Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Amerika Birleşik Devletleri Müzik

  • Okunma : 1620
Amerika Birleşik Devletleri Müzik Resim

Amerika Birleşik Devletleri MüzikAmerika Birleşik Devletleri'nde müziğin tarihi kabaca üç döneme bölünebilir: (1) İngiliz etkisinin egemen olduğu koloniler dönemi (XVII. ve XVIII. yy'lar); (2) Amerika Birleşik Devletleri'nde müziğin Avrupa kıtasından gelen müzik ve profesyonel müzikçilere büyük ölçüde bağımlı olduğu 1800 - 1930 arasındaki dönem; (3) Amerikan müziğinin, Avrupa müziğine eşdeğer uluslararası bir önem kazandığı, 1930'dan sonraki dönem.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ KOLONİLER DÖNEMİ

New England'a yerleşmiş göçmen puritanların yaşamında müzik önemli rol oynuyordu: Dinsel uygalamaları sırasında ilahiler (vezinli mezmurlar) okuyorlardı. Bu yüzden metin, müzikten önemliydi. Ayrıca Eski Dünya'dan yazıya dökülmediği için günümüze kalmayan halk şarkıları da getirmiş oldukları düşünülmektedir. Yeni Dünya'ya yerleşen ilk kuşağın müzik yeteneği yoktu; bu yüzden dinsel önderleri, topluluktan önce ilahilerin her satırını okuyor ya da müzikle söylüyor, inananlar topluluğu da, onu taklit ederek, tekrarlıyordu. XVIII. yy'da gezgin şarkı öğretmenleri müziğin ilk kurallarını öğreterek, İngiliz parçalarının yeni baskılarından oluşan birçok mezmur melodisi için bir pazar yarattılar. Bu pazar James Lyon'un (1735-94) Urania'sı (1761) gibi, Amerika'ya yerleşmiş bestecilerin müziklerini de içermeye başlamıştı. Şükran ilahileri ve füg türü melodileri sert bir bireysel üslubu yansıtan William Billings'inkiler dışında, Amerika'da yaşayan bestecilerinin müziğinin büyük bölümü, İngiltere'de moda olan üslupları ayna gibi yansıtmaktaydı.

Dinsel vokal müzik Amerika'daki kolonilerde yaşamın her cephesini etkilerken, bu arada oldukça erken bir tarihte, kentlerde konserler ve daha incelikli müziğe yönelik bir beğeni de ortaya çıktı. 1731'de Boston'da, 1732'de Charleston'da, 1736'da New York'ta, 1757'de Philadelphia'da konserler verildiğine ilişkin kayıtlar günümüze kalmıştır.

Konser müziği "pazar"ının gelişmesi, özellikle Bağımsızlık Savaşı'ndan sonra, çoğunluğu İngiliz çok sayıda Avrupalı müzikçinin ülkeye gelmesine yol açtı: İşler açılıp kentler büyüdükçe, ilk kuşak kentlilerin büyük bölümü, anavatanlarında dinlemiş olduklarına benzer bir müzik dinlemek istiyorlardı.

Bu gelişmeye karşın, yalnızca müzik yapmak geçimlerini sağlamadığı için, önde gelen ilk müzikçiler çalıp, beste yapmanın yanı sıra ek işlere de yöneldiler: İlk müzik basımevleri ve çalgı satan dükkânların sahiplen onların arasından çıktı. Bir bölümü de dersler verdiler, çalgı onarımcılığı yaptılar ve müzik toplulukları kurulmasını örgütlediler. Yerli bir üslubun yanı sıra, gelişmiş bir müzik beğeni düzeyinin temelini atan bu ilk besteciler-yorumcular-öğretmenler arasında Alexander Reinagle (1756-1809), Benjamin Carr (1768-1831), James Hewitt (1 770-1827) ve Gottlieb Graupner (1767-1836) sayılabilir.

XVIII. yy'da Pennsylvania, Ohio ve Kuzey Carolina'daki Moravyalılar yüksek bir müzik yaratıcılığı düzeyine ulaştılar. Kuzey Almanya'da son büyük dönemin yapıtlarıyla karşılaştırılabilecek düzeyde koro müziği ve çalgı müziği besteleyip çaldılar. Ama dinsel topluluklar dışındaki yaşamdan uzak kaldıkları için, müzikleri "Amerikan Üslubu"nun gelişmesini etkileyemedi.

Not: XIX. yy. bestecilerinden ve eğitimcilerinden Lowell Mason, Boston parasız yatılı okul sistemine müzik eğitimini sokmuştur.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ ONDOKUZUNCU YÜZYIL

XIX. yy'da ABD'de doğan besteciler, yorumcular, eleştirmenler, orkestra şefleri ve eğitimciler, ülkeyi Avrupa'daki uygulamalara oldukça yaklaştırdılar. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri, en yüksek düzeyde müzik için, yüzyıl daha dışardan gelen müzikçilere ve müziğe bağımlı kalacaktı.

Boston Haendel ve Haydn Derneği'nin kuruluş yıllarının önden gelen kişilerinden, Boston Müzik Akademisi'nin de kurucusu (1832) olan Lowell Mason, ABD'de

XIX. yy'da müzik yaşamını birkaç yönden etkiledi: ABD'ye Avrupadan çok sayıda Avrupa koro müziği getirdi; parasız yatılı okullarda müzik eğitiminin öncülüğünü yaptı; yayıncılar, org ve piyano yapımcıları, öğretmenler ve besteci Daniel Gregory Mason'ı (1873-1953) içeren bir müzik topluluğunun temellerini attı. O ve çağdaşları olan Thomas Hastings (1784-1872), William Bradbury (1816-68) ve İsaac B. Woodbury (1819-58), XX. yy'da da eskimeyen birçok ilahi yazdılar.

Avrupa'da 1848 Devrimi'nden sonra birçok Alman müzikçisi Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Bunların en önemlilerinden biri, ülkede birkaç yıl turneler yaparak, daha önce konser müziğinin hiç bilinmediği yerlere bu müziği götüren, 25 müzikçiden oluşan Germania Müzik Derneği adlı orkestraydı. Bu arada birçok öğretmenin yanı sıra, çok sayıda şarkıcı ve çalgıcı kentlere yerleştiler: Konser sanatçıları turnelere çıkarak, küçüklü büyüklü her boyda topluluğun önünde çaldılar. AvusturyalI piyano virtüözü Henri Herz, Norveçli kemancı Ole Bull,İsveçli soprano Jenny Lind ve Fransız orkestra şefi Louis Jullien, aralarından ancak bazıları iyi bir müziğin ne olduğunu bilen çok sayıda izleyici topladılar. Yorumcular, gösteri dünyasının bir Darcası haline geldi. P. T. Barnum, Jenny Lind'in konserlerini düzenledi. Gene Barnum'la anlaşan Jullien, çoğunlukla müziğini gölgede bırakan beceri gösterilenleriyle, izleyicileri kendine bağladı. ABD doğumlu piyano virtüözü Louis Moreau Gottschalk, 1853'te Avrupa'daki çalışmalarından döndü ve büyük Avrupalı virtüözlerinkiyle rekabet eden konser turnelerine çıktı. Ancak, birkaç istisna dışında, Amerikalıların XIX. yy'daki müzik beğenisine Alman gelenekleri ve beğenisi egemen oldu. ABD doğumlu müzikçiler, yalnızca sıradan kesimi ilgilendiren müzikle uğraşmaktaydılar.

Vokal müzik, çoğunluğu en dolaysız biçimde etkileyen müzikti ve bu dalda, belki de halk şarkıları söyleyen Avrupalı grupları model alan, şarkı söyleyen aileler büyük ün kazandılar. Bunların içinde en tanınmışı, şarkı söyleme etkinliklerini özellikle içkiden kaçınma ve köleliğin kaldırılması gibi toplumsal amaçlarla birleştiren Hutchinson ailesiydi.

1820 yıllarında ortaya çıkan halk şarkıcıları ,şov, şarkı ve tiyatroyu birleştirmekteydiler. Bu tür şarkı, dans ve komedi-skeç şovları aşağı yukarı yüzyıl boyunca halkın en beğendiği türler arasında yer aldı. Başlangıçta bunların tümü, siyah makyajı yapan beyaz yorumcuların elindeydi; ama, 1850'lerin ortalarında, siyahlar da gösterilerde yer almaya başladılar. T.D. "Daddy" Rice (1808-60) tarafından başlatıldığı sanılan halk şarkıcılarının bu gösterileri, Dixie'nin bestecisi Daniel Decatur Emmett (1815-1904) ile E.P. Christy (1815-62) tarafından geniş kitlelere yayıldı. Bu tür, Stephen Collins Foster'ın müziğini geniş kitlelere tanıttı ve sanatçıya yeterli bir kazanç sağlayamasa da, büyük bir ün sağladı. Foster'ın Jeanie with the Light Brown Hair (Açık Kestane Saçlı Jeanie), Camptown Races (Camptown Yarışları) adlı şarkıları, 200'ü aşkın şarkısı arasında en tanınanlarıdır. Geniş kitlelere yayılma bakımından Foster, o dönemin bütün Amerikalı bestecilerini gölgede bıraktı; yapıtları melodik nitelikleri ve şiirsellikleriyle ün saldı. Çağdaşları arasında İngiltere doğumlu besteciler Joseph P. Knight (1812-87; Rocked in the Cradle of the Deep [Derinliğin Beşiğinde Sallandı]) ve Henry Russell (1812-1900; Woodman, Spare That Tree [Oduncu, O Ağacı Kesme]) ile Amerikalı besteciler Septimus Winner (1827-1902; Whispering Hope [Fısıldayan Umut] ve Listen to the Mocking Bird (Alaycı Kuşa Kulak Ver]), John H. Hewitt (1801-90; All Quiet Along the Potomac [Potomac Boyunca Her Yer Sakin]) sayılabilir.

New York kenti, doğmakta olan sanat merkeziydi ve ABD'li besteciler tarafından yapılmış Amerikan müziği çağrısı ilk kez oradan yükseldi. William Henry Fry'ın (1813-64) 1845'te Philadelphia'da sahnelenen operası Leonora, bir ABD'li besteci tarafından bestelenen ilk opera oldu; George F. Bristow'un (1825-1898), 1855'te New York'ta sahnelenen Rip Van Win-kle'ı, konusunu ABD'den alan ilk operaydı. Fry ve Bristow çalgı müziği de yazdılarsa da, topluca ele alındığında, ikisinin de çalışmaları önemli değildir.

XIX. yy'ın ortalarından önce müzik batıya, özellikle de Avrupa doğumlu kalabalık bir nüfusu barındıran kentlere doğru yayıldı. St. Louis, Milwaukee, Cincinnati ve Chicago, orkestraların, operaların ve koroların kurulmasında öncülük ettiler. Müzik dernekleri kuruldu ve bazıları kalıcı orkestraların çekirdeğini oluşturdular:

1842'de New York Filarmoni Orkestrası kuruldu. New York'ta ve başka yerlerde birkaç kısa ömürlü orkestra kurulduktan sonra, 1881 'de Boston Senfoni Orkestrası,

1891 de Chicago Senfoni Orkestrası kuruldu. Bu orkestraların henüz hiçbiri kurulmamışken, New Orleans'ta bir opera binası yapılmıştı (1810).

Klasik müzik orkestralarının kurulması ve gelişmesi, nitelikli orkestra şeflerine gereksinme duyulmasına yol açtı, jullien'in orkestrasında keman çalmış olan Theodore Thomas (1835-1905), 1864'te kendi topluluğunu kurup, 1869'dan sonra topluluğuyla bütün ülkeyi dolaştı. Daha sonra, aralarında New York Filarmoni Orkestrasının bulunduğu birkaç yerleşik orkestrayı yönetip, 1891 de Chicago Senfoni Orkestrası'nı kurdu ve yöneticiliğini üstlendi.

ABD'de bandolar da halk tarafından çok tutulmaktaydı. Bilinen en eski bando konserlerinden biri, 1771'de Boston'da Josiah Flagg'in (1737-95) 64. Alay Bandosu tarafından verildi. XVIII. yy'daki bandolaron çoğu, askerî birimlerere baplıydılar ve küçük borazan ve davul topluluklarıydılar; ama, halka açık konserlerde yoğun ilgi görüyorlardı: Ayrılık Savaşı patlak verdiğinde, 3000'den çok bando vardı. Savaştan sonra konser dünyasındaki yerlerini, When Johny Comes Marching Hame'un (Johnny Yuvaya Dönünce) Bestecisi Patrick sarsfield Gilmore (1829-92) ve The Start and Stripes Forever (Daima Yıldızlar ve Çubuklar), El capitan (Yüzbaşı) ve The Washington Post marşlarının bestecisi John Philip Sousa'nın çalışmarıyla korudular. Glimore, Louisiana'daki Kuzeyli kuvvetlerinin bando şefiydi. Savaş sona erince New Orleans'da kaldı ve 500'ü aşkın çalgıcı ile 5 000 kişiden kalabalık bir koroyla konser verdi. Daha sonra kendi bandosunu kurdu ve birçok turneye çıktı. Sousa'nın etkisi daha da çok oldu. 1880 -1892 arasında ABD Deniz Kuvvetleri bandosunu yönetip, Gilmore'un ölümünden sonra onun en iyi müzikçilerinden bazılarını kiralayarak kendi topluluğunu kurdu ve ABD'nin her yanında, ayrıca çeşitli Avrupa ülkelerinde konserler verdi.

Ayrılık Savaşı'ndan önce müzikle ciddi biçimde uğraşmak isteyen her öğrencinin, Avrupalı usta müzikçilerle, özellikle de Almanlarla çalışması gerekiyordu; çünkü ABD konservatuvarları henüz planlama aşamasındaydı. Yerli müzikçilerin ortaya çıkışı ve müzik okullarının gelişmesi eşzamanlı yürüdü: ABD'de günümüzde bir özel ve kolej destekli müzik okulları sistemi vardır; ama, müzik eğitiminin ilk örgütlenmesinden bu yana, ancak yüzyılı biraz aşkın süre geçmiştir: İlk müzik konservatuarı, Oberlin Koleji (1865) oldu; onu iki yıl sonra Boston'daki New England Müzik Konservatuvarı izledi. Aynı yıl Cincinnati ve Chicago'da müzik okulları açıldı; Harvard'a ilk müzik profesörü 1875'te atandı. Günümüzde ülkede, müzik eğitim programı olmayan herhangi bir eğitim kurumu yok gibidir.

Gene de, XIX yy'da ABD'deki müzik okullarının İsevi, hazırlama kurumlan olmaktan öteye gitmiyordu.

Umut dolu yorumcular ve besteciler, Berlin, Leipzig ve Münih'teki ünlü konservatuvarlardaki ustalarla çalışmak için fırsat bulur bulmaz Avrupa'ya gidiyorlardı. John Knowles Paine, bu geleneksel yoldan geçenlerden biriydi. O dönemde bütünüyle ABD'de öğrenim gören az sayıda besteciden biri olan Arthur Foote (1853-1937), Harvard'da Paine'in öğrencisi oldu. Sonradan Boston grubu diye adlandırılan George Chadwick (1854-1931) ve Horatio Parker (1863-1919), aralarında Daniel Gregory Mason, Charles İves ve Douglas Moore'un da bulunduğu bir sonraki kuşağın birçok bestecisine ve öğretmenine ders verdiler.

Boston grubuyla çağdaş olan Edward MacDowell, New York'ta özel öğrenim gördükten sonra, Fransa ve Almanya'daki konservatuvarlarda öğrenimini tamamladı. Müziği, ABD'deki sonraki bestecilerin iki ana akımından birine damgasını vurdu: Daha büyük biçimlerle Avrupa uygulamasının taklidi. Öteki akım, yani siyahların müziğinin öğelerinden de yararlanılarak ABD'ye özgü bir müzik geliştirilmesiyse, öğrencisi Henry F. Gilbert (1869-1928) tarafından ortaya atıldı.

Not: Edward A. Macdowell, Franz Liszt'in koruduğu ve Avrupa da da tanınan ABD'li bir bestecidir. 1896'da Columbia Üniversitesi'nin ilk müzik profesörü olmuştur.

Louis Armstrong, ABD cazının simgesi olarak dünyanın her yanına ün salmıştır.

XX. yy. bestecilerinden George Gershwin, müzikaller, senfonik caz yapıtları bestelemiştir.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ YİRMİNCİ YÜZYIL

Alman eğitimine bağlılık Birinci Dünya Savaşı'na kadar aynı hızla sürdü. Bu savaş sırasında ve savaştan sonraysa, Alman müzik modellerine olan hayranlık aynı hızla azaldı. Savaş sonrası müzik çalışmalarının merkezi Paris'ti; ama ülkelerinde kalanlar da artık yüksek bir yetkinlik düzeyinde eğitim vermeye başlayan okullardan yararlandılar. Niteleyici bir Amerikan üslubu arayan birkaç besteci, halk kaynaklarına ve ülkenin kendine özgü müzikli anlatım biçimi olan caza ("Jazz") döndüler.

Köklerini Scott Joplin'in kuşağının"ragtime"ında olan ve "blues" üslubunun eklenmesiyle gelişen caz, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda ortaya çıktı. New Orleans genelevlerinden ve eğlence yerlerinden kuzeye yayılarak, gece kulüplerinde hızla yaygınlaştı. Doğaçlama konusunda son derece yeterli birçok caz sanatçısı ortaya çıktı ve caz, Amerikalıları olduğu gibi Avrupalı bestecileri de etkiledi. Louis "Satchmo" Armstrong ve Edward "Duke" Ellington, vb. cazcılar, dünya çapında ün kazandılar. George Gershwin Rhapsody in Blue (Mavi Rapsodi, 1924) ve An American in Paris (Paris'te bir Amerikalı, 1928) adlı yapıtlarıyla, caz üslubunu konser dünyasının dikkatine sundu. Operası Porgy and Bess'se (Pory ve Bess, 1935) Broadway müzikali ile ciddi sanatı birleştirdi.

XX.    yy. başlarının en önemli ABD'li bestecisi, bestecilikten vazgeçişinden oldukça uzun süre sonrasına kadar yapıtları hemen hiç bilinmeyen bir işadamı olan, boş vakitlerinde beste yapan Charles İves'tir. İves rezonans, çoktonluluk, bakışımlı ritimler, vb. tekniklerle ilk deneyleri yapanlardan biridir. Geleneksel Amerikan ilahileri, halk melodileri, yurtsever şarkıları ve ragtime denemeleri, genellikle bu deneysel bağlam içine yerleştirilir.

ABD'de de bazı XX. yy. bestecileri, kendilerine özgü yollar çizdiler. Bazılarıysa 1930'lu yıllarda ABD'ye giden, aralarında Arnold Schoenberg ve İgor Stravinskiy'in de bulunduğu Avrupalılar dalgasından büyük ölçüde etkilendiler. Bunun sonuçlarından biri, çağdaş Amerikan müziğinin, çok büyük çeşitlilikte formlar ve "sound"lar kullanmasıyla nitelenmesidir. Müzikte ABD'ye özgülük arayanlar ya da İves gibi ABD üslubunu deneysel "sound"larla kaynaştırmış besteciler arasında, XX. yy. bestecilerinin eski kuşağını oluşturan Walter Piston, Virgil Thomson, Roger Sessions, Roy Harris, Aaron Copland, Elliott Carter, Samuel Barber ve William Schuman örnek gösterilebilir. Önemli deneysel besteciler arasındaysa Cari Ruggles, Edgar Varèse, john J. Becker, Henry Cowell, John Cage, Milton Babbitt, George Crumb ve Charles Wuorinen sayılabilir. Özellikle elektronik müzik yapımıyla ilgili olanların en ünlüleriyse John Harbison, Jacob Druckman, Otto Luening, Gordon Mumma, Morton Subotnick ve Vladimir Ussachesvky'dir.

1948'de Kentucky'deki Louisville kenti, çağdaş ABD'li bestecilere, Louisville orkestrası tarafından verilecek konserlerde ilk kez çalınacak yeni yapıtlar ısmarlanması için para sağlayan Lousville Orkestra Commissioning Projesi'ni kurdu. On iki yılı aşkın bir süre içinde proje, hem tanınmış bestecilere, hem de Ned Rorem ve Lukas Foss gibi daha genç sanatçılara, 120'ye yakın orkestra yapıtı ile birkaç opera ısmarladı. Böylece ABD müziğini yaratıcılığa iten önemli bir güç haline geldi.

Başka bir önemli fon kaynağı da, kuruluş yılıning, Gordon Mumma, Morton Subotnick ve Vladimir Ussachesvky'dir.

1948'de Kentucky'deki Louisville kenti, çağdaş ABD'li bestecilere, Louisville orkestrası tarafından verilecek konserlerde ilk kez çalınacak yeni yapıtlar ısmarlanması için para sağlayan Lousville Orkestra Commissioning Projesi'ni kurdu. On iki yılı aşkın bir süre içinde proje, hem tanınmış bestecilere, hem de Ned Rorem ve Lukas Foss gibi daha genç sanatçılara, 120'ye yakın orkestra yapıtı ile birkaç opera ısmarladı. Böylece ABD müziğini yaratıcılığa iten önemli bir güç haline geldi.

Başka bir önemli fon kaynağı da, kuruluş yılı 1965'ten başlayarak her tür müzik grubuna bağış niteliğinde yardımda bulunan National Endowment for Art (Sanata Ulusal Bağış) kuruluşu oldu. Sonuç olarak, üniversitelerde ya da müzik kuruluşlarının ve belediyelerin koruyuculuğu altında birçok küçük profesyonel topluluk (sözgelimi oda orkestraları) kuruldu. Bu yeni topluluklar, çağdaş ABD müziğinin işlevini geliştirmeye yardımcı oldular. Gunther Schuller, John Corigliano, Andrew imbrie, Leon Kirchner, George Rochberg, vb. besteciler, bu kuruluşların siparişiyle besteler yaptılar.

Opera alanı uzun süre AvrupalIların elinde kaldı. ABD operası Gershwin'in Porgy and Bess'i (1980'e kadar gerçek bir opera sayılmadı). Mark Blitzstein'ın solprotest operaları, daha sonra da Gian Carlo Menotti'nin popüler, İtalyan üslubunda yapıtlarıyla sınırlı kalmışa benziyordu. Ama sonraki yıllarda büyüklü küçüklü yeni opera bestecileri ortaya çıktı: Dominick Argento, Mario Davidosky, Norman Dello Joio, Douglas Stuart Moore, vb. Önemli sayılabilecek kadın opera bestecileri arasındaysa, Libby Larsen, Joan Tower, Vivian Fine ve Pulitzer ödüllü Ellen Taaffe Zwilich sayılabilir. Bütün bu besteciler, ayrıca John Adams ile Philip Glass, hem opera alanında, hem de müziğin öbür türlerinde aynı ölçüde başarıyla yapıtlar vermeyi sürdürdüler.

Bütün ABD müziği türleri içinde, en başarılısı, müzikal komedidir. Victor Herbert ve George M. Cohan'la başlayan bu türde bir dizi ünlü besteci yetişmiştir: Jerome Kern, Cole Porter, İrving Berlin, George Gershwin, Richard Rodgers, Alan Jay Lerner, Stephen Sondheim, nem orkestra şefi, hem de "ciddi" müzik bestecisi olarak aynı derecede ün kazanmış olan Leonard Bernstein.

ABD orkestraları, operaları ve öbür ciddi türler serpilip gelişirken, ABD'li izleyicilerin Amerikan müziğine gösterdikleri ilgi pek fazla değildir. ABD'li dinleyiciler, genellikle Avrupa "klasikleri"ni yeğlemektedirler.

ABD'li dinleyicilerin gerçekten beğenip dinledikleri az sayıda ABD'li besteci (İves, Gershwin, Thomson, Copland) de, büyük ölçüde halk müziği geleneklerinden yararlanmış bestecilerdir.

Sonuç olarak, günümüzde ABD'de, gişe hasılatıyla kendini ayakta tutmayı başaran tek tür, pop müziğidir. Rock müziği, ortaya çıkışından bu yana, ABD'de yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş ve dinleyicileri dünyanın dört bir yanından derlenmiş, her tür müzikte kullanılan müzik üsluplarına açmıştır. Bu geniş kapsamlı seçip toplama eğilimi, Afrikalı Zulular ile İrlandalı Keltler kadar farklı kültürlerin müzik dillerini bir araya getirme ya da geçmişin ABD'ye özgü üsluplarını yeniden keşfetme yolundaki bu isteklilik, pop müziğe enerji vermekte ve sürekli yenilenmesini sağlamaktadır.

Aralarında en çok Philip Glass, Steve Reich ve John Adams'ın tanındığı bir grup besteci de, "ciddi" müzik için çekici yeni diller bulmuş durumdadırlar ve yapıtlarının, ABD halkında çağdaş ciddi müziğe ilgi uyandırmaya başlayacağı umut edilmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri Müzik Resimleri