Suya sabuna dokunmamak: Konuşmalarında ve davranışlarında kimseyi incitmeyecek

Suyu baştan kesmek

Suyu baştan kesmek: Bir konu ya da işin özü üzerinde konuşup ayrıntılarını

Suyu bulandırmak

Suyu bulandırmak: Yolunda giden düzenli bir işi kötü niyetle karıştırmak

Suyu kaynamak

Suyu kaynamak: Yönetimden, işin başından uzaklaşması yakın olmak

Suyu kesilmiş değirmene dönmek

Suyu kesilmiş değirmene dönmek: Ortalıkta ses seda kalmamak

Suyu mu çıktı

Suyu mu çıktı (bir yerin): "Burada kalmak istemeyişinin nedeni ne?"

Suyun başı

Suyun başı: En çok kazanç sağlanacak yer. "Asıl sen suyun

Suyunca gitmek

Suyunca gitmek (birinin): Tutum ve davranışlarını onun isteklerine göre

Suyu nereden geliyor

Suyu nereden geliyor (bir işin): "Bu işin yapılması, yürütülmesi için harcanan

Suyunu çekmek

Suyunu çekmek: Harcanmakta olan bir para bitecek duruma

Suyunun suyu

Suyunun suyu: Bir şeyle çok uzaktan ilgili olan şey

Su yüzü görmemiş

Su yüzü görmemiş: Çok kirli, hiç yıkanmamış. "Üstündekilerin

Su yüzüne çıkmak

Su yüzüne çıkmak: Gizli kalmış bir düşünce, bir tutum artık belli olmak

Süklüm püklüm

Süklüm püklüm: Ezilip büzülerek, utanıp sıkılarak

Sünger geçirmek

Sünger geçirmek (bir işin üzerinden): Geçmişte yapılan bir işi olmamış

Süngüsü düşük

Süngüsü düşük: Neşesi, etkinliği kalmamış. "Nedense bugünlerde

Sürüncemede kalmak

Sürüncemede kalmak: Bir iş sonuçlanmamak, sürünüp durmak

Sürü sepet

Sürü sepet: Birçok şey ya da kimse. "Gece yarısını

Sürüsüne bereket

Sürüsüne bereket: Bir şeyin çok olduğunu belirtmek için

Süsleyip püslemek

Süsleyip püslemek: Çarpıcı bir biçimde süslemek

Süt dökmüş kedi gibi

Süt dökmüş kedi gibi: Suç işlemiş olanların korkaklığı

Süt kuzusu

Süt kuzusu: Her yönüyle korunması gerekli küçük çocuk

Sütliman olmak

Sütliman olmak: (Ortalık) Gürültüsüz, patırtısız, dingin olmak

Sütü bozuk

Sütü bozuk: Soysuz, aşağılık, soydan kötü. "Bilirim onun

Sütünü helal etmemek

Sütünü helal etmemek (etmek): Bir annenin, evladının olumsuz

Sütü temiz

Sütü temiz: Soylu, temiz yaradılışlı kimse

Şabanlık etmek

Şabanlık etmek: Uygun olmayan aptalca bir davranışta

Şafak atmak

Şafak atmak (birinde): Önemli ve çetin bir durumla karşı karşıya

Şafak sökmek

Şafak sökmek: Sabaha doğru, ortalık ağarmak, gece karanlığı

Şaha kalkmak

Şaha kalkmak: 1. At azgınlaşıp ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları

Şah iken şahbaz olmak

Şah iken şahbaz olmak: Bir kimsenin herhangi bir nedenle çirkinliğinin

Şahsiyat yapmak

Şahsiyat yapmak: Üzerinde konuşulan bir konudan ayrılıp

Şaka gibi gelmek

Şaka gibi gelmek: Bir şeyin olacağına inanmamak

Şaka götürmemek

Şaka götürmemek: Bir iş ya da durumun hafife alınır yanı

Şaka iken kaka olmak

Şaka iken kaka olmak: Şakayla başlayan bir durum kavgaya

Şaka kaldırmak

Şaka kaldırmak (Şaka kaldırmamak): Sözle ya da eylemle yapılan

Şaka maka derken

Şaka maka derken: "Önceleri önemsemeyip hafiften aldık, ancak

Şakası yok

Şakası yok (birinin, bir durumun): 1. Kimsenin hatırına, gönlüne bakmadan

Şakaya getirmek

Şakaya getirmek (Şakaya vurmak): Ağırbaşlı, ciddi bir konuyu şakaya

Şaka yapmak

Şaka yapmak: Şaka olarak bir söz söylemek ya da bir

Şaka yollu

Şaka yollu: Şaka olmamasına karşın, şakaymış gibi bir hava

Şamar oğlanı

Şamar oğlanı: Herkesin hıncını kendisinden aldığı

Şansa kalmak

Şansa kalmak: Bir şeyin gerçekleşmesinde çok az umut

Şansı dönmek

Şansı dönmek: Talihi iyiyken kötü, kötüyken iyi olmak

Şansı yaver gitmek

Şansı yaver gitmek: Talihi yardımcı olmak. "Şansı yaver gitmiş

Şans tanımak

Şans tanımak: Karşısındakine bir işi yapması için bir fırsat

Şapa oturmak

Şapa oturmak: Kurtulmanın, içinden sıyrılmanın güç olduğu

Şap gibi

Şap gibi: Yenilemeyecek ölçüde tuzlu

Şapka çıkarmak

Şapka çıkarmak: Birinin büyüklüğünü, üstünlüğünü kabul

Şapur şupur

Şapur şupur: Dudaklarını şapırdatarak. "Önüne konanları

Şaşkına dönmek

Şaşkına dönmek: Ne edeceğini, ne yapacağını bilemeyecek

Şekerleme yapmak

Şekerleme yapmak: Oturduğu yerde hafif bir uyku çekmek

Şeşi beş görmek

Şeşi beş görmek: Doğru görmemek, yanlış görmek, görüşünde

Şeytana külahı

Şeytana külahı (papucu) ters giydirmek: Çok kurnaz olmak

Şeytana uymak

Şeytana uymak: Doğru yoldan saparak kötü bir iş yapmak

Şeytan çekici

Şeytan çekici: Becerikli, kurnaz, cana yakın çocuk

Şeytan dürtmek

Şeytan dürtmek: Ayrımında olmadan, durup dururken kötü

Şeytan görsün yüzünü

Şeytan görsün yüzünü: "Yüzünü görmek istemiyorum"

Şeytanın art ayağı

Şeytanın art ayağı: Afacan, yaramaz, aynı zamanda çok akıllı

Şeytanın ayağını kırmak

Şeytanın ayağını kırmak: Bir türlü gidemediği yere gitmek

Şeytanın yattığı yeri bilmek

Şeytanın yattığı yeri bilmek: Hiç kimsenin düşünmediği, bilmediği şeyleri

Şifayı bulmak

Şifayı bulmak: Hastalığı artmak, hastalanmak. "Pencerenin

Şimdiden tezi yok

Şimdiden tezi yok: Bir iş ya da bir tasarıdan söz ederken ona girişmek

Şimşek çakmak

Şimşek çakmak: İnsanın kafasında birdenbire bir düşünce uyanmak

Şom ağızlı

Şom ağızlı: Her şeyi kötü yanıyla gören, kötüye yorumlayan

Şöyle böyle

Şöyle böyle: 1. Ne iyi ne kötü. "Şöyle böyle geçiyor günlerimiz"

Şunu bunu bilmemek

Şunu bunu bilmemek: İtiraz kabul etmemek.

Şunun şurasında

Şunun şurasında: (Zaman için) Pek kısa, pek önemsiz

Tabana kuvvet

Tabana kuvvet: "Binecek bir taşıt yok, yürümek gerekiyor"

Tabanı yanmış it gibi dolaşmak

Tabanı yanmış it gibi dolaşmak: Bir oraya bir buraya sürekli gidip gelmek

Tabanları kaldırmak

Tabanları kaldırmak: Koşmak, kaçmak, koşmaya başlamak

Tabanları yağlamak

Tabanları yağlamak: 1. Uzak bir yere yaya gitmek için tüm gücünü

Taban tepmek

Taban tepmek (taban patlatmak): Çok uzun bir yolu yürümek

Taban tabana zıt

Taban tabana zıt: Biri ötekine tümüyle karşıt olan. "Sözüyle davranışı

Tabiat sahibi

Tabiat sahibi: Dürüst, iyi ve güzel şeylerin ayrımına varan kimse

Taburcu olmak

Taburcu olmak: iyileşip sağlığına kavuşarak hastaneden çıkmak

Tadı damağında kalmak

Tadı damağında kalmak: Tadını unutmamak, anımsamak

Tadı kaçmak

Tadı kaçmak: Beğenilen, hoşlanılan yönlerini yitirmek

Tadına varmak

Tadına varmak: Bir şeyin güzelliğini bütün inceliğiyle anlamak

Tadında bırakmak

Tadında bırakmak: Bir şeyde aşırılığa kaçmamak, zevkini

Tadını çıkarmak

Tadını çıkarmak: Güzel bir şeyden ya da durumdan istediğince

Tadını kaçırmak

Tadını kaçırmak: Güzel bir durumu ya da bir şeyi aşırılığa kaçarak

Tadı tuzu yok

Tadı tuzu yok: Yavan, tatsız tuzsuz anlamında söylenir

Tahtalı köyü boylamak

Tahtalı köyü boylamak: Ölmek. "O hastalık yüzünden köyün

Tahtası eksik

Tahtası eksik: "Dengesiz, aklı tam değil" anlamında söylenir

Takıp takıştırmak

Takıp takıştırmak: Özene bezene süs eşyaları takınmak

Takke düştü kel göründü

Takke düştü kel göründü: Bir ayıbı gizleyen ya da örten şeyin ortadan

Takla atmak

Takla atmak: Birine dalkavukluk etmek. "Etrafımda takla attığın

Talihine küsmek

Talihine küsmek (Kaderine küsmek): İçine düştüğü kötü durumdan yalnızca

Talihi yar olmak

Talihi yar olmak: İşleri düşündüğü, tasarladığı

Tamtakır, kuru bakır

Tamtakır, kuru bakır: "İçi bomboş, bulunması gerekli eşyalardan

Tanrı misafiri

Tanrı misafiri: Bir eve kendilğinden gelen, orada kalıp hoşça tutulan

Tası tarağı toplamak

Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere pilisini pırtısını, tüm eşyasını

Taş atmak

Taş atmak (birine): Dolaylı bir biçimde birine dokunacak söz

Taş çatlasa

Taş çatlasa: Ne yapılırsa yapılsın, ne denli zorlansa.

Taş çıkartmak

Taş çıkartmak (biri, başkasına): Biri, ötekinden her yönüyle

Taşı gediğine koymak

Taşı gediğine koymak: Söylemek istediği bir sözü fırsat kollayıp

Taşı sıksa suyunu çıkarmak

Taşı sıksa suyunu çıkarmak: Vücutça çok dinç, çok güçlü

Taş kesilmek

Taş kesilmek: Hiçbir şey söylememek, sesi soluğu çıkmaz

Taş taş üstünde bırakmamak

Taş taş üstünde bırakmamak: Bir yerdeki tüm evleri yerle bir edercesine

Tatlı bela

Tatlı bela: Çoluk çocuk. "Tatlı bela bunlar, insanı hem

Tatlı dil

Tatlı dil: Okşayıcı, gönül alıcı söz

Tatlıya bağlamak

Tatlıya bağlamak (bir işi): Bir konuda ortaya çıkan anlaşmazlığı

Tatlı yerinde bırakmak

Tatlı yerinde bırakmak (Tatlı yerindekesmek): Bir işi sıkıcı

Tavan başına yıkılmak

Tavan başına yıkılmak (çökmek): Aldığı üzüntülü bir haber ya da karşılaştığı

Tavır almak

Tavır almak (Tavır takınmak): Belli bir davranış biçimini benimsemek

Tavşana kaç

Tavşana kaç, tazıya tut demek: Birbirine ters düşen davranışlar

Tavşan uykusu

Tavşan uykusu : Tetikte uyunan, çabuk uyanılan uyku, hafif uyku

Tavşan yürekli

Tavşan yürekli: Oldukça korkak, ürkek. "Sen onu tavşan yürekli

Tazıya dönmek

Tazıya dönmek: Çok zayıflamak. "Ne yiyor, ne içiyor

Tebdil gezmek

Tebdil gezmek: Kendini gizlemek, tanınmasını önlemek için kıIık

Tebelleş olmak

Tebelleş olmak: Birisine musallat olmak, krş. Başına bitmek

Tecrübe tahtası olmak

Tecrübe tahtası olmak: Üzerinde birçok denemeler yapılmak, tecrübe amacıyla

Tefe koymak

Tefe koymak (koyup çalmak): Birini ya da bir olayı alaya alarak onun

Tekeden süt çıkarmak

Tekeden süt çıkarmak: En güç, en olmayacak bir şeyi olur kılmak

Tekeline almak

Tekeline almak: Bir şeye tek başına sahip olmak

Tekerine taş koymak

Tekerine taş koymak: Bir kimsenin iyi giden işlerini bozacak

Tekne kazıntısı

Tekne kazıntısı: Yaşlı bir kadının en son doğurduğu çocuk

Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak

Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak (öne sürmek): Bir konuyu sürekli olarak

Temize havale etmek

Temize havale etmek: Yiyeceği çarçabuk tüketmek

Tencere dibin kara seninki benden kara

Tencere dibin kara seninki benden kara: Eksiklik, kötülük yönünden birbirini

Tepeden bakmak

Tepeden bakmak (birine): Karşısındakinden kendini yüksek görmek

Tepeden tırnağa

Tepeden tırnağa (kadar): Her yanı, bütün vücudu. "Mağaranın

Tepesi atmak

Tepesi atmak: Birdenbire çok öfkelenmek, aşırı ölçüde kızmak

Tepesinden kaynar su dökülmek

Tepesinden kaynar su dökülmek: Aşırı derecede üzülmek, bu üzüntüyle ter içinde

Tepesine binmek

Tepesine binmek: Güçlü bir kimse, birini bir şey yapmaya zorlamak

Tepesine çıkmak

Tepesine çıkmak: Şımarıklık edip istediğini yaptırmak. "Sevildiğini

Tepesinin tası atmak

Tepesinin tası atmak: İçinde biriken öfkenin etkisiyle birdenbire

Tepe tepe kullanmak

Tepe tepe kullanmak (birini, bir şeyi): Eskiyip yıpranacağını düşünmeden

Teraziye vurmak

Teraziye vurmak: Düşünce tartısından geçirip değerlendirmek

Terbiyeli maymun gibi

Terbiyeli maymun gibi: "Kendisine söylenenleri dikkatle izler

Ter basmak

Ter basmak: Üzüntü ve sıkıntıdan ter içinde kalmak

Ter dökmek

Ter dökmek: Zor bir iş üzerinde uğraşmak, çaba göstermek

Tereciye tere satmak

Tereciye tere satmak: Bir kimseye çok iyi bildiği bir şeyi

Tereyağından kıl çeker gibi

Tereyağından kıl çeker gibi: Herhangi bir işteki sorumluluğundan

Terör estirmek

Terör estirmek: Çevresinde korku salmak, çevresini korkutmak

Ters düşmek

Ters düşmek: Birbirine karşı aykırı durumda olmak

Tersi dönmek

Tersi dönmek: Nerede olduğunu, nereye gideceğini, bilemez

Tersyüz etmek

Tersyüz etmek: Giyilmiş, eskitilmiş olan giysinin içini

Teslim bayrağı çekmek

Teslim bayrağı çekmek: Yenilgisini açıkça belli etmek. "Daha fazla direnemezdik

Tetikte olmak

Tetikte olmak: Hemen harekete geçecek durumda beklemek

Tez elden

Tez elden: Geciktirmeden, çarçabuk. "Mektubunu aldım

Tezkere bırakmak

Tezkere bırakmak: Askerlik görevini yapıp bitirdiği halde

Tezkeresini eline vermek

Tezkeresini eline vermek: Uzaklaştırıp kovmak.

Tıka basa yemek

Tıka basa yemek: Mideyi gereksiz şeylerle doldurmak

Tıpış tıpış gelmek

Tıpış tıpış gelmek (gitmek): İstememesine karşın bir yere gitme

Tıraş etmek

Tıraş etmek: Bir kimseyi bıktıracak ölçüde uzun uzun anlatmak

Tırpan atmak

Tırpan atmak: İstemediklerinin görevine son vererek, onları görev aldıkları

Tilki uykusuna yatmak

Tilki uykusuna yatmak: Uyuyormuş gibi yaparak çevreyi kolaçan etmek

Timsah gözyaşı dökmek

Timsah gözyaşı dökmek: Zarara soktuğu ya da kötülük ettiği

Tiridi çıkmak

Tiridi çıkmak: iyice yaşlanmış, zayıflamış, gücü tükenmiş olmak

Tohuma kaçmak

Tohuma kaçmak: Evlenme çağı gelip geçmek, kartlaşmak

Tok evin aç kedisi

Tok evin aç kedisi: Evde istemediklerini başka yerde isteyen çocuk için

Tok sözlü

Tok sözlü: Karşısındakinin hatırına, gönlüne bakmadan ne düşünüyorsa

Top atmak

Top atmak: Ticarette sermayesini batırmak, iflas etmek

Topa tutmak

Topa tutmak: 1. Bir yere art arda topla ateş etmek

Toprağa bakmak

Toprağa bakmak: Gözleri boşluğa bakmak, ölümü yakın olmak

Toprağa vermek

Toprağa vermek: Ölüyü gömmek. "Öğle namazından

Toprağı çekmiş

Toprağı çekmiş: Oturduğu yerden kısa bir süre için bir başka

Topuk çalmak

Topuk çalmak: Ayakların dışa doğru çıkıntılı olan kemiklerini

Topun ağzında

Topun ağzında: Kendisine çatılacak ilk kişi. "Sen değil

Topu topu

Topu topu: Az olan bir şeyin tümü. "Cebinde topu topu

Torpil geçmek

Torpil geçmek (torpil yapmak): Birini kayırarak ona arka çıkmak

Tozdan dumandan ferman okunmamak

Tozdan dumandan ferman okunmamak: Kimselere söz anlatamayacak

Toz kondurmamak

Toz kondurmamak: Bir kimsede ya da bir şeyde herhangi bir kusurun varlığını

Toz olmak

Toz olmak: Ortadan kaybolmak. "Bahçe kapısının

Tozpembe görmek

Tozpembe görmek (dünyayı): Yaşamdaki üzücü durumları, karşılaşılan

Tozu dumana katmak

Tozu dumana katmak: Gürültü, patırtı çıkarmak, ortalığı altüst etmek

Treni kaçırmak

Treni kaçırmak: Bir olanağı zamanında kullanamamak

Turnayı gözünden vurmak

Turnayı gözünden vurmak: Olanaklardan yararlanacak çok değerli

Turp gibi

Turp gibi: (Kişi) Sağlıklı, güçlü kuvvetli, sağlığı yerinde

Turşu gibi olmak

Turşu gibi olmak: (Biri) Yorgun ve halsiz kalmak

Turşusu çıkmak

Turşusu çıkmak: 1. Çalışmaktan bitkin duruma düşmek, çok yorulmak

Turşusunu kurmak

Turşusunu kurmak: Elden çıkarılması, harcanması gereken şeyleri

Tutarağı tutmak

Tutarağı tutmak: Zaman zaman görülen aşırı sinirliliği ve huysuzluğuyla

Tut kelin perçeminden

Tut kelin perçeminden: Çözümü güç ya da gerçekleştirilmesi

Tutsak etmek

Tutsak etmek: Birinin özgürce hareket etmesini önleyerek

Tuttuğu altın olmak

Tuttuğu altın olmak: Bir yardım yaparak, ya da hayırda bulunarak

Tuttuğu dal elinde kalmak

Tuttuğu dal elinde kalmak: Kime güvendiyse, hangi işe giriştiyse bunların

Tuttuğunu koparmak

Tuttuğunu koparmak: El attığı her işi başarı ile sonuçlandıran bir yeteneğe

Tutunacak dalı olmamak

Tutunacak dalı olmamak: Güveneceği, destek ve güç alacağı

Tuzağa düşmek

Tuzağa düşmek (Tongaya basmak): Bir kimse, kendisini kötü bir duruma düşürmek

Tuz biber ekmek

Tuz biber ekmek (üstüne, yaraya): Daha önceden var olan bir üzüntünün

Tuz buz olmak

Tuz buz olmak (Tuzla buz olmak): Cam türünden şeyler kırılarak

Tuzlayayım da kokmayasın

Tuzlayayım da kokmayasın (kokma): Sözleri ve davranışları anlamsız

Tuzluya mal olmak

Tuzluya mal olmak (oturmak, patlamak): Çok pahalıya gelmek

Tuzu kuru

Tuzu kuru: Durumu iyi, işi, geliri yolunda olduğu için kaygılanacak

Tükürdüğünü yalamak

Tükürdüğünü yalamak: Verdiği sözü tutmamak, ondan dönme

Türküsünü çağırmak

Türküsünü çağırmak: Bir kimsenin yanını tutmak, söz ve davranışlarını

Tütünü tepesinden çıkmak

Tütünü tepesinden çıkmak: Bir acının etkisiyle yanıp kavrulmak.

Tüy dikmek

Tüy dikmek (Üstüne tüy dikmek): Daha önce yapılan bir kötülüğü ya da içinde

Tüyleri diken diken olmak

Tüyleri diken diken olmak (Tüyleri ürpermek): Soğuk, korku ve ürkünün etkisiyle

Tüyüne dokunmak

Tüyüne dokunmak: Bir kimseye en ufak zarar verecek

Ucu bucağı olmamak

Ucu bucağı olmamak (bulunmamak): Yer ve alan olarak sanki

Ucu (birine) dokunmak

Ucu (birine) dokunmak: Bir işin bir yanı birine zarar vermek

Ucunda bir şey olmak

Ucunda bir şey olmak: Bir işin ya da konunun içinde açıktan

Ucunda ölüm yok ya

Ucunda ölüm yok ya: "İnsan bu işi yapmakla ya da böyle bir işi

Ucunu kaçırmak

Ucunu kaçırmak: (Bir iş) İyi gitmemek, gidişini denetleyememek

Ucunu ortasını bulmak

Ucunu ortasını bulmak: Bir konuda iki yanın arasını bulup

Ucu ortası belli olmamak

Ucu ortası belli olmamak: İşe başından mı, sonundan

Ucu ucuna gelmek

Ucu ucuna gelmek: Ancak yetişecek kadar olmak, zor zar

Ucuz atlatmak

Ucuz atlatmak (Ucuz kurtulmak): Tehlikeli ve güç bir durumdan

Uçan kuşa borcu olmakdey

Uçan kuşa borcu olmak: Pek çok yere ve kimseye borcu olmak

Uçan kuştan medet ummak

Uçan kuştan medet ummak: İçinde bulunduğu sıkıntılı ortamdan kurtulmak

Uç uca gelmek

Uç uca gelmek: Güçlükle yetişmek, denk gelmek

Uç vermek

Uç vermek: Bir bitki filizlenmeye başlamak ya da bilinmeyen şeyleri

Ufak tefek

Ufak tefek: 1. Kısa boylu, küçücük gövdeli. "Seni ufak tefek biriyle

Ufak ufak at da civcivler yesin

Ufak ufak at da civcivler yesin: "Gerçekçi davranmıyorsun

Ufkunu genişletmek

Ufkunu genişletmek: Bilgisini, anlayışını ve görüşlerini

Uluorta söz söylemek

Uluorta söz söylemek: Gelişigüzel, rastgele konuşmak

Uma uma döndük muma

Uma uma döndük muma: Umulan, beklenilen bir şeyin gerçekleşmesini

Umudunu kırmak

Umudunu kırmak: Güvenini sarsıp yıkmak.

Umurunda değil

Umurunda değil: Önemsemez, aldırış etmez

Umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye

Umut fakirin ekmeği ye Mehmet ye: "Dilediğin kadar umabilirsin, ancak umdukların

Umut Kaf dağının ardında

Umut Kaf dağının ardında: Bir işte umutsuzluk belirtmek

Umut kesmek

Umut kesmek: Bir işten hiçbir şey beklememek, umudunu

Un ufak etmek

Un ufak etmek (Un ufak olmak): Un gibi olmak ya da ufak ufak

Ununu elemiş, eleğini asmış

Ununu elemiş, eleğini asmış: "Bütün görevlerini yapmış bitirmiş

Us pahası

Us pahası: Düşüncesizce davranan ve bundan zarar gören birinin

Utancından yere geçmek

Utancından yere geçmek: Utancından gizlenecek yer bulamamak

Uyku bastırmak

Uyku bastırmak: Aşırı biçimde uyuma isteği duymak, çok

Uyku çekmek

Uyku çekmek: Uzun süre uyumak, iyice uyumak

Uyku gözünden akmak

Uyku gözünden akmak: Gözlerinin kapanır gibi olmasından

Uyku kestirmek

Uyku kestirmek: Kısa süre uyumak. "Divana uzanmış

Uykusu açılmak

Uykusu açılmak: Üzerindeki uykulu hal gitmek

Uykusu başına vurmak

Uykusu başına vurmak: Uykusunu iyi alamadığından huysuzluğu ve tersliği

Uykusu kaçmak

Uykusu kaçmak: 1. Uyuması gerekirken herhangi bir nedenle uyuyamamak

Uykusunu almak

Uykusunu almak: Yeteri kadar uyumuş olmak. "Akşamleyin

Uyku tulumu

Uyku tulumu: Uyumayı çok seven, çok uyuyan kimse

Uyur uyanık

Uyur uyanık: Yarı uykulu, yarı uyanık.

Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak

Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak: Kötü yaradılışlı birinin yeni kötülükler

Uzağı görmek

Uzağı görmek (ileriyi görmek) : İleride durumun nasıl

Uzak durmak

Uzak durmak: Bir olaya ya da bir topluluğa karışmamak

Uzaktan merhaba

Uzaktan merhaba: "Dostluğumuz var, ancak sıkı fıkı değil"

Uzaktan uzağa

Uzaktan uzağa: Çok uzaktan, ilgisi çok az olan. "Oturduğum

Uzaktan yakından

Uzaktan yakından: "Hiçbir şekilde, kesinlikle" anlamında

Uzun boylu

Uzun boylu (Uzun uzadıya): Uzatıp ayrıntılara inerek

Uzun etmek

Uzun etmek: Nazlanmak, sözünde direnmek.

Uzun hikâye

Uzun hikâye: Ayrıntıları çok olduğundan anlatılması uzun sürecek

Uzun sözün

Uzun sözün (lafın) kısası: Kısacası, özetle, kestirmeden

Üç aşağı beş yukarı

Üç aşağı beş yukarı: Belli bir sayıdan ya biraz fazla ya biraz eksik

Üç buçuk atmak

Üç buçuk atmak: Kötü bir durum ortaya çıkacak diye kaygı

Üçe beşe bakmamak

Üçe beşe bakmamak: Bir malın alım ya da satımında

Üçkağıda gelmek

Üçkağıda gelmek: Aldatılıp dolandırılmak. "Belgelerin sahte

Üst baş

Üst baş: Giyecekler, giysiler, giyim kuşam. "Üstü başı perişan

Üst başa geçmek

Üst başa geçmek: Bir toplantı ya da yerde en büyüklerin

Üste çıkmak

Üste çıkmak: Suçlu olduğu halde suçsuz durumuna geçip kendisinin

Üste vermek

Üste vermek: Aldığı değerli bir şeyin yerine, değeri az bir şey verirken

Üst perdeden konuşmak

Üst perdeden konuşmak: Yüksek sesle ya da böbürlenip üstünlük

Üstü başı dökülmek

Üstü başı dökülmek: Giyim kuşamı, kılık kıyafeti pejmürde

Üstü kapalı konuşmak

Üstü kapalı konuşmak: Bir konuyu açık açık anlatma, söyleme yerine

Üstünde durmak

Üstünde durmak (Üzerinde durmak) (bir işin) : Bir işe önem vermek

Üstünde kalmak

Üstünde kalmak: Bir malın artırma ya da eksiltme yoluyla satımında

Üstünden akmak

Üstünden akmak: Görünüşünden bir durumu açıkça belli olmak

Üstünden atmak

Üstünden atmak (üzerinden atmak): Kendisinin sorumlu olmadığını

Üstünden dökülmek

Üstünden dökülmek: (Giysi) Bol gelmek, biçimsiz durmak

Üstünden zaman geçmek

Üstünden zaman geçmek: Bir olay ya da olgunun oluşundan

Üstüne almak

Üstüne almak (üzerine almak): 1. Bir iş ya da davranışın kendisine

Üstüne atmak

Üstüne atmak (bir suçu birinin): Bir suçu, o suçla ilgisi olmayanın üzerine

Üstüne basa basa

Üstüne basa basa (Üzerine basa basa): Değişik bir söyleyişle

Üstüne basmak

Üstüne basmak: Bir konuda uygun ve yerinde bir düşünce öne

Üstüne bir bardak su içmek

Üstüne bir bardak su içmek: Başkasına borç ya da ödünç verdiği

Üstüne düşmek

Üstüne düşmek: Çocuğunu sevme ve korumada aşırı derecede

Üstüne evlenmek

Üstüne evlenmek: Karısı varken bir karı daha almak

Üstüne geçirmek

Üstüne geçirmek: 1. Bir malın tapusunu kendi adına çıkartmak

Üstüne gelmek

Üstüne gelmek (bir şeyin, sözün): Bir kimse, bir şeyin

Üstüne gitmek

Üstüne gitmek: İlgilenmek, karışmak. "Bu konunun

Üstüne gül koklamamak

Üstüne gül koklamamak (karısının): Karısı dışında başka

Üstüne güneş doğmamak

Üstüne güneş doğmamak: Çok erken, güneş doğmadan

Üstüne mal etmemek

Üstüne mal etmemek: Bir işi kendisiyle ilgili saymamak

Üstüne oturmak

Üstüne oturmak (Üstüne yatmak): Başkasının malını kendine

Üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi

Üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi: Cansız, hareketsiz, uyuşuk biçimde

Üstüne titremek

Üstüne titremek: Bir şeye aşırıca özen gösterip ona bir zarar gelmesin

Üstüne varmak

Üstüne varmak (birinin): Bir şey yapması konusunda birini

Üstüne yıkmak

Üstüne yıkmak: Bir suçu ya da iyi olmayan bir işi başkasının

Üstüne yok

Üstüne yok: Ondan daha iyisi, ondan daha üstünü yok. "Kırık çıkık

Üstüne yürümek

Üstüne yürümek: Saldıracakmış gibi bir kimsenin üstüne yürümek

Üst üste

Üst üste: Birbiri ardından, tekrar tekrar. "Aynı plağı

Üzümün çöpü armudun sapı var demek

Üzümün çöpü armudun sapı var demek: Her şeyde eksik

Vadesi gelmek

Vadesi gelmek: Ömrü sona ermek, eceli gelmek

Vakit geçirmek

Vakit geçirmek: Oyalanmak, uğraşmak

Vakit kaybetmeden

Vakit kaybetmeden: "Hemen, derhal" anlamında kullanılır

Vakit kazanmak

Vakit kazanmak: Bir işte karşı tarafı türlü yollarla oyalayıp

Vakitli vakitsiz

Vakitli vakitsiz: Zamanın uygun olup olmadığını düşünmeden

Vakti dolmak

Vakti dolmak: Bir işe ayrılan süre tamam olmak

Vaktini almak

Vaktini almak (Vaktini yemek): Bir iş, yapılması için bir süre uğraştırmak

Vaktini öldürmek

Vaktini öldürmek: Zamanını iş yapmadan boş şeylerle

Vaktini şaşmamak

Vaktini şaşmamak: Bir şeyi tam, onun için belirlenmiş

Vara yoğa karışmak

Vara yoğa karışmak: Hemen her işe burnunu sokmak

Varı yoğu

Varı yoğu: Tüm varlığı, nesi varsa. "Varı yoğu

Varlık göstermek

Varlık göstermek: Beğenilir bir iş yapmak, kendini göstermek

Varlıkta darlık çekmek

Varlıkta darlık çekmek: Parası pulu olduğu halde herhangi

Varsa o, yoksa o

Varsa o, yoksa o: "En çok onu seviyor, onu düşünüyor, onun dışında

Vartayı atlatmak

Vartayı atlatmak: Tehlikeli ve korkulu bir durumdan kurtulmak

Var, yok

Var, yok: Belli bir ölçü ya da miktara yakın anlamında

Vay canına

Vay canına (vay anasını): Şaşma ve hayret bildirir

Vay sen misin?

Vay sen misin? Bir söz ya da davranışın öfkelenmeye yol açtığını belirtmek için

Verem etmek

Verem etmek: Birini aşırı derecede üzmek.

Verip veriştirmek

Verip veriştirmek: (Birine) Ağır ve kırıcı sözler söylemek

Veryansın etmek

Veryansın etmek: Acımadan, hiçbir şey düşünmeden

Vıdı vıdı etmek

Vıdı vıdı etmek: Çevresindekileri bezdirecek biçimde sürekli

Vız gelmek

Vız gelmek (Vız gelip tırıs gitmek) (birine bir şey): Bir kimse

Volta atmak

Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak

Vur abalıya

Vur abalıya: Her fedakârlığın yumuşak huylu

Vur deyince öldürmek

Vur deyince öldürmek: Kendisinden istenilen bir işte

Vurduğu yerden ses getirmek

Vurduğu yerden ses getirmek: Çok güçlü ve eli ağır olmak

Vurdukça tozumak

Vurdukça tozumak: İnceleyip düzelttikçe eksiği çıkmak

Vurgun vurmak

Vurgun vurmak: Yasadışı yollara saparak kısa sürede çok

Vur patlasın çal oynasın

Vur patlasın çal oynasın: Parasının tümünü zevke ve eğlenceye yatıran

Yabana atmak

Yabana atmak: Bir şeye önem vermemek, onu önemsiz görmek

Yabancısı olmamak

Yabancısı olmamak (Yabancısı olmak): Bir yeri ya da şeyi bilmek

Ya dayak yememiş, ya sayı saymasını bilmiyor

Ya dayak yememiş, ya sayı saymasını bilmiyor: Bir işte gerçekçi davranılmayıp

Yağ bağlamak

Yağ bağlamak: Bir şeye çok sevinmek, içi rahatlamak

Yağ bal olsun

Yağ bal olsun: Bir kimsenin yedikleri "ona helal olsun"

Yağcılık etmek

Yağcılık etmek (Yağ çekmek) (birine): Bir kimseye onda bulunmayan

Yağlayıp ballamak

Yağlayıp ballamak: Bir şeyi överek, olmayan nitelikleri

Yağlı ballı olmak

Yağlı ballı olmak: Birbirleriyle çok iyi olmak, krş. Aralarından su sızmamak

Yağlı kapı

Yağlı kapı: Çalıştırdığı kişiye bol para, yiyecek vb. sağlayan

Yağlı kuyruk

Yağlı kuyruk: Kolayca sömürülecek, emek vermeden

Yağlı müşteri

Yağlı müşteri: Çokça alışveriş yapan, parası pulu çok müşteri

Yağma etmek

Yağma etmek (Yağma edilmek): Zor kullanılarak bir malın

Yağma Hasan'ın böreği

Yağma Hasan'ın böreği: Sahipsiz, herkesin yararlandığı bir nesne

Yağma yok

Yağma yok: Buna kimse razı olmaz, öyle şey yok

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Bir tehlikeden kaçayım derken

Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz

Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz (Yağmur olsa kimsenin tarlasına düşmez)

Yağmur yağarken küpünü doldurmak

Yağmur yağarken küpünü doldurmak: Kazanma olanağı varken, bu olanaktan

Yağ tulumu

Yağ tulumu: Çok şişman kişiler ya da semiz hayvanlar için

Yaka paça

Yaka paça (götürmek): Bir kimseyi tutup zorla (götürmek)

Yakası açılmadık

Yakası açılmadık (küfür, açık saçık söz): Duyulmamış, işitilmemiş

Yakasına sarılmak

Yakasına sarılmak: Birinden hesap sormak ya da istediğini

Yakasına yapışmak

Yakasına yapışmak (Yakasını bırakmamak): Bir kimseyi usandıracak

Yakasını kaptırmak

Yakasını kaptırmak: Bir işe ya da bir kişiye kolay kolay ondan

Yaka silkmek

Yaka silkmek (birinden): Bir kimseden bezmek, bıkıp usanmak

Yakayı ele vermek

Yakayı ele vermek: Kaçamayarak ele geçmek, yakalanmak

Yakayı kurtarmak

Yakayı kurtarmak (Yakayı sıyırmak): İstemeyerek bulunduğu

Yakıp yıkmak

Yakıp yıkmak: Her şeyi yerle bir etmek, büyük zarar vermek

Yakışık almamak

Yakışık almamak: Uygun düşmemek, yerinde olmamak

Yalancı pehlivan

Yalancı pehlivan: Büyük işler yapacağını söyleyen, gerçekte

Yalancısı olmak

Yalancısı olmak (birinin): Kanıtlanması olanaksız bir sözü başkalarından

Yalan dolan

Yalan dolan: Gerçek dışı, yalan dalavere

Yalan yanlış

Yalan yanlış: Doğru olmayan, yanlışlarla yüklü, düzgün olmasına

Yalan yere

Yalan yere: Gerçek dışı, gerçeğe aykırı olarak

Yalap şalap

Yalap şalap: Özensiz biçimde, yarım yamalak

Yalayıp yutmak

Yalayıp yutmak: Önündeki yiyeceklerden hiçbir şey artırmayarak

Yalınayak, başı kabak

Yalınayak, başı kabak: Üstü başı perişan, ayağında ve başında

Yalpa vurmak

Yalpa vurmak: Sağa sola sallanarak yürümek

Yanağından kan damlamak

Yanağından kan damlamak (Yanağından kan fışkırmak): Sağlığının yerinde olduğu

Yan bakmak

Yan bakmak: Bir şeye kötü gözle ya da küçümseyerek bakmak

Yan çizmek

Yan çizmek: Bir işten kaçmak. "Önce büyüğü, arkasından

Yan gelip yatmak

Yan gelip yatmak (Yan gelip oturmak): Yapılması gerekli işleri bir yana atıp

Yangına körükle gitmek

Yangına körükle gitmek: Bir anlaşmazlıkta her iki yanı da kışkırtacak

Yangından mal kaçırır gibi

Yangından mal kaçırır gibi: Aşırı bir çabuklukla, herkesten gizleyerek

Yan gözle

Yan gözle: Göz ucuyla. "Şöyle bir yan gözle beni süzdü

Yanına bırakmamak

Yanına bırakmamak (koymamak) (birinin davranışını): Yapılan kötü bir davranışı

Yanına kar kalmak

Yanına kar kalmak: Cezasız kalıp yaptığının karşılığını görmemek

Yanından bile geçmemiş

Yanından bile geçmemiş (bir şeyin): O şeyle bir yakınlığı, bir benzerliği

Yanıp tutuşmak

Yanıp tutuşmak (biri için, bir şey için): Büyük bir aşk içinde bulunmak

Yanıp yakılmak

Yanıp yakılmak: Derdini döküp sızlanmak, dertlerini dile getirmek

Yanlış ata oynamak

Yanlış ata oynamak: Yanılmak, doğru olmayan bir iş yapmak

Yanlış kapı çalmak

Yanlış kapı çalmak: İsteğinin yapılmayacağı, kabul edilmeyeceği

Yan tutmak

Yan tutmak (Taraf tutmak): Yansız olmamak, taraflardan

Yapmadığı kalmamak

Yapmadığı kalmamak (Yapmadığını bırakmamak): Bütün kötülükleri

Yara açmak

Yara açmak: Büyük bir dert ve üzüntü yaratmak

Yaradana sığınıp

Yaradana sığınıp (bir iş yapmak): Bütün gücünü kullanarak

Yaralı parmağa işememek

Yaralı parmağa işememek: En küçük yardımları bile başkalarından

Yarasını deşmek

Yarasını deşmek: Bir kimsenin üzüntüsünü, acısını ona

Yarım ağızla

Yarım ağızla (söylemek): Tam istekli görünmeyerek

Yarım yamalak

Yarım yamalak: Tamamlanmamış, eksik. "Evi yarım yamalak

Yarından tezi yok

Yarından tezi yok: Hemen yarın. "Yarından tezi yok

Yarı yolda bırakmak

Yarı yolda bırakmak (birini): Yapmakta olduğu bir yardımı

Ya sabır çekmek

Ya sabır çekmek: Sıkıntılı bir duruma sessizce katlanmak

Yas tutmak

Yas tutmak: Çok sevilen bir kimsenin ölümüyle doğan acı ve üzüntünün

Yaşama geçirmek

Yaşama geçirmek: Bir düşünceyi uygulamaya koymak

Yaşama küsmek

Yaşama küsmek: Yaşama sevincini, yaşama isteğini yitirmek

Yaş dökmek

Yaş dökmek: Ağlamak. "Gözlerinden oluk oluk

Yaşı ne, başı ne

Yaşı ne, başı ne: "Hem deneyimsiz, hem de yaşı küçük"

Yaşını başını almış

Yaşını başını almış (Yaşlı başlı): Yaşı oldukça ilerlemiş

Yaşını içine akıtmak

Yaşını içine akıtmak: Duyduğu acı ve üzüntüyü dışa vurmamak

Yaş tahtaya basmak

Yaş tahtaya basmak: Bir işte yeterince uyanık davranmama

Yatağa düşmek

Yatağa düşmek (yataklara düşmek): Ağır hasta olmak

Yataklık etmek

Yataklık etmek: Yasadışı işlere karışmış kişileri evinde

Yatırım yapmak

Yatırım yapmak: Bugünkü tutumuyla gelecekte sağlayacağı çıkar için

Yavaş gel

Yavaş gel: Yüksekten atan gerçekleşmesi olanaksız şeylerden

Yaygarayı basmak

Yaygarayı basmak: Hiçbir önemli neden yokken bağırıp çığırmak

Yaz boz tahtasına çevirmek

Yaz boz tahtasına çevirmek: Sürekli bir biçimde, arka arkaya

Yazıklar olsun

Yazıklar olsun: Bir kimsenin uygunsuz bir davranışını kınamak

Yediği naneye bak

Yediği naneye bak: Uygunsuz bir davranışta bulunan

Yedi iklim dört bucak

Yedi iklim dört bucak: Her yer, bütün dünya. "Türk’ün

Yedisinden yetmişine kadar

Yedisinden yetmişine kadar: Herkes, en küçüğünden en büyüğüne

Yele vermek

Yele vermek: Bir şeyi boş yere harcamak, savurup telef

Yelkenleri suya indirmek

Yelkenleri suya indirmek: Gerçeği görüp yüksekten atmayı

Yel yeperek yelken kürek

Yel yeperek yelken kürek: Çok acele ve telaşla

Yem borusu

Yem borusu: Çevresindekilere ileride daha iyi ve daha güzel yaşama koşulları

Yem dökmek

Yem dökmek: Birini kandırmak ya da kendi yanına çekmek

Yemeden içmeden kesilmek

Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntüsünden iştahı kapanmak

Yer almak

Yer almak: Kimi kişiler arasında ya da adı bir yerde

Yer bulmak

Yer bulmak: (Biri) Çalışacağı, görev yapacağı bir yere

Yer demir, gök bakır

Yer demir, gök bakır: "Nereye başvurdumsa, kime söyledimse elime hiçbir

Yerden göğe kadar

Yerden göğe kadar: Anlatılmayacak kadar çok

Yerden yere çalmak

Yerden yere çalmak (Yerden yere vurmak): (Birini) Aşırı derecede hırpalayarak

Yere bakan yürek yakan

Yere bakan yürek yakan: Görünüşü yönünden uysal olan

Yere baktırmak

Yere baktırmak: Bir kimseyi utandırmak

Yere göğe koymamak

Yere göğe koymamak: Bir kimseye aşırı ölçüde ilgi göstererek

Yer etmek

Yer etmek: İz bırakmak, yerleşip kalmak

Yeri göğü ben yarattım demek

Yeri göğü ben yarattım demek: Aşırı derecede gururlanma

Yeri göğü tırmalamak

Yeri göğü tırmalamak: Çok acı ve sancı çekmek

Yerinde duramamak

Yerinde duramamak: Bir işe ya da eyleme girişmek

Yerinden olmak

Yerinden olmak (Yerinden etmek): İşini ve yerini yitirmek

Yerinde saymak

Yerinde saymak: İlerleyememek, bulunduğu yerde kalmak

Yerinde yeller esmek

Yerinde yeller esmek: Artık yerinde bulunmamak, yerinde

Yerin dibine geçmek

Yerin dibine geçmek: Aşırı derecede utanmak, pek çok sıkılmak, o anda kimse tarafından

Yerine geçmek

Yerine geçmek (biri, bir şey): Görevden ayrılan bir kimsenin yerini

Yerine getirmek

Yerine getirmek: İstenileni, gereğini yapmak

Yerini doldurmak

Yerini doldurmak: 1. Bir görevin gereklerini başarıyla yapmak

Yerini tutmak

Yerini tutmak: İşten ya da bir görevden ayrılan birinin yaptığı

Yeri yurdu belirsiz

Yeri yurdu belirsiz: Nerede barındığı, nerede bulunacağı

Yerli yerinde

Yerli yerinde: Her şey kendi yerinde

Yerli yersiz

Yerli yersiz: Gerekli gereksiz, uluorta, uygun olsun

Yer tutmak

Yer tutmak: (Bir nesne) Büyükçe bir yer kaplamak

Yer vermek

Yer vermek: Önemli olduğunu söz ve yazıyla belirtmek

Yer yarılıp içine girmek

Yer yarılıp içine girmek: 1. Aşırı derecede utanmak

Yer yerinden oynamak

Yer yerinden oynamak: Bir durum ya da olay toplumun yaşamında

Yeşil ışık yakmak

Yeşil ışık yakmak: Zararlı ve sakıncalı sonuçlar doğurabilecek

Yıkım olmak

Yıkım olmak (bir iş, birisi için): Girişilen bir iş, o kimseye büyük zararlar

Yılan gibi

Yılan gibi: Çevresindekilere karşı çok soğuk ve sevgisizce

Yılan hikâyesi

Yılan hikâyesi: Bir türlü çözülmeden, uzayıp giden sorun

Yılanı sen tut gözüne ben bakayım

Yılanı sen tut gözüne ben bakayım: Bir işin tehlikesini başkası

Yıldırımları üstüne çekmek

Yıldırımları üstüne çekmek (şimşekleri üstüne çekmek): Söz ve davranışlarıyla birçok kimseyi

Yıldırımla vurulmuşa dönmek

Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Bir kimse, ansızın aldığı kötü bir haber ya da yüz

Yıldızı parlamak

Yıldızı parlamak: Bir kişi, yaptığı ya da gerçekleştirdiği bir işle ün kazanmak

Yıldızı sönmek

Yıldızı sönmek: Bir kişi, kazandığı ünü yitirmek, eski saygınlığı

Yıldızları barışık olmak

Yıldızları barışık olmak: İki kimse birbiriyle çok iyi geçinmek

Yıldızları saymak

Yıldızları saymak: Bütün gece hiç uyumamak, gözünü kırpmamak

Yırtık pırtık

Yırtık pırtık: Eskimiş, parça parça olmuş. "Üzerindeki yırtık

Yiğitlik sende kalsın

Yiğitlik sende kalsın (Yiğitlik bende kalsın): "Karşındaki gibi davranma

Yiyip bitirmek

Yiyip bitirmek: Bir kimseyi sürekli biçimde hırpalayıp

Yok satmak

Yok satmak: Bir nesneyi yokluğu yüzünden satamamak ya da

Yok yere

Yok yere: Hiçbir nedeni ve gereği yokken

Yok yok

Yok yok: "İstediğin her şeyi bulabilirsin" anlamında kullanılır

Yol açmak

Yol açmak (bir şeye): Bir işe ilkin o başlayarak örneklik etmek

Yola düzülmek

Yola düzülmek: Yola çıkıp yürümeye başlamak

Yola gelmek

Yola gelmek (yola getirmek): Bir kimsenin olumsuz

Yol almak

Yol almak: İlerlemek, yolda ilerlemek. "Sabahtan akşama

Yol aramak

Yol aramak: Bir sorunu çözebilmek için olanak ve çare aramak

Yol bulmak

Yol bulmak: Bir sorunu sonuçlandıracak çareyi, olanağı bulmak

Yolcu etmek

Yolcu etmek: Yola çıkacak bir kimseyi uğurlamak

Yol çizmek

Yol çizmek: Nasıl bir yol tutulacağını, neler yapılacağını

Yoldan çıkmak

Yoldan çıkmak: Doğru bilinen gidişi bırakmak, kötülüğe sapmak

Yoldan kalmak

Yoldan kalmak: Bir engel yüzünden yolculuğu ertelenmek

Yol etmek

Yol etmek: Bir işin sonucunu almak amacıyla bir yere sık sık

Yol görünmek

Yol görünmek: Bir yere gitme gereği doğmak. "Ağabeyim oraya

Yol göstermek

Yol göstermek: Bir kimseye, ne yapacağını, nasıl davranacağını

Yol kesmek

Yol kesmek: Güvenlik güçlerinin güç eriştiği, ıssız yollarda

Yollara düşmek

Yollara düşmek: Kimi nedenlerin zorlamasıyla yola çıkmak

Yolları ayrılmak

Yolları ayrılmak: Birlikte bir iş yapan, aynı görüş ve düşünceleri

Yol olmak

Yol olmak: İlk kez yapılan bir iş ya da davranış başkalarınca

Yolsuz yöntemsiz

Yolsuz yöntemsiz: Yerleşik kural ve yöntemlere aykırı

Yol tutmak

Yol tutmak: Kendine özgü bir yaşama biçimi sürdürmek

Yoluna bakmak

Yoluna bakmak: Bir yere gitmiş olan birinin gelmesini

Yoluna girmek

Yoluna girmek: İşler istenilen biçim ve düzeni almak

Yoluna koymak

Yoluna koymak (işi): Bir kimse işlerine istediği düzeni

Yolunu beklemek

Yolunu beklemek (yolunu gözlemek): Büyük bir istekle bir kimsenin gelmesini

Yolunu bulmak

Yolunu bulmak: Amacına ulaşmak için çalışma biçimini ve yöntemini

Yolunu kesmek

Yolunu kesmek: Bir kimseye bir şey yapmak ya da ondan bir şey istemek

Yolunu sapıtmak

Yolunu sapıtmak (Yolunu şaşırmak): (Biri) Doğru gidişini, doğru yolu

Yolunu yapmak

Yolunu yapmak: Bir şeyi olumlu sonuca bağlayacak, onu olanaklı

Yolu tutmak

Yolu tutmak: Yoldan hiçbir şey geçirmemek

Yol vermek

Yol vermek: 1. Kişi ve taşıtların geçmesine izin vermek

Yol yakınken

Yol yakınken: Önceden olacağı sezilen kötü bir duruma

Yorgunluğunu almak

Yorgunluğunu almak: Dinlenerek yorgunluğunu gidermek

Yorgunu yokuşa sürmek

Yorgunu yokuşa sürmek: Yerine getirilmesi, yapılması aslında

Yorum yok

Yorum yok: Bir konu ya da durumla ilgili olarak

Yufka yürekli

Yufka yürekli: Acı veren, insanı üzen durum ve olaylara hiç dayanamayan

Yukarıdan almak

Yukarıdan almak: Bir konu üzerinde yapılan karşılıklı görüşmede

Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal

Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: Birbirine karşıt, ikisi de aynı ölçüde

Yuları birinin elinde olmak

Yuları birinin elinde olmak: Birine bağımlı olmak, onun

Yumruk göstermek

Yumruk göstermek: Birini, bir işi yapmaması için korkutmak

Yumurta kapıya dayanmak

Yumurta kapıya dayanmak (Yumurta kapıya gelmek): Zaman geçmek, iş sıkışık

Yumurtaya kulp takmak

Yumurtaya kulp takmak: En olmayacak açılardan bir şeyi eleştirmek

Yumuşak iniş

Yumuşak iniş: Uzay araçları ya da uçakların yere

Yumuşak karın

Yumuşak karın: Bir kişi ya da ülkenin saldırıya

Yumuşak yüzlü

Yumuşak yüzlü (Yüzü yumuşak): Her isteği, bir gücenmeye yol açmamak

Yuvarlanıp gitmek

Yuvarlanıp gitmek: Olanaklara göre yaşamını sürdürmek

Yuvasını bozmak

Yuvasını bozmak (Yuvasını dağıtmak): Aile ve ev yaşamını altüst etmek

Yuvasını yıkmak

Yuvasını yıkmak: Eşinden ayrılarak aile ocağının dağılmasına

Yük altına girmek

Yük altına girmek: Yapılması güç ve ağır bi görev üstlenmek

Yük olmak

Yük olmak (birine): Sıkıntı veren, güç bir işi başkasına yaptırmak

Yükseklerde dolaşmak

Yükseklerde dolaşmak (Yüksekten uçmak): Erişilmesi ve elde edilmesi

Yüksekten atmak

Yüksekten atmak (Tafra satmak): Üstesinden gelemeyeceği

Yükte hafif pahada ağır

Yükte hafif pahada ağır: İnci, altın yüzük, kolye... gibi taşınması kolay

Yükün altında kalmamak

Yükün altında kalmamak: Gördüğü bir iyilik ya da yardımı karşılıksız

Yükünü tutmak

Yükünü tutmak: Fırsatları değerlendirip pek çok para

Yüreği ağzına gelmek

Yüreği ağzına gelmek: Birdenbire çok korkmak

Yüreği cız etmek

Yüreği cız etmek (Yüreği cızlamak): Ansızın içi sızlamak

Yüreği götürmemek

Yüreği götürmemek: Acıklı bir şeye dayanamamak

Yüreği hop etmek

Yüreği hop etmek (Yüreği hoplamak): Birdenbire büyük bir korku

Yüreği kabarmak

Yüreği kabarmak: Heyecanlanıp aşırı derecede duygulanmak

Yüreği küt küt atmak

Yüreği küt küt atmak: Herhangi bir nedenle aşırı derecede

Yüreğinden kan gitmek

Yüreğinden kan gitmek: Büyük ve derin bir acı, üzüntü içinde bulunmak

Yüreğine inmek

Yüreğine inmek: 1. Aşırı derece üzülmek. "Adı bu küçük olaya

Yüreği oynamak

Yüreği oynamak: Birden heyecanlanmak ya da korkmak

Yüreği parçalanmak

Yüreği parçalanmak: Birinin acıklı ve üzücü durumunu görüp ona çok

Yüreği soğumak

Yüreği soğumak: Düşmanının uğradığı bir yıkımdan içi ferahlanmak

Yüreği yağ bağlamak

Yüreği yağ bağlamak: İstediği gibi bir sonucun doğmasından

Yürekler acısı

Yürekler acısı: Dayanılır gibi değil, çok acıklı

Yürürlüğe girmek

Yürürlüğe girmek: Uygulanmaya konmak

Yüz aklığıyla

Yüz aklığıyla (yüzünün akıyla) çıkmak (bir işten): Kendisinden beklenen

Yüz bulmak

Yüz bulmak: (Biri) Bir kimseden ilgi ve yakınlık görmek

Yüz çevirmek

Yüz çevirmek (dirsek çevirmek): (Bir kimseden) Gösterdiği

Yüze çıkmak

Yüze çıkmak: Aşırı derecede yüz bulup şımarmak

Yüze gülmek

Yüze gülmek: Yapmacık olarak güler yüzlü davranmak

Yüze yüze kuyruğuna gelmek

Yüze yüze kuyruğuna gelmek: Bir işi sonuna yaklaştırmak

Yüz göz olmak

Yüz göz olmak: Birbirlerine karşı saygılı olma durumunu yitirmek

Yüzsuyu dökmek

Yüzsuyu dökmek (birine): Bir kimseye, kendini zorlayarak çok

Yüz tutmak

Yüz tutmak: (Bir şey, belli bir durum almaya) Olmaya yaklaşmak

Yüzü ak

Yüzü ak: Suçu ve utanılacak bir durumu bulunmayan

Yüzü buruşmak

Yüzü buruşmak: Bir işi istememek, ona katılmamak

Yüzü gözü açılmak

Yüzü gözü açılmak: Utangaçlığını yitirmek

Yüzü gülmek

Yüzü gülmek: Sevinip neşelenmek, sevindirici bir duruma

Yüzü kalmamak

Yüzü kalmamak (Yüzü olmamak): (Birine karşı) Üst üste birçok isteklerde

Yüzünden düşen bin parça

Yüzünden düşen bin parça (suratından düşen bin parça): Canının sıkıntısı

Yüzünden okumak

Yüzünden okumak: (Birinin) Ruhsal durumunu yüzünün

Yüzüne bağırmak

Yüzüne bağırmak: (Birinin) Yüzüne karşı saygısızca ve öfkeli biçimde

Yüzüne bakmamak

Yüzüne bakmamak (birinin): Bir kimseye bir davranışı ya da sözünden

Yüzüne bakmaya kıyılmaz

Yüzüne bakmaya kıyılmaz: Pek çok güzel. "Bir kız ki yüzüne

Yüzüne durmamak

Yüzüne durmamak: Bir kimseden, vermesi gereken ya da vermeye

Yüzüne gelmemek

Yüzüne gelmemek: (Birinin) Suçunu yüzüne söylememek

Yüzüne gözüne bulaştırmak

Yüzüne gözüne bulaştırmak: Bir işin üstesinden gelemeyerek

Yüzüne kan gelmek

Yüzüne kan gelmek: Benzinin solgunluğu, sarılığı gidip yerine doğal rengi

Yüzüne karşı (söylemek)

Yüzüne karşı (söylemek): Korkup çekinmeden karşısında

Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır

Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır: Onurunu yitirmiş, arsız kimseler için söylenir

Yüzüne vurmak

Yüzüne vurmak (Yüzüne çarpmak): Suçunu yüzüne açık açık

Yüzünü ağartmak

Yüzünü ağartmak (birinin): Yaptığı bir işle hem kendisinin hem de başkasının

Yüzünü ekşitmek

Yüzünü ekşitmek (buruşturmak): Memnun olmadığını

Yüzünü gören cennetlik

Yüzünü gören cennetlik: Hiç görünmeyen kimselere söylenir

Yüzünü kara çıkarmak

Yüzünü kara çıkarmak: (Birinin) Kendisiyle iIgili düşüncelerinin

Yüzünü kızartmak

Yüzünü kızartmak: Utanarak bir işi yapmak durumunda olmak

Yüzüstü bırakmak

Yüzüstü bırakmak: Başladığı bir işi tamamlamamak

Yüzü soğuk

Yüzü soğuk: Sevilmeyen şeylerden söz edilirken kullanılır

Yüzü suyu hürmetine

Yüzü suyu hürmetine: Onun hatırı ve saygınlığı için

Yüzü tutmamak

Yüzü tutmamak (bir şey söylemeye): Sıkıldığı, çekindiği

Yüzü yerde

Yüzü yerde: Alçakgönüllü. "Kendi halinde

Yüz verince astarını istemek

Yüz verince astarını istemek: Biraz olanak verip yakınlık gösterince

Yüz vermek

Yüz vermek (birine): Onun her türlü davranışını hoş karşılamak

Yüz yüze bakmak

Yüz yüze bakmak: Birbirleriyle her zaman görüşür, konuşur durumda

Yüz yüze gelmek

Yüz yüze gelmek: Birden karşılaşmak

Zamana uymak

Zamana uymak: Davranışlarını gelişen ve değişen koşullara

Zaman bırakmak

Zaman bırakmak: Bir iş için zaman ayırmak

Zaman kollamak

Zaman kollamak: Uygun bir fırsat bulmaya, yakalamaya

Zaman öldürmek

Zaman öldürmek: Yararsız ve boş şeylerle uğraşmak

Zaman tanımak

Zaman tanımak: (Birine) Bir işi yapma ya da bir tasarıyı

Zaman zaman

Zaman zaman (Vakit vakit): Arasıra, belirli olmayan

Zart zurt etmek

Zart zurt etmek: Yüksekten atıp tutmak, kendini önemli

Zar zor

Zar zor (zor zar): Bin bir güçlükle, zorlukla, ucu ucuna

Zehir zemberek

Zehir zemberek (söz): Dokunaklı, çok acı. "O akşam

Zemheri zürafası

Zemheri zürafası: Kışın soğuk havada çok ince

Zemin hazırlamak

Zemin hazırlamak: Bir durumun oluşması

Zerre kadar

Zerre kadar: Hiç. "Benim ona zerre kadar güvenim

Zevkine varmak

Zevkine varmak (bir şeyin): Bir müzik parçası, bir resim ya da şiir

Zevkini çıkarmak

Zevkini çıkarmak (Tadını çıkarmak): (Bir şeyin) Güzelliğinden, tadından

Zevkini okşamak

Zevkini okşamak: (Bir şey, birinin) Hoşuna gitmek, beğenisine

Zevkten dört köşe olmak

Zevkten dört köşe olmak: Çok keyiflenmek, çok zevk duymak

Zeytinyağı gibi üste çıkmak

Zeytinyağı gibi üste çıkmak: Türlü yollara başvurarak kurnazlıkla

Zılgıt vermek

Zılgıt vermek: Bir kimseyi korkutmak, paylamak, ona çıkışmak

Zırnık vermemek

Zırnık vermemek: En küçük, en değersiz bir şey dahi vermemek

Zıvanadan çıkmak

Zıvanadan çıkmak: Taşkınca davranışlarda bulunmak, çıldırmak

Zihni açılmak

Zihni açılmak: Kavrayışı gelişmek, daha çabuk anlar olmak

Zihni karışmak

Zihni karışmak: Kafasının içi altüst olmak, düşünceleri bulanmak

Zihnine yerleştirmek

Zihnine yerleştirmek: Bir şeyi unutmayacak biçimde öğrenmek

Zihnini kurcalamak

Zihnini kurcalamak: (Bir konu birinin) Sık sık aklına gelip kendisini

Zihni takılmak

Zihni takılmak: Bir şey sürekli biçimde kafasını yormakta

Zil takıp oynamak

Zil takıp oynamak: Çok sevinmek. "Haberi alınca nerdeyse

Zil zurna olmak

Zil zurna olmak: Kendinden geçecek, kendini bilmeyecek

Zindan kesilmek

Zindan kesilmek: 1. Bir yer oldukça karanlık bir duruma gelmek

Zokayı tutmak

Zokayı tutmak (Zokayı yutmak): Kandırılmak, aldatılıp

Zora binmek

Zora binmek: İş, zor kullanmayı gerektirecek bir nitelik

Zora koşmak

Zora koşmak: Bir işte bir kimseye güçlük çıkarmak

Zor kullanmak

Zor kullanmak: Bir işi yaptırmak için her türlü baskıya

Zoruna gitmek

Zoruna gitmek: Bir kimsenin sözünden ya da davranışından olumsuz

Zoru olmak

Zoru olmak: Bir yerinden bir sıkıntısı olmak

Zurnanın son deliği

Zurnanın son deliği: Önemsiz bir kimseye denir