Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Yaprak

  • Okunma : 272
Yaprak Resim

Yaprak yeşil bitkilerin yiyecek fabrikasıdır. Yani bitkilerin sağlıklı biçimde gelişebilmesi için gereken besinler yapraklar tarafından üretilir ve sonra bitkinin öbür bölümlerine taşınır. Bu besinler yalnızca bitki için değil, bu bitkilerle beslenen insanlar ve hayvanlar için de iyi bir kaynaktır.

    Meyve ağaçlarının yapraklarında üretilen besinler meyvelerin oluşumuna yardım eder. Örneğin, şeftali meyvelerinin tatlı lezzeti, yapraklarda bireşimlenen şekerden gelir. Çünkü yeşil bitkilerin, topraktan aldıkları su ve suda çözünmüş tuzlar ile havadan aldıkları karbon dioksidi, bütün öbür canlılar için gerekli olan şeker ve nişasta gibi organik bileşiklere dönüştürebilme yeteneği vardır. İşte, bitkilerin kendi besinlerini ürettikleri bu sürece fotosentez denir. Üretilen şeker kısa sürede nişasta ve protein gibi başka besin maddelerine dönüştürüldüğünden çoğu bitkide şeker bulunmaz.

    Fabrikalarda üretim yapabilmek için makinelere ve bu makineleri çalıştırabilecek enerjiye gereksinim duyulduğu gibi, yaprakların da kendi besinlerini üretebilmek için benzer gereksinimleri vardır. Yaprakların “makineleri” , kloroplast denen küçük, yeşil taneciklerdir. Yaprak dokularında bolca bulunan bu cisimlerin içinde yapraklara yeşil rengini veren klorofil pigmenti vardır. Bu “makineleri” çalıştıran itici güç ise güneş enerjisidir.

    Kloroplastlar yaprağın iç kesimlerinde görev yapar. Yapraklar, yan yana sıkıca dizilmiş kutucuklara benzeyen hücrelerden oluşur. Hücrelerin bazılarında çok sayıda kloroplast bulunur, bazılarında ise ya çok azdır ya da hiç yoktur. Bu ikinci tip hücreler başka işlevler üstlenmiştir. Yaprakların alt yüzünde çok sayıda gözenek (“stoma”) yer alır.

    Gözenekler yaprak dokularına hava geçişini düzenleyen deliklerdir. Başka bir deyişle yapraklar gereksinim duyduğu havayı bu delikler aracılığıyla alır. Gözenekler kenarlarındaki kilit ya da bekçi hücreleri denen, böbrek biçimli hücreler yardımıyla açılıp kapanır.

    Su topraktan bitkinin kökleri aracılığıyla emilir, daha sonra gövdeye ve dallara iletilir, buradan da yaprağın damarlarına ulaşır. Damarlar ise suyu hücrelere taşır. Damarlar ayrıca yaprakların ürettiği, ama kullanmadığı fazla besinleri depolanmak üzere kök, meyve ve tohum gibi organlara iletmekle de görevlidir. Depolanan besinler gerektiğinde kullanılmak üzere bu organlarda saklanır.

    Aynı fabrikalarda olduğu gibi yapraklarda da üretim artıkları oluşur. Solunum gözeneklerinden yaprağa giren hava karbon dioksit içermektedir. Üzerine güneş ışınları düşen yapraklar bu ışık enerjisiyle karbon dioksit ve suyu kullanarak şeker üretir, yan ürün olarak da oksijen açığa çıkar. Fazladan oksijen yüklenen artık hava gene bu gözeneklerden dışarıya atılır. Ama, güneş battıktan sonra ışık enerjisi kesildiği için besin üretimi durur, yaprakların karbon diokside gereksinimi kalmaz ve bu kez hava, içindeki karbon dioksitle birlikte dışarı salınır.

    Yapraklar üretim artığı olarak su da çıkarırlar. Şeker üretiminde köklerden gelen suyun ancak bir bölümü kullanıldığından arta kalan fazla su yapraklardan dışarı atılır. Açıklık bir yerde yetişen 200 bin yapraklı bir huş ağacı sıcak bir günde 450 litre su kaybedebilir. Yapraklardan kaybedilen su, köklerden gelen sudan daha fazla olduğu zaman bitki solar.

Sonbahar Yaprakları

Dünyanın ılıman bölgelerinde yetişen bitkilerin çoğunun yapraklan sonbahar geldiğinde, kuruyup dökülmeden önce, sarı, kahverengi ya da kırmızı tonlarında göz alıcı renklere bürünür ve genel olarak sonbahar yaprakları olarak adlandırılır. Yaprakların sonbaharda ya da kışa doğru dökülmesinin nedeni, kış boyunca güneş ışınları zayıfladığından yapraklara gerek kalmayışıdır. Kayın ve meşe gibi ağaçların yapraklan iklim koşullarının değişmesi ile oluşan bazı pigmentlerden ötürü bakır rengine dönüşür. Kestane, kavak, karaağaç gibi başka bazı ağaçların yaprakları ise kırmızı pigment üretmez; buna karşılık yapraklardaki başat renk maddesi olan klorofil parçalandığı için, yaz boyunca gizli kalan parlak san renk maddeleri açığa çıkar ve böylece yapraklar sarıya dönüşür.

    Sonbahar geldiğinde her bir yaprağın sapının tabanında yaprağa su akışını engelleyen bir doku katmanı oluşur ve yaprak kurur. Böylece, canlılığını ve tutunma gücünü yitiren yapraklar hafif bir esintide bile dallardan koparak düşer. Yaprak sapının koptuğu yerde bir yara izi kalır. Bu yara izinin büyüklüğü ve biçimi ağaç türleri arasında farklılık gösterdiğinden kışın, yani yapraksız dönemlerinde ağaçların tanınmasına yardım eder. Örneğin, atkestanesi ağaçlarında atnalı biçiminde yara izlerine rastlanır.

    Herdemyeşil ağaçlar yaz kış yeşil kalabilen ağaçlardır. Sonbaharda yapraklarını tümüyle dökmeyip yalnızca yaşlanan yapraklarını yitirdiği ve bu arada da yerine yenilerini ürettiği için bu tip ağaçların dalları hiçbir zaman tümüyle çıplak kalmaz. Kuzey bölgelerde başta çamlar olmak üzere iğneyapraklıların tüm üyeleri (melez ağacı dışında) herdemyeşil ağaçların en önemli grubunu oluşturur. Biraz daha güneye inildiğinde yaz kış yeşil kalan genişyapraklı ağaçlara (örneğin manolya, çobanpüskülü gibi) da rastlanır. Bol nemli tropik bölgelerde ise hemen hemen bütün ağaçlar dört mevsim boyunca yeşil kalır.

Yaprak Çeşitleri

Bitki türlerinin birbirinden ayırt edilmesinde yararlanılan en önemli özelliklerinden biri yaprak çeşitleri olarak kabul edilir. Yapraklar başlıca, “basit” ve “bileşik” olarak iki gruba ayrılır. Basit yaprak tek ve bütün bir yaprak ayasından, buna karşılık bileşik yaprak her biri ayrı bir yaprak biçiminde olan yaprakçıklara ayrılmış parçalı bir ayadan oluşur. Bileşik bir yaprağın yaprakçıklan ya ana damardan yanlara doğru dallanır ya da yaprak sapının tepesindeki ortak bir noktadan çıkarak eşit büyüklükte damarlara ayrılır. Bunlardan ilki kııştüyünü andırdığı için'“tüysü yaprak”, İkincisi ise bir elin parmaklarına benzediği için “elsi yaprak” diye adlandırılır. Eğreltiotu yaprakları tüysü, atkestanesi yaprakları elsi tipteki bileşik yapraklara iyi birer örnektir.

    Bazı durumlarda basit bir yaprağı bileşik bir yaprağın yaprakçığından ayırt etmek güçtür. Bunu anlayabilmenin en kolay yolu yaprak sapının dala bağlandığı yere bakmaktır. Eğer bu noktada bir tomurcuk bulunuyorsa o yaprağın basit yaprak olduğu anlaşılır; çünkü yaprakçıkların saplarının orta damara bitiştikleri yerde tomurcuk oluşmaz.

    İster basit ister bileşik olsun, bütün yapraklar dallara (ya da gövdeye) güneş ışığından en fazla yararlanabileceği biçimde konumlanır. Karaağaçlarda olduğu gibi bazı bitkilerde almaşık (belli aralıklarla dalın önce bir yanından, sonra öbür yanından çıkması), leylak gibi bazı bitkilerde karşılıklı (dalın her iki yanından ve aynı noktalardan çıkması) olarak dizilmiştir. Zakkum gibi bazı bitkilerde ise aynı düzeyden çıkan ikiden çok yaprak dalı çevreler ki, buna çevrel diziliş denir.

    Yaprakların damarlanma biçimi çiçekli bitkilerin iki büyük sınıfa ayrılmasında rol oynayan önemli bir özelliktir. Bunlardan birçeneklilerin yaprakları paralel damarlıdır; yani damarlar yaprak boyunca birbirine paralel düz (ya da hafifçe içe doğru eğri) çizgiler halinde uzanır ve aralarında yan bağlantı yok denecek kadar azdır. Zam baklar, orkideler, mısır, buğday, arpa gibi tahıl bitkileri ve çimen otları bu takımdandır ve paralel damarlı yaprakları vardır. İkiçenekliler sınıfındaki bitkilerin yapraklarında ise damarlar balık ağı gibi sık bir örgü oluşturur; buna ağsı damarlanma denir. Meyve ağaçlarının, güllerin, baklagillerin, patatesin ve öbür genişyapraklı bitkilerin çoğu ağsı damarlı yapraklara sahiptir. Yapraklardaki bu ağsı örgü bir büyüteçle bakıldığında kolaylıkla fark edilebilir. Yumuşak dokuları çürümüş bir yaprak iskeletinde ise ağ tümüyle ortaya çıkar.

    Bitkilerin yaprakları yetiştikleri yörelerin iklim koşullarına bağlı olarak çok çeşitli biçimler almıştır. Örneğin, sıcak iklim bitkisi olan kaktüslerin yaprakları su kaybını önlemek üzere küçülmüş, buna karşılık besin üretimini çoğu kez yanlışlıkla yaprak sanılan iri ve etli yeşil gövdeler üstlenmiştir. Sarısabır gibi çöl ya da kurak bölgelere özgü bazı bitkilerde ise kalın ve özlü yapraklar su deposu görevi görür.

    Sonbaharda eğreltiotlarının yapraklarının arka yüzünde kahverengi, tozlu benekler ya da çizgiler belirir. Bunlar kuruyup çatladığında içindeki sporlar (üreme hücreleri) çevreye saçılır ve bu sporlardan yeni bitkiler gelişir.

    Kendi başına dik duramayan, ancak çevresindeki başka bitkilere ya da desteklere sarılarak yükselebilen bazı bitkilerde ise (örneğin ıtırşahi) yaprakların bir bölümü “sülük” denen ince, sarılıcı telcikler haline dönüşmüştür.

    Bitkiler âleminin en ilginç yapraklara sahip üyeleri hiç kuşkusuz böcekçil bitkilerdir. Çünkü aralarında sinekkapan ve güneşgülünün de yer aldığı bu bitkiler böcekleri, mükemmel bir tuzak işlevi gören yapraklarıyla yakalayıp sindirirler. Bazen de yapraklar parlak renkleriyle aynı bir çiçeği andırır. Örneğin atatürkçiçeğinin çoğu kişi tarafından taçyaprak sanılan parlak kırmızı uzantıları botanik açısından gerçek birer yapraktır. Aslında bu tip çiçek görünümlü yaprakları gerçek çiçeklerden ayırt etmek oldukça kolaydır. Çünkü, değişmez bir kural olarak, yapraklar bir tomurcuğun ya da tomurcuktan gelişmiş bir dalın hemen altında bulunur. Biçimi ya da işlevi ne olursa olsun, böyle bir tomurcuk ya da dalın hemen dibinde yer alan bitkisel yapı kesinlikle bir yapraktır.

Yaprak Resimleri