Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Saray

  • Okunma : 244
Saray Resim

Eskiden hükümdarların ve yüksek devlet görevlilerinin oturdukları büyük yapılara ya da yapı topluluklarına saray adı verilirken, günümüzde sözcük anlam değiştirmiş, çeşitli kamu hizmetlerinin görüldüğü (örneğin Belediye Sarayı) ya da kültür-sanat etkinliklerinin yürütüldüğü (örneğin Kültür Sarayı) büyük yapılar için de kullanılır olmuştur.

    Hükümdarların tanrı sayıldığı ya da kutsal bir soydan geldiğine inanıldığı dönemlerde saray dinsel bir merkez özelliği kazandığı gibi, yüzyıllarca devletin yönetildiği yer olarak da işlev görmüştür. Bu özelliklere bağlı olarak ve uygarlığın gelişmesine koşut biçimde gittikçe büyümüş, ülkenin gücünün simgesi durumuna gelmiştir.

    Tarihte bilinen ilk saraylar uygarlık tarihinde önemli bir yeri olan Mezopotamya ve Mısır’da yapılmıştır. Bunların en eskisi Suriye’de Ugarit’teki (Ras Şamra) saraydır (İÖ 2. binyıl). Onu Mısır firavunlarının Teb’deki sarayları (İÖ 1500-1400) izler. Mezopotamya’ daki bütün uygarlıklar saray yapımına önem vermişlerdi, ama saray mimarisindeki asıl gelişme Asurlular’ın en parlak döneminde (İÖ 9.-7. yüzyıllar) görüldü. Asurlular’ı izleyen dönemde Yunanistan’daki kent devletleri ile İran’daki Pers İmparatorluğu’nda da görkemli saraylar yapıldı. Roma imparatorlarının en büyük sarayları ise Roma kentinin Palatium (bugün Palatino) Tepesi’ndeydi ve 200 yıla (İS 3-212) yayılan bir süre içinde yapılmıştı. Ortaçağın iki güçlü devletinden Bizans’ın Konstantinopolis’te (bugün İstanbul), Sasaniler’in de Ktesiphon’da büyük sarayları vardı. Feodal bir yapının egemen olduğu ortaçağ Avrupa’sında prenslerin sarayları daha çok yüksek tepelere yapılmış, kale görünümündeki korunaklı yapılardı. Avrupa’daki saraylar ancak ortaçağdan sonra geniş bahçelerin ortasında, genellikle büyük tek yapılar biçiminde inşa edilmeye başlandı.

    Tarihöncesi dönemlerden ortaçağa uzanan zaman dilimi süresince birçok uygarlığın doğduğu yer olma özelliği taşıyan Anadolu’da da birçok saray kalıntısı vardır. En eskilerden biri Truva kazılarında ortaya çıkarılmıştır. Önemli bir saray kalıntısı da Beycesultan’da (Denizli) bulunmaktadır. Ayrıca Kültepe’de (Kayseri), Hititler’in başkenti Hattuşaş (Boğazköy) ve Alacahöyük’te, Geç Hitit Devletlerinin önemli merkezleri olan Karkamış, Zincirli ve Sakçagözü’nde, Doğu Anadolu’da büyük bir uygarlık yaratmış olan Urartular’ın (İÖ 9.-6. yüzyıllar) mimarlıktaki ustalıklarını gösteren Çavuştepe ve Altıntepe ile Frigler’in merkezi Gordion’da da saray kalıntılarına rastlanmıştır.

    Türkler yüzyıllar boyu göçebe bir yaşam sürdüklerinden hükümdarlar da büyük çadırlarda yaşardı. Toprağa bağlandıkları ilk dönemlerde de pek çok yapı gibi saraylar da ahşaptı. Bu yüzden hiçbiri günümüze ulaşamamıştır. Türkler gibi göçebe bir Asya kavmi olan Moğollar egemenliklerini Avrupa sınırına kadar yaydıkları dönemlerde bile sık sık merkez değiştirmişler, bu yüzden kalıcı yapılar yapmamışlardı. Moğollar’da ilginç olan özellik hükümdarın oturduğu kente Saray adı vermeleridir.

    İslam dünyasındaki en eski saray Emeviler’den (661-750) kalan Mşatta Sarayidır. Emevileri izleyen Abbasiler de (750-1258) merkez edindikleri Bağdat’ı görkemli saraylarla donatmışlardı. Yalnız hükümdarların değil, Bermekiler gibi ünlü vezir ailelerinin de büyük sarayları vardı. Buradaki yaşam Birbir Gece Masalları’na konu olmuştur. Eyyubi (1171-1252) ve Memlûk (1250-1517) saraylarından ise ancak küçük parçalar günümüze ulaşabilmiştir. İslam dünyasında özellikle bezemeleriyle bugün bile hayranlık uyandıran en önemli saray Müslümanlar’ın İspanya’daki egemenliklerinin son dönemini oluşturan Nasriler zamanından (1232-1492) kalma Granada’daki (Gırnata) Elhamra Sarayıdır.

    İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar ile Gazneliler’den bazı saray kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Büyük Selçuklular’ın Merv’deki (İran’da) saraylarının ise oldukça büyük bir yapı olduğu bilinmektedir. Asya’da daha sonra kurulmuş İslam devletlerinden Timurlular’ın Keş kentinde, Safeviler’in İsfahan’da ve Hint-Türk İmparatorluğu’nun Delhi başta olmak üzere Hindistan’ın birçok kentinde yaptırdıkları sarayların önemli bölümü bugün de ayaktadır.

    Türkler’in Anadolu’da kurdukları ilk büyük devlet olan Anadolu Selçuklu Devletinden ancak merkez Konya’daki Alaeddin Köşkü, Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı ve Beyşehir’deki Kubadabad Sarayı’nın kalıntıları günümüze ulaşmıştır. Anadolu Beylikleri döneminden ise hemen hiçbir şey kalmamıştır.

    Osmanlılar’ın ilk sarayı Orhan Gazi’nin (1324-61) Bursa Kalesi’nde yaptırdığı Bey Sarayı’ydı. I. Murad (1361-89) başkenti Edirne’ye taşıyınca burada Kavak Sarayı olarak bilinen sarayı yaptırdı. II. Murad (1421-51) ise Tunca Irmağı kıyısında yeni bir saray yaptırarak burada oturdu. Başkentin İstanbul’a taşınmasından sonra acemi oğlanlarının eğitimi için kullanılan bu saray zaman zaman Edirne’ye gelen padişahların konaklama yeri olduğu gibi, bazı padişahlar (örneğin IV. Mehmed) uzun süre bu sarayda kaldı. II. Mustafa’nın tahttan indirilmesine yol açan kanlı olaydan (1703) sonra terk edilen Edirne Sarayı zamanla yıkıma uğradı.

    Osmanlılar’ın İstanbul’u merkez edinmesinden sonra Fatih Sultan Mehmed ilk sarayı bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu Beyazıt’taki alanda yaptırmıştı. Daha sonra Bizans imparatorlarının saraylarının bulunduğu Sultanahmet Meydanından Sarayburnu’na uzanan geniş alanda yeni bir saray yaptırınca Beyazıt’taki saray Eski Saray olarak anıldı ve burası ölen ya da tahttan indirilen padişahların ailesine ayrıldı. Osmanlılarca Yeni Saray, günümüzde ise Topkapı Sarayı olarak adlandırılan saray başlangıçta birkaç yapıdan oluşurken hemen her padişahın yaptırdığı ekler ya da yeni yapılarla genişleyerek bugünkü durumunu aldı. Osmanlılar döneminde sadrazamlar da saray olarak anılan büyük yapılarda oturdukları gibi (bunlardan yalnızca Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’nın bir bölümü günümüze gelmiştir) 18. yüzyılda Lale Devri’nden başlayarak Boğaziçi ve Haliç kıyılarında padişah ailesi için birçok sahilsaray yapıldı. Bu sarayların hepsi ahşap olduklarından ortadan kalkmıştır. 19. yüzyılda bunların yerlerine yapılan kâgir saraylardan bir bölümü (Beşiktaş-Ortaköy arasındaki Fer’iye sarayları, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı) ayaktadır.

    19. yüzyılda hız kazanan Batılılaşma hareketine koşut olarak sarayın yönetim merkezi olma işlevini yavaş yavaş yitirmesi, mimarlık anlayışının ve yaşam biçiminin değişmeye başlamasıyla Topkapı Sarayı’nın bu yenileşmeye uyum sağlayacak bir yapı olmadığı da belirgin biçimde ortaya çıktı. Abdülmecid (1839-61) yeni yaptırdığı Dolmabahçe Sarayı’nda oturmaya başladı. II. Abdülhamid (1876-1909) ise birçok yapıdan oluşan Yıldız Sarayı’nı yeğledi.

Saray Resimleri