Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Sait Faik ABASIYANIK

  • Okunma : 283
Sait Faik ABASIYANIK Resim

(1906-1954), Cum huriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen öykücülerindendir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Sait Faik Adapazarı’nda doğdu; ilkokulu da bu kentte bitirdi. Kurtuluş Savaşı sonrasında ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk şiir ve öykülerini 1925’te, henüz lise öğrencisiyken yazdı ve çeşitli dergilerde yayımladı.

   1928’de İstanbul Üniversitesi’nde Türkoloji öğrenimine başladı; ama üç yıl sonra öğrenimini yarım bırakarak üniversiteden ayrıldı. Bir süre de, ekonomi öğrenimi görmek için gittiği İsviçre ve Fransa’da yaşadı. “İhtiyar ve Talebe” , “Gauther Cambazhanesi” gibi öyküleri orada geçen günlerini yansıtır. Babasının geri çağırması üzerine yükseköğrenimini yarıda bırakarak 1933’te yurda döndü. Gene babasının isteği doğrultusunda ticarete atıldıysa da başarılı olamadı. Halıcıoğlu Ermeni Yetim M ektebi’nde kısa bir süre Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra Haber gazetesinde adliye muhabiri olarak çalışmaya başladı. Bu gazetede yayımlanan röportajlarından 26’sı ölümünden sonra Mahkeme Kapısı (1956) adlı kitapta toplanmıştır.

   Bu arada Varlık, Ağaç, Ses, Yeni Ses, Yaprak ve Yenilik gibi dergilerde öyküleri yayımlanıyordu. İlk öykü kitabı olan Semaver 1936’da basıldı. Sait Faik’in bu dönem öykülerinde çocukluk ve gençlik yıllarının izlenimleri, anıları öne çıkar. 1930-40 yıllarında Türk öykücülüğünde gelişen eğilimlerden Sait Faik de bir ölçüde etkilendi. O da öykülerinde insanların yaşam koşullarını ve insanlığın çelişkilerini işledi. Bunların ötesinde, daha sıcak bir insancıllık anlayışına yöneldi. Sait Faik’in insana yaklaşımı, “her şey bir insanı sevmekle başlar” cümlesiyle özetlenebilir.

   İkinci öykü kitabı olan Sarnıç (1939) yayımlandığı sırada babası öldü. Sait Faik’in asıl başına buyruk yaşamı o tarihten sonra başladı. Babasından kalan mirasın geliriyle geçindi; kışları Şişli’de, yazları da Burgazada’daki köşkte annesiyle birlikte yaşadı. 1944’te yayımlanan ilk romanı (Medarı Maişet Motoru) sıkıyönetim tarafından toplatılınca, yazar bir duraklama dönemine girdi ve bir süre yazmayı bıraktı. Ama 1946 Şubat’ında siroz hastalığına yakalandığını öğrenince yeniden yazma isteği duydu. Büyük bir yaşama ve yazma susuzluğuyla öyküler yazmaya başladı. L ü ­ zumsuz Adam (1948), Mahalle Kahvesi (1950), Havada Bulut (1951) kitaplarında toplanan öykülerinde doğaya, yaşadığı kente, yaşam kavgası veren sıradan insanların günlük kaygılarına eğildi. Sait Faik’e göre öykünün özü çekişme ve çatışmalar değil, “yaşama sevinci” ve “paylaşılmış sevgi” olmalıydı. Öykülerindeki yalın ve şiirsel dil çağdaşlarını olduğu kadar kendisinden sonraki yazarları da etkiledi.

   Hastalığıyla birlikte gelen sürekli ölüm düşüncesi, böyle bir yaşamın yarattığı bezginlik ve umut ile umutsuzluk arasındaki çalkantılar Sait Faik’in son dönem öykülerini büyük ölçüde etkiledi. Son Kuşlar (1952) ve Alemdağ’da Var Bir Yılan’daki (1954) öykülerinde kişinin yalnızlığını, düş kırıklığını, acılarını ve bunalımlarını işledi. Şiirlerini topladığı Şimdi Sevişme Vakti ile genç bir kadının mutluluk arayışını konu alan ikinci romanı Kayıp A ranıyor 1953’te yayımlandı.

   Sait Faik, çağdaş edebiyata katkıları nedeniyle 1953’te A B D ’deki Mark Twain Derneği’nin onur üyeliğine seçildi. Ölümünden sonra, 1955’te annesi tarafından adına bir öykü ödülü kondu. Burgazada’daki köşk de 1964’te Sait Faik Müzesi’ne dönüştürüldü.

Sait Faik ABASIYANIK Resimleri