Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Roman

  • Okunma : 252
Roman Resim

Roman, düzyazı biçiminde yazılan ve öyküye göre daha uzun olan bir edebiyat türüdür. Romanın en yaygın ve kısa tanımlarından biri budur. Roman, kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bugünün gerçek yaşamını, az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan bir edebiyat türü olarak da tanımlanır. Bazı tanımlamalara göre ise, roman düş ürünüdür. Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun
olmayabilir de; romancı kafasında kurduğu bir dünyayı yansıtabilir. Romanda serüven; gelenek, görenek ve kişilik incelemesi; duyguların ve tutkuların çözümlemeleri vardır. Bütün bu tanımlar ve nitelemeler çağdaş roman için de geçerli olmakla birlikte, daha çok 19. yüzyıl romanının özelliklerine dayanır.

    Roman sürekli değişen bir edebiyat türü olarak 20. yüzyılın ilk yansında yeni bir nitelik kazandı. 20. yüzyılın ikinci yansından sonra ise daha kökten değişimler geçirdi; “yeni roman” diye adlandırılan bir roman anlayışı ortaya çıktı. Başta sinema olmak üzere 20. yüzyılın yenilikleri romanı da etkiledi; anlatım ve kurguda yeni yollar denendi.

    Roman öteki edebiyat türlerine göre oldukça genç sayılır. İngilizce ve İtalyanca’da roman
sözcüğüne karşılık olarak kullanılan sözcüklerin kaynağı, “yeni” anlamına gelen “novus” sözcüğüdür. “Roman” sözcüğü ise, ilk kez ortaçağda uzun öyküleri adlandırmak için kullanıldı. Bu uzun öyküler halkın kullandığı ve “Roman dili” diye adlandınlan Latince’yle yazılıyordu. Böylece bu yeni türün adı “roman” olarak kaldı.

    Roman niteliği taşıyan yapıtlann varlığı çok eski zamanlardan beri bilinmekle birlikte romanın bir edebiyat türü olarak yaygınlaşması 12. yüzyılda Fransa’da başlar. Öte yandan İÖ 2000’lerde Mısır’da romana benzeyen öyküler yazıldığı bilinmektedir. Hint, İran, Çin, Japon edebiyatlannda 8. yüzyıldan sonra roman sayılabilecek edebiyat ürünleri görülür. Eski Yunan edebiyatının son dönemlerinde roman niteliğinde ilk yapıt ortaya çıktı. Bu, Longos’un yazdığı Daphnis’le Chloe (Daphnis kai Khloe) adlı bir aşk öyküsüydü.

    Romanı, atalan olan ilk uzun öykülerle karşılaştınrsak daha iyi anlayabiliriz. 12. yüzyılda ortaya çıkan ilk örnekler düzyazı değil, koşuk biçimindeydi. Sekiz heceli dizelerden oluşan bu ilk örneklerin efsane ve fabl ile ortak yönleri vardır. Gerçekleşmesi, yaşanması olanaksız olaylan ve serüvenleri anlatırlar, bu olaylar ve serüvenler anlatılırken, kişilerin yaşadığı dünya ile ilgili fazla aynntıya girilmez, kişilerin düşünceleri üzerinde durulmazdı. Bunlar tarihsel olayları, özellikle savaşları konu alan romanlardı. Aşk öykülerini anlatan romanlar da vardı. Kişileri hayvanlardan oluşan, eğlendirici nitelikteki romanlar da yaygındı.

    Şövalyelerin başından geçenleri anlatan bir başka tür roman da ortaçağda, yaygınlık kazandı. Bir ünlü örnek Sir Thomas Malory’nin 15. yüzyılda İngiltere’de yazdığı Arthur’un Ölümü'dür (Morte d'Arthur; 1485). Bu öykü dizisi, şövalyelerin ejderhalar, büyücüler, esrarlı şatolarla dolu serüvenlerini anlatır; kişilerin düşünceleri konusunda bir bilgi vermez.

    15. yüzyılda halk arasında tanınıp yaygınlık kazanan bir başka düzyazı biçimi de “pikaresk” romandır. Bu sözcük İspanyolca “külhanbeyi”, “serüvenci serseri” anlamındaki “picaro”dan gelir. Pikaresk romanda serüvenleri anlatılan kişi, şövalye romanlarının kahramanlarıyla taban tabana zıttır. Çapkın, hileci, ama çoğu kez sevimli olan roman kişisi aracılığıyla, okur yaşamın saçma ve çirkin yönünü görür.

    Büyük romancılar bazen şövalye romanı ve pikaresk roman biçimlerini değişik amaçlarla kullanmışlardır. Buna bir örnek, 17. yüzyılın başında İspanyol romancı Miguel de Cervantes Saavedra’nın yazdığı Don Kişot'tur (Don QÛijote; 1605-15). Don Kişot'ta yazar, şövalye romanıyla alay eder ve iki ana kişisini pikaresk kahramanların karşılaştıkları gibi bir dizi serüvenin içinde sunar. Don Kişot günümüze kadar yazılmış en büyük romanlardan biridir.

    17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’daki toplumsal değişmeler edebiyatı da etkileyince roman önem kazanmaya başladı. İngiltere’de Daniel Defoe ve Samuel Richardson, Fransa’da Marie de La Fayette ve Alain-Rene Lesage gibi romancılar yeni bir anlayışla ürünler verdiler. Ama 19. yüzyıla gelene kadar roman başlı başına bir tür olamadı. Pierre Marivaux, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Deniş Diderot, Bernardin de Saint-Pierre gibi Fransız yazarlar ve Alman yazar Goethe roman örnekleri verdiler. Romanın yaygınlaştığı ve başlı başına bir tür özelliği kazandığı çağ ise 19. yüzyıl oldu. Fransa’da Stendhal, Balzac, Hugo, Flaubert, Zola; Almanya’da Novalis ve Ludwig Tieck; İtalya’da Alessandro Manzoni; İngiltere’de Jane Austen, William M. Thackeray, Dickens; Rusya’da Gogol, Dostoyevski ve Tolstoy; ABD’de Edgar Allan Poe, Herman Melville, Nathaniel Havvthorne,
Mark Twain ve Henry James bu dönemin en tanınmış romancılarıdır. Çağdaş romanda ise Fransız romancı Marcel Proust, Alman romancı Franz Kafka, İngiliz romancı James Joyce roman anlayışına yenilik getirenler arasındadır.

    Romanların anlatım biçimleri değişiktir. Birinci tekil kişinin ya da romancının ağzından anlatılan romanlar olduğu gibi roman kahramanlarını üçüncü kişi olarak anlatanlar da vardır. Roman, anı ya da mektup biçiminde yazılabilir. “Bilinç akışı” adı verilen akımda ise anlatımda noktalama işaretleri kullanılmaz; insanın kafasından geçenleri, düşünceleri vermeyi amaçlayan yazar sözcükleri art arda sıralar.

    Romanlar konularına göre serüven, polisiye, aşk, psikolojik çözümlemelere ağırlık veren, bir dönemin ya da bir çevrenin gelenek ve göreneklerini yansıtan töre romanları olarak sınıflandırılabilir. Çağdaş roman anlayışında romanı belli bir anlatım ya da kalıp içine sokmak söz konusu değildir. Bütün bu türlerden yararlanarak roman yazan romancılar vardır.

Türk Edebiyatında Roman

Türk edebiyatında batıdaki anlamıyla roman ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında yazılmaya başlandı. Bundan önce Divan edebiyatında, bir koşuk türü olan “mesnevi” ile yazılmış uzun öyküler vardı. Halk edebiyatı alanında ise çeşitli halk kahramanlarının, âşıkların, İslam dinine hizmet eden kişilerin öykü ve destanları sözlü bir anlatımla aktarılıyordu. Osmanlı Devleti’nin sınırlan içinde ilk basımevinin çalışmaya başlamasından sonra bu tür ürünler basılmaya başlandı. Ülkemizde roman öncesinin anlatı örnekleri olarak düzyazı yapıtlar arasında Arapça ve Farsça’dan çevrilmiş, tarihsel ve efsaneleşmiş olayları konu alan öyküler de vardır. Düzyazı alanında, masal öğelerinin de karıştığı, akıldışı olayları içeren öyküler de görülüyordu.

    İlk Türk romancıları, gerek Avrupa edebiyatı ile olan ilişkileri, gerek 1850’den sonra Avrupa edebiyatından yapılan çevirilerin etkisiyle batı romanına öykündüler. Ama, geleneksel halk öykülerinden ve meddah öykülerinden de yararlandılar. Şemseddin Sami’nin yazdığı ve 1872’de yayımlanan Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat ilk Türk romanı kabul edilir. Bu dönemin en önemli romancılarından biri Ahmed Midhat’tır. Samipaşazade Sezai, Namık Kemal, Recaizade Mahmud Ekrem de ilk romancılarımızdandır. Türk romanıyla ilgili daha geniş bilgiyi FECR-İ ÂTİ, MİLLİ EDEBİYAT, SERVET-İ FÜNUN, TANZİMAT EDEBİYATI ve TÜRK EDEBİYATI maddelerinde bulabilirsiniz.

Roman Resimleri