Dede Korkut Hikayeleri
Türkler’in gelenek ve göreneklerinin, ahlak, inanç ve törelerinin, savaş ve eğlencelerinin, kısaca eski Türk yaşamının bütün canlılığıyla anlatıldığı 12 güzel hikâyeden oluşur. 15. yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan Dede Korkut Kitabı Türkler’in tarihine ilişkin çok önemli kaynaklardan biridir.
Dede Korkut Kitabı’nda geçen tarihsel olaylardan, kişi ve yer adlarından, bu destansı hikâyelerin Oğuz boylarının Orta Asya’dan göçlerinden önceki bir dönemden kaldığı ortaya çıkmaktadır; bunlar Türkler’in İslamiyet’i kabulünü izleyen dönemde son biçimini almıştır. Örneğin Karacukdağ, Karşu-Yatan Karadağ, Aladağ, Kanlı Koca, Uşun Koca gibi adlar Orta Asya döneminden kalmadır. Oğuzlar’ın batıya doğru göç ederken geçtikleri, konakladıkları yerlerle ilgili olaylar, Azerbaycan ve Kuzeydoğu Anadolu ile ilgili yer adları öyküleşerek anlatılagelmiştir.
Dede Korkut’un Oğuzların Bayat boyundan olduğu ileri sürülmektedir. Dede Korkut Kazak, Kırgız ve Türkmen boyları arasında da bir ulu kişi olarak anılır. Taşkent yakınlarında bulunan türbesi bir ziyaret yeri haline gelmiştir. Bir söylenceye göre 295, bir başkasına göre de 100 yıl yaşamıştır. “Han” diye adlandırılan hükümdarların danışmanı, öğüt vericisidir. Sözlerine, davranışlarına büyük önem verilir. Dede Korkut geleceği gören, yiğitlere ad veren, zor durumda kalanlara yardım eden, derin bilgisi ve zengin deneyimiyle tüm güçlüklere çözüm bulan bir halk önderidir.
Hikâyelerin hepsi “Hanım Hey” sözüyle başlar. Bu sözden de anlaşıldığı gibi bunlar hükümdarın da bulunduğu bir topluluk önünde anlatılmaktadır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikâyelerin ilk kez 15. yüzyılın ikinci yansında, Akkoyunlular döneminde Kars ve Erzurum yörelerinde yazıya geçirildiği sanılmaktadır. Dresden Krallık Kütüphanesi’nde bulunan ve içinde 12 hikâye yer alan yazmanın tam adı Kitâb-ı Dedem Korkud alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzâri’dır. Kitap Türkçe’de ilk kez 1916’da Kilisli Muallim Rifat (Bilge) tarafından eski harflerle, 1938’de de Orhan Şaik Gökyay tarafından yeni harflerle yayımlanmıştır. Daha sonra, ilkin 1950’de Rusça’ya, ardından İtalyanca, Almanca, İngilizce, Sırpça ve Farsça’ya çevrilmiştir.
Kitabın baş kişisi anlatıcı durumunda olan Dede Korkut’tur. Kazan Han ve Bayındır Han’dan da saygıyla söz edilir. Ayrıca, Türkler’in İslam dinini benimsemesine karşın eski inanışlarından da tam olarak kopmadıkları görülür. Örneğin adı sık sık geçen ağacın (özellikle kayın ağacının) kutsallığı eski bir Türk inanışıdır. Kayın ağacının çocukların koruyucu tanrısı olan Umay ile birlikte gökten indiğine inanılırdı.
Dede Korkut Kitabinda bozkırlarda sürdürülen göçebe yaşamı anlatılır. Göçebelikte insanlar çadırlarda yaşarlar ve buna bağlı olarak da çadırın çok önemli bir yeri vardır. Çadırların dizilişi, yerleri, han çadırında kimin nerede oturacağı sıkı kurallara bağlıdır. Örneğin Boğaç Han hikâyesinde, Bayındır Han yılda bir düzenlediği şenlikte Oğuz beylerini konuk ettiği sırada, “Oğlu olanı ağ otağa, kızı olanı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun; kara keçeyi altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin” diye buyruk verir. Ayrıca at, deve, koyun gibi hayvanlardan oluşan sürüleriyle yazın yaylalarda, kışın kışlaklarda yaşayan kişiler anlatılır. Yerleşik olarak yaşayan komşu ulusun kent ve kalelerine yapılan akınlar, savaşlar, av serüvenleri, düğünler, şölenler, içkili toplantılar, deve ve boğa güreşleri, at yarışları, ok yarışları ve başka oyunlar da anlatılır.
Türk toplumunda kadına verilen önem ve değer, ailenin düzeni, tekeşli evlilik, kız babasına verilen “kalın” ya da “kalınlık” denilen başlık parası konularında bu öykülerde anlatılanlar Türkler’in toplumsal yaşayışı konusunda bilgi kaynağıdır. Bunların yanı sıra çocuklara ad verilmesi, ölüm törenleri, ölenin adına aş verme geleneği, toy adıyla anılan çeşitli eğlenceler anlatılır; tümüyle Türkler’e özgü yiyecek ve giyecek adları ve bunlara ilişkin bilgiler verilir. Hayvanların göçebe yaşamında çok önemli bir yeri olduğu için, pek çok hayvan adı geçer. Ama hiçbir hayvanın yeri at kadar değerli değildir. Baş kahramanlar hep atlarıyla birlikte anılır. Atlara da insanlar gibi ad verilir. Kitapta at üzerine söylenmiş çok sayıda atasözü geçer.
Dede Korkut Kitabinda 8.000’e yakın farklı sözcük ve deyim geçer. Azeri ve Kıpçak lehçesinin bazı özellikleri anlatımda kendini belli eder. Cümleler kısa ve yalındır; arada şiir parçalan vardır. Bu bölümlere “soylama” denir. Dede Korkut Kitabı birçok özelliğiyle dünyanın sayılı destanlan arasında anılır.