Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Sıtma

  • Okunma : 216
Sıtma Resim

Sıtma, dünyadaki en yaygın bulaşıcı hastalıklardan biridir. Özellikle Afrika, Amerika ve Asya’nın tropik bölgelerindeki su kıyıları ile bütün Akdeniz ülkelerinde, salgınlara yol açmayan yerleşik bir hastalık olarak her zaman bulunur. Bu hastalığın en tipik belirtisi, genellikle iki, üç ya da dört günde bir düzenli aralıklarla yinelenen nöbetlerdir. Sıtma nöbetine tutulan hastalarda önce şiddetli bir üşüme ve titreme, hemen ardından yüksek ateş ve terleme evresi görülür. Bu belirtilere çoğu zaman genel halsizlik, ağrılar, kansızlık ve dalak büyümesi gibi belirtiler eşlik eder.

    Eskiçağlarda sıtmanın nedeni bataklıkların çevresindeki pis kokulu havaya bağlanırdı. Sıtmayla eşanlamlı olarak kullanılan malarya terimi de “kötü ya da pis hava” anlamındaki İtalyanca mal aria sözcüklerinden gelmedir. Oysa bu hastalığın etkeni Plasmodium cinsinden tekhücreli hayvansal asalaklar, taşıyıcısı da anofel denen sıtma sivrisinekleridir. Sıtmanın sulak ve bataklık yerlerde çok yaygın olması, durgun sularda üreyen ve insanları sokarak hastalığı bulaştıran anofellerin varlığına bağlıdır.

    Bütün sivrisinekler gibi anofellerin de yalnızca dişisi kan emer, erkekleri bitki özsularıyla beslenir. Dişi anofel sıtmalı bir hastayı sokup kanını emdiğinde, hastanın kanındaki mikroskobik asalaklar da sivrisineğin midesine geçer. O anda yaşam çevriminin herhangi bir evresinde olabilen sıtma asalağı sivrisineğin midesinde gelişmesini tamamlar ve yaklaşık 10 gün sonra hayvanın tükürük bezlerine yerleşir. Artık hastalığı bulaştırabilecek duruma gelmiş olan sivrisinek başka bir insanı soktuğunda, tükürüğündeki asalakları o insanın kanına aktarır. Bu yeni konağın vücudunda kan dolaşımıyla karaciğere taşınan asalaklar burada çoğalırken henüz hastalık belirtileri başlamamıştır. Genellikle 15 gün, bazen daha uzun süren bu kuluçka döneminden sonra sıtma asalakları yeniden kana karışarak
alyuvarlara yerleşir ve bu hücrelerde hızla çoğalmaya başlar. Asalakları barındıran alyuvarlar kısa sürede parçalanır ve serbest kalan mikroplar öbür alyuvarlara saldırır. Çok sayıda alyuvar aynı anda parçalanıp içlerindeki asalak ordusu kana yayıldığı anda sıtma nöbeti başlar. Bu ateşli nöbetin süresi bir saat ile bir gün arasında değişir ve sıtma asalakları yerleştikleri yeni alyuvarları parçalayıp ikinci bir nöbeti başlatıncaya kadar hastalık belirtileri yok olur. Nöbetler birbirini izledikçe, her nöbette daha çok sayıda alyuvar yıkıma uğradığından, kansızlık giderek daha ağır boyutlara ulaşır. Bu arada hastayı sokan bir anofel kanındaki asalaklan alıp başka bir insana taşır ve hastalık böylece hızla yayılır.

    Sıtma asalağını ilk kez 1880’de Fransız doktor Alphonse Laveran sıtmalı hastaların kanında saptamıştı. Sonradan İngiliz doktor Ronald Ross sıtmanın doğrudan insandan insana bulaşmadığını fark etti ve bu asalakların anofellerle taşınabileceğini düşündü. Bu düşüncesini doğrulamak için, anofellerin çok bol bulunduğu Roma çevresindeki sulak ovalarda deneylere girişti. Sağlıklı denekler gün boyunca sıtmalı hastalarla bir arada bulunuyor, geceleri ise sivrisineklerin girmemesi için
önlem alınmış olan evlerine dönüyorlardı. Gerçekten de içlerinden hiçbirisi sıtmaya yakalanmadı. Sonunda, İngiltere’de yaşayan iki gönüllü, sıtmalı hastaların kanını emmiş olan anofellerin kendilerini de sokmasına izin verdiler ve ikisi de sıtmaya yakalandılar. Böylece hastalığın anofeller aracılığıyla insana bulaştığı kesinlikle kanıtlanmış oldu. Ayrıca bu deneyler sırasında yalnızca dişi anofellerin
sıtma asalaklarını taşıdığı anlaşıldı ve sonradan, hepsi de Plasmodium cinsinden olan dört tür sıtma asalağının varlığı saptandı.Bunlardan yalnızca biri öldürücüdür; ama öbür türler de insanın karaciğerinde bazen yıllarca kuluçkaya yatıp uzun bir aradan sonra yeniden nöbetlere yol açabileceği için hastalık kronikleşir.

    Sıtmanın en eski ve en etkili ilacı kinindir. Daha hastalık etkeninin bulunmasından önceki yüzyıllarda bu maddenin sıtmalı hastaları iyileştirdiği biliniyordu. Ne var ki, hem kininin zehirli olması, hem de sıtma asalaklarının yeni soylarının bu ilaca karşı direnç kazanması nedeniyle bugün sıtma tedavisinde daha çok bireşim yoluyla hazırlanmış yeni ilaçlar kullanılır. Ama sıtmayla savaşta en etkili yol, toplumdaki bütün hastaları iyileştirip taşıyıcı sivrisinekleri yok ederek hastalığın yayılmasını önlemektir.

    Sivrisineklerin üremesini denetim altına almak için, dişi anofellerin yumurtalarını bıraktıkları bataklıkları ve durgun su birikintilerini kurutmak gerekir. Böcek ilaçlarının da bu savaşta çok büyük yararı olmuştur; ayrıca uzmanlar sıtma sivrisineklerini kısırlaştırarak üremelerini engelleyecek yöntemler üzerinde çalışıyorlar. Ne var ki, bütün bataklıkların kurutulması ve sivrisineklerin üremesini tümüyle durduracak önlemler alınması çok masraflı bir yoldur. Bu yüzden birçok ülkede sıtmalı hastaları zaman yitirmeden tedavi etme ilkesi benimsenmiştir. Örneğin Avrupa’nın birçok yerinde sıtma sivrisinekleri çok bol olduğu halde, sıtmalı hasta olmadığı için bu taşıyıcı hayvanlar halk sağlığına zarar veremez. Dışarıdan gelen hastaların başlattığı küçük salgınlar da kolayca denetim altına alınabilir. Üstelik son yıllarda, sıtma asalaklarını laboratuvar koşullarında üreterek sıtmaya karşı koruyucu aşı hazırlama çalışmalarına da başlanmıştır. Ama, bütün bu önlemlere karşın, dünyada her yıl yaklaşık 50 milyon kişinin sıtmaya yakalandığı ve içlerinden 1 milyonunun öldüğü sanılıyor.

Sıtma Resimleri