Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Kömür

  • Okunma : 252
Kömür Resim

Çoğunlukla siyah renkli, bazıları ise kahverengi, katmanlaşmış bir tortul kayaç olan kömür, aslında karbonun katışkılı bir biçimidir. Milyonlarca yıl önce yetişen büyük ve sık ormanların, başka tortul çökellerin altına gömülmesi sonucunda oluşmuştur.

    Sanayileşmiş ülkelerde kömüre duyulan gereksinim oldukça büyüktür, çünkü kömür bugün hâlâ başlıca ısı ve enerji kaynağıdır. Kokkömürü ve havagazının yanı sıra, sanayide kullanılan pek çok kimyasal madde kömürden üretilir. Dünya kömür rezervlerinin büyük bölümü kuzey yarıkürededir; nitekim, önde gelen kömür üreticisi ülkeler Rusya, ABD, Çin, Polonya, İngiltere, Almanya ve Hindistan’dır. Kömür güney yarıkürede daha az bulunmakla birlikte, Güney Afrika, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki yataklardan oldukça büyük miktarlarda kömür çıkarılmaktadır. Kuzey Kutup Bölgesi’nde de kömür bulunmuştur; kâşif Robert Falcon Scott ise Antarktika’da kömür yatakları keşfetmiştir. Ekvator yakınlarında ise kömüre çok az rastlanır. Dünyanın çeşitli yerlerinde kömür aramaları sürdürülmektedir ve son zamanlarda bazı yeni zengin kömür yatakları bulunmuştur. Dünya toplam kömür üretimi, yılda yaklaşık 3 milyar tondur. Bugün yeraltında ne kadar kömür kaldığını söylemek pek kolay değildir, ama gene de birkaç yüzyıl kadar yetecek yatakların bulunduğu tahmin edilmektedir.

Kömür Nasıl Oluştu

Kömürün büyük bölümü, günümüzden yaklaşık 340 milyon yıl önce başlayıp yaklaşık 60 milyon yıl önce sona eren Karbonifer Dönem’de oluşmaya başladı.

    Karbonifer Dönem’den önceki Devoniyen Dönem’de, kuzey yarıkürede büyük dağlar oluşmuştu. Karbonifer Dönem’de, bu sıradağlar havanın etkisiyle aşınmaya uğradı. Irmak ve yağmur sularınca dağlardan aşağılara taşman kumlar ile öteki molozlar, çevredeki sığ denizlerin kıyılarında birikti; böylece buralarda deltalar, bataklıklar, sulak düzlükler oluştu.

    Bu bataklıklarda dev ağaçlardan oluşan sık ve geniş ormanlar yetişti; bu ağaçların günümüze kalan yegâne akrabası, “kibritotu” ya da “kurtpençesi” denen ve atalarına hiç benzemeyen minik bitkilerdir. Bu dev ağaçlar öldüklerinde, çürümekte olan bitkisel maddelerden oluşan ıslak bir zeminin içine devriliyordu. Su, ağaçların çürümesini yavaşlatıyor, bunun sonucunda da orman alanı turbalık haline geliyordu. İşte bu turba yatakları, milyonlarca yıl sonra, bugün bizim yaktığımız kömüre dönüştü. Çoğu yerde geniş bataklıklar sular altında kaldı, ormanlar ölüp gitti ve turbalar çamurlara gömüldü. Sonra, gene dağlardan bölgeye akan ırmaklarca taşman kumlar çökelmeye başladı. Kum setleri yükselip su düzeyinin üstüne çıkınca, yeni ormanlar yetişti ve bu süreç tekrarlandı. Kömür yataklarının bulunduğu alanların üst üste sıralanmış farklı kayaç katmanlarından oluşmasının nedeni budur.

    Çamurlardan oluşan şeyllerin üzerinde kumtaşları bulunur. Her kumtaşı katmanının üst kesimleri, bitki kökleriyle doludur ve bu katmanın üzerinde de bir kömür yatağı ya da damarı yer alır. Sonra bunun üzerinde gene bir şeyi katmanı görülür. Deniz basmasına uğramış kesimlerde ayrıca, içi denizkabuklarıyla dolu ince bir kireçtaşı katmanı da bulunur. Bazı kömür yataklarında birçok kömür damarı vardır; bu damarlar, ağacın yetişme, çürüme, sular altında kalma ve mille örtülme süreçlerinin, ne kadar sık tekrarlanmış olduğunu gösterir. Bazı damarlar çok incedir, örneğin yalnızca 3 santimetredir; bu durum, turba yataklarının çok kısa bir zaman içinde sular altında kaldığını gösterir. Bazı yerlerde ise 30 metreden daha kalın damarlara rastlanır; bu da oluşum sürecinin çok daha uzun bir zaman dilimi içinde gerçekleşmiş olduğu anlamına gelir. Hindistan’da Singrauli kömür havzasındaki damarlardan biri 152 metre kalınlığındadır; Avustralya’nın Victoria eyaletinde de 225 metre kalınlığında bir linyit yatağı bulunmaktadır. Damarlar arasındaki derinlik de birkaç metreden birkaç yüz metreye kadar değişebilir; bu, turba yataklarının suda ne kadar derine gömülmüş olduğuna, çamur ve kum katmanlarının birikim hızına bağlıdır. 20 metre k'lınlığındaki bir turba yatağı, sonuçta 2 mecre kalınlığında bir kömür yatağı oluşturur.

    Bakterilerce başlatılan bitkilerin kömürleşme süreci milyonlarca yıl sürer; Yer’in iç kesimlerinden kaynaklanan ısının, turbaların üstünde biriken çamur ve kumun yarattığı basıncın etkisiyle tamamlanır. Katman sıkıştıkça içindeki su ve gazlar dışarı kaçar; turba önce linyite (kahverengi kömür) dönüşür;
linyit, genellikle kahverengi, yumuşak, yarı oluşmuş bir kömürdür. Linyit, daha sonra taşkömürüne dönüşür; madenkömürü de denen siyah renkli taşkömürü en yaygın kullanılan kömür türüdür. Taşkömürü de sonunda en sert ve bileşim bakımından katışıksız karbona yakın kömür türü olan antrasite dönüşür. Turbadan antrasite kadarki bu kömürleşme sürecinin hangi aşamada olduğu, sürecin başlangıcından bugüne kadar geçen zamanın uzunluğuna ve o bölgenin jeolojik koşullarına
bağlıdır. Bu nedenle turba, linyit, taşkömürü ve antrasit, birlikte ya da ayrı ayrı yerlerde bulunabilir. Kömür alanı dev bir peynirli sandviçe benzetilebilir; bu sandviçin peyniri kömür, ekmeği ise kayaçlardır. Ama bu her zaman düz bir sandviç değildir; bazı yerleri bükülmüş ya da ezilmiş olabilir. Bunun nedeni, kömürün oluşum dönemindeki yerkabuğu hareketleridir. Damar, yüzeye çıkıp havayla temas ettiği yerlerde aşınmaya uğrar; kalan kömürün büyük çoğunluğu, aradaki çukurlarda bulunur. Maden ocaklarının açıldığı bu çukur bölgelere kömür havzası denir. Bir kömür damarının yüzeyde göründüğü yere mostra ya da çıkma denir. Örneğin, Soma, Muğla ve Elbistan linyit yatakları yüzeydedir ve açık işletme denen bir maden kazı yöntemiyle kazılır.

Açık İşletme

İlk madenciler, yüzeye çok yakın bulunan kömürü çıkarmak için toprak ve kayaçlarda yarmalar açarlardı. Cevherin üzerindeki toprak örtüsünün kaldırılması yoluyla gerçekleştirilen bu açık ocak işletmeciliği, bugün de çeşitli ülkelerde yaygın olarak uygulanmaktadır. İlk madenciler, bir tepenin altındaki kömürü, damara ulaşan ve galeri diye anılan, yatay ya da eğimli kuyular açarak çıkarabiliyorlardı; Türkiye’de ve başka ülkelerde bu yöntem yaygın olarak uygulanmaktadır. Çıkarılacak 1 ton kömür için tonlarca toprak ve kilin kaldırılması gerekebilir. Cevherin üstündeki bu toprak ve kil katmanını kaldırmak için genellikle çekme kepçeli kazı makineleri kullanılır. Bunlar, bir kolun ucuna takılmış büyük bir kepçesi olan dev ekskavatörlerdir. Bu makineler, kepçenin her atılışında 170 m3’e yakın toprak kazıyıp çıkarabilirler. Kömür damarının üstündeki kayaç katmanına “örtü” denir; kömürü çıkarabilmek için bu örtünün ortadan kaldırılması gerekir.

    Maden işletmelerinin çevre görünümünü bozmalarını önlemek için, önce yüzey toprağı ve kayaçlar kazılıp alınır; bunlar ileride yeniden kullanılmak üzere bir kenara yığılır. Alandaki kömür çıkarıldıktan sonra kalan delikler toprak ve kayaçlarla tekrar doldurulur; yüzey toprağı yerine yerleştirildikten sonra buraya ot ve ağaç dikilir.

    Açık maden ocağı işletmeciliği İngiltere ve Avrupa’da bugün de uygulanmaktadır; ama artık yüzeye yakın kömürlerin çoğu çıkarılmış durumdadır.

Yeraltı Madenciliği

Suyu maden dışına pompalayıp atmaya, düşey ya da eğimli maden kuyularından kömürü yukarı çekmeye yarayan makineler geliştirilmeden önce madenciler, suyun doğal olarak akıp gittiği düzeyin altında kalan damarlardan kömür çıkaramazlardı.

    Bugün ise kömürün büyük çoğunluğu yüzlerce metre derinden çıkarılmaktadır. Daha derindeki damarlara genellikle iki kuyuyla inilir. Her madende, yeraltında çalışılan kesimi yüzeye bağlayan en az iki kuyunun olması gerekir. Kuyulardan birinin ağzına güçlü bir vantilatör yerleştirilerek, madende bir hava akımı dolaştırılır; böylece çalışılan kesim havalandırılmış ve zararlı gazlar dağıtılmış olur. Ayrıca kuyulardan biri kapandığında, madenciler ötekinden dışarı çıkma olanağı bulurlar. Madenciler ve donatım bir kuyudan indirilip çıkarılır; kömür de öteki kuyudan yukarı çekilir.

    Günümüzde bir maden kuyusunun çapı yaklaşık 6 metredir; İngiltere’de 800 metreden daha derine inen kuyular vardır. ABD’deki yeraltı maden ocaklarında inilen derinlik genellikle 95 metreden daha fazla değildir. Ana galeriler, kuyunun dibinden kömür damarlarına doğru, onları kesecek biçimde açılır. İngiltere’de kömürün çoğu, doğrudan doğruya damarın içinde açılıp ilerletilen tünellerden çıkarılır. Galeriler ise damarların yanı sıra uzanır. Ama damar dik bir eğime sahipse, o zaman damarı kesecek ya da damarla buluşacak biçimde kayaçların içinden yatay kat galerileri açılır.

    Damarlardan kömür çıkarmanın iki ana yöntemi vardır. Bunlardan biri, yalnızca yüzeye yakın kömür damarlarında uygulanan “oda-topuk sistemi”dir. Bu sistemde madenciler, kömürü çıkarmak için damarın içinde tünel açarlar ve kömürünü aldıkları kesimlerde “oda” denen dört köşe boşluklar bırakarak tüneli ileri doğru sürerler. Böylece ortaya çıkan petek biçimli yapının tavanı ve duvarları kömürden topuklar (bir tür sütun) bırakılarak ayakta tutulur. Kömürün tamamı çıkarıldıktan sonra topuklar da alınır ve bunlann yerine tavan destekleri konur. Bu sistem ABD’de yaygındır.

    Kömür çıkarmada uygulanan öteki ana yöntem “uzunayak” tekniğidir. Bu sistemde kömür, damarın “alın” denen ön cephesinden kazılır; tavan direk ve çubuklarla desteklenir. Gerçekten, bütün kömürün alınabildiği bu sistem mekanik kazı için en uygun yöntemdir.

Maden Ocaklarında Makine Kullanımı

20. yüzyıldan önce maden ocaklarında yalnızca insanlar ve hayvanlar çalışırdı. Günümüzün ocaklarında ise alında kömür kazan tek bir kişiye bile rastlanmayabilir; insan kalabalığının yerini denetim panelinin başındaki tek bir işçi almıştır. Bazı sanayileşmiş ülkelerde bugün, çok sayıda küçük maden ocağı yerine, gelişkin makinelerle donatılmış az sayıda büyük ocağı işletmek yeğlenmektedir.

    Makineleşme öncesinde kömür, maden işçilerinin güç koşullar altında yürüttükleri yorucu bir çalışma sonucunda parçalanarak alından kopanlırdı. îşçiler patlayıcılarla alın açarlar ve sonra da el kazmalarıyla kömürü kazıp çıkarırlardı. Kazılan kömür el kürekleriyle küçük vagonlara doldurulur, vagonlar ana galeriye kadar midillilerle çekilir ve ancak ana galeride elektrikli bir çekiciye takılıp kuyunun ağzına taşınırdı. İşçiler alında çalışırken, alnın üstüne gelen tavan kesimini desteklemek için “ocak direği” denen ağaç direkler dikerler ve bazen de çelik destekler koyarlardı.

    Bütün bu işler günümüzde makinelerce yapılmaktadır. Dev tünel açma makineleri, ocağı yeni kömür rezervlerine bağlayan galerileri açar. Kesici-yükleyici görevini gören makineler, kömürü keser ve otomatik olarak bir taşıyıcı banta yükler; bant bu kömürü ocağın dışına taşır. Kesicinin ağzı, üzerinde çelik dişler bulunan bir döner silindir biçimindedir; dişler alından kömürü oyarak çıkarır. Kesme ağzı bir taşıyıcının üzerine monte edilmiştir; zırhla kaplı, sağlam bir yapıya sahip olan taşıyıcı, kesme ağzıyla birlikte ilerler. Tavana destek olan ağaç direklerin yerini çelikten yapılmış, hidrolik destekler almıştır; bu destekler, çok basit bir biçimde, bir supapı çevirerek ileri doğru hareket ettirilebilir ve tavan yüksekliğine göre yeni bir konuma getirilebilir. Bunlar, tavan yüksekliğine ve taşımaları gereken yüke göre kendilerini otomatik olarak ayarlayabilirler. Günümüzde, altında çalışanları korumaya yarayacak tam bir çelik tavan oluşturulabilmesini sağlayan, siperlikli ağır hizmet destekleri de kullanılmaktadır.

    Kömürü ocaktan yüzeye çıkarmak için de otomatik donanımlardan yararlanılır. Kömür önce zırhlı taşıyıcıdan bantlı taşıyıcıya aktarılır; bantlı taşıyıcı kömürü ocağın dibine taşır. Kömür burada sarmal bir oluktan, silo biçimindeki dev bir “bunker”e boşaltılır. Katlı asansörler de kömürü bunkerden yüzeye çıkarır.

    Yüzeye çıkartılan kömür, “kömür hazırlama” tesisine alınır. Burada kömür, kayaç parçalarından
temizlenir ve iriliğine göre ayrılır. Temizleme işleminde kömür ve kayaç karışımı genellikle suya yatırılır; suyun içine şiddetli hava püskürtülerek malzeme çalkalanır; böylece taşlar dibe batar, daha hafif olan kömür ise yüzüp ayrılır. Kömürü iriliğine göre ayırmak önemlidir; çünkü, günümüzün kömür yakan aygıtlarının tasarımları belli bir tane iriliği ve yakıt türüne göre yapılmıştır.

    Modern madencilikte, uzaktan denetimli makine kullanımı yaygınlaşmaktadır. Kontrolör bir düğmeye basar ve yerin derinliklerindeki makineler çalışmaya başlar. İşletilen kömür ocağına ilişkin bütün bilgi, bir bilgisayara beslenebilir ve yüzeydeki bir denetim odasında incelenebilir. Bu sistemler verimliliği ve güvenliği artırmakta, ama on binlerce maden işçisinin de işsiz kalmasına yol açmaktadır.

Madenlerde Güvenlik Önlemleri

Maden ocaklarında kazı yerleri tamamen karanlıktır ve maden işçileri başlıklarına taktıkları pilli lambalarla önlerini aydınlatırlar. Kuyunun dibe yakın kesimleri ise elektrikle aydınlatılır ve çoğu kez bu aydınlatma sistemi ana ulaşım galerilerine kadar uzatılır. Bütün elektrik donanımının iyi yalıtılmış olması gerekir; böylece elektrik kıvılcımlarının yangına ve patlamaya neden olma tehlikesi azaltılmış
olur. Ama asıl büyük tehlike, grizu denen metan gazı ile hava karışımlarından kaynaklanır; en küçük bir kıvılcım grizunun tutuşarak, ocaktaki kömür tozuyla yüklü havanın patlamasına yol açabilir. Bu nedenle maden ocağına inenlerin kibrit taşımasına ve yerin altında sigara içmelerine izin verilmez. Alında ya da alnın hemen üstündeki kayaçlarda delikler açılarak, kömürdeki metan gazının dışarı atılmasına çalışılır. Ocaktaki kömür tozları, pnömokonyoz denen bir akciğer hastalığına da yol açar; bu nedenle madenlerde kömür tozu miktarını düşük düzeyde tutabilmek için özel çaba harcanır. Eskiden, her yıl yüzlerce maden işçisi bu hastalığa tutulurdu. Günümüzde ocaklarda kullanılan kazı ve tünel açma makineleri, fazla toz oluşturmamaları için su püskürtücüleriyle donatılmıştır.

    Ocaklarda çalışma günde 24 saat boyunca sürer; ama bu çalışma, yaklaşık sekizer saatlik üç “vardiya”ya bölünmüştür; her vardiyada ocağa ayrı bir takım iner. Her vardiyanın başında, iş başlamadan önce, ocaktaki çalışma yeri, bir teknisyence denetimden geçirilir. Bu teknisyen sıvı yağ yakan bir güvenlik lambasıyla, ortamda metan gazı bulunup bulunmadığını kontrol eder. Ocakta metan varsa, lambanın alevi uzayarak mavi bir renk alır, ama lambadan dışarı doğru herhangi bir alev sızıntısı olmaz. Lambanın alev uzunluğuna bakılarak, ocakta bulunabilecek yüzde 1 ile yüzde 5 oranındaki metan gazının miktarı saptanabilir.

    Madenci lambası da denilen bu türden ilk güvenlik lambasını, 1815’te Sir Humphry Davy bulmuştur. Günümüzde, ocaklardaki metan miktarı, çeşitli otomatik aygıtlarla ölçülmekte ve denetlenmektedir.

Kömürün Kullanım Alanları

Çinliler’in İÖ 1100’de kömür kullanmakta olduklarını biliyoruz, ama Tunç Çağı’nda yaşayan insanlar da kömürden yararlanmış olabilirler. Ortaçağda önde gelen kömür üreticisi ülkeler İngiltere ve İskoçya idi. İngiltere’de 13. yüzyılda I. Edward’ın zamanında Durham ve Northumberland’dan başka yerlere kömür sevkiyatı yapılıyordu. Yaklaşık üç yüzyıl sonra kömür, tuğla yapımı ve benzeri sanayi dallarında, bu arada giderek artan bir biçimde evlerde yakıt olarak kullanılmaya başlandı. Bunun sonucunda da düzenli işleyen bir ticaret ağı kuruldu. 1698’de Thomas Savery, 1705’te de Thomas Newcomen’ın geliştirdikleri yangın pompasını, 1763’te James Watt gerçek bir buhar makinesi haline dönüştürdü ve madenlerdeki suyun dışarı atılmasında bu makineden yararlanılmaya başlandı; böylece maden ocaklarında daha derinlere inilmesi olanaklı duruma geldi. Buhar makinelerinde, enerji kaynağı olarak, kömür kullanılıyordu; çok geçmeden bunlar fabrikalarda da kullanılmaya başlandı ve böylece kömüre olan gereksinim arttı. ABD’de kömür madenciliği 1865’ten sonra önem kazandı; bugün ABD, dünyanın en büyük üretici ülkelerinden biridir.

    Daha sonra elektrik üretmek için kömürdeki enerjiden yararlanmanın yolları bulundu. Bugün kömüre olan en büyük talep, elektrik santrallanndan gelmektedir. Gerçekten de bu santralların birçoğu bir kömür madeninin yakınında kuruludur ve bir taşıyıcı bantla doğrudan madene bağlanmış durumdadır.

    Kömürden elde edilen havagazı, evlerde yaygın olarak kullanılır, ama bugün doğal gaz havagazının yerini almaktadır. Öte yandan kokkömürü bugün de kömürden üretilmektedir. Kokkömürü üretiminde kömür çok az havanın bulunduğu bir fırında kısmen yakılır. İşlem sırasında kömürdeki bütün uçucu katışkılar gaz halinde gider ve bunun sonucunda kömür, hemen hemen katışıksız karbon biçimindeki kokkömürüne dönüşür. Gaz halinde toplanan katışkılardan katran ve amonyağın yanı sıra benzol (ham benzen) gibi yağlar elde edilir. Bütün bu maddeler kimya sanayisinde ilaç, dezenfektan, parfüm, kimyasal gübre, naylon ve benzeri plastikler, boyarmadde ve patlayıcı gibi çok değişik ürünlerin yapımında kullanılır.

    Kömür dumanı, kentlerde kirlenmeye yol açmaktadır. Duman insan sağlığını olumsuz biçimde etkiler. Günümüzde çeşitli yasalarla kentlerdeki hava kirliliğinin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ama doğal ya da sanayide üretilmiş olsun, dumansız yakıtlar da vardır. En nitelikli doğal dumansız yakıt antrasittir. Antrasit sert, parlak ve katışıksız karbona en yakın olan kömür türüdür. Kapalı bir sobada, sönmeden, çok uzun süre yanar ve hiç duman çıkarmaz. Özellikleri açısından antrasite çok yakın bazı kömürler de, resmi makamlarca “doğal dumansız yakıt” olarak kabul edilir, ama bunların hepsi yanarken az da olsa mutlaka duman çıkanr. Taşkömüründeki duman oluşturucu katışkılann ısı yoluyla giderilmesiyle de dumansız yakıtlar elde edilebilir. “Tepkin” denen (şöminelerde parlak bir alevle yanan) dumansız yakıtlar gene de bir miktar duman çıkarır. Kokkömüründe ise bütün katışkılar giderilmiş durumdadır. Kokkömürünün genellikle kapalı bir sobada yakılması gerekir.

    Başka enerji biçimleri (nükleer enerji, su enerjisi ve petrol) son zamanlarda daha büyük önem kazanmıştır. Ama kömür, önümüzdeki yıllarda da yaşamsal önemini koruyacaktır.

Odunkömürü

Odunkömürü aslında, yukarıda anlatılan kömürleşme süreci sırasında yeraltında oluşan bir doğal kömür türü değildir. Gerçekte, ağacın yakılmasıyla elde edilen, siyah ya da çok koyu gri renkli, gözenekli bir karbon biçimidir. “Gözenekli” olmasının anlamı, gaz ve sıvı soğurma, yani emme yeteneğinde olması demektir. Odunkömürünürt belirli bir biçimi yoktur ve oldukça hafiftir.

    Eskiden odunkömürü, odun yığınının kurutulmuş çamurla örtülerek yakılması yoluyla üretilirdi. Aslında bu tam anlamıyla bir yakma değildir; çünkü yığının üzerindeki kuru çamur, odunların havayla temasını engeller ve karbonun yanmasını önler. Böylece odundan karbon dışındaki bütün elementler ve bileşikler uzaklaştırılmış olur ve geriye kolayca kırılabilen odunkömürü kütükleri kalır. Odunkömürü eskiden evlerde yakıt olarak ve ayrıca demirin eritilmesinde kullanılırdı, ama günümüzde bu işlemde odunkömürünün yerini kokkömürü almıştır.

    Sanatçılar taslak çizimlerini odunkömüründen yapılmış özel kalemlerle yaparlar. Havai fişek yapımında da, toz haline getirilmiş odunkömürü kullanılır. Ama bugün temel olarak odunkömürünün gazları ve renk verici maddeleri emme özelliğinden yararlanılır. Odunkömürü, gözenekli olması nedeniyle sert bir sünger gibi davranır; küçük bir odunkömürü parçası oldukça büyük hacimdeki bir gazı emerek içinde tutar. Asetilen gibi çeşitli gazların depolanmasında ve taşınmasında kullanılan çelik tankların içine odunkömürü doldurulur ve böylece tanka, basınçta tehlikeli bir artışa yol açmadan büyük miktarda gaz doldurulması sağlanır.

    Renkli sıvıların renginin giderilmesinde de odunkömürü kullanılabilir. Eğer yeni ısıtılmış odunkömürü (buna “etkinleştirilmiş odunkömürü” denir), çay ya da mürekkep damlatılmış suyla birlikte ısıtılırsa, bu sıvılar renklerini yitirir. Beyaz şekerin üretilmesinde odunkömürünün bu özelliğinden yararlanılır. Evlerde kullanılan mangallarda da odunkömürü yakılır.

Türkiye'de Kömür

Ülkemizin tüm bölgelerinde çeşitli kömür yataklarına rastlanır. Amasya (Yeniçeltek), Bolu, Bursa, Çorum (Alpagut ve Dodurga), Denizli, Erzincan, Erzurum, Kütahya, Manisa (Soma), Nevşehir, Sivas ve Yozgat’ta rezerv açısından zengin olan yüksek nitelikli linyit yatakları vardır. Türkiye’nin daha birçok yöresinde rezerv miktarı yüz milyonlarca tona ulaşan düşük nitelikli ve turba özelliği taşıyan linyit yatakları bulunur. 1987 yılı bilgilerine göre Türkiye linyit üretimi 46.481.000 tondur.

    Türkiye’nin başlıca taşkömürü yatakları, Karadeniz Bölgesi’nin batı kesimindedir. Ereğli-Zonguldak Kömür Havzası adıyla anılan bu maden bölgesinden çıkarılan taşkömürü miktarı 1987 yılı bilgilerine göre 7 milyon tonu biraz aşıyordu.

    Yapılan araştırmalarda ülkemizin herhangi bir yöresinde antrasit yatağına rastlanmamıştır.

Kömür Resimleri