Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Aşı

  • Okunma : 301

AŞI, Bazı bulaşıcı hastalıkları geçirenler genellikle aynı hastalığa ikinci kez yakalanmazlar. Bu, o hastalığı geçirerek kazanılmış bir doğal bağışıklıktır, insanlara yapay yoldan bağışıklık kazandıran aşı ve aşılama düşüncesi de bundan doğmuştur. Bir hastalığın zayıflatılmış ya da öldürülmüş mikroplan vücuda aşılandığında, kişi o hastalığı hafif biçimde atlatır. Böylece, ileride aynı hastalığın canlı ve etkili mikroplarıyla karşılaştığında ağır biçimde hastalanmaktan korunmuş olur.

18. yüzyılın sonlarına kadar en korkulan hastalıklardan biri çiçek hastalığıydı. Birçok kişi bu hastalıktan ölüyor, ölmeyenler ise irinli kabarcıklar dökerek “çiçek bozuğu” olmuş yüzlerindeki kalıcı izlerle yaşamak zorunda kalıyorlardı. Hastalığı hafif atlatan kişilerin aynı hastalığa bir daha yakalanmadığını fark eden Türkler ve bazı doğu halkları koruyucu bir önlem olarak sağlıklı kişilere hastalık aşılamayı düşünmüşlerdi. Bunun için derideki kabarcıklardan alınan irini aşı olarak kullanıyorlardı. Ama bu yöntem çok başarılı olmadı; çünkü hastalığı en hafif geçirenlerden alman mikroplar, sağlıklı kişilerde çoğu kez hastalığın en ağır biçimine yol açabiliyordu.

Bu salgın ve bulaşıcı hastalığa karşı en etkili korunma yöntemi olan çiçek aşısını 1796’da İngiliz doktor Edward Jenner buldu (bak. Jenner, Edward). Çiçek hastalığının inekten insana bulaştığı zaman çok daha hafif geçtiği biliniyordu. Hastalığın bu hafif biçiminin de aynı virüsten ileri geldiğine inanan Jenner, bir çocuğa önce inekten bulaşmış hafif çiçek hastalığının, sonra insandan bulaşmış ağır çiçek hastalığının irinli kabarcıklarından aldığı mikroplu sıvıyı verdi. Gerçekten de çocuk hastalanmadı. Böylece Jenner’in yöntemi benimsenerek birçok ülkede aşılama programlarına başlandı. Çiçek aşısının bütün dünyada uygulanması sonucunda bugün çiçek hastalığı tümüyle yok edilmiştir.

Jenner’in öncülük ettiği bu ilk aşıdan sonra, mikrobik, yani bakteri ya da virüslerden ileri gelen birçok ağır ve bulaşıcı hastalığın aşısı bulundu. Aşı olarak vücuda verilen bakteri ve virüslerin hastalık yapıcı etkisi genellikle ısıyla ya da özel kimyasal işlemlerle azaltılır.

Mikropların çoğu ağız yoluyla vücuda verildiği zaman sindirim sisteminde parçalanarak yok edilir. Bu yüzden ağızdan kullanılan tek aşı çocuk felci aşısıdır. Geri kalanların hepsi ya deri üzerine iğneyle bir çizik yapılarak (çiçek aşısı) ya da doku içine şırınga edilerek (kızamık aşısı) uygulanır.

Vücuda giren mikroplar bağışıklık sisteminin saldırısına uğrayarak yok edilir. Böylece hastalığın hafif biçimi atlatılmış olur. Aynı mikroplar ikinci kez vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi bunları hemen tanır ve çoğalarak hastalık yapmalarına zaman bırakmaksızın yok eder. Aşılama yoluyla mikroplara karşı bağışıklık yaratarak hastalıklardan korunmayı amaçlayan bu yönteme bağışıklama denir (bak. BAĞIŞIKLIK).

Günümüzde difteri, tetanos, boğmaca, kızamık, çocuk felci, kolera, verem, sarıhumma, kuduz, tifo, grip gibi birçok hastalığın aşısı geliştirilmiştir. Hangi hastalıklara karşı hangi yaşlarda aşı yapılacağını her ülke kendisi belirler. Ama genel uygulama, bağışıklığın olabildiğince erken kazanılması için aşılamaya bebeklik ya da çocukluk çağında başlanmasıdır. Bazı aşılar, yan etkileri önlemek için birkaç doza bölünerek belirli aralıklarla yapılır. Tetanos gibi bazı hastalıklarda ise bağışıklığın sürmesi için ilk aşılamadan sonra birkaç yılda bir ek aşılama gerekir.

Bazı ülkelerde, örneğin Türkiye’de, birçok bulaşıcı hastalığa karşı aşılanma zorunluluğu vardır. Birçok ülkede de, saptanmış bazı hastalıklara karşı aşılı olduklarını kanıtlamadıkça yabancılara giriş izni verilmez. Çünkü bir hastalık bir bölgede yok edildikten sonra bile, halkın bir bölümü aşılı değilse, mikrobu taşıyan bu yabancı hastalığın yeniden ortaya çıkmasına yol açabilir.

Aşılama, bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde çok büyük yararlar sağlamıştır, ama hiçbir zaman yüzde 100 etkili değildir; bazı kişiler aşılandıkları halde hastalığa yakalanabilirler. Bazı aşıların da ağır yan etkileri görülmüştür. Örneğin boğmaca aşısı beyin dokusunun yıkımına ve zekâ geriliğine yol açabilir. Bazıları, hastalıktan doğal yollarla korunma olanağı varken, ortaya çıkabilecek bütün zararları göze alarak sağlıklı bir çocuğu aşılamanın yanlış olduğunu öne sürerler. Oysa aşılanmamış bir çocuğun boğmacadan ölme olasılığı, aşılamanın beyne zarar verme olasılığından çok daha yüksektir.