Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Klasikçilik ve Yeniklasikçilik

  • Okunma : 215

“Klasik” sözcüğü Eski Yunan ve Eski Roma dönemlerinde yapılmış heykel, resim, kabartma ve binaları olduğu kadar, edebiyat yapıtlarını da tanımlamakta kullanılır. “Klasikçilik” bu eski sanat yapıtlarının yanı sıra, onlardan esinlenilerek sonradan yaratılmış ya da taklit edilmiş sanat yapıtlarını tanımlar. “Yeniklasikçilik” (Neoklasik Akım) ise 18. yüzyılda, özellikle Fransa’da ve Kuzey Avrupa’da başlayan ve 19. yüzyılda gelişen, klasik sanatı diriltmeye yönelik bir akımdır.

    Klasikçilik batıda ilk kez Rönesans döneminde İtalya’da doğdu. O dönemde biçimsel kusursuzluk arayışı içinde olan sanatçılar Eski Yunan ve Eski Roma sanatını incelemeye, klasik yapıtlardaki uyum, denge, yalınlık, bütünlük ve evrensellik gibi önemli nitelikleri kendi yapıtlarında da uygulamaya çalıştılar. Klasik sanata duyulan ilginin Rönesans sanatına yansıması yapıtlarda renk yerine desen ve kabartmaların ağırlık kazanmasıyla kendini gösterdi. Michelangelo, Raffaello, Leonardo da Vinci gibi usta sanatçılar Klasikçilik’in en yetkin örneklerini verdiler.

    18. yüzyılın ortalarında Yeniklasikçilik Akiminin gelişmesinde, İS 79’da Vezüv Yanardağı’nın püskürttüğü lavlar altında kalan Pompei ve Herculaneum kentlerinin yeniden ortaya çıkarılmasının büyük payı vardı. Bu olay klasik sanata duyulan ilginin canlanmasına yol açtı. Yitirilmiş bir altın çağa duyulan özlemle Eski Yunan ve Roma yapıtlarının tıpkısını yapma eğilimi güçlendi. 1734’te Papa XII. Clemens arkeolojik buluntuların sergilendiği ilk müzeyi açtı. 1800’e gelindiğinde Avrupa’da saç biçimlerinden giysilere ve ev eşyalarına kadar her şey Eski Yunan ve Roma sanatlarına duyulan özlemi yansıtıyordu. Alman Johann Joachim Winckelmann (1717- 68), basit bir dizi açıklamayla yeni klasikçi sanatçıların izlemesi gereken yolu gösteren bir kitap yazdı. İlyada ve Odysseia'dan esinlenerek Homeros çağında yaşamış insanların kahramanlığını ve güzelliğini dile getirdi. Yeniklasikçi sanat dalları içinde en etkileyici olan heykelcilikti. İtalyan Antonio Canova (1757-1822) taklitçilikten kaçınarak yetkin bir güzellik peşinde oldu. Canova, heykelleriyle Yeniklasikçilik’in en önemli temsilcisi sayılır. Rokoko ve barok sanatın süslü ve gösterişli üslubuna tepki duyan Jacques-Louis David, Jean-Auguste Ingres (1780-1867) ve Pierre- Paul Prud’hon (1758-1823) gibi sanatçılar klasik sanatın ilke ve kurallarını benimseyen yeni bir üslup ve estetik tutumla değerli yapıtlar verdiler. David’in Horatius Kardeşlerin Yemini, Antiokhos ve Stratonike, Ingres’in Homeros’un Tanrılaştırılması, XIII. Louis’nin Andı adlı tabloları ve Canova’nın Cupid ve Psyche ile Zafer Kazanmış Venüs adlı heykelleri Yeniklasikçilik’in en yetkin örneklerindendir.

    Yeniklasikçilik mimarlıkta da kendini gösterdi. Soylu görünüşlü, süs ve gösterişten uzak anıtsal yapılar ağırlık kazandı. 18. Yüzyılın sonlarında tiyatro, kilise, hapishane, fabrika, okul binalarının yapımında Eski Yunan ve Roma yapıları yeni inşaat gereçleri ve teknikleri kullanılarak taklit edildi. Gereksiz süslemelere yer verilmeyişi Yeniklasikçi yapıların modern bir görünüm kazanmasını sağladı.

    20. yüzyıl mimarlarından Fransız Le Corbusier ve Alman Ludwig Mies van der Rohe (1886-1969) işlevsel planlı, temel geometrik biçimlerden oluşan yalın mimarlık örnekleri verdiler.

    Edebiyat alanında Fransız Pierre Corneille (1606-84) ve Jean Racine, Alman Johann Wolfgang Goethe, Friedrich Schiller ve İngiliz Alexander Pope (1688-1744) klasik yönelişin önde gelen adlarıdır. Müzik alanında klasik dönem 18. yüzyıl sonlarında başladı. Wolfgang Amadeus Mozart, Joseph Haydn, Georg Friedrich Hândel ve Ludwig van Beethoven orkestra müziğinin ağırlıkta olduğu eşsiz güzellikte yapıtlar bestelediler.