Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Gazzali

  • Okunma : 609

Gazzaliİranlı filozof ve bilgin (Tus 1058-ay.y. 1111). Tus'ta özel öğrenim gören Gazzali (Gazali de denir tam adı Ebu Hamit Muhammet Bin Muhammet et-Tusi el Gazzali'dir), Ebu Nasr el-ismaili, Ahmet bin Muhammet er-Razakâni, vb. ünlü bilginlerden ders aldı. Bağdat Nizamiye medresesinde müderrislik yapıp (1091-1095 bilimsel kuşkuya düşerek görevinden ayrıldı. İçine kapanıp, hastalanarak, dili tutuldu. Şam'da Emeviye camisine kapanarak kimseyle görüşmeden iki yıl yaşayıp bir süre de çölde yaşadıktan sonra, Mekke'ye, oradan da Bağdat'a geçti. Tus'a dönüp, Nizamiye medresesinde ders vermek için Bağdat'a gittiyse (1105) de kısa süre sonra geri döndü ve evinin yanında yaptırdığı medresede ders vermeye başladı.

Eskiçağ Yunan filozofları Eflatun, Aristoteles'i ve yeni eflatuncu filozofları inceleyen Gazzali akla dayanan felsefeyi önemsememiştir. Ona göre insanı gerçeğe götürecek yol, akıldan değil, imandan geçer. Duyu verileri kesin değildir; kesin ölçü imanda vardır. Bu alanda Yahya en-Nahvi'nin Eflatun'a, Aristoteles'e karşı çıkan yapıtından yararlanarak, "kuşku insanı gerçeğe ulaştırır" ilkesini ortaya atmış ve her şeyden kuşku duymuş, aklın "illet-i ulk" (ilk neden) ve mutfak'ı çözemeyeceğini, gerçeği kavramada kesin yolun "vahy" ve "istiğrak" olduğunu savunmuştur: Felsefeden çok daha üstün olan dinin temel ilkeleri ancak "vahy" ve "istiğrak" ile kavranabilir, gerçeğe ancak, her çeşit kuşkudan uzak olan kavrama gücüyle ulaşılabilir. Felsefenin görevi, dine yardımcı olmak, onun yolunda ilerlemektir. Gazzali, filozofları üçe ayırmıştır: İlahiyun (metafizikçiler), dehriyun (maddeciler), tabiiyun (doğacılar). Ona göre ilahiyun, dine inanır gibi görünürse de. imana dayanan bir davranışları yoktur. Dehriyun, Tanrı'yı tanımaz, ruhun varlığına inanmaz. Tabiiyun Tanrıya inanır, ama ahrete, kıyamete, ruhun ölümsüz;üşüre inanmaz. Gerçek sorunuyla uğraşmayan bu üç akım, kuşkudan hareket etmedikleri için, aklın yetersizliğini kavrayamazlar. Ne var ki, Gazzalini'nin kuşkuculuğu ne ilkçağ sofistlerinin ne de Descartes'ın kuşkuculuğuna benzer: Gazzali'nin kuşkusu, aklın değil, imanın kesinliğine götüren kuşkudur. Kesin bilgiye seviyle ulaşılır; bilginin kaynağı gönüldür. İnsan, Tanrının yardımıyla, onun bağışladığı "nur" aracılığıyla bilinebilir. Evrenin yaratılışının tek bir gerekliliği vardır:Tanrı'nın özgür iradesi. Yaratılış, Tanrı'nın "zat"ı gereği oluşa dönüşen bir eylemdir. Evrenin gerçeğini akıl değil, "kalp gözü" görür. "Kalp" manevi bir tözdür; bütün gerçek "kalp" ile bilinir.

Gazzali bilimleri de ikiye ayırmıştır: Şeri bilimler, ameli bilimler. Ameli bilimler; matematik, mantık bilimleri, metafizik, doğa bilimleri gibi alt bölümlere ayrılmıştır.

İman-akıl uyuşmazlığını çözebilmek için tasavvufu gerekli gören (tasavvuf, insanı akılla ulaşılamayan gerçeğe goturur) Gazzali, tasavvuf alanında, imana dayanan bir görüşün yayılmasında son derece önemli rol oynamıştır.