Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Yaşlılık

  • Okunma : 295
Yaşlılık Resim

Bütün toplumlarda nüfusun bir bölümü “yaşlı” olarak nitelenir. Ülkeden ülkeye ya da çağlara göre değişen tek şey, insanın ne zaman yaşlı sayılacağı ve toplumun yaşlılara bakış açısıdır. Bugünün ileri toplumlarında 65 ya da 70 yaşındaki kişiler yaşlı sayılırken, bundan 100 yıl önce yaşlılık 55 yaşında başlardı. Bugün bile, ortalama yaşam süresinin kısa olduğu azgelişmiş ülkelerde 40 yaşlarındaki kişilere yaşlı gözüyle bakılır.

    Bazı toplumlarda yaşlılar deneyimli ve bilge kişiler olarak büyük saygı görür, hatta çoğu zaman toplumun önderliğini üstlenirler. Oysa batı toplumlarında yaşlıları her şeyden el çekmiş ve toplumdan soyutlanmış kişiler olarak görme eğilimi daha yaygındır. Belirli bir yaşa gelince, örneğin 60-70 yaşları arasında, hâlâ çalışabilecek durumda olsalar bile emekliye ayrılmaları beklenir. Bunun sonucunda yaşlıların toplumla bağları giderek zayıflar, kendilerini itilmiş kişiler olarak görür ve çoğu kez huzurevleri gibi yalnızca yaşlıların bulunduğu topluluklarda yaşamak zorunda kalırlar.

    Son 40 yıl içinde tıp bilimlerindeki büyük gelişmeler, beslenme ve toplum koşullarının iyileşmesi sonucunda insanların yaşam süresi eski kuşaklara oranla büyük ölçüde artmıştır. Örneğin ABD 'de 60 yaşın üstündeki kişilerin toplam nüfus içindeki oranı 1900'lerin başında yüzde 4 iken 1980’lerin sonunda yüzde 16’nın üstüne çıkmıştır. İngiltere’de bu oran daha da yüksektir: 1990'da nüfusun yüzde 20'sinden çoğu 60 yaşın üstündeydi. Bütün gelişmiş ülkelerde nüfusun hızla yaşlanmasını yalnızca insan ömrünün artmasına bağlamamak gerekir. 1970’lerden bu yana batı toplumlarında doğum oranının hızla düşmesi de bu oranın değişmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun yaşıyorlar. Nitekim 1985'te 70 yaşın üstündeki nüfus dilimi içinde her 100 kadına karşılık yalnızca 63 erkek bulunuyordu. Nüfusun gelir düzeyine göre dağılımında da, daha iyi beslenen, daha iyi koşullarda yaşayan ve sağlık hizmetlerinden daha çok yararlanabilen varlıklı kesimin ortalama yaşam süresi yoksul kesiminkinden daha yüksektir.

    Yaşlı nüfusun genç nüfusa oranı hızla artan bu sanayi toplumlarında, ekonomi uzmanları 1980'lerin sonlarında tehlike çanlarının çalmaya başladığını dile getirdiler. Yaşlıların bakım giderlerinin devlete değil çalışan nüfusa yüklenmesi gerektiğini savunarak, çalışan herkesin yaşlıların bakımı için vergi ödemesini önerdiler.

Yaşlanma Süreçleri

Yaşlanma sürecinin hızı insandan insana değişir. Bazıları ileri yaşlarda bile hâlâ dinçtir, fiziksel ve zihinsel yetilerini tümüyle yitirmemiştir ve çeşitli uğraşılarla zamanını değerlendirebilir. Bazılarında ise artrit, romatizma, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, damar sertliği ve şeker hastalığı gibi çeşitli kronik hastalıklar görülür. Yaşlanmanın kendine özgü sorunları vardır. Örneğin kemiklerdeki kalsiyum oranı azaldığı için kemikler kolayca kırılabilir; kaslar ve eklemler sertleşir, refleksler yavaşlar, derinin esnekliği azalır; saçlar beyazlaşır, incelir ve yer yer dökülmeye başlar; sinir hücreleri yenilenmediği için görme, işitme ve öbür duyularda büyük ölçüde azalma olur. İnsanlar yaşları ilerledikçe her zaman yaptıkları işleri yapmakta güçlük çeker ve kendilerine bakamayacak duruma gelirler; üstelik bellek bozuklukları ve yaşlılık bunaması başlar, zihinsel işlevleri geriler. Bu nedenle, daha önceden kimseye bağımlı olmadan tek başlarına yaşamlarını sürdürebilen kişiler tıpkı çocuklar gibi bakım ve koruma gerektirir. Yaşlılığa çoğu zaman “ikinci çocukluk” dönemi denmesinin nedeni budur.

    Yaşlıların ayrıca, başkalarına bağımlı olma, yalnızlık, ilgisizlik ve genellikle gelirin azalması gibi toplumsal sorunları da vardır. Çalışmadıkları için boş zamanlarını değerlendirecek yeni uğraşılar bulmaları gerekir. Özellikle eşlerini yitirerek dul kalmış kişiler daha önce hiç karşılaşmadıkları bazı sorunların üstesinden gelerek tek başlarına yaşamayı öğrenmek zorundadırlar. Bunun için her şeyden önce, kendilerini artık istenilmeyen ve kimseye yararı olmayan kişiler olarak görme duygularını yenmeleri gerekir.

    Sanayileşmiş toplumlar sürekli hareket halindedir; insanlar daha iyi iş olanakları bulmak için çoğu zaman doğup büyüdükleri yerlerden kopup büyük kentlere, hatta başka ülkelere yerleşmek zorunda kalırlar. Bu yüzden, çocukları ya da torunlarıyla bir arada yaşama şansı bulan yaşlıların sayısı pek azdır. Çoğu ya tek başına yaşamak zorunda kalır ya da yaşlıların bakımını üstlenen huzurevlerinde yaşamayı seçer. Oysa geleneksel yapısını koruyan toplumlarda yaşlılar genellikle çocuklarının yanında yaşar ve torunlarının bakımım üstlenerek kendilerini ailenin bir parçası olarak görürler.

Yaşlılık Resimleri