Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İskandinavya

  • Okunma : 997

İskandinavya, Avrupa'nın kuzey kesiminde İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya ile İzlanda, Faerö adaları ve Svalbard adasını içeren bölgeye coğrafyacıların verdikleri ad.

Tarihöncesi dönem. Buzul çağında aşağı yukarı bütünüyle buzullarla kaplı olan İskandinavya'da, İ.Ö. 13000 yıllarında havanın ısınması ve buzulların geri çekilmesiyle, Yontmataş Sevri'nde avcılıkla geçinen küçük topluluklar, ren geyiklerinin peşinden kuzeye doğru ilerlediler. İ.Ö. 8000'e doğru, İskandinavya'nın büyük bölümüne yayıldılar. Güney kesimde, kayın, diş budak ve köknar koruları ortaya çıkar ve ilk orman hayvanları görülmeye başlanırken, İ.Ö. 6000 dolaylarında avcı halkların bir bölümü balıkçılığa yöneldi ve yaklaşık 2 000 yıl sonra, İskandinavya'nın güney kesimine yerleşen ilk tarım ve hayvancılıkla uğraşan topluluklar, birlikte cilalanmış taştan yapılma aletler (Cilalıtaş Devri) getirerek, yontulmamış dev boyutlu taşlardan yapılmış anıtlar (megalitler) oluşturdular. Birçok uzmana göre, İ.Ö. 2000'e doğru İskandinavya'ya atı tanıtan savaşçı göçebeler, günümüzdeki Danimarkaca, İsveççe. Norveççe, İzlandaca'nın ve Faerö dilinin türedikleri (Fince Ural-Altay dil ailesindendir) Hint-Avrupa dilini (Germence) de getirdiler.

Lim fiyordu, vb. kıyılarda gelişmiş uygarlıkların ortaya çıktığı (İ.Ö. 1800'e doğru), yumuşak iklimli Tunç Devri boyunca, meşe, vb. yapraklarını dökmesen ağaçlardan oluşan ormanlar, kuzeye doğru yayıldı. 1 000 yıldan uzun süren bu dönemden sonra, İ.Ö. 400'e doğru iklim sertleşerek, daha yağışlı ve daha soğuk bir iklime dönüştü.

Demir Devri, İ.Ö. 400'e doğru, İskandinavya'da yaşayan toplulukların bazıları, bölgede çok yaygın olan demiri işleme tekniklerini öğrendiler ve yeni metal işçiliği, nüfusun hızla artmasına, toprağın demirden araçlarla işlenmesine yol açtı. Demirden uzun kılıçlar yapan savaşçı kabileler, Tunç Devri'nde ortaya çıkmış son uygarlıkları da ortadan kaldırdılar. Bu kabilelerden Kimbriler ve Jutlandlı Tötonlar, güneye doğru yayılmaya başlayıp (İ.Ö. yaklaşık 115), Roma İmparatorluğu'na akınlar düzenlediler. Sonraki yüzyıllarda Ostrogotlar, Vizigotlar, Burgundlar, Angllar, vb. topluluklar, birbiri ardına İskandinavya'ya dağıldılar. Bu büyük göçler döneminin sonuna doğru da İskandinavya'da, Beowulf destanının da yansıttığı gibi, Vikingler çağını başlatan, savaşçılığa dayalı bir uygarlık gelişti.

Vikingler çağı. Vikingler çağında (İ.S. 800-1100), İskandinavya bütün Kuzey Avrupa'nın uygarlık merkezine dönüştü. İskandinavya'dan yola çıkan göçmenler, İzlanda'ya, Atlas okyanusunun kuzey kesimindeki adalara ve Grönland'a yerleşerek, Avrupa uygarlığını bu adalara da yaydılar. İskandinavya hükümdarları İngiltere, İrlanda, Normandiya ve Finlandiya'nın büyük bölümü ile Rusya'daki büyük su yollarını egemenlikleri altına aldılar. Öncelikle bir deniz uygarlığı geliştiren, manevra gücü yüksek ve denize son derece dayanıklı gemileri ile çok sayıda demir silahları bulunan Vikinglerin gücü, askerî örgütlenmelerinin yüksekliğine ve ekonomik güçlülüklerine dayanıyordu: Avrupa'daki önemli ticaret yollarının Baltık denizinden Doğu'ya yöneldiği Vikingler çağında, bu yollar üstündeki İskandinavyalıların ticaret merkezleri (Kiev ve Novgorod [Rusya]; Birka [İsveç]; Hedeby [Danimarka]; York ve Dublin [İngiltere ve İrlanda]) çevresinde güçlü Viking krallıkları oluştu.

Zamanın akışı içinde, İskandinavya'da ulusal krallıklar ortaya çıktı. 872'de Harald I, Norveç'in büyük bölümünü egemenliği altında topladı. Charlemagne'ın kuzeye doğru yayılmasına karşı koymak amacıyla, 800'den başlayarak birleşen, ama çok geçmeden yeniden parçalanan Danimarka'da, Jutland kralı Grom, 930'a doğru bütünlüğü yeniden sağladı. İsveç'te Mâlaren gölü çevresinde güçlü bir krallık oluştu. Bu ulusal krallıklarda, 1000'e doğru hıristiyanlığın yayılmasıyla, Latin abecesi benimsendi.

XI. yy'ın başlarında, Vikinglerin uzak ülkeleri egemenlikleri altına almaya yönelik seferleriyle, yeni bir Vikingler çağı başladı. Danimarkalı Sweyn'in İngiltere'yi istila etmesinden sonra, oğlu Canute Danimarka, İngiltere ve Norveç'ten oluşan bir imparatorluk kurdu; ama bu imparatorluk, ölümünden (1035) sonra parçalandı. Bir kuşak sonraysa İngiltere, Vikinglerin Fransızca konuşan torunları olan Normanların egemenliğine girdi.

Ortaçağ. Uzun süren iç savaşlarla Kuzey krallıklarının çökmesi sonucunda, XII. yy'da İskandinavya yeniden parçalanırken (bu kargaşa döneminde, İzlanda'da yeni bir edebiyat biçim olan saga [destan] ortaya çıktı), çatışmalardan sonra güçlü Ortaçağ krallıkları kuruldu. Sağlam köylü toplumlarına dayanan bu feodal krallıklar, din yayma özellikli seferlere giriştiler.

Waldemar I döneminde (1157-82) Danimarka, 1160'ta Baltık denizi kıyılarındaki hıristiyan olmayan halklara egemenliğini kabul ettirdi. Oğlu Waldemar II dönemindeyse (1170-1241), Holstein ile hıristiyan olmayan Estonya, Danimarka egemenliğine girdi. Bir yandan da edebiyatın geliştiği (baladlar; Saxo Grammaticus'un Latince tarihleri) bu dönemde, Danimarka'da, Avrupa'nın en eskisi olan ulusal bayrak kabul edildi. Norveç de, XIII. yy'da izlediği yayılmacı siyaset sonucunda bir imparatorluk oluşturarak, İzlanda, Grönland, Faerö adaları, Orkney adaları, Shetland adaları. Kuzey İskoçya, Hebrides adaları ve Man adasını egemenliği altına aldı. Bütünlüğü sağlanan İsveç'in sınırlan Finlandiya'ya kadar uzanırken, hıristiyan olmayan Fin halkları, doğuya doğru göçlerini sürdürdüler.

XIV. yy'da İskandinavya'nın bütünlüğünün sağlanması dönemi başladı. İskandinavya'daki üç krallığın egemen sınıfları arasındaki bağların gelişmesi sonucunda, Magnus VII Ericsson Norveç tahtının vârisi olup, 1319'da da İsveç krallığına seçildi. Ama veba salgını (yaklaşık 1350) sonucunda Magnus'un krallıklarının zayıflamasıyla, İskandinavya'da ağırlık Danimarka'ya doğru kaymaya başladı. Yüzyılın sonunda Danimarka kraliçesi Margaret I, 1397'de kurulan Kalmar Birliği'yle İskandinavya'yı birleştirdi (birlik antlaşmasına göre İsveç kralı seçimle işbaşına gelerek ve her ülke ayrı yasa ve geleneklerini koruyacaktı). Margaret'in vârisleri XV. yy'da büyük soylu ailelerin elinde oyuncak oldularsa da, 1448'den sonraki yıllarda Christian I, Danimarka, Norveç, İsveç ve Schleswig-Holstein tahtlarına çıkmayı başardı. Torunu Christian II, ticareti ve kentlerin gelişmesini temel alan bir Rönesans devleti oluşturmaya çalıştıysa da, soylular ile yandaşları tarafından tahttan indirildi (1523).

Reform dönemi. Christian II'nin devrilmesiyle İskandinavya yeniden parçalanırken, Gustav Vasa İsveç-Finlandiya tahtına çıkmayı başarıp, protestanlığı benimseyerek, katolik kilisesinin servetine el koydu ve protestan reformlarına dayalı, güçlü bir krallık oluşturdu. Soyundan gelenler Danimarka-Norveç tahtına da çıkmayı başardılar. Christian III, 1530 yıllarındaki iç ayaklanmaları bastırmak için yabancı paralı askerler kullanıp, daha sonra hükümdarın denetiminde lutherci bir devlet kilisesi kurdu ve büyük soylulara krallığın yönetiminde önde gelen bir rol vererek, desteklerini elde etti. Astronom Tycho Brahe gibi İskandinavya soyluları, XVI. yy'ın sonuna doğru, gerek servetleriyle, gerek gerçekleştirdikleri işlerle ün saldılar.

İsveç'in büyüme dönemi. İsveç-Finlandiya'nın hızla bir büyük devlete dönüşmesi, XVII. yy. Avrupa tarihinin başlıca olaylarından biri oldu. Gustav l'in Avrupa'nın ilk sürekli ordusunu kurmasının ardından, lutherci devlet kilisesi içinde, bir devlet bürokrasisi biçimlemeye başladı. XVII. yy. başlarında İsveç, Avrupa'nın ordusu en modern ve yönetim mekanizması en güçlü devleti haline geldi. Vasa sülalesi evlilik bağları yoluyla Polonya siyasetine el atıp, Baltık bölgesinde durumun karışıklığından yararlanarak, bölgeye silahlı müdahalede bulundu. Baltık'taki bu savaşım sırasında, İsveç İmparatorluğu büyümeye başladı. Gustav II Adolf, 1629'da ordusunu Polonya'dan Almanya'ya kaydırarak, üç yıl içinde bütün Orta Avrupa'ya egemenliğini kabul ettirdi. Yüzyılın geri kalan döneminde Axel Oxenstierna, Lennart Torstenson gibi komutanların ve Christina, Karl X, Karl II ve Karl XII gibi hükümdarların, bütün Baltık denizi kıyılarını ve Kuzey Avrupa'daki akarsu sistemlerini İsveç'in denetimine sokmalarıyla, bu geniş bölgedeki ticaret sayesinde İsveç, hem zenginleşti, hem de güçlendi.

İsveç'in bu büyümesine paralel olarak, Danimarka-Norveç gerilemeye başladı. Danimarka kralı Frederick III, çökmeye yüz tutan imparatorluğunu güçlendirmek amacıyla 1660'ta modern bir mutlakıyet yönetimi kurdu. Danimarka ve Norveç'teki büyük krallık topraklarının satılması, Norveç'te özgür bir köylü sınıfı oluşmasına, Danimarka'daysa soylu sınıfın güçlenmesine yol açtı. İsveç İmparatorluğu, 1700-21 Büyük Kuzey Savaşı'na kadar üstünlüğünü sürdürdüyse de, her yönden saldırıya uğradığı bu savaş sonunda düşmanları tarafından parçalandı ve Avrupa'da söz sahibi olduğu dönem sona erdi.

"Aydın zorbalar" dönemi. XVIII. yy. başlarında İskandinavya ülkeleri, Batı Afrika'da ve Antil denizinde sömürgeler edindiler, İsveç ayrıca, XVII. yy'da Kuzey Amerika'da günümüzün Delaware eyaleti topraklarına da el koymuştu. Bu gelişmeler sonucunda, İskandinavya ülkeleri Avrupa'nın Çin ve Hindistan'la ticaretinin gelişmesine katkıda bulunurlarken, İskandinavya'da da kentler genişledi ve sanayi gelişti.

Toplumun hızla dönüşmesi, çok geçmeden bölgede siyasal reform isteklerine yol açtıysa da, "aydın zorbalar" diye adlandırılan bir dizi yönetici, bu isteklere kişilikleriyle yön vermeyi başardılar. Danimarka'da, orta sınıftan yetişme bir hekim olan Johann Frederick Struensee (1737-72), zayıf kişilikli kral Christian III döneminde önce saray hekimliğine getirilmeyi, sonra da bakanlar arasına girmeyi başardı (1770) ve çok geçmeden hükümetin en güçlü kişisi haline geldi. Yayınlatmayı başardığı 600'den çok reform kararnamesi, alelacele hazırlandıkları için, devrilmesine ve idam edilmeşine (1772) yol açtılarsa da, reformları sonraki yıllarda, yeniden yürürlüğe kondu. İsveç'te "aydın zorba" kimliğini kral Gustav III üstlenip, 1772'de katı bir mutlakiyet yönetimi kurduktan sonra, yaptığı reformlarla ticareti liberalleştirdi; savunmayı güçlendirdi; edebiyat ve güzel sanatların gelişmesine destek oldu. 1792'de öldürülünceye kadar, mutlak iktidarı elinde tuttu. Norveç'teyse, modernleşme daha yumuşak biçimde ve ulusal bilincin gelişmesiyle bir arada yürütüldü.

Fransız Devrimi dönemi. 1789 Fransız Devrimi, bütün Avrupa'yı olduğu gibi, İskandinavya'yı da etkiledi. İskandinavya ülkeleri 1805'e kadar Napolyon Savaşları'na katılmadılarsa da, o tarihte İsveç-Finlandiya, Napolyon'a karşı Rusya ve İngiltere'nin yanında yer aldı. Danimarka-Norveç'se, savaşlara 1807'de, karşı safta katıldı. 1808'de İsveç orduları Norveç'i istila ettilerse de, çok geçmeden püskürtüldüler. Bu arada 1807'de taraf değiştirerek Fransa'yla ittifak yapan Rusya, 1808'de Finlandiya'yı istila etti. İsveç kralı Gustav IV Adolf, 1809'da tahttan çekilmek zorunda kalıp, yerine Kari XIII (1809'dan 1818'e) geçti. Karl Xlll'ün yaşlı ve sakat olduğundan, üstelik çocuğu da bulunmadığından kendisine vâris olarak seçtiği Fransız mareşali Bernadotte, 1810 yıllarından başlayarak ülkeyi fiilen yönetip, kralın ölümüyle (1825) de Karl XIV adıyla İsveç-Norveç tahtına çıktı.

Fransız İmparatorluğu 1814'te çökünce, Danimarka Norveç'i İsveç'e bırakmak zorunda kaldıysa da, Norveçliler bunu kabul etmeyerek ayaklandılar ve 17 Mayıs 1814'te imzalanan Eidsvoll Anayasası'yla bağımsızlıklarını ilan ederek, Danimarka naibi veliaht Christian Frederick'i (1839'da da Christian VIII adıyla Danimarka tahtına çıktı) kendilerine kral seçtiler. 1815'te Napolyon Waterloo'da kesin yenilgiye uğradığında, Finlandiya Rusya'nın egemenliğindeydi. İsveç ile Norveç aynı kral tarafından yönetilen ayrı ülkeler haline gelmişlerdi. Danimarka İmparatorluğumsa Grönland, İzlanda ve Almanya sınırındaki Schleswig-Holstein'la sınırlı kalmıştı.

Ulusal liberalizm. Napolyon Savaşları'nın sona ermesinin ardından, İskandinavya'da uzun bir ekonomik çöküntü ve nüfus artışı dönemi yaşandı. Bu arada Danimarka'da kültür ve edebiyat hızla gelişirken (büyük masalcı Hans Christian Andersen, filozof Sören Kierkegaard, bilim adamı Hans Christian Oersted, vb.), öbür İskandinavya ülkelerinde önemli dinsel çalkantılar (Norveç'te Hans Nielsen Hague'ın başlattığı hareket, vb.) yaşandı.

1830 yıllarında, İskandinavya ülkelerinde ekonomi yeniden canlanmaya başladı. Ulusçu liberal siyasal akımların meşruti yönetimler istemeleri, 1849'da Danimarka Anayasası'nın kabulüne yol açarken, bir yandan da Schleswig-Holstein'ın geleceği konusunda Danimarka ile Almanya arasında iki savaşa neden oldu. Danimarka her iki düklüğü de 1864'te yitirmekle birlikte,

1920'de Schleswig'in kuzey kesimini geri almayı başardı. 1863'te büyük devletlerin Yunanistan krallığına seçtikleri Danimarka kralı Christian IX'un ikinci oğlu, Georgios I adıyla tahta çıkarak, Yunanistan'daki Danimarka sülalesinin kurucusu oldu.

Ulusal liberalizm, İskandinavya'nın birliğini amaç alan bir siyasal akımın ortaya çıkmasının yanı sıra, halk yüksekokullarının kurulmasıyla, kooperatif hareketinin başlamasıyla ve Björnstjerne Björnson, Edvard Grieg, Henrik İbsen gibi yazar ve müzisyenler ile Finli dilci Elias Lönnrot'un (1802-84) yapıtlarıyla yansıdı.

Modernleşme. 1870 yıllarında güçlü toplumsal değişiklikler, İskandinavya'daki ulusal liberal hareketinin idealizmine gölge düşürdü: Her yaz binlerce aile ve genç dış ülkelere göçerken, siyasal yaşamda bir yanda yeni ortaya çıkan köylü partileri, öte yanda da eski egemen gruplar biçiminde bir kutuplaşma yaşandı. İskandinavya sosyalizmi ve sendikacılık hareketi henüz emekleme döneminde olmakla birlikte, yığınsal eğitim, yığınsal ulaşım, tarımın modernleştirilmesi, sanayileşme ve kentlerin büyümesi. İskandinavya'daki eski köylü ve toprak ağası toplumlarını, bir daha geri gelmemecesine ortadan kaldırmaya başladı.

Bu siyasal çatışmalar, ekonomik büyüme ve dev boyutlu toplumsal yeniden oluşum dönemi. Birinci Dünya Savaşı patlak verinceye kadar sürdü. İbsen ve Georg Brandes gibi toplum eleştirmenlerinin yapıtlarında vurguladıkları bu dönem sırasında, Norveç yönetimi İsveç'le bağlarını kopararak (1905) Eidsvoll Anayasası'nı benimsedi ve bağımsız bir krallığa dönüştü

Refah ve sosyalizm. İskandinavya, Birinci Dünya Savaşı'na katılmadı. Savaş bittikten sonra Finlandiya Rusya'dan ayrılıp, 1917'de bağımsız bir cumhuriyete dönüşürken, Danimarka, Norveç ve İsveç'te yapılan serbest seçimlerle, sosyalist partiler iktidara geldi. 1930 yıllarında bu partilerin uygulamaya koydukları sosyal programlar, komünizm ile kapitalizm arasında bir 'orta yol" olarak ("İsveç sosyalizmi") uluslararası alanda ilgi çekti. Fridtjof Nansen, vb. önderlerin yönetiminde, İskandinavya ülkelerinin tümü, dünya sorunlarına uluslararası bir açıdan yaklaşılmasının kararlı yandaşlan oldular. Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı'na birbirine karşıt olarak katılmış komşularının her iki yönden tehdidi altındaydılar.

1939'da SSCB, Finlandiya'ya savaş açıp, açık sayısal üstünlüğüyle bu savaşı kazandı. 9 Nisan 1940'ta Nazi Almanya orduları İskandinavya'ya girerek, kısa süre içinde Danimarka ve Norveç'i ele geçirdiler. İzlanda 1944'te bağımsızlığını ilan ederek Danimarka'dan ayrılıp, bir cumhuriyete dönüştü. Finlandiya, SSCB ye yöneltilen Alman saldırısında, Almanya'nın müttefiği oldu. İskandinavya ülkelerinden yalnızca İsveç, İkinci Dünya Savaşı boyunca yansız kalmayı başardı.

Savaş sonrasında İskandinavya. İskandinavya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da uluslararası kuruluşları bütün gücüyle desteklemeyi sürdürdü (Birleşmiş Milletler'in ilk iki genel sekreteri, Norveçli Trygve Lie ile İsveçli Dag Hammarskjöld'dür). İskandinavya ülkeleri arasında ticareti kolaylaştırmak amacıyla 1953'te Kuzey Konseyi kuruldu. Bu arada ekonomik canlanmayı, ABD'den alınan Marshall Planı yardımları da destekledi. Savaş sonrasındaki güç yıllarda dışsatımın artmasında, uluslararası pazarda çok tutulan İskandinavya tipi mobilyaların da payı oldu.

Norveç, Danimarka ve İzlanda, 1949'da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katıldılar. Finlandiya'nın dış siyaseti, güçlü komşusu SSCB'nin etkisinde kaldı. İsveç'se "soğuk savaş" dönemi boyunca, yansızlık siyasetini sürdürdü. 1970 yıllarında, bir İskandinavya ekonomik topluluğu" oluşturmayı amaç alan ve "Nordek" diye adlandırılan tasarının, 1970'te Sovyetlerin baskısıyla Finlandiya'nın ayrılması sonucunda son anda başarısızlığa uğraması üstüne, iki yıl sonra Danimarka, Büyük Britanya'nın ardından Avrupa Ekonomik Topluluğu'na girdi.

İskandinavya ülkeleri 1970 ve 1980 yıllarında da sağlık, çevre planlaması, sanayi demokrasisi, yaş gruplarının ve cinsiyetlerin rollerinin yeniden tanımlanması gibi sorunları ele almada, bütün dünyaya öncülük etmeyi sürdürdüler. Kuzey denizinde zengin petrol yataktan bulunmasından sonra, Norveç önde gelen petrol üreticisi ülkeler arasına girdi. Bununla birlikte, 1990 yıllarının başlarında refah devletinin getirdiği yükler ve "kendi bildiği gibi yapma" siyaseti, İskandinavyalIların büyük bölümünde düş kırıklıklarına yol açtı. Uzun süredir İsveç'te iktidarı elinde tutmakta olan İsveç Sosyal Demokrat Partisi'nin 1991'de seçimleri yitirmesinin ardından, İsveç, Avrupa Topluluğu'na üye alınması için başvurdu. Kasım 1992'de Norveç Parlamentosu, Avrupa Topluluğu'na üyelik için başvuruda bulunulması kararı aldı. Şubat 1993'te Avrupa Parlamentosu, Norveç ve Finlandiya'nın üyelik görüşmelerini başlattı.