Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Afrikanerler

  • Okunma : 952
Afrikanerler Resim

Afrikanerler, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yaşayan Hollandalı ya da protestan Fransız kökenli beyazlara verilen ad. "Boerler"ya da "Afrikaanderler"adı da verilen Afrikanerler (Hollandaca "çiftçiler"), Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki beyaz nüfusun yüzde 65'ini oluşturur. Hollandaca'dan türemiş "Afrikanca" adı verilen dili konuşurlar.

İlk Afrikanerler, günümüzdeki Kap eyaletine yerleşen (1652) HollandalI öncülerdir.XVIII.)ve XX. yy'larda Afrikanca konuşan beyazlar, hem Bantularla hem de İngiliz komşularıyla savaşarak iç kesime doğru göçtüler Güney Afrika Cumhuriyeti (1852; daha sonra Transvaal adını aldı) ve Oranj Özgür Eyaleti (1854) adlı iki bağımsız eyalet kurdular. İkinci Boerler Savaşı'nda (1899-1902), İngilizler karşısında yenilgiye uğramalarından sonra, bu topraklar İngilizlere geçti ve 1910'da Güney Afrika Birliği kuruldu. Bu devlette 1948'e kadar siyasal açıdan İngilizce konuşan beyazların yanında ikinci planda kalan Afrikanerler, o tarihte Afrikaner Ulusal Partisi'nin büyük bir seçim zaferi kazanmasıyla, üstünlüğü ele geçirdiler.

Çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan Afrikaner halkı, Birinci Dünya Savaşı sonunda kentlere göçmeye başladı (günümüzde yüzde 70'ten çoğu kentlerde yaşamaktadır). Yakın döneme kadar, genellikle tarımda ya da hizmet işlerinde çalışan Afrikanerler topluluğu, ülkedeki beyaz topluluklar açısından en "yoksul" topluluğu oluşturuyordu: 1930 yıllarında Güney Afrika'da "yoksul beyazlar" (çoğunluğu Afrikanerler), beyaz nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmaktaydılar. İkinci Dünya Sava-şı'ndan sonra, Afrikanerlerin toplumsal-ekonomik düzeyi hızlı yükseldi: Günümüzde Güney Afrika Cumhuriyeti hükümetinde ve daha önce İngilizce konuşan beyazların denetimi altındaki sanayi dallarında, kilit noktaları ellerinde tutmaktadırlar.

Afrikanerlerin büyük çoğunluğu protestandır (calvinci) ve beyazların ülkeye yerleştikleri ilk yıllardan bu yana güçlü bir birleştirici öğe işlevi üstlenmiş Hollanda Reform Kiliseleri üyesidir. Bununla birlikte, kentleşmenin gelişmesi, geleneksel Afrikaner ailesinin gücünü azalttığı gibi, kiliselere bağlılığı da bir ölçüde azaltmıştır. Afrikanca Güney Afrika Cumhuriyeti'nde en yaygın dildir: Yalnızca Afrikanerlerin değil, beyaz-Afrikalı karışımı melez renklilerin çoğunluğunun da ulasal dilidir; ayrıca, İngilizce'nin yanı sıra, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ikinci resmî dilidir. Afrikanca, türemiş olduğu Hollandaca'nın büyük etkisini taşır; ayrıca İngilizce, Almanca ve Hoysan dili dahil, çeşitli dillerden alıntı sözcüklerle zenginleşmiştir.

Eskiden çoğunlukla yoksul halkın kullandığı yerel bir lehçe olan Afrikanca (o dönemde iyi eğitim görmüş kişilerin dili Hollandaca'ydı), ancak XIX. yy'da ulusal bir dil sayılmaya başlandı. Gennootskap van Regte Afrikaners adlı Afrikaner ulusal örgütünün çabaları sonucunda, ilk Afrikanca dilbilgisi yayınlandı (1876) ve Afrikanca, Afrikanerlerin ulusal dili sayılmaya başlandı. Boer Savaşı, siyasal akılcılığın yanı sıra dil ve kültür akılcılığını artırdı.

1925'te Afrikanca, resmen Hollandaca'nın yerini aldı. Ayrıca, Afrikaner ulusçuluğunun temel öğelerinden birini oluşturmasının yanı sıra, Afrikaner kültürünü yayma çalışmaları sonucunda, Afrikanerlerle hiçbir ırk ve dil bağlantısı bulunmayan İngilizce konuşan beyazlar bile, Afrikanca öğrenmeye başladılar.

Afrikanca'nın ulusal dil olarak kabul edildiği sırada, Afrikanerler güçlü bir edebiyat geliştirmeye başlamışlardı. XIX. yy. başlarında, Afrikaner edebiyatının konusu, kırsal yaşam ve dindi. Eugene Marais (1871-1936), Afrikanca ilk önemli şiir sayılan "Winternag"'ı (1905) yazdı ve dilin edebiyatta kullanımında günümüzde bile örnek sayılan sade bir Afrikanca'yla, hem şiirler hem de düzyazılar yayınladı. Boer Savaşı, Afrikanca yayınlanan ilk şiir kitabının yazarı, şair ve İncil çevirmeni Totius (j.D. Du Toit, 1877 - 1953) gibi ve kendi insanına kendi dilinde okumayı öğretmek amacıyla yazan romancı, makaleci ve gazeteci C. J.langenhoven (1873-1932) gibi yazarlar için, yeni bir kültürel boyut oluşturdu. Boer Savaşı sırasında gazete muhabirliği yapan doktor C. Louis Leipoldt (1880-1947), savaş şiirlerini topladığı birçok kitap yayınladı. Romancı Jochem Van Bruggen (1882-1957), kırsal kesimde yaşayan "yoksul beyazlar"la ilgili nükteli romanlar yazdı.

Dertigers (30'ların Adamları) topluluğu, 1930 yıllarında yetenekli şairleri biraraya getirdi. Bunlardan W. E. G. van Wyk Louw, sevgi, gençlik ve din konularına yeni bir boyut getiren Die iRyke Dwaas'\ (Zengin Çılgın, 1934)yayınlarken,ağabeyijN.P. von Wyk Louw(1906-1970), parlak meslek yaşamına epik bir şiirle (Raku, 1941)    ve dramatik bir monologla (Die Hond von God, 1942)başladı (her ikisi de Afrikanca edebiyatının, hala aşılamamış başyapıtlardır).

İkinci Dünya Savaşı ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nde sanayileşmenin gelişmesi, Afrikanca kullanan edebiyatçıların bakış açılarını genişletti. D. J. Opper-man (1914-) ve S. J. Pretorius (1917 — ), kentleşmenin yarattığı kargaşayı işlerlerken, "renkli" şair P.J. Philan-der (1921 -) ve Adam Small (1936 — ), Afrikanca önemli yapıtlar yayınladılar. Afrikanca'nın yanı sıra İngilizce de yazan romancı Andre Brink (1935 — ), ırk ayrımını ilk kez dile getiren (Güney Afrika Cumhuriyeti yetkililerinin yasakladıkları ilk Afrikanca kitaptır) Looking on Darkness'i(Karanlığa Bakış, 1973; İng. çev. 1974) yayınladı.

Etienne Leroux (1922 — ), başlıca romanı Sewe dae by die Silbersteins (Silbersteinlerde Yedi Gün, 1962) adlı romanıyla ve daha sonra yayınladığı Magersfontein, O Magersfontein adlı yapıtıyla, Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en önemli edebiyat ödülü olan Hertzog Ödülü'nü kazandı. Ayrıca şair ve anılyazarı Breyten Breytenbach; ve romancı j.M.Coetzee, birçoğu çeşitli Batı dillerine çevrilen ve büyük ilgi gören yapıtlar yayınladılar.

Afrika'nın geleneksel sanatı, öncelikle maskelerden ve gerek büyü, gerek din açısından önem taşıyan figürlerden, kişilerin süslenmek için kullandıkları süs eşyalarından ve rütbe, saygınlık gösteren nişanlardan oluşur. Bu nesnelerin çoğu, geleneksel Afrika toplumunda görsel sanatların işlevini yerine getirmesi için temel koşul olan törenlerle ya da öteki planlanmış etkinliklerle (şarkı söylemek, dans etmek, davul çalmak, öykü anlatmak, vb.) herhangi bir biçimde ilintilidir.

Geleneksel Afrika sanatının biçimleri ve işlevleri, şaşırtacak derecede çeşitlidir. Ancak, hem bölgesel nitelik taşıyan, hem de daha genel kapsamlı olan araştırmalar sonucunda, belirli biçim ve anlam kalıpları ayırt edilebilir. Heykel yapımı, genellikle Afrika'nın görsel sanatlarında en başarılı dal sayılır. Kıtanın birçok bölümünde heykellere rastlanmakla birlikte, heykeller en çok Batı Afrika ve Orta Afrika'da yaygındır. Çoğunluğu tahtadan yapılmış olmakla birlikte, metal heykellere de rastlanır.

Güney Afrika'da ve Doğu Afrika'da, Buşmenlerin (Sanların) yaptıkları sanılan Eskiçağ'dan kalma kaya resimleri bulunmuştur. Bunun dışında, Afrika'da sözü edilmeye değer bir kaya resimleri sanatı geleneğine, yalnızca Cezayir, Libya ve Çad'da rastlanır. Bunlar, Büyük Sahra'da Tarihöncesi'nde yaşamış halkların yapıtlarıdır. İslam etkisi, Batı Afrika savanaları boyunca ve Doğu Afrika'da sahil bölgelerinde görülür. Her iki bölgede yaşayanlar da, en az bin yıldır İslam uygarlığıyla ilişkidedirler.

Geleneksel Afrika sanatında en az üç temel tema, sürekli olarak yinelenmiştir: (1) Çalılık ile köy arasındaki ayrım; (2) cinsler arasındaki sorunlu ilişkiler; (3) istenen sonuçlara varabilme amacıyla, hem doğal, hem de doğaüstü çeşiti güçleri denetimi altına alabilmek için verilen savaşım.

Çalılık-köy karşıtlığı, Afrika'da yaygındır; ama, dile getiriliş biçimleri yöreden yöreye değişir. Altında yatan düşünce, dünyanın birbirini tamamlayan iki ayrı bölgeden oluştuğudur: Biri yabanıl, kargaşa içinde, denetim altına alınamayan bir bölge (ya da doğa); öbürü düzenli, denetim altına alınmış, ölçülü, her şeyin öngörülebileceği bir bölge (ya da uygarlık); yani köyün insan dünyası. Nijerya'da İbolar, bu karşıtlığı maskeler ve başlıklar aracılığıyla dile getirirler; erkek, eylemi, yani çalılık yaratıklarının en güçlüsünü simgeler; kadın, incelik ve uygarlığı dile getirmek için zarif bir saç tuvaletiyle canlandırılır.

Kongo'da yaşayan Yakolarda ve öbür topluluklarda kullanılan yetişkinliğe geçiş töreni maskeleri, kaba çalılık gereçlerinden, nispeten soyut hatlarla yapılırlar; törenin sonunda (yani erkek çocukların simgesel olarak doğadan gelip uygarlığa katıldıkları zaman) takılan maskelerse, tahtadan yapılmışlardır; daha doğaldırlar ve insansı zayıflıklarla alay etmek için kullanılırlar. Mali'de yaşayan Doğanlar, iki bölge karşıtlığını, sarmal biçimler (doğa) ile dikdörtgenler (uygarlık) arasındaki çelişkiyle yansıtırlar.

Cinsler arasındaki ilişkileri çevreleyen sorunları ve konuları ele almak için, çeşitli Afrika toplulukları sanatı bir tedavi aracı olarak kullanırlar. Sözgelimi, Fildişi Kıyısı'nda Bauleler, insanın ruh sevgilisini temsil ettiği varsayılan figürler oyarlar; çünkü bu varlıkların, kıskançlığa kapılırlarsa erkekler ile eşleri arasında sonu gelmez sorunlara yol açacağına inanırlar.

Afrikalılar, etkili doğal ya da doğaüstü güçler karşısında edilgin kalmazlar; hatta geleneksel Afrika toplumunda sanatın birincil işlevi, insanların yaşamlarını etkileyen güçleri ustalıkla idare etmek olmuştur. Bu güçler, eski Batı toplumlarında inanılmış olduğu gibi, olağandışı ölçüde iyi ya da kötü değildirler; tersine, doğal ve doğaüstü güçlere, uygun yöntem kullanılırsa biçim verilebilir, etkiye ve yönlendirmeye açık güçler gözüyle bakılır. Bu yüzden, Nijerya'nın güneybatı kesiminde yaşayan Yorubalar, cadıları hoşnut etmek ve saygılarını belirtmek için, "Gelede" adı verilen, özenli maskeli törenler yaparlar.

Fildişi Kıyısı'nda yaşayan Senufoların yaptıkları "ateş tükürücü" maskesi ve bununla bağlantılı birçok savana biçimleri gibi, cadıları kovmak amacıyla kullanılan, bile bile çok çirkin yapılmış maskeler, büyücülüğe karşı, ateşe ateşle karşılık veren vahşi bir karşı saldırı oluştururlar. Afrika'nın her yerinde rastlanan, büyüyle oluşturulmuş, güç kazandırılmış nesneler olan Fetişler için de aynı şey geçerlidir. Bu fetişler istenen bir sonu, sözgelimi, kötü bir huydan kurtulmayı, insanın aşk yaşamını düzeltmeyi ya da başka bir insanı (ya da doğaüstü bir düşmanı) yok etmeyi amaç alırlar. Kısacası, geleneksel Afrika sanatı, temelde işlevsel ve iyimserdir.

Batı Sudan bölgesi: Bu bölge, Burkma Faso, Mali'nin batı kesimi ve Fildişi Kıyısı'nın kuzeybatı kesimini içerir. Dogonlar, Bambaralar, Bvalar ve Senufolar, bölgedeki sanat üreten halkların en tanınmışlarıdır. Bu kurak bölgede, ataların öfkesinin yatıştırılması ve gençlerin her toplumun eskiden kalma geleneklerine göre yetişkinliğe geçirilmeleri gibi, ürünün bereketi de büyük önem taşır. Bu amaçla, efsanevi ataları temsil eden maskeler ve figürler yapılıp, önlerinde dans edilir ya da kurbanlar sunulur. Batı Sudan bölgesinde bu maske ve figürler, bir ölçüde üsluplaştırılmış, süssüz ve köşelidir.

Orta Sudan bölgesi: Merkezi günümüzdeki Nijerya'nın kuzey kesiminde bulunan Orta Sudan bölgesinde ağır basan halklar, birçok kent-devlet kurmuş Müslüman Hausalar ve Pöllerdir (ya da Fulaniler). Orta Sudan bölgesi sanatı, genelde temsili değildir ve bazıları kalıba dökülmüş, alçak kabartmalı süslemeleri, metal ve boncuk mücevherleri, geometrik aplikeyle süslenmiş deri işlerini içerir. Ayrıca, bölgenin güney kesimindeki 480 km'lik yüksek topraklarda, Nok uygarlığı denen uygarlıktan kalma, İ.Ö. yaklaşık 500 ile İ.S. 200 arasına tarihlendirilen pişmiş topraktan heykeller bulunmuştur. Afrika'nın Büyük Sahra'nın güneyinde kalan bölümündeki günümüzde bilinen en eski heykeller, Nok geleneğinin ürünleridir. Bu geleneğin, daha sonra Nijerya'nın batı kesimindeki kutsal İfe kentinde gelişen pişmiş topraktan ve tunçtan görkemli portreler geleneğine yol açtığı düşünülmektedir. Orta Sudan bölgesindeki, Tivler, Goemaylar, Montollar, Mamalar, Vacalar, Cukunlar, Mumuyeler, Çambalar ve At’olar gibi günümüzdeki bazı halkların yaptığı oyma maske ya da figürler, Batı Sudan bölgesi halklarının sanatıyla büyük benzerlikler taşıyan savana kuşağı boyunca eski bağlantıların varlığını yansıtmaktadır.

Batı Gine kıyı bölgesi: Bu bölge Gine-Bissau, Sierra Leone, Liberya'dan,Gine'nin sık ormanlarla kaplı kıyı bölümünden ve Fildişi Kıyısı'nın güneybatı kesiminden oluşur. Niteleyici maskeleri ve figürleri, Mendeler, Bağalar, Golalarve Danlar gibi halklar tarafından yapılmıştır. Biçimler genellikle, komşu Batı Sudan bölgesindekiler üsluplar, yaklaşık 1500 yıldan bu yana, krala (manikongo) ve maiyetinden çoğuna hıristiyanlığı benimsetmiş olan Portekizlilerin etkisi altında kalmıştır. Portekizliler çekildikten sonra, Hıristiyanlıktan ödünç alınmış birçok simge putperestçe anlamlar kazanmıştır. Sözgelimi, haç, önderin gücünün simgesi haline gelmiştir. Aşağı Kongo bölgesinin öteki sanat ürünleri arasında, sözgelimi anne ile çocuk figürleri ve çivi çakılmış fetişler de hıristiyanlık kökenlidir.

Güney savana bölgesi: Orta Afrika'daki geniş yayla kuşağında, Çokveler, Lubalar, Songyeler, Yakalar, Pendeler ve Kubalar gibi birçok Bantu halkı ile Mbundular ve Makondelar gibi, bu halklarla ilintili topluluklar yaşar. Bölge halklarını sanata yönelten ilk şeyin, erkek çocukların yetişkinliğe geçiş törenleri olduğu düşünülmektedir. Maskeler, figürler, özel giysiler ve görkemli tiyatro efektleri, bu törenlerin bir parçasını oluştururlar ve çoğunlukla çocukları hem kültür, hem de erkeklerin nasıl davranması gerektiği konusunda yetiştiren eğitici donanım işlevini de yüklenmişlerdir. Zaire'nin orta kesiminde yaşayan Kubaların, saraya özgü incelikli sanat ürünleri de vardır: Krallar ve aileleriyle ilgili portre heykeller, zarif kaseler, davullar, kap-kacak, bebekler, yüksek rütbeli kişiler için birçok simge, vb.

Doğu Sudan bölgesi: Bu bölgedeki halkların çoğunun sanat ürünleri, süsleme sanatıyla sınırlanmıştır. Ama Sudan Cumhuriyeti'nin güney kesimi ile Etyopya'nın güneybatı kesiminde yaşayan Bongolar, Konsolar ve Boranaları da içeren birkaç topluluk, ataları anmak için tahtadan figürler oyarlar. Bu gelenek belki de, Afrika üslupları arasında, Güney Asya boyunca çizilecek geniş bir eğri içinde günümüzde hala görülebilen Eskiçağ'ın putperest sanatına en yakın gelenektir. Mısır'daki Kopt sanatı ve Bizans sanatı ile güçlü bağları olan Etyopya sanatı da, aynı biçimde, öbür sanatlardan farklı yapıdadır.

Doğu ve Güney Afrika bölgesi ile Madagaskar: Buşman resimleri ve kabartmaları dışında, Doğu Afrika'da ve Güney Afrika'da belirgin figürlü üslupların sayısı sınırlıdır. Bu bölgenin ağır basan sanatı, mimarlık ve mimarlık süslemeleridir. Transvaal'de yaşayan Ndebelelerin cüretkar desenli duvar resimleri ile kişisel süsler, özellikle boncuk işleri de buna katılabilir. Afrika kıyıları açığındaki tek büyük ada olan Madagaskar'a, ilk olarak Afrika'dan değil, Endonezya'dan gelenler (İ.S. I. yy. başlarında) yerleşmiştir. Adada en çok dikkati çeken sanat ürünleri, Doğu Sudan bölgesinde görülen ve Endonezya'nın niteleyici ürünü olan, ataları anmak için yapılmış figürlerdir. Bazı rafya dokumaların en yakın benzerlerine de Endonezya'da rastlanır.

Batı'da Afrika sanatı etkileri: XVI. yy'dan başlayarak, Avrupalı gezginler Afrika sanatı ürünleri edinmiş, özellikle de Benin sarayından tunç ve fildişi ürünler almışlardır. XIX. yy'da Avrupa'da, Afrika sanatı koleksiyonlarında gördükleri estetik değerlerin çekiciliğine kapılan Georges Braque, Henri Matisse, Amedeo Modigliani ve Pablo Picasso gibi modern sanatçılar, yapıtlarında Afrika sanatı etkilerini yansıtmışlardır.

Not: Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, Pretoria yakınındaki Voortrekker Anıtı, 1830- 1840 yıllarındaki Büyük Göç'ü simgelemektedir: 14 000 Afrikaner çiftçisi ve aileleri, İngiliz egemenliğinden kurtulmak ve daha verimli, daha büyük topraklar bulmak için Kap sömürgesinden ayrılarak, iç kesimlere göçmüşlerdir.

Güney Afrika'da yaşayan Ndebeleler, evlerini ve evlerini çevreleyen duvarlarını süsleyen duvar resimleriyle ünlüdürler.

Afrikanerler Resimleri