Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İslâm Sanat ve mimarlık

  • Okunma : 515

İslâm Sanat ve mimarlık, VII. yy'dan başlayarak İslâm inancının benimsendiği ülkelerde ortaya konan sanat ve mimarlık yapıtlarını topluca belirten terim. İslâm sanat geleneği, Ortadoğu, Kuzey Afrika, İspanya, Anadolu ve Balkanlar, Orta Asya ile Hindistan'ın kuzey ve orta kesimlerinde, İslâm dininin benimsendiği yıllardan sonraki sanat ve mimarlığı içerir. Büyük Sahra'nın güneyinde kalan Afrika, Doğu Afrika, Endonezya, Malezya, Filipinler ve Çin'in müslümanların yaşadıkları kesimleriyse, İslâm'ı oldukça geç bir tarihten, XVI. yy'dan sonra benimsemişler, o dönemde İslâm'ın yayılması artık duraklamış olduğundan, sanatları da daha çok yerel geleneğe bağlı kalmıştır.

İSLÂM SANATININ GENEL NİTELİKLERİ

İslâm sanatında yaratıcılığın en yüksek düzeyde bulunduğu bin yıl içinde (yaklaşık 650-1650), İslâm sanat ve mimarlık üslubunun belirgin temel özellikleri ortaya çıkmış ve Akdeniz kıyısı İspanyası, Orta Asya bozkırları, Cezayir'in dağlık kesimi, kurak Arabistan ve astropikal iklimli İndus vadisi gibi çok farklı coğrafi bölgelerde Araplar, Berberiler, İranlılar, Türkler ve Hintliler gibi farklı etnik toplulukların kültür çeşitliliğine karşın, söz konusu bölgeler ve halkların sanatına damgasını vurmuştur. Gelişen İslâm geleneği, geç dönem Roma sanatından, Bizans'ta ve Kıpti (Kopt) kilisesinde uygulanan erken dönem Hıristiyan sanatından, İran'daki Sasaniler dönemi sanatının karmaşık mirasından ve Moğol, Orta Asya, Hint kaynaklarından, belirli ölçüde etkilenmiştir.

Sözcüğün tam anlamıyla bir kent uygarlığı olan İslâm uygarlığına belirgin özelliğini kazandıran, sayıları ve görkemleriyle kentlerdir. Düzgün yollarla ve posta örgütüyle birbirine bağlı bulunan limanlara ve kervansaray kentlerine, denizciler ve kervancıların, dünyanın her yanından zenginlik taşınması sonucunda hızla gelişen bu kentler arasında 1 milyon nüfuslu ve halifenin sarayının olağanüstü bir zenginlikle parıldadığı Bağdat'ın yanı sıra, 300 000 nüfuslu Kurtuba'yı (günümüzde Cordoba), 4 kilometre boyunca uzanan Kahire'yi, Şam'ı, Trablus'u ve Basra körfezi kıyısındaki Basra'yı özellikle saymak gerekir. Bu kentlerin tümünde, oldukça modern bir kentçilik uygulanmıştır: Merkezdeki cami çevresinde çeşitli semtler (ticaret ve sanayi kesimleri); dünyanın her yanına ün salan sanayi ürünlerinin yapıldığı (Kurtuba'da meşin, Tuleytule'de [günümüzde Toledo] demir, İran'da halı, Musul'da "müslin" adı verilen kumaş) çarşılar; 4-5 katlı ve taraçalı ya da kubbeli evleriyle, çok güzel bahçeleriyle göz kamaştıran, varlıklı kesimin yaşadığı semtler; vb.

Mimarlık sanatında, Doğu mimarlığının temel öğeleri birleştirilmiştir. Eski Mısır'dan alınan sütunlu salonun, İran'dan alınan kubbenin, Vizigotlar İspanyası'ndan alınan kemerin uygulandığı, en güzel örnekleri cami ve saraylarda verilen mimarlıkta, camilerin planı, cuma namazının gereklerine denk düşecek biçimde tasarlanmıştır. Müezzinin minareden ortak ibadete çağırdığı müminler, büyük bir dörtgen salonda toplanır ve Mekke'nin yönünü belirten mihraba dönük olarak ibadet ederler. Ana mekân, solda, revaklarla çevrili bir avluya açılır. Avlunun ortasında, aptesi alınan bir çeşme vardır. Dinsel mimarlığın başlıca anıtları arasında Rakka camisi (720), Isfahan camisi (1088-1094), Kurtuba camisi (786'dan sonra), Kudüs'teki Ömer camisi, Şam'daki Ümeyye camisi (705'ten sonra), Kahire'deki İbni Tulun camisi (878) ve Türklerin İslâm dinini benimsemelerinden sonra Anadolu'da ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinde (özellikle İstanbul ve Edirne'deki Mimar Sinan'ın yaptığı camiler) gerçekleştirilen camiler sayılabilir.

Din dışı mimarlığın en ünlü örnekleriyse saraylar (Kurtuba sarayı, Gırnata'daki Elhamra sarayı, vb.) ve Anadolu ile Osmanlı imparatorluğu'nun her yanında yapılan medreseler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, çeşmeler, vb. sayılabilir.

Sanatın süsleyici özelliği. İslâm sanatının pek çok örneğinin temel özelliği, güçlü süslemeleridir. İslâm sanatına özgü geometrik motifler, arabeskler, çiçekler, doğadan ya da doğal dünyadan alınarak idealleştirilmiş biçimler, gerek dinsel, gerek din dışı yapıtların aşağı yukarı tümünde kullanılmıştır. İstisnalar bulunmasına karşın, büyük bir çoğunlukla mimarlık anıtlarından el yazmalarına kadar her şeyi süsleyen motiflerin, gözle görünen gerçekle hiçbir ilintileri yok gibidir. Aynı biçimde hat sanatı da, sanki yazıya geçirilen sözcüklerin anlamlarından uzaklaşmış, daha çok bir süsleme öğesine dönüşmüştür. Süsleyicilik eğilimiyle İslâm sanatı, Batı'nın temsili eğilimli sanatıyla temelden çelişir.

TARİHSEL GELİŞME

İslâm sanatı ve mimarlığı üç ana başlık altında incelenebilir: Oluşma dönemi (650-1000); ara dönem (1000-1250); geç dönem (1250'den sonra).

Oluşma dönemi. 650'den 1000'e kadar (Emeviler dönemi, Abbasiler döneminin başlangıcı ile ispanya, Mısır ve Doğu İran'daki yerel sülaleler dönemi) İslâm sanat ve mimarlığının, cami minaresinden, arabesk soyutlamalara kadar temel özellikleri oluşmuştur. Bu dönemin başlıca yapıtları arasında Kurtuba camisi, Kahire, Şam ve Samerra'daki camiler, Kudüsteki Ömer camisinin kubbesi (Kubbetüssahra), Samerra, vb. merkezlerdeki saraylar, Bağdat'ın kent mimarlığı, Irak, Mısır ve Kuzeydoğu İran'ın sır işleri, İspanya'da gelişen fildişi oymacılığı, vb. sayılabilir. Bununla birlikte, dönemin en etkili ve belki de en yaratıcı bölgesi, XI. yy'ın ilk dönemlerine kadar İslâm dünyasının merkezi olan Irak'tır. İran'ın doğu kesiminde Nişapur'da yaratıcılık yönü çok ağır basan seramikler bulunmasına karşın, bütünüyle İslâm sanatına özgü öbür biçimlerin yanı sıra, çinicilik tekniğinin IX. yy'dan başlayarak Irak'ta doğduğu ve geliştiği sanılmaktadır.

Ara dönem. 1000 yılında başlayan ve XIII. yy. başındaki Moğol istilasıyla kesintiye uğrayan İslâm sanatının ara döneminde, çok sayıda yerel üslup ortaya çıkmış, İran'ın doğu ve batı kesimleri, Irak, Mısır, Anadolu (Selçuklular tarafından fethinden sonra), Kuzey Afrika ve İspanya'da eyaletler arasındaki siyasal ve toplumsal farklılıkların yanı sıra, merkezî otoritenin zayıflamasının da etkisiyle özgün üsluplar geliştirilmeye başlanmış, Kahire, Nişapur, Herat, Isfahan ve Konya, kültür ve sanattaki ağırlıklarıyla İslam'ın eski merkezlerinden Bağdat'la yarışmaya koyulmuşlardır. Bununla birlikte, söz konusu çeşitlenmeye karşın, belirli ortak eğilimler korunmuştur.

Dönemin; İslâm I kentlerinin aşâğı yukarı tümünde, kent surları ve saraylar bir asker seçkinler sınıfının yükselen gücünü yansıtır; daha sonra camilerin yanına mescitler, türbeler, medreseler, vb. yapılmaya başlanmıştır.

Süsleme sanatlarındaki yeni ya da yeniden gündeme getirilen teknikler (mine işçiliği, metal üstüne gümüş kakmacılık, cam işçiliği, vb.), resimli konuların sayısında ve niteliğinde bir artışa yol açmış, aynı biçimde, sanatsal yaratıcılığın yoğunlaştığı XII. yy'ın ikinci yarısında, kitapların minyatürlerle süslenmesi başlamıştır. Yeni sanat biçimlerindeki bu sayıca artış, bir ölçüde başka kültürlerle (Hindistan ve hıristiyan Batı dünyası) yeni, alışverişi yansıtırken, bir ölçüde de zenginleşen bir kültürün daha karmaşık anlatım biçimlerine gereksinmiş olmasının belirtisidir.

Geç dönem. 1220-60 arasındaki Moğol istilasının ardından, İslâm dünyası gerek siyaset, gerek kültür açısından birbirinden keskin çizgilerle ayrılmış, ortaya çıkan farklı jeopolitik birimlerde, çoğunlukla aynı ortak etkiler paylaşılsa da, birbirlerinden bağımsız olarak gelişmişlerdir. Bu döneme özellikle, İslâm sanatına önemli bir atılım yaptıran Osmanlı İmparatorluğu damgasını vurmuştur.

Not: XI. yy’a kadar dinsel metinlerde yaygın biçimde kullanılan köşeli kûfi yazıyla yazılma bir Kur'an sayfasından ayrıntı. İslâm'ın edebiyata etkisi sağlam, olağanüstü süslü hat üsluplarının doğmasına yol açmıştır.